Bölüm 14: Gerçek olan Rüya

726 Kelimeler
Lucy, sabahın erkenden uyanırken halen kalbinin hızlı atışlarını hissedebiliyordu. Gördüğü rüyanın etkisi hâlâ üzerindeydi. Alex’in yüzü, sesi, dokunuşları... Rüyalarındaki bu gizemli adamın gerçek olup olmadığını bilemiyordu ama onu bulma isteği gittikçe artıyordu. İçindeki yoğun arzu ve merak bir türlü dinmiyordu. Pencerenin kenarına oturup dışarıdaki ormana baktı. Kolyeyi bulduğu yer bir şekilde onu çağırıyor gibiydi. Orada yaşadığı her şeyin bir anlamı olmalıydı. İçindeki bir his, Alex’in de orada olabileceğini söylüyordu. Derin bir nefes aldı ve üstüne bir şeyler giyip hızla dışarı çıktı. Orman yolu sessizdi, ama Lucy’nin içinde fırtınalar kopuyordu. Düşünceler arasında kaybolmuştu. Alex’i nasıl bulabileceğini ya da onun kim olduğunu hâlâ tam olarak bilmiyordu. Tek bildiği, bu adamın sıradan biri olmadığıydı. Onun melez, güçlü ve seksi enerjisini rüyalarında bile hissetmişti. Ama bunlar gerçek olabilir miydi? Yoksa hayal gücünün bir oyunu muydu? Gölete vardığında, kolyeyi bulduğu yere yaklaştı. Ağaçların arasında gezinirken, etrafındaki her detayı dikkatle incelemeye çalışıyordu. Ayaklarının altındaki kuru yaprakların çıtırtısı ve hafif esen rüzgârın sesi dışında her şey sessizdi. Bir süre umutsuzca dolaştı. Sonra bir anda, ağaçların arasında bir figür belirdi. Lucy’nin nefesi kesildi. Karşısındaki adam, rüyalarındaki Alex’ti. Melez yüz hatları, göz alıcı çekiciliği ve etrafına yayılan güçlü enerjisiyle orada duruyordu. Lucy’nin gözleri büyüdü, kalbi çılgınca atmaya başladı. Alex yavaşça ona doğru yürüdü, her adımı Lucy’nin üzerindeki etkisini daha da artırıyordu. Lucy ne yapacağını bilemeden olduğu yerde donup kalmıştı. Korkudan çok, bu beklenmedik karşılaşmanın şaşkınlığı ve Alex’in yaydığı çekimin etkisi altındaydı. Alex hafif bir gülümsemeyle, "Nihayet beni buldun," dedi. Sesi tıpkı Lucy’nin rüyalarında duyduğu gibiydi; derin, davetkar ve etkileyiciydi... Lucy şaşkın bir şekilde, "Sen... sen de kimsin?" diye mırıldandı. Alex başını yana eğerek çapkın bir ifadeyle baktı. "Bence bunu zaten biliyorsun," dedi. Lucy’nin yüzündeki şaşkınlık ifadesi onu daha da eğlendiriyor gibiydi. Alex, Lucy’ye daha da yaklaşıp yüzünün önüne düşen bir tutam saçı nazikçe geriye çekti. Lucy’nin nefesi bir an için kesildi. Bu kadar yakınken, onun yaydığı enerjiyi iliklerinde hissedebiliyordu. Onun bu kadar yakınında olmak, kalbinin deli gibi çarpmasına neden oluyordu. Alex’in derin bakışları, Lucy’nin içinde kontrol edemediği bir yoğunluk uyandırıyordu. Sesi titreyerek, "Bütün bunlar ne anlama geliyor?" diye sordu. Alex’in dudakları hafifçe kıvrıldı. Çapkın ama aynı zamanda tatlı bir ifade ile, "Öğreneceksin, küçüğüm," dedi. "Ama bu kadar aceleci olma." Lucy, onun söylediklerini anlamaya çalışıyordu ama Alex’in varlığı ve onun yaydığı çekim, düşüncelerini bulanıklaştırıyordu. Alex yavaşça ona doğru eğildi ve Lucy’nin yüzüne daha da yaklaştı. Lucy’nin nefesi kesildi; bu anın gerçekliğine inanmakta zorlanıyordu. Alex’in dudakları önce nazikçe, sonra giderek daha tutkulu bir şekilde onun dudaklarına dokundu. Lucy’nin bedeni, bu ani yakınlaşmaya tamamen teslim oldu. Bu, hayatında bir erkeğin onu ilk kez öpüşüydü ve hissettiği yoğun duygular ve arzular, onu hem korkutuyor hem de büyülüyordu. Alex’in elleri, onu yumuşak ama kendinden emin bir şekilde tutarken, Lucy’nin kalbi hızla çarpıyordu. Kendini Alex’in çekimine tamamen kaptırmıştı. Alex, öpücüğü kesmeden bir an için Lucy’yi daha sıkıca kavradı, sonra aniden onu bıraktı. Dudaklarının ayrıldığı o kısa anda, Lucy’nin kulağına eğilerek alçak ve kararlı bir sesle, "Burada güvende değiliz," dedi. Tam o anda Lucy’nin gözleri büyüdü. Alex, bir adım geri çekildi ve bir anda bedeninin dönüşmeye başladığını gördü. Karanlık kürkü ve görkemli duruşuyla bir kurda dönüşen Alex, ona son bir kez baktı ve hızla ormanın derinliklerinde kayboldu. Lucy, olduğu yerde nefes nefese kaldı. Bu kadar kısa sürede yaşadığı duygusal yoğunluk, onu sersemletmişti. Ellerini dudaklarına götürdü; Alex’in öpücüğünün bıraktığı his hâlâ oradaydı. Onun bu kadar güçlü ve karizmatik olması, Lucy’nin içindeki karmaşayı daha da artırıyordu. Alex’in gidişinden birkaç dakika sonra, Lucy ormanın sessizliğinde yalnızdı. Ancak bu sessizlik çok uzun sürmedi. Çalıların arasından gelen bir hareket dikkatini çekti. Bir an için Alex’in geri döndüğünü düşündü ama karşısına Alfa Leon’un betası çıktı. Beta, Lucy’ye sert ama merak dolu bir bakışla yaklaşıyordu. "Burada ne yapıyorsun?" diye sordu, sesinde otoriter bir ton vardı. Lucy, bir an için ne söyleyeceğini bilemedi. İçindeki karmaşayı gizlemeye çalışarak, "Sık sık buraya yürüyüşe gelirim," dedi. Beta, kaşlarını çattı. "Bu aralar dolunayda doğanların sınırlarımızı ihlal ettiğini biliyor musun?" diye sordu. "Dikkatli olmalısın. Özellikle de dönüşemeyen bir kurt olarak." Lucy, betanın sözlerindeki uyarıyı açıkça hissetti. Dönüşemeyen bir kurt olmak, onlar için zaten büyük bir yükken, bu tehlikeler işleri daha da zorlaştırıyordu. Beta, Lucy’ye bir süre daha dikkatle baktıktan sonra, "Yalnız başına buralarda dolaşmayı bırakmalısın," dedi ve ormanın içine doğru uzaklaştı. Lucy, betanın kaybolan siluetine bakarken, Alex ile yaşadığı anı tekrar düşündü. İçindeki karmaşa ve arzuların yankıları arasında, neler olacağını merak ediyordu. Ama bir şeyden emindi: Alex'e karşı koyamıyordu ve onunla yolları daha çok kesişecekti.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE