Anla

2817 Kelimeler
Kolumdan tutarak beni arabasına çekiştirmeye başladı. Ne kadar debelensemde bir şey ifade etmiyordu. Adamı neyle besledilerse izbandut gibiydi. En son gördüğümden beri daha da bir değişmiş gibiydi. Huy olarak da bedenen de. " Bırak beni hayvan herif. Kolumu kopardın dağ ayısı." avazım çıktığı kadar bağırırken, sesim ona sinek vızıltısıymış gibiydi. " Aram kadınla çocuğu alın." dediğinde ciddi anlamda kan beynime sıçradı. " Yengeme ve yiğenime dokunayyım deme..." daha lafımı söyleyemeden beni açtığı kapıdan arabanın içerisine fırlattı. Oda yanıma binip kapıyı kapattı. Direksiyonda ki adam arabayı çalıştırırken Aram dediği adamın yengemi arkamızda ki arabaya bindirdiğini gördüm. Tek korkum yengeme ve yiğenime bir zarar gelmesiydi. Arka camdan onları gözlemlemeyi bırakıp yönümü Ardil olacak medeniyet yüzü görmemiş adama çevirdim. Tiksinen bir ifadeyle ona bakarken " Seni şikayet edeceğim. Bakalım polisin karşısında da aynı zorbalığı yapabilecek misin." dedim. Bu sefer bağırmadan, sesimi normal düzeyinde tutuyordum. Bağırıp çağırmakla bir yere varamayacağımı farkındaydım. Ne kadar öfkeli olsam da bir yerde soğukkanlı olmak zorundaydım. Hep aynı ifadeyi takınan bu adamın sadece öfkeli anlarda kendini belli etmesi ne kadar da acıydı ama. Benim etrafımda hayranı olduğum erkeklerden çok çok farklıydı Ardil. Sanki zaman onu iyice ruhsuz bir adam haline getirmişti. " Tabi ki istersen şimdi karakolun önüne çekelim arabayı." dedi. Ciddi olup olmadığını da anlayamıyorum ki. Benimle dalga mı geçiyor acaba. Ya da beni manüpile etmeye mi çalışıyor acaba. " Aklından geçenleri sil küçük hanım. Seninle oynayacak kadar boş beleş adam değilim ben. Eğer beni şikayet ederek polise sığınmak gibi bir niyetin varsa sana seve seve yardımcı olurum. Ama sonrasında yapacaklarım için beni suçlayamazsın. Öncelikle beni tanımalı ve anlamalısın ki senin davranışların yüzünden istemediğim şeyler yapmayayaım. " dedi. Ön koltukta oturan adamdan tablet alıp bir süre oyalandıktan sonra tableti bana uzattı. Önce elinde ki tablete ardından karşımda ki kazmaya bir bakış attım. " İzlemen senin ve ailenin yararına olur." dedi. Gözlerimi yüzünden çekip elindeki tableti aldım. Bana göstermek istediğini görmek hayatımı kökünden değiştirecek gibi hissediyordum. Bir yandan da korkuyordum. Biz yengemle arabaya binip kaçmaya kalkmıştık ama geri de ailemizi bırakmıştık. Adam kısa bir süre içerisinde bizi yakalamış, yetmemiş rehin almıştı. Bu tablette göreceklerimin abilerim ve babamla alakalı olduğunu anlamak zor değildi. Karşımda güçlü olduğu kadar vicdansız bir adam vardı ve ben bunu farkındaydım. Korkarak tableti baktığımda, ekranda gördüklerimle göz yaşlarım akmaya başladı. Ağlamak ve bu adamın karşısında güçsüz olduğumu göstermek istemiyordum ama nasıl olurda böyle bir görüntüye dayanabilirdim. Annemin, babamın ve abilerim yere diz çöktürülmüş ve başlarına silah dayanmıştı. Hatta kız kadeşine bile aynı muamaleyi reva görmekten çekinmemişti. Yanaklarımı ıslatan yaşlar artmış ellerime akmaya başlamıştı. Yanımda ki hayvanın gözleri üzerimdeydi ama ben öylece ekrana kilitlenmiş durumdaydım. Anlık olarak beynimin uyuştuğunu ellerimin ve ayaklarımın kitlendiğini hissettim. Ailem ve abilerim benim için hayatta ki en değerli varlıklarımdı. Ahmet abim her ne kadar yanlış yapmış olsa da hak ettiği bu değildi. Bir adamın sevdiği kadına kavuşmak için verdiği savaşın sonucu bu olmamalıydı. Gözlerimi kapattım ve burnumdan nefes alıp ağzımdan vererek sakinleşmeye ve kendime gelmeye çabaladım. Bir an önce kendime gelmeli ve bir durum değerlendirmesi yaparak en mantıklı olanı yapmalıydım. Aldığım nefesler az da olsa işe yarayınca hızlıca düşünmeye başladım. Gerçi düşünecek çok şeyde yoktu. Sorulacak tek bir soru vardı; Bu adamın niyeti ailemi katletmek miydi ? " Niyetin ne ? " diye sordum titreyen sesimle. Şuan polis veya jandarmadan yardım alabilecek durumda değildim. Ailemde ki her ferdin başında bir azrail dururken, yengem ve yiğenim de bu adamın elindeyken ona baş kaldırmanın bana bir yararı olmazdı. O yüzden sakin kalarak konuşmalı ve ne amaçladığını öğrenmeliydim. " Bana kalsa şerefsiz abinin ve kardeşimin canını alırım. " demesiyle korkum katlandı. Adamın gerçekten kendi kardeşine bile acıması yoktu. Kanından olana merhamet göstermeyen bize mi gösterecekti. " Peki. " dedim ve artık beni bunaltmaya balayan saçlarımı bileğimde ki tokayla topladım. Şuan hayatım darmadağınık bir hale gelmişken saçlarımın dagınıklığına katlanamıyordum. " Belli ki sana kalmamış. Madem sana kalmamış abime ve kardeşine ne yapmayı planlıyorsun ?" diye sordum. Göz temasını kesmedim. O da kesmedi ama bir süre sessiz kaldı. " Ya abiminin ölümünü izleyeceksin ya da benimle evleneceksin." Vay, vay,vay... Evleneceğim demek. Adamın bunu böylesine sakin ve ciddi söyleyebilmesine kahkahalar atarak kendimden geçmem gerekti ama ruhsuzluğunu bana da bulaştırmış olmalıydı. En az onun kadar rahat ve umursamaz bir tavır takındım bende. " Neden böyle olmak zorunda ? Hem tanımadığım ve sevmediğim bir adamla neden evleneceğim ?" dedim " Henüz kimsenin kardeşimin kaçtığından haberi yok. Ama duyulması an meselesi." dedi ve çalan telefonu konuşmamızı kesti. Pantalonunun cebinden telefonunu çıkartırken dahi benimle göz temasını kesmedi. Bu kadar dikkatli bakışlar aslında rahatsız ediciydi. Çok şükür ki kimin aradığını görmek için gözlerini benden çekebildi. Adam beni öylesine germişti ki dikkati benden kopunca rahat bir nefes alabildim. O an anladım ki bu kadar stres ve gerginlik hali alışık olmadığımdan olsa gerek takatsiz bırakmıştı. Bugün bitecek mi merak ediyorum doğrusu. Telefonu bana çevirip ' Babam ' yazısını gözüme gözüme soktu. " Belli ki çoktan duyulmuş Elvin. Şimdi bu evlilik olmazsa abinin ölümünü izleyeceksin. Bende kardeşimin... Şimdi bir karar ver telefonu açtığımda can alacağım mı diyeyim. Yoksa kız alacağım mı diyeyim. " Şaşkınlık, öfke, hüzün, korku gibi duyguları aynı anda yaşamak ilk defa deneyimlediğim bir durumdu. Zar zor benden çıkmasına şaşırdığım bir sesle " Bu zorbalık. Kaç yılındayız be adam kıza kız ne demek. " dedim. Çaresizlik etrafımı sarmışken ağlamamak için direniyordum. " Senin yaşananlara ne ad taktığın önemli değil. Ne kadar ciddi ve hepimizi etkileyecek bir olayın içinde olduğumuzu anlamanı istiyorum Elvin. Senin ailenin bana ve benim aileme gücü yetmez. Aklında ki beni şikayet etme hevesinden de kurtul bir işe yaramaz. Giderim bir çaylarını içer bir saate çıkarım. Sonra sen evlenmeye tamam desen bile kabul etme can alırım. Kan akıtırım.. Sonra ne olur onu da diyeyim. Mustafa abini biraz tanıdıysam yerinde durmaz ve oda can almak için kollarını sıvar. Daha yeni baba olmuşken üstelik. Şimdi karar ver ve kaderimizi çiz." Daha iyi bir açıklama olamazdı sanırım. Peki adamın biri karşıma geçmiş abimin ve kardeşinin hatalarının bedelini benim ödeyeceğimi anlattı. Nefesimi tutmuş onu dinlerken aklımdan geçenler kalbimi acıttı. Devran... Ben Devran'a ne diyecektim ? Oysa ki geliş sebebim sevdiğim adamı aileme anlatmak evlenmek istediğimizi haber vermekti. Ailelerimiz tanışacak, nişanımız olacak ve yakın bir zamanda da düğünüzümüz olacaktı. Yani bizim hayallerimiz buydu. Şimdi bir adam karşıma geçmiş eğer onunla evlenmezsem canım dediğim insanın kanını akıtacağını söylüyordu. Gözlerimin önünde bir an Ahmet abimin kana bulanmış hali belirdi. Ayak tırnağımdan saç telime kadar titredim. Tutamadım... Yine dayanamadım ve akmaları için izin verdim. Sanki ait oldukları yer hep orasıymış gibi göz yaşlarım yanaklarımı ıslatırken kaderin oyununa ayvallah demekle yetindim. Eyvallah... " Peki. Seninle evleneceğim ama sende dediğinin arkasında durup ailemden birine zarar vermeyeceksin." dedim ağlamaktan çatallaşan sesimle. Konuşurken boğaım acıyor acizliğimi bana hatırlatıyordu. Bana cevap vermeden başını aşağı yukarı salladı ve ısrarla çalan telefonunu cevapladı. Karşı tarafta telefonunu açtığından beri konuşan adamın sesi geliyordu ama ne dediğine odaklanamıyordum. Ben bu saatten sonra sadece elimden kayıp giden hayatım için ağlıyordum. " Doğru baba. Merak etme buldum ama can almaya niyetim yok. Anneme yapamam bunu kızlarını alacağım." dedi. Bir süre daha karşı tarafı dinledi ve " Merak etme düğün olacak. İşlerin yolunda gittiğinden emin olacağım. En geç bir haftaya hallederiz burada ki işleri siz Urfa'da hazırlıları yapın. " dedi. Telofonu kapattıktan sonra direksiyonda ki adama " Ahmet denen adamın evine " dedi ve arkasına yaslanıp yolu izlemeye başladı. Bir insanın hayatını mahvedip umursamazca keyfine bakmak ne kadar kolaydı. Ben elimden kayıp giden hayatıma iç çekerek ağlarken yanımda ki ruhsuzun sakinliği çileden çıkaracaktı beni. Oysa ki oda sevmediği bir kadınla evlenecekti ama bunu sorun etmiyordu. Sonunda ağlamam geçmiş ve sakinleşmiştim. Babam ve Mustafa abim bu adama asla boyun bükmez bu evliliğe izin vermezdi. Zaten kabul edecek olsalar beni ve yengemi halamın yanına yollamazlardı. Onları bir şekilde ikna etmeliydim çünkü bu adamın gözü dönmüştü. Ve can almaktan geri durmazdı. Ailem için yapacağım fedakarlık gözümde değildi. Sadece Dervra'nın benden kolay kolay vazgeçmezdi. Tek korkumda buydu. Peşimi bırakmaz ve olan biteni öğrenirdi. Onun da elinin kolunun uzun olduğunu biliyordum. Bunu ilişkimiz başladıktan çok sonra kötü bir yolla öğrenmiştim ama yine de ayrılmayı düşünmemiştim çünkü ona aşıktım. Şimdi nasıl olurda ben başka bir adamla evleniyorum diyecektim. Neler olacağını ön göremiyordum ve bu beni daha da korkutuyordu. Devran ve yanımda ki ruhsuzun karşı karşıya gelme olasılığı yüzde yüzdü ve kim kazanırdı tahmin etmesi zordu. Ardil'de kudretli bir adama benziyordu. Anlattığı onca şeyi böbürlenmek için ya da korkutmak için dile getirdiğini düşünmüyordum. Sadece yapabileceklerini görmemi ve ona göre bir karar vermemi istemişti. Bence ne kadar umursamaz görünse de yıllarca onlarla komşuluk yapmış biri olarak annesi ve kardeşine değer verdiğini biliyordum. Ardil her zaman bu kadar düz ifadeli, az konuşan ve korkutucu bir adamdı. Benden yaklaşık sekiz dokuz yaş büyük olmalıydı. Ahmet abimle yaşıt olmalıydı yanlış hatırlamıyorsam. Ona rağmen fazlasıyla dominant bir karaktere sahip olduğunu belli ederdi. Şuan yapmam gereken tek bir şey vardı ada babam ve abimi ikna etmek. Ardından Devran'a evlendiğimi ve benden uzak kalmasını söylemek. Çok şükür ki eve kadar hiç konuşmadı da kısa bir zamanda olsa kendimi toparlama fırsatım oldu. Şimdi güçlü olmak ve ailemin içini rahatlatmalı ve delice bir olaya kalkışmalarına engel olmalıydım. Doğup büyüdüğüm, hayatımın en güzel günlerinin geçtiği evimin önünde duran arabadan Ardil indi. Bende boğazım düğüm düğüm olmuş ve gözlerim tekrar dolmuştu. Oysa ki bu evden bu kadar saçma bir sebepten ötürü ayrılmak kırk yıl düşünsem de aklıma gelmezdi. Göz yaşlarımı öteleyip arabadan indim. Ağlamanın bana bir getirisi yoktu nasıl olsa. Yalnız kaldığım bir zaman kendime acıyarak içim dışıma çıkana kadar ağlardım. Ardil'in arkasından evime girdiğimde hala ailemin başında silahlı adamlar vardı. Musatafa abim Ardil'in yanında beni görünce gözlerine yerleşen öfke kanımı dondurdu. Abimi biraz da olsa tanıyorsam ortalığı ateşe verecekti ve buna engel olmalıydım. " Abi lütfen sakin ol. Önce beni bir dinle." dedim elimi öne doğru uzatıp. Ama abim beni duymuyor gibiydi. Gözleri Ardil'in üzerine kenetlenmiş onu öldürmek ister gibi bakıyorlardı. Paniklememek için kendimi telkin etmeye çalışırken gözüm babama ilişti. Onu yıkılmış bir halde görmek burnumun direğini sızlattı. Benim babam dağ gibi adamdı. Her zaman evlatlarının arkasında yıkılmadan durdu. Şuan ki çaresizliği onu on yıl yaşlandırmış gibiydi. Babamı böyle görmektense kör olmayı yeğlerdim. Ben babama odaklanmışken abim başına dayalı olan silaha aldırış etmeden Ardil'in üzerine atıldı. İki eli ile gömleğinin yakasını kavrayıp kafasını Ardil'in burnuna gömdü. Ağzımdan kaçan çığlığa engel olamazken, annemin ağlayışları artmış ve abime durması için yalvarmaya başlamıştı. Abimin öfkelendiği zaman gözü kimseyi görmezdi. Bir şekilde sakinleşmesini sağlamalı ve olası bir katliamı önlemeliydim. Ardil abimin darbesiyle geriye doğru savrulurken avucunu burnuna bastırdı. Dudaklarına doğru akan kanla ağız dolusu küfürler ederken Ardil'in adamlarından iki kişi abimi kollarından tutup yere yatırmaya çalışıyordu. Abim onlara direnirken yiğenimin ağlama sesiyle donup kaldı. Omzunun üzerinden arkaya baktığında yengem ve yiğenimi görmesiyle " Ulan şerefsizler. Gücünüz kadına çocuğamı yetiyor piç kuruları. " diye bas bas bağırırken babam araya girdi. " Yeter artık Mustafa." babamın gür sesi hepimizin ona bakmasını sağlarken, Ardil'de burnunu koluna sildi. O da babama yönünü dönüp aynı ifadesizliğini takınırken " Bence de yeter. Daha fazla sizlere tahammül etmeyeceğim." dedi. Babam Ardil'e acıyan gözlerle bakarken " Mustafa rahat dur. Bu iş böyle çözülmez." dedi. Abim ortalığı yakıp yıkmak istese de babama karşı gelmezdi. Gelmedi de... Abimin babamı dinlemesi üzerine rahat bir nefes aldım. Yengem kucağında yeğenimle yanıma geldi ve iyice dibime yanaştı. Haklı olarak oda korkuyordu. Abimin sinirli haline ilk defa tanık olmuştu sanırım. Bende Mustafa bimin bu haline çok fazla şahit olmamıştım aslında. Abim etrafında kadınlar ve çocuklar varsa tavırlarını ve kelimelerini özenle seçen bir adamdı. Fakat şuan içerisinde bulunduğumuz durum istisnaydı. Ardil babamın başında ki adama bir bakışla geri çekilme emri verdi. Adam tek kaş işareti ile silahını beline takıp üç dört adım kadar geriledi. " Oturun ve konuşalım." dedi. Hadsiz herif bizim evimizde bizi misafir gibi yönlendiriyordu. Yaptığı saygısızlık ile babam sabır çekerek diz çöktürüldüğü yerden kalktı ve tekli koltuğa oturdu. Abim bu hareketle daha çok sinirlenmiş ama babamın lafını Ardil'in karşısında yere vermemek için sakinleşmeye çalışıyordu. Annem desen içli içli ağlamaya devam ediyordu. Ahmet abimle adını anmak istemediğim kaçırdığı kız başlarını yerden kaldıramıyordu. O an içimde Roza'ya karşı oluşan kin ve nefretin haddi hesabı yoktu. Madem ailesi bu kadar belalı bir aileydi nasıl olurda bizleri tehlikeye atabilirdi ? Hadi bizi geçtim, insan sevdiği adamı da korumak istemez miydi ? Sırf bu yüzden abimden ayrılmalı ve abisiyle karşı karşıya getirmemeliydi. Bir de utanmadan ağlaması yok muydu... " Benim oğlum için yakacak kızım yok." dedi babam. Sırf şu lafına can alır can verirdim. Hiç şaşırtmadı beni. Abimin canı bile mevzu bahis olsa beni koruyacağına zerre şüphem yoktu. Ama ben kimsenin canı yanmasın diye zaten kabul etmiştim. Belki kızacaktı, üzülecekti, küsecekti ama eminim sonunda beni anlayacaktı. " Benim de size verecek bacım yoktu ama olanlar orta da. Oğlun ve kardeşimin yaptığı yalnışın iki bedeli olabilir. Ya canları ya da kızın." dedi. Acımaızlığı kan donduracak cinstendi bu adamın. Böylesine zalim olmak için fazla genç değil miydi ? " Kardeşine kıyar mısın ?" babamın tek kaşını kaldırarak merakla sorduğu soru üzerine bakışlarım Ardil'i buldu. Sadece ben değil ortamda ki herkesin gözü de eonun üzerindeydi. " Bana kıyana acımam. Attılan her adımın bir bedeli vardır. İkisi de çocuk değil. Madem başlarına gelecekleri bile bile kaçtılar sonuçlarına da katlanacalar." dedi. Geldiğinden beri bir kez olsun kardeşinin yüzüne bakmayan adamdan ne beklenirdi ki zaten. Babam konuşmak için dudaklarını aralamıştı ki daha konuşamadan Ardil elini kaldırıp babamı susturdu. Yaptığı saygısızlığın sınırı yoktu. Sözde benimle evlenecek kocam olacaktı ama aileme karşı terbiyeli davranmıyordu. Orospu çucuğu bizi insan yerine bile koymuyordu bence. " Daha fazla konuşmanın bir manası yok. Kızınız evliliği kabul etti. " dedi. Babamın gözleri beni bulurken özür dlercesine baktım. Bende onları korumak için bu evliliğ razı gelmiştim. Zamanla beni anlayacağına emindim. " Elvin olmaz güzelim. Bu evlilik olmayacak." dedi sinirle Mustafa abim. Ben babamdan gözlerimi ayırmazken kimin ne dediğini pek umursayacak bir halde değildim doğrusu. Babamın gözlerinde ki hayal kırıklığı ve hüzün yüreğimi dağlıyordu ama elden ne gelirdi. " Ben bu evliliğe razıyım. Kimsenin zoruyla da evlenmiyorum. Lütfen siz de verdiğim karara saygı duyun." dedim. Abim yanımda bitip kolumdan tutup beni sarsarak " Sikerim senin saygını. Kızım deli etme beni. Ahmet'in keyfine kendini yakamazın izin vermem." dedi. Doğru söylüyordu ama aynı keyif için annemin kalbini evlat acısıyla acıtamazdım. Belki ben her gün ölecektim ama göstermediğim sürece kimse bilmezdi. Doğru olanı yapıyordum... " Kızınıza kına yapacaksanız bir haftanız var. Ardından Urfa'da düğün olacak. " dedi ve ayaklandı. Kimseye bakmadan adamları ile beraber çıkıp gitti. Ahmet abim ve Roza hala yerde oturuyor, babam düşünceli bir halde başını öne eğmiş, annemse akan yaşlarını eliyle siliyordu. Musatafa abim desen öfkeden deliye dönmüş sağa sola adımlayıp duruyordu. Ailemin hali içler acısıydı. Benim evimde ilk defa böyle bir felaket yaşanmıştı. Yengem içeri de yeğenimi uyutmaya çalışırken yanına gitmekle burada kalmak arasında kaldım. " Polise gidelim." dedi Ahmet abim fısıltı gibi çıkan bir sesle. Mustafa abimin adımları durdu, babamın başı abime doğru kalktı. Şuan sadece susması gerekirken birde polise gidelim demesi cinnet geçirmek için yeterliydi. Ben düşünmedim sanki bunu... Annem oturduğu yerden kalkıp abimin önünde diz çöktü. Bir süre öylece yüzüne baktı. Abime attığı tokatla şaşırırken abim sesini bile çıkarmadı. Tekrar boynunu eğdi. Annem üst üste abime tokatlar atarken " Sen ne yaptın. Kardeşine bunu nasıl yapabildin. Kardeşin orada ölüp ölüp dirilirken sen burada mutlu olabilecek misin. Seni doğurmaz olaydım Ahmet. Ocağımı yaktın Ahmet..." diyerek feryat figan ağlıyordu. Annemin yanına gitmek sarılıp her şeyin bir yanılgıdan ibaret olduğunu söylemek için nelerimi feda etmezdim ki. Hali direncimi git gide kırarken babam annemi kollarından tutup kaldırdı ve odalarına sürükledi. Annem abime saydırmaya ve ağlamaya devam ederken Mustafa abimin işareti ile yengem Roza'yı odalarına götürdü. Dağılmış ailemi izlemek canımdan can aldı ben çaresizce sadece izlemekle yetindim. Aradan geçen üç günde babam ve Mustafa abim beni ikna edememiş ve evden çıkıp gitmişlerdi. Annem ve yengem en azından kına yapmak için defalarca kez konuşmuşlardı. Her seferinde onları reddettim. Ben sevdiğim adamla evlenmiyordum ne kınası yakacaktım. O kadar da uzun boylu değildi. Babamlar dürdüncü günün akşamı eve geldiklerinde kısa zamanda nasılda çöktüklerine inanamadım. Geçen dört gün evin erkeklerinden çok şey alıp götürmüştü. Abiim başta bir arkadaşının yardımıyla beni yurt dışına kaçırmayı bile düşünmüş ama Ardil'in elinde ki gücü ile beni bulacağını öğrenmişti. Bizler onun yanında çaresiz ve acizdik. Haliyle artık kaçmak ve şikayet etmek gibi bir düşüncemiz yoktu. Ahmet abimse benim yüzüme bakamıyor hatta odasından çıkmıyordu. Bir süre göz önünde olmaması daha mantıklıydı. Annemle her gece beraber yatıyordum korkularını dindirmek için pembe yalanlar söylüyordum. Her şerde bir hayır vardır dediklerine inanmak istiyordum. Yoksa nasıl başa çıkacaktım ben o kibirli herif ve ailesiyle. Ve artık beklenen an gelmişti. Ardil ve adamları kapımıza dayandıklarında yanında bir imam vardı. Davetsiz içeri giren adamla gözlerimi devirdim. Şeytan diyor tut yakasından fırlat dışarı rezil et herkese aa şeytana da uymak günahtı. Ardil babamın yanına gidip elini öpüp alnına koydu. Şaşkınlıkla gözlerim aralanırken acaba hasta mı diye geçirdim içimden. Ardından anneminde elini öptü. Bence kesin ateşli bir hastalık geçiriyordu. " Gitmeden dini nikahımız kıyılsın. Sonra biz Elvin'le önden gideceğiz. Sizde düğün için hazırlığınızı yapar gelirsiniz " dedi. İçime su serpti doğrusu. Ailemi düğünde istemez diye ödüm kopuyordu. En az benim kadar şaşkın olan ailem onaylayan mırıltılar çıkardı. Ama Mustafa abim hala Ardil'e ölüm saçan gözlerle bakıyordu. Gerçi onun zerre umrunda değildi...
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE