Kahveyi fincana doldurup odaya çıktım. Kapıyı açtığımda Ardil banyodan yeni çıkmıştı, saçlarını havluyla kuruluyordu. Sessizce yanına gidip kahveyi uzattım. Tek kelime etmeden aldı, dudaklarını fincana dayadı. Birkaç yudumda içti, yüzündeki sertlik sanki biraz gevşedi ama yine de hiçbir şey söylemedi. Odanın içinde yalnızca kahve kokusu ve onun ağır nefesleri vardı. Ne ben konuşmaya cesaret edebildim, ne de o laf açtı. Fincanı bitirdi, kenara bıraktı ve kısa bir “Hadi.” dedi. Başımı sallayıp yanına geçtim. Kapıya yöneldiğimizde, elimi tutup durdurdu. Bir an şaşkınlıkla gözlerine baktım. Aniden kendine çekti, dudaklarıma sertçe kapandı. Öyle uzun, öyle sahiplenici bir öpücüktü ki nefesim kesildi. Kahvenin acı tadı dudaklarımda onunla birleşti, kalbim hızla çarpmaya başladı. Doğru olan bu

