Şilan, siyah pantolonu, sade beyaz gömleği ve topladığı saçlarıyla diğer adaylardan farksız bir görüntüdeydi. Ama duruşunda bir şey vardı… Kendine güvenen ama dikkat çekmek istemeyen o hali, bazı bakışları hemen üzerine çekmişti.
İK SORUMLUSU:
— “Adınız?”
— “Şilan Aras.”
Görevlilerden biri hemen not aldı, içeri geçmesini işaret etti.
MÜLAKAT ODASI
Adar, camdan dışarı bakarken içeri girenleri sırayla karşılıyordu. O gün birkaç üst düzey görüşmeye bizzat katılmak istemişti.
Ve kapı açıldı.
Şilan içeri girdi.
Bir saniyeliğine zaman durdu.
Adar’ın gözleri o an parladı ama hemen sonra bakışlarını kaçırdı.
Soğukkanlılığını takınarak, kağıtlarına baktı.
Ses tonunda tek bir heyecan emaresi yoktu.
— “Buyurun, oturun.”
Şilan göz göze gelmeden, usulca oturdu.
Gözleri dosyalarda, ama kalbi Adar’ın sesini tanımıştı.
Yine de bir an bile belli etmedi.
Adar, gözlerini kaldırmadan sordu:
— “Kendinizi tanıtır mısınız?”
Şilan,konuştu. Sesi net, duru ve ölçülüydü.
— “İsmim Şilan Aras. Eğitim fakültesi mezunuyum. Uzun süredir özel sektörde farklı pozisyonlarda çalıştım. Bu pozisyonun beni geliştireceğini düşündüğüm için başvurdum.”
Adar kaşının ucunu bile kıpırdatmadan:
— “Güzel. Biz çeşitliliğe önem veririz. Hangi departmanı düşünüyorsunuz?”
İçinden gülmek istiyordu. “Seni sahnede gördüğümde hangi gezegenden düştüğünü merak etmiştim,” diyemedi.
Bunun yerine yalnızca kalemini oynattı.
Şilan göz ucuyla onu süzdü.
Hiç tanımıyormuş gibi bakması, aslında her şeyi bilen bir adam gibi durması canını sıktı.
Ama belli etmedi.
Mülakat sonunda Adar ayağa kalktı.
İlk kez göz göze geldiler.
Bir saniye… belki iki…
Ve Adar, buz gibi bir cümleyle bitirdi:
— “Tarafınıza olumlu ya da olumsuz dönüş yapılacaktır. Teşekkür ederim.”
Şilan başını salladı, kapıya yöneldi.
Ama Adar, kapı kapandığında bir an arkasına yaslandı.
Ve içinden geçirdi:
— “Tanımıyormuş gibi yapabilirim Şilan. Ama içimde fırtına kopuyor.”
Şilan sabah erkenden şirkete geldiğinde, kalbi hızla çarpıyordu. Henüz işe alınıp alınmadığına dair bir dönüş yapılmamıştı. İçinde bir his vardı; sanki olacak. Sanki bu adam kaderi gibi sürekli karşısına çıkacaktı.
İK sorumlusu Leyla Hanım, onu odasına çağırdı.
Şilan içeri girdiğinde, Leyla tebessüm etti.
— “Tebrik ederim Şilan Hanım. Görüşmeniz olumlu sonuçlandı. Pazartesi itibariyle işe başlıyorsunuz.”
Şilan’ın yüzünde hafif bir donukluk oluştu. Gülümsemeye çalıştı ama içi karma karışıktı.
O buz gibi davranan, ama her bakışıyla kalbine dokunan adam…
Adar.
— “Teşekkür ederim,” diyebildi yalnızca.
Leyla ekledi:
— “Departmanınız doğrudan CEO birimine bağlı olacak. Yani Sayın Adar Demiral’ın sorumluluğunda çalışacaksınız.”
Bir sessizlik çöktü.
Şilan gözlerini kaçırdı, dudağını hafifçe ısırdı.
Kalbi, o an yerinden fırlayacak gibiydi.
Adar’ı unutmak istemişti.
Kaçmıştı.
Kapanmamış defterleri rafa kaldırmaya çalışmıştı.
Ama kader, onu Adar’ın odasına — hem de çalışanı olarak — gönderiyordu.
— “Bir sorun var mı?” diye sordu Leyla.
Şilan başını salladı, yutkundu:
— “Hayır. Hiçbir sorun yok.”
Ama iç sesi haykırıyordu:
“Ben hâlâ onu unutamadım…”
Saat 08:55.
Şilan odasına girmeden önce camdan dışarı kısa bir nefes aldı. Gömleğini düzeltti, saçını geriye attı.
İçinde ne fırtınalar kopsa da, yüzünde yalnızca bir netlik vardı:
“Burası iş yeri. O, benim patronum.”
Kapı üç kez tıklatıldı.
— “Girin.”
Adar başını kaldırdı.
İçeri giren kişi Şilan’dı.
Bir an nefesi durdu.
Ama bu kez duygu değil, kontrol kazandı.
Şilan, göz teması kurmadan yaklaştı.
— “Günaydın. İşe başlamak üzere geldim. Nereye geçmem gerektiğini öğrenmek için…”
Adar, otoriter bir tonla ama kibarca konuştu:
— “Günaydın. Evet, sizi proje birimine yönlendireceğim. Leyla Hanım gerekli bilgilendirmeyi yapacak. Hoş geldiniz.”
Ne bir gülümseme fazlası, ne de bir kelime eksik.
Adar, bir duvar örmüştü.
Ama Şilan çıkarken onun gözlerini yakaladığında…
O bakışta bir şey vardı.
Adar gözlerini geri çevirdi.
Masaya döndü. Kalemini parmaklarının arasında çevirdi.
Şilan, elindeki yönlendirme belgesiyle koridorun sonundaki açık ofise geldi. Modern, sade dekore edilmiş bölümde dört beş masa bir aradaydı. Bilgisayar sesleri, yarı fısıltılı sohbetler duyuluyordu.
Kalkıp onu karşılayan ilk kişi 30’larında, enerjik biri oldu.
— “Merhaba! Sen Şilan olmalısın. Ben Yağmur, proje sorumlusuyum.”
Elini uzattı, Şilan nazikçe sıktı.
— “Merhaba, evet. Bugün ilk günüm.”
Diğerleri de ayağa kalktı.
Sırayla tanıştılar:
— “Burası Arda, teknik ekipten. Şurada oturan Büşra, içerik geliştirmede. Ve o köşedeki sessiz adam Selim, her şeyin arkasındaki beyin.”
Hafif kahkahalar arasında Şilan herkese tek tek selam verdi.
Yağmur, ona çalışma masasını gösterdi:
— “Şimdilik şu masayı verdik. Hem Adar Bey’e yakın, hem bizimle iç içe.”
Şilan tebessüm etti ama bu detaya takılmadı.
— “Umarım katkı sağlayabilirim.”
Yağmur eğildi:
— “Adar Bey seni doğrudan seçmiş bu pozisyona. Kolay kolay kimseyle bizzat görüşmez. Şanslısın gibi.”
Şilan hafifçe başını eğdi, konuyu geçiştirdi:
— “Ben sadece işimi yapmak istiyorum.”
O sırada camın diğer tarafında, CEO ofisinde Adar, loş camın ardından onları izliyordu.
Bakışları Şilan’ın duruşuna takılmıştı.
Kahkaha atmayan ama gülümseyen, yakın ama mesafeli bir hali vardı.
Adar içinden geçirdi:
“İnsan bir ortamda bu kadar var olup, bu kadar az şey gösterebilir mi?”
Kapı gıcırdayarak açıldı. Şilan, ayakkabılarını çıkardıktan sonra derin bir nefes aldı.
O anı bekliyordu tüm gün:
Evine dönmeyi ve sevdiklerine anlatmayı…
Salonun ortasında annesi Melek Hanım, elinde örgüyle oturuyordu. Babası Yılmaz Bey ise gazeteye gömülmüş gibiydi.
— “Anneee! Baba!”
Sesindeki heyecanı duyar duymaz Melek Hanım gözlüğünü çıkarıp doğruldu.
— “Kızım ne oldu, iş mi çıktı?”
Şilan gülümseyerek evin ortasına geldi, çantasını bıraktı:
— “Evet! Kabul edildim. Bugün resmen işe başladım.”
Yılmaz Bey gazeteyi katladı, gözlüklerini burnundan yukarı itti.
— “Ciddi misin kızım? Hani o büyük şirket vardı ya…”
— “Aynen orası. CEO birimine bağlıyım. Proje departmanında çalışacağım.”
Melek Hanım heyecanla ayağa kalktı, sarıldı kızına:
— “Aferin sana kuzum. Gurur duyuyorum seninle. Helal olsun.”
Şilan başını annesinin omzuna yasladı. Bir anda içindeki gerginlik dağıldı.
Adar’ın bakışları, camın ardından izleyişi, o uzaklık…
Hepsi geride kaldı bir anlığına.
— “Bugün çok güzel başladı her şey. Umarım böyle devam eder.”
Yılmaz Bey gülümsedi:
— “İşine sahip çık kızım. Ama kendine de… Patron patron olur, sen işini yap yeter.”
Şilan kısa bir duraksamayla gözlerini kaçırdı.
Adar’ın yüzü bir an gözlerinin önüne geldi.
Sonra dudaklarının kenarına belli belirsiz bir çizgi geldi:
— “Merak etme baba. Ben sadece işimi yapacağım.”