BÖLÜM 21

901 Kelimeler
Elara odasında tek başına kaldığında nefesi göğsüne sığmıyordu. Mührün ateşi hâlâ boynunu yakıyordu; sanki görünmez bir zincir ruhuna dolanmıştı. Elleriyle mührün üzerinde gezindi, ama dokundukça yanık izi gibi derinleşen bir acı hissetti. Zihninde yankılanan görüntü hâlâ canlıydı: Kanlar içinde yatan bir kadın, Raphien’in ellerinde kayıp gidişi… ve mühür o kadının canıyla birlikte karanlığa boyanmıştı. Elara hıçkırıklarını bastırmaya çalıştı, fakat gözlerinden yaşlar süzülüyordu. “Ben de mi aynı sona gideceğim?” diye fısıldadı kendi kendine. Tam o sırada kapı hafifçe aralandı. İçeri giren Lucien’di. Yüzü gölgelerin arasından belirirken bakışları sertti ama içinde kırılgan bir endişe vardı. “Elara” dedi alçak sesle. “Onun geçmişini gördün. Artık biliyorsun. Onun gibi olmamalısın.” Elara gözyaşlarını silip başını kaldırdı. “Peki ya sen? Senin bana söylemediğin kaç sır daha var, Lucien? Benim kaderim hakkında bana ne saklıyorsun?” Lucien suskunlaştı. Parmakları yumruk halinde sıkılmıştı. Sonra yavaşça yaklaştı, onun karşısında diz çöktü. “Sana söylemediğim şeyler… seni korumak içindi. Mührün ne kadar derin bir bağ olduğunu bilmeni istemedim. Çünkü bilirsen, ondan uzak durmak imkânsız olur.” “Elimden alınan her sır, beni ona daha çok yaklaştırıyor.” Elara’nın sesi titriyordu. “Korkuların beni senden uzaklaştırıyor, Lucien.” Lucien gözlerini kapadı, derin bir nefes aldı. “Benim görevim annene verilen yemindir. Onun için düştüm, onun için bu dünyada kaldım. Ama senin kalbin… başka birine yöneliyor.” Elara’nın kalbi hızla çarptı. Lucien’in gözlerindeki acıyı görmemek imkânsızdı. O an, aralarında söylenmemiş onca şeyin gölgesi vardı. Tam sessizlik hâkim olmuşken, pencere birden titredi. Odaya soğuk bir rüzgâr doldu. Gölgeler kıvrılarak içeri süzüldü ve Raphien ortaya çıktı. “Elara,” dedi, sesi bu kez hiç olmadığı kadar ağırdı. “Geçit hareketleniyor. Mühür, seni çağırıyor.” Lucien hemen öne atıldı. “Onu bir yere götürmeyeceksin!” Raphien’in gözleri parladı. “Ben onu götürmeyeceğim. Mühür götürecek.” Elara, iki adamın arasındaki öfkenin kıvılcımlarını hissetti. Bedenini saran mühürün sıcaklığı giderek artıyor, sanki damarlarına ateş basıyordu. Dizlerinin üzerine çöktü, nefesi kesildi. Lucien hemen yanına çömeldi, elleriyle onu tutmaya çalıştı. “Dayan Elara! Mücadele et!” Raphien ise sessizce ona bakıyordu, ama gözlerinde öfke değil; çaresizce gizlenmiş bir merhamet vardı. “Onunla savaşamaz. O mühür onun parçası. Eğer ona karşı çıkarsa, kendi ruhunu parçalar.” Elara’nın dudaklarından zayıf bir ses döküldü: “İkisi de… doğru söylüyor. Ama ikiniz de benim kararımı elimden almak istiyorsunuz.” O an mühürden yayılan ışık odayı doldurdu. Elara’nın gözleri bembeyaz parladı. Zihninde yankılanan bir ses vardı—kadim, derin ve soğuk: “Seçimini yap, Avcının kızı. Kanın mı, kalbin mi?” Elara çığlık attı. Ve o an odanın duvarları çatlamış gibi oldu; gölgeler ve ışık birbirine karıştı. Işık gözlerini kör ederken Elara’nın ayaklarının altındaki zemin kayboldu. Sanki odası bir hiçliğe gömülmüş, duvarlar gölgelerle yutulmuştu. Nefesi boğazına düğümlendi, parmakları boşlukta savruluyordu. Birden kendini başka bir yerde buldu. Karanlık bir salondu burası. Taş duvarların üzerinde mühürlere benzeyen eski işaretler parlıyordu. Işığın arasında bir figür beliriyordu. Uzun kanatlar, ama siyaha çalan, kırık tüylerle kaplı… ve başı öne eğilmiş bir siluet. Elara korkuyla geri adım attı. Ama siluet başını kaldırdığında gördüğü yüz tanıdıktı: Raphien. Ama bu Raphien farklıydı. Daha genç, gözlerinde henüz düşmüşlerin karanlığı yoktu. Yüzünde bir masumiyet, belki de gökyüzüne ait olmanın saf ışıltısı vardı. Bir görüntü, bir yankıydı bu. Raphien’in geçmişi. Elara istemsizce ona doğru adım attı. Görüntü canlıydı, gerçek gibiydi. Raphien gökyüzünün kapılarında duruyordu, etrafında parlayan diğer melekler vardı. Ama onların gözleri ona dönmüştü, sert ve yargılayıcı bakışlarla. Bir ses yankılandı: “Raphien. Yasak olana dokundun. Bir insana yüreğini verdin.” Elara’nın kalbi hızlandı. İçinde yükselen sıcaklıkla o anı izledi. Raphien gözlerini kapatmıştı, sesi titriyordu: “Ben ona dokunmadım. Onu yalnızca korudum. Onun ruhunu karanlıktan kurtardım.” Ama yargılayan sesler kararlılıkla haykırıyordu: “Gökyüzü için tek bir yasak vardır: Kalbini insanlara vermek.” Kanatlarının beyazı, siyaha dönmeye başlamıştı. Tüyleri parça parça kopuyor, her biri yere düştükçe karanlığa karışıyordu. Elara boğazındaki düğümü yutamadı. Gözlerinden yaşlar aktı; çünkü bunun yalnızca bir ceza değil, bir koparılış olduğunu hissediyordu. Raphien çığlık atmadı. Sadece başını göğe kaldırdı ve fısıldadı: “Onu bırakmayacağım. Beni zincirleseniz de kalbim ondan geri dönmeyecek.” Elara dizlerinin üzerine çöktü. Bu sözler içini parçaladı. Raphien’in bir zamanlar gökyüzünden koparılıp yere fırlatılmasının, aslında bir ihanetten değil, bir bağlılıktan kaynaklandığını anladı. Görüntü bir anda dağıldı. Elara kendini yine o salonun ortasında buldu, ama bu kez karanlığın içinde gerçek Raphien vardı. Gözleri gölgelerin içinde parlıyordu, kanatları kırık ama varlığının ağırlığı hâlâ kadimdi. “Elara.” dedi, sesi yorgun bir yankı gibi. “Artık biliyorsun. Benim düşüşüm bir günah değil, bir seçimdi. Birini korumak için kanatlarımı verdim. Ve şimdi sen… aynı yolun kıyısındasın.” Elara ellerini yumruk yaptı. “Benim seçimim sen mi olacaksın, Raphien? Avcı kanım sana karşı çıkarken, kalbim seni isterken… hangisi benim gerçek yolum?” Raphien ona yaklaşmadı, sadece sessizce baktı. “Ben senin yolun olamam. Ama yolun karanlığa düşerse, senin yanında ben olacağım.” Elara’nın gözlerinden yaşlar aktı. Mühür yeniden titremeye başladı, salonu yarıp geçen bir ışık onları ayırmaya çalışıyordu. Elara son bir adım atıp elini uzattı ama parmakları gölgelerin içinde kayboldu. Ve ses bir kez daha yankılandı: “Avcının kızı… Kalbinin izini takip et. Ama unutma: Her seçim bedel ister.” Elara, bir çığlıkla kendi odasında gözlerini açtı. Yere kapanmış, nefesi kesilmişti. Başını kaldırdığında Raphien’in orada olmadığını gördü. Lucien ise köşede, elleri titreyerek Elara’ya bakıyordu. “Elara” dedi, sesi kısılmıştı. “Ne gördün?” Elara dudaklarını araladı, ama kelimeler boğazına düğümlendi. Tek yapabildiği, mühüre sıkıca sarılmak oldu. Çünkü artık biliyordu: Raphien’in düşüşü onun kaderine işlenmişti. Ve o kaderden kaçış yoktu.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE