İLK ÖPÜCÜK

1646 Kelimeler
Ahtapot gibi sarılan kolların ardından acı bir fren sesi işittim. Bedenim sarsıldı, dizlerim boşaldı, neredeyse yere yıkılıyordum ama yıkılmadım. Birkaç adım geri çekildiğimde onu gördüm. Gözleri öfkeyle parlıyordu. Kalbim göğüs kafesime sığmazcasına çarpıyordu ama bu korkudan olmalıydı. Birkaç saniye boyunca tek kelime edemedim, nefesimi bile tutmuş olabilirim. Şokun etkisiyle ellerim titriyordu. “Sen iyi misin?” diye sordu. Gözlerimi kırpıştırdım. Birkaç saniye önce gerçekten de bir arabanın önüne mi atlamıştım? Yoksa bana mı öyle gelmişti? Ama arabadan inen adamın bağırışını duyunca gerçeği kavradım. “Manyak mısın, kendini arabanın önüne atıyorsun?” Bağıran adamın sesi beynime bir tokat gibi çarptı ama ondan önce Göktuğ ’un sesi yükseldi. “Lan, mahalle arasında o kadar hızlı gidilir mi? Almayayım seni ayağımın altına, siktir ol git buradan!” Göktuğ' un sesi her zamanki gibiydi. Kaba, sert, umursamaz... Görkem olsa küfür etmezdi, sanırım. Emin de değilim şimdi. Göktuğ bana döndüğünde, yüzündeki morlukları fark ettim. Kaşının kenarında bir sıyrık vardı, dudağı patlamıştı. Kaşlarımı çatıp gözlerimi kısarak ona baktım. Görkem kavga da etmeyeceğine göre kesin Göktuğ' du. “İntihar etmek için daha kesin, daha etkili yollar var, Lale.” dedi. Gözlerimi kırpıştırarak ona baktım.Sonra sinirle ona döndüm. “Sen manyak mısın? Neden sadece çekmekle yetinmedin?” diye bağırdım. Bağırırken gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı. Belki de korkudan, belki de öfkemden… Ama Göktuğ hiç değişmemişti. Araba o kadar dibimizdeydi ki gerçekten ölebilirdim. Neden böyle olmuştu? Niye bu kadar dalgındım? Göktuğ usulca gözyaşlarımı sildi. “Ağlama. Hala ağlayınca kaktüse benziyorsun.” İçimdeki öfke dalgası büyüdü. “Sen bana kaktüs diyemezsin!” “Ah, evet. Sadece Görkem söyleyebilirdi, değil mi?” “Evet. Çünkü o ben ağlayınca üzülüyordu. Sen ise dalga geçiyordun.” “Sen de ağlayıp durmasaydın sürekli. İki de bir ağlıyordun. Bir de sümüklerin akıyordu.” “Maşallah, ne çok şey hatırlıyorsun.” “Hayatımda gördüğüm en pis insandın. Unutmak ne mümkün.” Onunla konuşmak her zaman dikenli bir tel üzerinde yürümek gibiydi. Göktuğ, insanı ya sinir krizine sokardı ya da kahkahalar attırırdı. Ama ben kahkaha atmayı hiç öğrenemedim. Onun yanında hep sinirlendim. Yanında kahkaha atanları genelde uzaktan izlerdim. “Senden nefret ediyorum. O zaman da ederdim, şimdi anladım ki hala ediyorum.” Umursamaz bir şekilde güldü. “Annen bir keresinde sen ağladın diye zorla özür diletmişti. İçimde kalmıştı, şimdi söyleyeyim: Hiç isteyerek gelmemiştim. Annem özür dilemezsem beni bir daha mahalleye salmayacağını söylemişti.” dedim. Göktuğ, başını yana eğdi. “Bunca yıl içinde mi tuttun bunu?” “Evet. İçime dert oldu.” “Yalnız, yanlış hatırlıyorsun. O ben değildim, Görkem’ di.” Bunu söyledikten sonra gözlerini kaçırdı. Kısık sesle, neredeyse mırıldanır gibi ekledi. “Ağlayan ben olsaydım kimsenin umurunda olmazdı zaten.” İçimde bir şeyler sıkıştı. Göktuğ’ un sesinde öyle bir kırgınlık vardı ki… Ama onunla empati kurmaya niyetim yoktu. O varken bunu hiç yapamazdım. “Hiç de bile, sendin! Görkem olsa, ben onunla oynardım ki.” “İkimizi asla ayırt edemeyen biri için fazla emin konuşmuyor musun?” İçimdeki sinir patlamaya hazır bir yanardağ gibi kabarıyordu. Ama asıl patlamayı o yaptı. “Neyse, tebrik ederim. Akraba oluyormuşuz. Yalnız dikkat et, kocanı karıştırıp benim altıma yatma.” O an dünya durdu. Ellerimi yumruk yaptım, dişlerimi sıktım. “Ne kadar terbiyesizsin sen ya! Böyle bir şeyi nasıl söylersin? Defol git! Seni görmek istemiyorum! Ne işin var senin burada?” Ama Göktuğ sadece gülümsedi. “O kadar celallenme Lale. Ben sadece uyarayım dedim. Yani sonuçta sen, Görkem zannedip ilk öpücüğünü bana vermiş kızsın.” Bedenim buz kesti. İlk öpücüğüm... Annemi ve babamı öpüşürken görmüştüm. Anneme sorduğumda, “Karı kocalar arasında bir sevgi gösterisi.” demişti. Ben de evlenmek istediğim için Görkem ’i öpmüştüm. Evet, Görkem ’i öpmüştüm. Öyle değil miydi? “Görkem anlattı, sen de benimle dalga geçiyorsun, değil mi?” Göktuğ omuz silkti. “Bilmem.” “Göktuğ, defol!” Gözlerini gözlerime dikti. Birkaç saniye sessizlik oldu. Sonra yavaşça konuştu. “Gözünde ne kadar şerefsiz bir adamım bilmiyorum ama bir kızın ilk öpücüğü hakkında dalga geçmem, Lale.” " Yaa ne demezsin. Az önce dediğin lafı unuttun herhalde. " " Unutmadım. Dediğim gibi bir uyarıydı. Bu arada sinir olmanı özlemişim. " " Ben hiç özlememişim ama. Kalıcı mısın burada?" " Hayır. Neden sordun? " " Sinirden ölmeden gidecek misin merak ettim. " " Bak bu cazip geldi ama sinirden ölme. " " Nasıl öleyim istersiniz beyefendi?" " Seni nefessiz bırakarak öldürmek gibi hayalim var. " " Eminim vardır. " Tam bir şey söyleyecekken boynuma bir kol dolandı. Sıçradım. “Korkma, güzelim benim.” Ece ’nin sesi beni anında rahatlattı. “Ooo, Göktuğ Bey. Sizi burada görmek ne şeref. Hangi rüzgâr attı seni buraya?” “Görkem ’i görmeye geldim.” Ece gözlerini devirdi. “Tabii bizim için gelecek değilsin ya, kardeşin için geldin tabii.” " Gelmişken sizi de görürüm dedim. " " Tabii tabii. Kesin öyle demişsindir. " " Hala mahalle toplantısı oluyor mu?" " Artık Gönül' ün kafesinde toplanıyoruz Cumartesi geceleri. Seni de bekleriz. " " Mutlaka gelirim. Kendine iyi bak Ece. " dedikten sonra yürüyüp gitti Göktuğ. Ece, gözlerimin içine bakarak sırıttı. “Bakıyorum, Göktuğ’ u görünce çocukluğuna geri dönmüşsün.” “Ne saçmalıyorsun?” " Bir süre sizi dinledik herhalde. Didişip durdunuz. Bir an acaba yıllar geçmedi mi, benim rüyam falan mıydı geçen yıllar diye düşündüm. Daha dün şurada oyun için kavga ediyordunuz da bugün devam ediyorsunuz sanki. " İç çektim. “Dediği lafların hepsini duymadın tabii.” Ece gülümsedi. “Kızım, sen fazla kibarsın. O da seni sinir etmeyi seviyor.” “Ama hakaret etti bana!” Ece omuz silkti. “Hayatını kurtardı.” " Aman büyük büyük hareketler. Sadece kenara çekse yeterdi. Bir dakika sen en başından beri bizi mi izliyorsun? " " Evet. Seslendim ama duymadın. Ayrıca ne çekmesi kızım. Çekemezdi. Yoktu öyle bir zaman. Senin yüzünden çocuğa araba çarptı. " Başımı çevirdim, Göktuğ ’un uzaklaşan siluetine baktım. Hafif aksıyordu. “Gerçekten çarptı mı ona?” diye sordum. Ece kahkaha attı. “Tabii ki çarptı! Topallayarak gitti fark etmedin mi?” İçimde bir sıkıntı çöreklendi. “Arkasından mı bakıyorum ben onun? Off ya… Bu çocuk her defasında beni sinir edip sonra vicdanıma yük olacak bir şey buluyor!” Ece omzuma vurdu. " Orasını bilemem artık. Beni biliyorsun. Ben her zaman Göktuğ' u Görkem' den daha samimi buldum. " " O ikinizin de ağzı bozuk olduğu için olmasın. " " Bilmem. Ondan mı acaba? Göktuğ her zaman daha içten geldi bana. Gerçi sende genelde Görkem' den çok Göktuğ ile vakit geçirdin. " " Hadi be oradan. " " Evet. Görkem ailenin gözdesi olduğu için o kadar sokakta zaman geçirmezdi ki, sende sokaktan eve girmediğin için Göktuğ ile geçirdiğin vakit Görkem ile geçirdiğin vakitten fazladır. " "O sürekli didişmekten olmasın. Bu kadar beğeniyorsan seni alalım Göktuğ' a. " " Elti olalım diyorsun yani. " " Ortada fol yok yumurta yok herkesin dilinde bu mesele. " " Ortada fol da var yumurta da. Yakında seni istemeye gelecekler Görkem' e. Gel yol yakınken bana kaç. " " Aç bırakırsın kızım sen beni. " " Ruhunu doyururum bebeğim. " diyerek yanağımdan makas aldı Ece. Bu kız hemen enerji yükseltiyordu. O olmasa hala Göktuğ arkasından sövüyor olurdum. İçimden ama. Ben onun gibi terbiyesiz miyim? Ece ile yan yana yürürken içimde bir huzursuzluk peydah oldu. Gözlerimi yere diktim, taşları sayar gibi yürümeye devam ettim ama aklım başka yerdeydi. Eğer herkes bu kadar konuşuyorsa, Görkem neden bu konu hakkında benimle hiç konuşmamıştı? Normalde bir insan evlenmeye karar verdiyse önce bunu hayatını birleştireceği kişiyle konuşmaz mıydı? Aileler öncülük etmiş olsa bile. İstemiyor muydu yoksa? İçimde bir sızı belirdi. Görkem hayatımda hep sevdiğim, güvendiğim, sakinliğine hayran olduğum biriydi. Göktuğ gibi değildi. Göktuğ beni hep sinirlendirir, her hareketiyle sabrımı zorlar, ama yine de kendini unutturmazdı. Oysa Görkem, güven hissini çağrıştıran bir isimdi benim için. Sakin, kibar, anlayışlı… Ama bu kadar mühim bir mevzuda neden sessizdi? Gerçi istemiyor olsa yıllardır görmediği ikizine bahsetmezdi değil mi? Göktuğ, “Akraba oluyormuşuz” dediğinde şaka yapmıyordu. Öyle ya, onun ağzından asla böyle bir şey çıkmazdı boş yere. Peki, Görkem neden benimle hiç konuşmadı? Dudaklarımı kemirdim. Ece fark etti tabii. “Ne oldu? Ne düşündüğünü söyle.” Omuz silktim ama o ısrar etti. “Hadi ama Lale, seni tanıyorum. Kafanda deli sorular dönüyor. Konuş rahatla.” İç çektim. “Bilmiyorum. Sadece… Eğer herkes bu kadar konuşuyorsa, Görkem neden bana tek kelime bile etmedi?” Ece hafifçe güldü. “Oğlan daha istemeye gelecek, Lale. Belki heyecanlıdır, belki doğru zamanı bekliyordur?” Ama öyle bir his vermiyordu. Görkem hiçbir zaman heyecanlı biri olmadı. Duygularını içinde yaşayan, ölçülü bir insandı. Böyle bir meselede de duygularını anlatmaktan çekinmemesi gerekirdi. Üstelik biz çocukluk arkadaşıydık. Hatta çocukluk aşkı. “Ya istemiyorsa?” diye sordum, neredeyse fısıldayarak. Ece bir an duraksadı. Yüzü ciddileşti. “Bu ihtimali düşündün mü gerçekten?” Yutkundum. Ece duraksadıysa iş ciddiydi. Çünkü o her zaman şakacı, neşeli, her şeyi tiye almayı seven biriydi. Ama şimdi gözleri bana dikkatle bakıyordu. “Bilmiyorum.” dedim tekrar. “Ama konuşmadık bile.” “Konuşmalısınız.” dedi Ece sakince. “Gerçekten bunu istiyor musun, önce kendine onu sor ama.” İçimde bir huzursuzluk büyüyordu. Ben gerçekten istiyor muydum? Göktuğ’ un sinir bozucu ama gerçekleri yüzüme çarpan sözleri kulaklarımda yankılandı "Seni nefessiz bırakarak öldürmek gibi hayalim var." Göktuğ gibi biriyle olmak istemezdim. Asla. Ama Görkem? Onunla olmak hayatımın en doğru kararı gibi gözüküyordu. O benim ilk aşkımdı. Düşüncelerim birbirine girdi. Birden Ece, Göktuğ ’dan bahsetti. “Biliyor musun, Göktuğ bence hala çocukken olduğu gibi. Sinir bozucu, patavatsız, ama garip şekilde dürüst.” Gözlerimi devirdim. “Yine onun tarafını tutuyorsun.” Ece güldü. “Yok canım, sadece diyorum ki… Bazen Göktuğ’ un dediği şeyler insanın kafasına daha sonra dank eder.” Ah, ne büyük laf! Göktuğ’ un dediği her şey sinir bozucu, belki biraz da fazla ileri ama… doğru muydu? Göktuğ ’un yüzüne her baktığımda içimde tuhaf bir karmaşa hissediyordum. Çocukken bile böyleydi. Bunu Görkem’ de hissetmiyordum. Ama karmaşa iyi bir şey değildi. Değil mi? Üstelik ben Göktuğ' dan nefret ediyordum. Ece kafamı karıştırmaya çalışıyordu. Çünkü ona göre karışık kafa iyidir. Sıkıcı olmaz.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE