Ben ve savaşçılarım, ormanın açıklığında bir araya gelip mağaraların bulunduğu yöne doğru ilerlemeye başladık. Toprak, ayaklarımızın altında yumuşak ve kaygandı, sanki bizi içeri çekmek isteyen karanlık bir el gibiydi. Hava soğuk ve nemliydi, ağaç dalları rüzgârın etkisiyle hışırdıyordu. İçimde, yaklaşmakta olduğumuz tehlikeyi haber veren rahatsız edici bir his vardı. Mağaralara yaklaştığımızda, bir anda cadı lideri mağaranın girişinde belirdi. Sanki bizi bekliyormuş gibi… Gözleri karanlık bir nehir gibi derindi ve içlerinde şeytani bir keyif parlıyordu. Fakat beni asıl delirten şey, elini Eylül’ün saçlarına dolamış bir şekilde kafasını sertçe çekiştiriyor olmasıydı. Eylül’ün acıyla inlediğini duyabiliyordum. Gözleri korku ve çaresizlikle doluydu, yanaklarından süzülen yaşlar toprağa düşü

