Her şerde bir hayır vardır

1596 Kelimeler
Mirandan; Bal bakışlımı aldıktan sonra içimdeki fırtınayı koparma zamanıydı. Eve çıkınca Aramla birlikte zerda analarda gitmişti. Kendi içimizde kaldığımızda salonda ölüm sessizliği vardı. Evet, Mahir ağa, babalık gösterinizi yaptığınıza göre şimdi sıra gerçek yüzünü konuşmaya geçebiliriz. Annem "Oğlum" diye ikaz etse de elimi kaldırıp susturdum. "Anne, şimdi hepiniz susacaksınız, bu adam konuşacak. Mina, Mirza, siz odama geçin." "Abi yaa!" diyerek itiraz etti Mina. "Mirza, asla gitmem." dedi.İkisine de keskin bir bakış attığımda itiraz kabul etmediğimi anlayıp odaya geçtiler. "Evet Mahir ağa, madem karşıma gelme cesareti buldun, konuş bakalım." Mahir ağa, ellerini koltuğun iki yanına koyup, omuzlarını dikleştirdi.Keskin kaşlarını çatıp,"Öncelikle üslubuna dikkat et çocuk. Karşında emir eri yok, senin baban var, baban." "Önce geç, otur şu karşıma. Koca yaşında, ayağımın altına almayayım seni çocuk." ** Dişlerimi sıkarak karşısındaki koltuğa geçip oturdum. Beni kesmeden dinle Miran, sonra ne yapacağına karar verirsin aslan parçası. Yıllar önce hiç cevap hakkı vermeden çekip gittin; ben kendimi anlatmak istedikçe sen kaçtın. En sonunda pes edip senin geleceğin günü bekledim. Sen yine gelmedin ama bak nasibim varmış ki rabbim kendimi sana anlatma fırsatı verdi. Evet, geçmişte altından kalkamadığım o büyük hatayı yaptım annene. Gençliğin verdiği acizlikle sevdiğim kadını başkasına kaptırma korkusuyla büyük bir günah, büyük bir suç işledim. Seni dinlemedim Mahir, belki de seni buna ben ittim. Babamın başı yere eğilmesin diye gizli nikah kıymamak için direndim. Diye araya girdi annem. Mahir ağa, sen dur gözümün nuru; bu utanç benim, sende kesme beni ne olur. Bir daha bu cesareti bulur muyum, ömrüm olur mu bilmem. Allah korusun beyim, o nasıl söz? Cilveleşmeniz bittiyse devam et Mahir ağa, dedim; daha fazla sabrım kalmamıştı artık. Höst lan, destursuz bak Miran, ikidir anana dikleniyorsun. Seni sırf bunun için paralarım. Çocuk, kendine gel lan; seni görmeyeli edebi erkanı da unutmuşsun. Bir de bana Mahir ağa diyip durma, çocuk, ben senin babanım; istesen de istemesen de babanım. Gözlerini bir an olsun kaçırmamış otoritesini asla bırakmamıştı.Kaldığı yerden fırçasını da atıp devam etti. Velhasıl kelam, ben anneni gördüğüm an vuruldum. Daha ortaokul çocuğuydum ona vurulduğumda. Derken büyüdük, asker olduk, baba ocağına döndük. Annenin babası olacak Dürzü Sevde'yi bir borç karşılığı sözlemiş, güya zamanında söz vermiş de bilmem neymiş, hepsi külliyen yalan. Verdiği it, sübyancı, kumarcı, pezenkengin tekiydi. Borcuna karşılıkta Sevde'yi görüp istemiş. Eğer ben anneni kaçırmasaydım, o Dürzü benim güzel Sevde'mi satacaktı. Tabi biz önce tüm yolları denedik, deden inat olmasına rağmen, Zahit Ağa'yı sevmemesine rağmen ayağına gidip borcu kapatmayı teklif etti ama Zahit kibirli, düzenbaz bir herifin tekiydi. Kusura bakma, sevsem baban hakkında böyle konuşuyorum ama yaptıklarını da hazmediyorum. Annem gülümseyim biliyorum Mahirim dedi. Zahit ağa dinlemedi , parayı istemedi, anneni vermedi, evden kovdu. Ben de isteme olmadan gözümü karartıp kaçırdım anneni. Benim zamanında en büyük pişmanlıklarımdan biri de annene zamanında açılmamış olmam. Belki deseydim, kendimi gösterseydim, o da benden ilk başta korkmazdı. Anneni kaçırdım, yalvardım yakardım ama o babasının şerefini düşündü, kendini asla bırakmadı, dik durdu. Benim amacım anneni nikaha bir şekilde ikna etmekti. Gönlünde kimse olmadığını bildiğimden ben girmeye uğraştım. iki hafta boyunca yalvardım ama annende ikna olmadı. Babasının yaptıklarını anlatsam da inanmadı, tabi yabancı birine inanması kolay değildi. Sonra gördü gerçekleri, ama ben... dedi ve yutkundu. Hiç kesmeden dinliyordum. Hesaplarım bağrışlarım en sona kalmıştı. O gece bir iki kadeh atmıştım, yalan yok ama kendimdeydim. Anlatırken ecel terleri döküyordu, kelimeler zorlukla çıkıyordu ağzından. Bir an onu kaybetme korkusuyla gözüm döndü, annende kabul etmeyince ona… Tamam, yeter diyerek durdurdum. Güzel bir sevdayı acizlikle kirletmişsin sen, baba. Sen tüm cennetini yıkmış, cehenneme meze olmuşsun. Her şeyi geçtim, sen koskoca Mahir Ağa, hiç mi iradene sahip olamadın? Nerede senin sonsuz merhametin, baba? Ya bunu biri senin kızına yapsaydı, "seviyorum" diyerek zorla sahip olsaydı, ne yapardın baba? Tecavüzü nasıl aklayayım baba? Giderek sesim yükseliyordu. Nasıl hazmedeceğim baba? Sen benim kahramanımı öldürdün, sen benim babamı öldürdün. Ben seni nasıl affedeyim, babaaa? Hem ağlıyor hem isyan ediyordum. Yıllardır korktuğum yüzleşme şimdi gerçekleşiyordu. Annem ellerime sarılarak, "Yeter oğlum, Allah hakkı için yeter, haklısın. Çok zor, çok kötü, kor gibi yakıyor ciğerini." Hem ağlıyor hem anlatmaya çalışıyordu. Bak, baban bana sahip oldu ama bana ne babamın ne anamın ne de kardeşlerimin veremediği sevgiyi verdi. Bak Miran, belki sana bunu ilk defa söylüyorum, oğlum, baban beni öyle güzel sevdi ki yaptığı o günahı sevgi sevabıyla temizledi. Biliyor musun Miran, ben o zaman çok ağladım. Babanı ben de aylarca affetmedim, evlendim ama affetmedim. Şimdi diyorum ki, baban beni dinlemeyip iyi ki bana zorla sahip olmuş. Çünkü eğer baban beni dinleyip Zahit Ağa'ya geri verseydi, ben şu an ne olurdum, hiç bilmiyorum. Oğlum, baban sevdasıyla bana iyi ki dedirtti ve Miran, bir kez daha söylüyorum, ben babanı affettim ve bu suç bana işlendi. Artık yeter, sen de artık babanı affetmesen, ben de sana analık hakkımı helal etmiyorum. Ana, sen ne dersin? O nasıl laf, o biçim laf? Hazmetmek kolay değil, ana, anlamıyorsun. Sen anlamıyorsun, yapılan bana yapıldı. Sana ne oluyor Miran, ben affetmişim, baban tövbesini etmiş. Haşa, belki Rabbim bile affetmiş. Sen kimsin oğlum? Rab tövbe kapısında af ediyordu, kul olarak sen kimsin ki affetmiyorsun? Sen aciz kul affetmeyi kendine hak görüyorsun. Annemin sözleri karşısında dilim tutulmuştu. Babam; "Miranım, aslan oğlum, bak ben aynaya bile bakamıyorum. Annen beni affetti, güzel yüreğiyle ama ben de kendimi affedemiyorum. Mahşerde cezamı çekeceğim. Tövbem kabul olmuş mudur, bilmem ama sen kendini bile affedemeyen bu aciz adamı affet, oğlum." Nefesim göğsüme dar geliyordu, hazmetmek kolay değildi ki. Hızla kalkıp dışarı çıktım, soğuk havayı içime çekip derin derin nefes aldım. Kapının önündeki soğuk fayansın üzerinde oturup sokağın sessizliğini dinledim. Biri omuzlarımı örttüğünde onun ömrüme nefes olan kadın olduğunu anladım; seslerimizi duymuştu ya da tahmin etmişti. "Nefes almak için affet, mavişim," dedi. "Bazen affederek kurtulursun girdaplardan, affederek önün açılır." İsra'yı kollarımın arasına alıp derin bir soluk çektim. Gelişinle tüm hayatım rayına oturdu, be bal bakışlım, hayatıma tüm renklerini yansıtarak ışık oldun, umut oldun. Tıpkı şimdiki gibi yanağıma bir öpücük kondurup, "O zaman hadi git, affet, rahat et komutan," diyerek göz kırptı. Tam yukarı çıkarken annemin çığlığı apartmanı çınlattı; hızla yukarı koştuk. Babam koltuğa yıkılıp kalmıştı. Mina bir taraftan ağlıyor, Mirza ambulansla konuşuyordu. "Ana, ne oldu?" dememle suratıma inen tokat bir oldu. "Babana bir şey olursa, Miran, andım olsun ben de seni affetmeyeceğim." Ben o an o enkazın altında kalmıştım. "İsra, sakin olun, açılın! Sevde anne, sakin ol! Miran, yardım et, kalp krizi geçiriyor!" diyerek beni kendime getirdi. Mirza, sen de yardım et. Mahir babayı yere yatırmamız lazım, ambulans gelene kadar masaj yapacağım. Babamı yere yatırıp göğsünü açtı, soğukkanlılıkla kalp masajı yapıyordu. Miran, kendine gel, suni teneffüse başla. Miran, hadi! Koordineli şekilde o kalp masajını yaptı, ben de nefesinin gelmesi için suni teneffüs yaptım. Babam nefes almaya başladığında nabız hızı da düzene giriyordu. İlk yardım ekibi geldiğinde babamı hayata döndürmüştük. Apar topar hastaneye geçtik. Babam acil yardım odasına alındığında içimdeki suçluluk büyüyordu. İsra yanıma geldiğinde, "İyi olacak Miran, sakın kendini suçlama, olacakların önüne geçilmiyor, Mahir amca iyileşecek inşallah," diyerek beni teselli etse de ben kendimi çoktan gönül hapishanemde asmıştım. Ne olursa olsun azıcık sinirlerime hakim olsam, "Bok vardı, çıkıp gidecek. Affettin işte, neyi zorladın ki?" diyerek kafamla savaşıyordum. Annem de, kardeşlerim de perişan olmuştu. Mirza'nın öfkeli bakışları, Mina’nın yaşlı gözleri hepsi benim yüzümden olmuştu. Yine dışarı çıkacağım sırada Mirza geçti önüme, "Kaçma artık, duyacaklarınla yaşayacaksın, sakın kaçma Miran bey!" "Ne saçmalıyorsun oğlum, buradayım kaçtığım yok!" İnadın uğruna babam ölürse, sakın ola karşıma çıkma Miran efendi. Sözler artık tükenmişti, haklılardı ama ben de böyle olsun istememiştim. Derken kapı açıldı, doktoru görünce hepimiz başına toplandık. "Kocam nasıl, doktor bey?" "Durumu şu an iyi, yapılan ilk yardım müdahalesi Mahir beyi hayata döndürmüş. Mahir beyin iki damarı tıkalı, yarın sabah anjiyo yapılacak. Bilinci açık, şu an kendine geldi ve Miran, kimse onu görmek istediğini söyledi." Benim doktor bey, gidelim o halde, Miran dedi. Annem, merak etme anne diyerek gelecek olan tüm tehditleri susturdum. Babamın yanına girdiğimde göz altları çökmüş, yarım saatte daha da yaşlanmıştı sanki. Kalp krizi, Mahir Ağa'yı devirmişti. "Aslanım, affettin mi beni?" dedi, bakışlarını kaçırmadan. "Hadi bir kez söyle, duyayım, sonra rahatça öleyim aslanım." "Şiişşş, ölmek yok sana Miran Ağa. Madem affetmemi istiyorsun, o halde hayata tutunup affettiğimi yaşarken göreceksin." Gözleri umutla ışıldadı, yıllardır hasret kaldığım baba tebessümünü sundu dudakları. "O halde affettin," dedi. "Affettim, babam. Hepimizi korkuttun, daha torunlarını seveceksin. Mahir Ağa, yok öyle yarı yolda bırakmak. “Aslanım benim," dedi. Zorlanarak açtı kollarını. Yavaşça sarıldım çınarıma. Dışarı çıktığımda içimde tüy gibi bir hafiflik vardı, meraklı bakışlar cevap bekliyordu. "Babam iyi," dedim. Babam kelimesiyle annem koşup sıkıca sarıldı. "Özür dilerim oğlum, sana istemeden de olsa el kaldırdım." "Olsun anam, ananın vurduğu yerde gül biter, takılma, ben unuttum bile," dedim. "Yavrum benim, koca aslanım," diyerek bir kez daha sarıldı. İsra kenarda sevgiyle izliyordu aileme kavuşmamı. Annem, İsra'nın yanına gidip, "Sağ ol kızım, metanetin sayesinde kocam kurtuldu, hakkını ödeyemem," dedi. "Hak hukuk yok, Sevde anne, ben yapmam gerekeni yaptım, çok şükür ki Mahir baba iyi olacak," dedi. "Ana, siz benim eve geçin, sabah gelirsiniz, babamla ben kalırım." Gülüm, hadi siz de gidin dedim İsraya. Annem, ben gitmem dedi.O zaman Mirza, sen Minayı al, yengenleri de götür, aslanım. Herkes gittikten sonra, Annemle ikimiz kalmıştık hastanede. Babam odaya alındığında ilaçların etkisiyle hemen uyumuştu. Annemi de refakatçi koltuğuna yatırıp ben de sigara içmek için dışarı çıktım. Bazen gerçekten affetmek gerekiyormuş, insana yük oluyormuş kırgınlıklar. Bunu anlamak zaman alsa da, her şerde bir hayır varmış dedikleri söz bu duruma cuk oturuyordu. Sigara dumanı ciğerlerimi delip geçerken mesaj sesiyle telefona baktım. Bal bakışlım; #Seni seviyorum adam, seni seviyorum sevgili sözlüm. Sakın çok sigara içme, bilirim uyumazsın ama bir yer bulursan biraz olsun gözlerini dinlendir, bana sağlam lazımsın. 😉 Küçük, sıcacık bir mesaj tebessüm ettirmişti. #Seni seviyorum bal bakışlım, iyi ki sen be yavrum, iyi ki sen. Ayrıca sana lazım olduğum günleri iple çekiyorum. 😘
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE