Hayatta hep kaybetmekle sınanmamızın nedeni neydi?
Ben az önce gözlerimin önünde Seda denen kızın Doruk'u öptüğüne şahit olmuştum. İlk önce yanağından, sonra öpe öpe dudağına kadar ulaşmıştı.
O iğrenç salyaları benim sevdiğim adamın yüzünde gezerken midemden ağzıma yine aynı metalik tat gelmişti.
Geçen hafta tuvalette yaşadığım olayı hatırlayınca yüzümü buruşturdum. O olaydan kimseye bahsetmemiştim, belli ki Yankı'nın attığı top yüzünden olmuştu.
Ama şu anda da aynı tat ağzımda belirince, korkmuştum.
Eğer geçen hafta olan olayları babama anlatsaydım babam, Yankı'nın babasını -Burak abiyi- arayıp bağırabilirdi. Durup dururken böyle bir sebepten dolayı ispiyonlamayı istemedim. İki arkadaşın arası açılırdı, sırf çocukları yüzünden.
Kulağıma gelen öpüşme sesleri sinirimi bozarken, ağzıma kadar gelen sıvıyla yutkundum. Belki de sadece benim midem böyle bulanıyordu o kadar. Yediklerimi kusmak yerine kan kusuyordum hepsi bu.
"Akşama kadar öpüşücekseniz kalkalım biz." Gazel'in sitem dolu sesi küçücük kafede yankılanmasına rağmen karşımızda ki çift bunu umursamamıştı bile.
Seda yerinden kalkıp Doruk'un kucağına oturduğunda, gerçekten hayatta ki imtihanımın bu mu olduğunu düşünüyordum. Daha üç gündür birlikteydiler ama Doruk, bu üç günlük süreye rağmen bize -Gazel'le bana- Seda'yı o kadar çok övmüştü ki bir ara onun kalpsiz bir insan olduğunu düşünmüştüm.
Onu sevdiğimi biliyordu ama bana kucağında ki sarıyı övüyordu.
Belliydi işte, sadece dudakları botokslu, göğüsleri silikonlu ve burnu estetikli diye onunla birlikteydi.
"Sikseydin yiğido." arkamdan gelen tanıdık ses?
Yankı'nın burada ne işi vardı?
Doruk ve üstündeki kadının durup arkama bakmasıyla yüz ifadeleri değişmiş ve sarının Doruk'un üstünden kalkması bir olmuştu.
Asla merak edip arkama bakmayacaktım, çünkü Yankı'nın buradan gitmesini istiyordum. Eğer onu ciddiye alırsam durup benimle alay edebilir ya da laf sokabilirdi.
Arkama dönüp bakmamama rağmen görüş açıma Yankı ve Umut girmiş, yanda ki masayı bizim oturduğumuz masayla birleştirmişlerdi.
Evet masada oturanları ele alalım, Doruk, Seda, Gazel, Yankı, Umut ve ben. Bu altılıdan beşi ilkokulu ve ortaokulu birlikte okumuştu. Seda hariç. Onu ilk defa bugün görüyordum.
"Ben de siz görüşmüyorsunuz sanıyordum." Yankı, Gazel'e yanımdan kalkmasını işaret ederken Umut konuşmuş ve aklınca konu açmaya çalışmıştı. Hayır yani sa-na-ne?
Ayrıca Yankı neden Doruk'un karşısına, benim yanıma oturuyordu? Kesin yakından hakaret etmek içindi. Hem bana hem de Doruk'a...
Neden bilmiyorum ama bu ikisinin yıldızı hiçbir zaman barışmamıştı.
Yankı gözleriyle bütün mekanı inceleyip Doruk'a döndü, "Burası o iş için küçük değil mi? Ayrıca seyircisiz yapamıyor musun?" Umut'un güldüğünü Gazel'in ise gülmemek için kendini kastığını fark etmiştim.
Ben mi? Bence de Yankı haklıydı ama ortada gülünecek bir şey yoktu. Az önce ki olay benim sadece midemi bulandırmıştı.
"Seni ne kadar ilgilendirir?"
Tek kaşını kaldırıp arkasına yaslandı ve Yankı'ya meydan okudu. İçimden bir ses bu olayın benim canımı sıkıcağını söylüyordu. Doruk'u ilk defa bu kadar ciddi görürken Yankı'nın yüzünde ki alay dolu ifade silinmemişti.
"Kuzenim ve arkadaşının önünde ön seks yapmanı doğru bulmadım, hepsi bu kadar."
Arkadaşı? Kuzenin arkadaşı? Lan köpek, madem senin için sadece buyum o zaman ne diye yıllardır bana bulaşıyordun!?
"Unutmuşum onları. Ayrıca bana ahlak dersi veren neden her gece barlarda grup seks yapıyor? Asıl seyircisiz yapamayan sensin." yanımda oturan adam da en az karşımda ki kadar şerefsiz olabilirdi ama biri sevdiğimdi diğeri hiçbir şeyim.
Tamam, 'grup seks' kelimeleri canımı sıkmıyor değildi ama yine de buna takmamam gerekirdi. Yankı'nın bana attığı mesajlar sadece bir kızla gecesini geçirdiği niteliğini taşısa da buna takılmamalıydım. Beni ilgilendirmiyordu.
"Bar da ki odama kamera falan mı taktırdın? Yoksa hâlâ götünden uydurma huyundan vazgeçmedin mi?"
Az sonra burada olay çıkacaktı ve yüksek ihtimalle dayak yiyen kişi Doruk olacaktı zira Yankı'nın yanında Umut da vardı ve Umut, Doruk'a saldırmaktan çekinmezdi.
"İnsan bazı huylarından vazgeçemiyor. Mesela sen, küçükken hep sana özenirdim ama zamanla fark ettim ki sen benim olan şeylerle epey bir haşir neşirmişsin." Doruk'un söylediklerine kaşlarımı çatarken Yankı'nın kasılıdığını fark ettim.
Lan az önce çocuk sana 'grup seks yapıyorsun' dedi ve sen kasılmadın ama geçmişte yaşanmış bir olay yüzünden kasıldın? Demek ki o geçmiş kurcalanmaya değer bir geçmiş...
Doruk ne demek istemişti?
"O şey eskiden de sana ait değildi, şimdi de değil ve ben istesem o şeyi kendime ait kılarım, bunu sende çok iyi biliyorsun."
Yankı'nın söylediklerine anlam veremiyordum. O şey, neydi?
Ben daha ne olduğunu anlamadan Yankı yerinden kalkmış masanın üstüne çıkıp Doruk'a yumruğunu geçirmişti.
Yankı yıllardır beni nasıl tahrik ediyorsa, Doruk'da onu sadece iki cümlesiyle tahrik etmiş ve Yankı'nın benden alamadığı tepkiyi Doruk, Yankı'dan almıştı.
"Ben senin gibi adamın, anasını avradını bacısını baldızını soyunu sopunu sülalesini silsilesini gelmişini geçmişini eşiktekini beşiktekini dedesinin yedi ceddini..." Doruk'u yere yatırmış attığı yumruklara eşlik eden küfürlerini, ağzım açık dinliyordum.
Umut kavgayı ayırmaya çalışsa da bir türlü başarılı olamıyordu.
Doruk'un yüzüne inen yumruklar kalbime iniyormuş gibi hissetmeye başladığımda olayın ciddiyetini henüz kavramış ve yanlarına yaklaşmıştım. Durması için ellerimi Yankı'nın koluna sardım.
"Siktir git Umut!" kolunu sertçe çektiğinde geriye doğru sendeledim. Aklıma sahada ki olay geldiğinde sinirim bozulmuştu. Bu sefer savrulmuştum ve belim ahşap masanın köşesine denk gelmişti.
Neden Yankı'nın her hareketi bana zarar veriyordu?
Acıdan dolayı ağzımdan kaçan inlemeyle gözlerimi yumdum. Yumruk sesleri kesilirken ne olduğunu anlamama rağmen gözlerimi açmayıp acının vücudumda yayılıp azalmasını beklemiştim.
"Hiç değişmiyorsun, her zaman olduğu gibi etrafına zarar veriyorsun." belimde ki sızı yavaş yavaş yok olurken gözlerimi araladım.
"Gel fıstık gidelim." cadılar bayramında kılık değiştirip dışarı çıkan insanlardan daha korkunçtu Doruk'un yüzü. Belimde ki acı onun yüzünü görmemle tamamiyle yok olurken elimi yüzündeki yaralara değdirdim.
Doruk'un kaşları çatılırken o da elini yanaklarıma götürüp "Ağlama." diye fısıldamıştı.
"Yürü." gözlerim, Doruk'un arkasına kayınca Yankı'nın Umut'a hitaben konuştuğunu ve yüzüme bile bakmadan yanımdan çekip gittiğini gördüm.
Canımı yakmasına rağmen, özür bile dilememişti.
Onun yüzünden ağlamıştım ve o gerçekten de gitmiş miydi?
Yankı Saygıner'den başka ne beklenirdi ki?!