BEN SENİ HEP BEKLERİM!

1109 Kelimeler
Sabah gözlerimi sakince açtım bu sefer. Ne bir kabus görmüştüm uyurken ne de içimde bir sıkıntıyla uyanmıştım. Boşvermişlik miydi bu? Emin değildim. Yatağımdan kalkıp, odada bulunan banyoya geçtim. Elimi yüzümü yıkayıp, kısa bir an aynaya bir baktım. Ellerim kontrolsüzce saçlarıma dokundu. Dün gecenin anıları bir bir zihnime dolmaya başlarken, aynı hızla kalbime de bir sıcaklık yayılıyordu sanki. Kendini değerli hissetmek böyle bir şey miydi? Birinin yaşayamadığın, mahrum bırakıldığın, anları sana yaşatması ve hiç bir beklentisinin olmaması. Adını bile anmak istemediğim, bir zamanlar beni sevdiğini sandığım kişi bile bunları bana yapmamıştı. Bu yaşıma kadar hiç kendi isteklerim olmamıştı ki benim. Hayatım bu zamana kadar hep fedakarlık yapmakla geçmişti. Yetimhaneye gelen en güzel kıyafetleri, en güzel oyuncakları, kitapları, çantaları, bir kırgın bakışla bakan, dolu gözleriyle beni izleyenlere verirdim hep. İçimde kalırdı ama kimsenin de kalbini kırmak istemezdim. Belki de bu yüzden; hep en değersiz, ilk gözden çıkarılan, saygı gösterilmeyen olmuştum. Şimdi geriye dönsem yine aynı davranırdım, bunu da biliyordum. Hayatımda ilk kez biri benim yanımda olmak istiyordu. Yaptığı her hareket, söylediği her söz içimde bir yerleri titretiyor, ne yapacağımı, ne diyeceğimi şaşıyordum. Sanki gözlerindeki bakışlar, aşık birinin bakışları gibiydi. Ama öyle bir adam, bana nasıl aşık olabilirdi ki? Hızlıca aklıma gelen bu düşünceyi başımı sağa sola sallayarak defettim. Birinin canımı yakmaktan korkarcasına hareket etmesi, kırılacağım diye nazikçe dokunması…yok böyle bir aşkı haketmiyordum ben ki, aşkta değildi bence. Belki acıma. Daha fazla saçma düşüncelere kapılmamak için, banyodan çıktım. Üzerimdeki elbiseyi bir parça düzeltip, odadan çıktım. Merdivenlerden yavaş yavaş indim. Tam her zaman yemek yenilen salona doğru yürüyordum ki, arkamdan gelen adım sesleriyle durup başımı çevirdim. Alahan, bana bakarak geliyordu. Gözleri tam, gözlerimdeydi. “Günaydın, Melek.” Sert ve yok sesini duyunca, aklıma banyoda girdiğim içsel düşünceler geldi. Gözlerimi gözlerinden çekmemek için savaş verdim. “Günaydın, Alahan.” Dudakları hafifçe kıvrıldı. Yanıma gelip durdu. Gözleri hafifçe yüzümde dolaştı. “Bugün nasılsın? Uyuyabildin mi?” Benimde gözlerim onun yüzünde dolaştı. “İyiyim. Teşekkür ederim. Uyuyabildin mi, diye sormaktan kastın, kabus görüp görmememse, hayır görmedim.” Gözleri hafifçe kısıldı. Bir adım atıp, biraz daha yaklaştı. Sol elini yüzüme doğru tereddütle uzattı. Burnumun üzerine doğru gelen saç tutamımı nazikçe tutup, tenime temas etmeden kulağımın arkasına bıraktı. Elini geri çekerken, kısık bir tonda konuştu. “Kabus görmemene sevindim, Melek. İyi olduğuna da. Hep iyi ol.” Hafifçe gülümsedim. Biri bana hiç iyi ol dememişti. Ne demem gerektiğini bilmediğim için sessiz kaldım. Yüzüme biraz daha baktıktan sonra, yavaşça yürümeye başladı, bende arkasından ilerledim. Salona girdiğimizde yine aynı yerlere oturduk. Alahan, tabağımı eline alıp bir çok kahvaltılıkla doldurdu. “Ben bu kadar çok şeyi yiyemem ki.” Kendi tabağını eline alıp, aynı şekilde kahvaltılık koymaya başlarken, gözleri gözlerime bir kaç saniye değdi. “Güçlenmek için, yemek zorundasın. Zorlamak istemiyorum ama tabağını bitirirsen memnun olurum.” Söyledikleri bir istek gibi görünse de daha çok rica ediyordu. Elime çatalımı alıp, aval yavaş tabağımdakileri yemeye başladım. Kısa bir sessizlikten sonra, Alahan konuşmaya başladı. “Bugün alışverişten sonra, psikolog olan bir arkadaşımla görüştürmek istiyorum seni. Bir konuşursun. Hazır hissediyorsan, randevu günleri oluşturmasını isteriz.” Başımı tabağımdan kaldırıp, Alahan’a baktım. Psikolog meselesini öylesine olan bir şey sanmıştım ama değildi. Benim iyileşmemi her şeyden çok istiyor, söylediklerini bir bir yapıyordu. Kalbim yeni bir ritimle atmaya başlarken, başımı eğerek usulca salladım. Boğazını hafifçe temizlemesiyle, yeniden ona baktım. “Bugün bir avukat gelecek. Boşanma için vekâlet vermen gerekiyor.” Ağzım hafifçe açıldı ama konuşmadım. Sözcükler boğazımda takılı kaldı. Benim için bunları yapması…gözlerim doldu. Yutkunamadım. İçimden geçen tek şey, iyi ki, o uçurum kenarında karşıma çıktığıydı. Elini elimin üzerine koydu ve güç verircesine sıktı. Gözlerim yaşı ama dudaklarımda bir gülümsemeyle baktım, Alahan’a. Eli fazla yerinde durmadan çekti ve kahvaltısına devam etti. Çatalımı alıp, tabağımdakileri tırtıklamaya başladım. Gözümden akan bir damla yaş, yanağımdan süzülüp masanın üzerine damladı. “Senin artık ağlamanı istemiyorum, Melek. Üzülmen benim de canımı yakıyor. Gözlerinden akan tek yaşın mutluluktan olmasını istiyorum. Kederli halin, kalbimi deliyor.” Yaptığı itiraf kalbimi hızla çarptırırken, yerimden kalktım. O kadar utanmıştım ki, biraz daha kalmazdım burada. Kapıya doğru koşar adım gidip, odalından çıktım. Odama girdiğimde nefes nefese kalmıştım. Pencerenin yanına gidip, açtım. Temiz hava yüzüme vururken, elimi kalbime koyup, hafifçe eğildim. Beni üzgün görmek canını yaktığını söylemişti. Bu seni seviyorum demekti. Ama, ama nasıl? Yakışıklı, zengin bir adamdı. Benden çok daha iyilerini hak ediyordu. Peki ya ben? Buna hakkım var mıydı? Daha oğlumun ölümünü zar zor kabul edebilmiştim. Yapılan ihaneti zar zor sindirebilmiştim. Kalp atışlarımın her söylediği sözle bu denli değişmesi, olmamalıydı. Kapının hızla açılmasıyla, irkildim. Kimin geldiğini biliyordum. Alahan, yanıma gelip bir eliyle çenemi yavaşça tuttu ve kaldırdı. Gözlerine bakarken, gördüğüm kararlılıktı. “Neden kaçarcasına gittin?” Ne söyleyeceğimi bilemeyerek baktım ona. Bir kaç bekleyiş içinde geçen saniyelerden sonra titreyen sesimle konuşmaya başladım. “Sen beni seviyor musun? İlk k-karşılaştığımızdan beri g-gözlerin sanki aşıkmış gibi bakıyor b-bana.” Gözlerini gözlerimden çekmedi. Bakışları öyle yakıcıydı ki, ne yapacağımı bilemedim. “Sana hissettiğim duygulara aşk demek, biraz basit kalıyor Melek. Aşk değil bu, sevda.” Dedikleriyle gözbebeklerimin titreşimini hissettim. Aşk acısıyla yaralı, sevdiğini hasretle beklemekti sevdamın tanımı. “N-nasıl? Nasıl bana sevdalı olabilirsin?” Kısık bir sesle ufacık bir gülüş döküldü dudaklarından. Sevinçli bir gülüş değildi bu. Acılı anıları hatırlatan bir gülüştü. “Sana nasıl sevdalandığımı bir gün anlatacağım, Melek. Ama bugün değil!” Allak bullak olan beynimle bir kaç adım geri çekildim. Başımı iki yanıma salladım. “Ben, ben böyle bir şeye hazır değilim. Kabul edemem sevdanı. Yaşadıklarım halen dün gibi hatırımda. Ben, bizden olmaz. Ben bu kadar yaralıyken… olmaz!” Yüz ifadesi böyle bir cevap beklediği gösterir gibiydi. Anlayışlı bir ifadeyle baktı bana. “Ben, senin yaralarını tek tek saracağım, Melek. Ve seni gerekirse sonsuza kadar bekleyeceğim. Hemen kabul et beni diyemem ama sevdamı görmezden de gelme.” Arkamı ona dönüp durdum. Beni bekleyeceğini söylemişti. Ya hiç düzelemezsem, ya yarım bıraktığım işi tamamlamaya karar verirsem bir gün. Arkamda bana sevdalı bir adam bırakacak olmak, ciğerimi yaktı sanki. Nefes almak için araladığım dudaklarımdan bir hıçkırık döküldü. Anında dudaklarımı birbirine bastırdım. Ağlamamın onun da canını yaktığını söylemişti. Bir kaç adım sesi kulaklarıma doldu. Elinin biri omuzlarıma çıktı. Dokunmaktan korkarak, tereddütle okşadı. O kadar hafifti ki dokunuşu, ilk an hissetmedim bile. “Haketmediğini düşünüyorsun. Ama en çok sen hakediyorsun sevilmeyi. Melek, benim sana olan sevdam bitecek gibi değil. Bitecek olsa Sevda demezdim zaten. Sen bana yasakken sevdim seni, bırakamadım. Şimdi bırakmamı bekleme.” Telefonuna gelen bildirim sesiyle, eli bir anlığına durdu. Son bir dokunuşla omuzlarımdan elini çekti. “Avukat gelmiş. Seni hiç bir zaman zorlamayacağımı bil. Sabırlı bir adamımdır. Beklerim.” Yavaş adımlarla uzaklaşıp odadan çıktı. Ne yapacaktım şimdi ben? Beklemek, bu zamana kadar hep bekleyen ben olmuştum. Şimdi ise beni bekleyen biri vardı. Banyoya gidip elimi yüzümü yıkadım. Biraz soluklandıktan sonra, odaya geri girdim. Kendimi biraz olsun toparladığımı hissettiğimde, odadan çıktım.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE