KALBE DÜŞEN KIVILCIM. 🔥

1263 Kelimeler
YAZAR ANLATIMIYLA Alahan, sessizce Melek’i izlerken, Melek’te camdan dışarıyı izliyordu. Bir hafta olmamıştı buradan gideli ama bambaşka bir yere gelmiş gibiydi. Hoş, burada yaşarken, çalışmaktan pek gezmeye de vakti olmamıştı ki. İş yerinden eve, evden iş yerine giderken otobüste ne kadar yer görebildiyse o kadardı, onun dünyası. İkindi saatleri olması dolayısıyla trafik bir hayli yoğundu. Oldukça yavaş gidiyorlardı. Ortamdaki sessizlik Melek için huzuru simgelerken, Alahan için öyle değildi. Melek’in aklından geçenlerdi onu düşündüren. Elinde olsa, Melek’in aklına gelmesin kötü düşünceler isterdi. Az çok toparlamaya başlayan kadını yanında getirmek istememişti başta ama tek başına da orada bırakamazdı. Aşiretten kimsenin haberi yoktu henüz ve çat kapı gelemezlerdi ama bir cesaret gelirlerse pek de iyi olmazdı. Yavaş yavaş önce kendine alıştırıp, evlenmekti niyeti bu kadınla. Ama kendisine alışması için beklemesi gerekiyordu biraz. Ne kadar sabrı olmasa da. Camdan; dışarıdaki kalabalığa, yanlarından geçen arabalara, yol kenarındaki esnaflara baktı bir süre, Melek. Buraya gelmesi bir tek oğlunun mezarını göreceği için iyiydi. Geri kalanlar için değildi. Yaşadığı ve haketmediği ihanet, zorla ite kaka oldurmaya çalıştığı aile…hepsinin yalan olduğu daha da bir çarpıyordu yüzüne su misali. Aslında yetimhanede büyüyen birinin yapmaması gereken şeyi en başında yapmıştı, Melek. Birine güvenmişti. Her şeyini eline teslim etmiş, iş işten geçince de sudan çıkmış balığa dönmüştü. Ne kadar, Alahan şimdi yanında olsa, kendisine destek çakmaya çalışsa da bazen yine öyle oluyordu. Savunmasız, ne yapacağını bilmeyen. Alahan’ın yanında kendisini bir an bile olsun değersiz hissetmemişti ama şimdi buraya, bu şehre, gelince aklına ilk gelen buydu. Bakışlarını camdan çekip, Alahan’a döndü. O zaten çoktan ona bakıyordu. Ağzından çıkacak en ufak bir şeyi emir gibi bekliyordu. Önünde el pençe divan duran onlarca adamı olan; Alahan, sevdiği kadın karşısında, emrindeki adamlardan farksızdı. Melek, bir süre baktı Alahan’a, ne diyeceğini pek bilemiyordu. İçinden geldiği gibi konuşmaya karar verdi. “Beni buraya getirdiğin için teşekkür ederim, Alahan. Tek başıma gelmeye cesaret edemezdim sanırım.” Sözlerini bitirdiğinde bakışları Alahan’ın kömür karası gözlerindeydi. “Ben hep senin yanındayım, Melek. Kendini bu kadar küçük görme ama sen çok, cesaretli, güçlü bir kadınsın.” Evet, yetimhaneden ilk ayrıldığı sıralarda da yetimhanedeyken de oldukça cesaretliydi. Her şeyi yapabileceğini, gücünün yeteceğini düşünüyordu. Hatta evlendiğinde ve kimseden bir destek görmediğinde de öyleydi ama oğlunun ölümüyle her şey yok olup uçmuş gibiydi. Onu o yapan bütün duyguları, buharlaşıp uçmuştu. “Ben artık, o kadar güçlü olduğumu düşünmüyorum. Yolumu kaybettim sanki.” Alahan’ın dudaklarında bir tebessüm filizlendi. Söyleyecek çok şeyi vardı ama sakince yanıtladı. “Ben seni yeniden güçlendireceğim, Melek. Yolumu kaybettim dedin ya, yoluna bütün ışıkları, bütün çıkışları yerleştiririm ben. Sadece beni itme, uzaklaşma benden.” Söylenen sözlerin anlamı, o kadar güçlüydü ki bir an Melek, şaşkınca bakındı sağa sola. Bu adam, onun en büyük şansıydı. Öyle hissediyordu. Sözlerinin her zaman arkasında duran birisiydi de. Şaşkınlığını atmak için başka bir konu açtı. “Mezarlığa ne zaman gideriz?” Konu değiştirmesi Alahan’ı gülümsetti. “Yarın kahvaltıdan sonra gideriz. Şimdi eve gidiyoruz. Benim biraz işim var, onu halletmek için dışarı çıkacağım. Ben geldikten sonra yemek yeriz, olur mu?” Melek, usulca başını salladı. Yarın gitmek daha iyiydi. Önce bu şehirde yaşadıklarını son kez düşünüp kafasından atması, oğlunun karşısına öyle çok aşık gerekiyordu. Alahan birlikte gideceklerini söylemişti. Yanında birinin olması da iyiydi. Oğlu da rahat ederdi yattığı yerde, annem yalnız değil diye. Yeni bir konuşma daha olmadan sessizce beklemişlerdi arabada. Yarım saatlik bir yolculuktan sonra önce güvenlikte geçip, bir sitenin bahçesine girdiler. Araba durup kapısı Hamza tarafından açılınca önce Alahan indi ve elini Melek’e uzattı. Kısa bir sürede olsa alışmıştı kadın artık. Düşünmeden uzattı elini. Arabadan indiğinde çevresine bakındı. Güzel, elit bir yerdi. Binalar da fazla yüksek değildi. Hikmet arabanın yanında beklemeye devam ederken, Hamza da eşyaları bagajdan alıyordu. Alahan, Melek’in elini bırakmadan, ilerlemeye başladı. İlk binayı geçtikten sonra ikinci binaya girdiler. Hamza da arkalarından elinde çantalarla geliyordu. Asansöre binip dördüncü kata çıktılar. İndiklerinde Melek etrafa baktı, bir tane kapı vardı sadece. Halbuki dışarıdan bakıldığında her katta iki daire var gibiydi. Alahan, Melek’le birlikte kapının yanına varıp, tuşlara bastı ve şifreyi girdi. Melek de bakmıştı şifreye ve yeni bir şaşkınlık baş gösterdi kadında. Şifre kendisinin doğum tarihiydi. Kapı açıldığında içeriye girdiler ama Melek üzerindeki şaşkınlığı atamamıştı. Hamza da onlarla beraber eve girip elindeki çantaları vestiyere bıraktı ve kapıyı kapatarak geri çıktı. Alahan doğruca Melek’i salona götürdü. Oldukça aydınlıktı salon. Balkona açılan boydan boya cam, iki kanatlı bir kapı vardı tam karşılarında. Sağ tarafta da kocaman bir pencere. Eşyalarda genellikle sade ve beyaz renkliydi. Pek Alahan’ı yansıtmıyordu aslında ev. Zaten o da Melek’i gördükten sonra döşemişti burayı. Yoksa tam da onun düşündüğü gibi, koyu tonlar hakimdi önceden. Melek, elini yavaşça çekip balkona doğru adımladı. Tül perdeyi açtığında ise karşısında denizden bir manzara vardı. Hüzünle izledi bir süre denizi. İntihar etmeye karar verdiğinde de böyle bir manzaraya doğru yürümüştü. Ama son anda arkasında onu izleyen adam çıkagelmiş, hayatı bir anda değişmişti. Alahan, denizi izleyen genç kadının aklından geçenleri tam anlamıyla biliyordu. İlk karşısına çıktığı zamanı hatırlamıştı kesinlikle. Bir kaç adım atıp yanına geldi. “Aklından geçenleri biliyorum, Melek. İsteğim bunları düşünmemen. O gün; sadece benimle karşılaştığın anı hatırla.” Melek, arkasını dönüp Alahan’a baktı ama adamla burun buruna gelmesi de bir olmuştu. Alahan da arkasını döneceğini düşünmediği için, dibine kadar gelmişti. Kısa bir bakışma yaşadılar. Melek diyeceği sözleri tamamen unutmuştu. Aldığı nefesler kalbinin hızına yetişemedi bir an. Alahan’ın bakışları kısa bir süreliğine Melek’in hafif açık dudaklarına kaydı. Derince yutkundu. Bir adım geri çekilmezse pek iyi şeyler olmayacak gibiydi ama kalakalmıştı. Melek’in de bakışları anlık kendi dudaklarına değince, onun da kalbi hızlanmaya başladı. Tam Melek’e doğru uzanacağı sırada telefonu çalmaya başladı. Her ikisi de bu sesle kendilerine geldiler. Melek anında başını çevirip evin içine doğru bakınmaya başladı. Utanmış, yanakları kızarmıştı. Alahan ağzından son anda çakacak bir küfürü güç bela engelleyip, ceketinin iç cebinden telefonunu çıkarıp ekranına baktı. Hamza, arıyordu. Sinirle aramayı meşgule attı. Yanına vardığında soracaktı ona. Telefonunu geri yerine koyup, Melek’e baktı. Utanınca kızaran yanaklarıyla çok güzeldi. “Benim çıkmam gerekiyor. Sen evi gez. İstediğin herhangi bir odaya yerleş. Fazla geç kalmamaya çalışacağım.” Melek, başını sallamakla yetindi, zira konuşacak halde değildi pek. Alahan, o an içinden geçen şeyi yaptı. Melek’e doğru hafifçe eğilip alnından öptü ve arkasını dönüp çöküş kapısına yöneldi. Şaşkınlıkla kalmıştı, genç kadın. Kapının açılıp kapanma sesiyle şaşkınlığı geçerken rahat bir nefes aldı. Neler olmuştu öyle? Adamın dudaklarına bakmıştı. Öpmek istemişti. Ellerini kaldırıp yüzünü yellemeye başladı. Kıpkırmızı olmuştu yüzü kesin, kendi bile hissediyordu. Daha sabahki olanları atlatamadan bir de bu…utanç üzerine utanç yaşıyordu resmen. Koşa bir süre kendini düzenlemek için bekleri ardından yavaş adımlarla evi incelemeye başladı. Mutfak olduğunu düşündüğü yere gitti ilk önce. Kocaman bir mutfak vardı. Ortada da ada tezgahı. Siyah beyaz renkler hakimdi ama en çok beyaz. Aklına gelebilecek her türlü mutfak eşyası da vardı. Çift kapılı büyük bir buzdolabı, hatta buz makinesi bile vardı. Arkasını dönüp diğer bir odaya girdi, spor aletleri vardı burada. Geri kapatıp diğer odaya geçti, siyahın her tonuna hakim bir yatak odasıydı. Alahan’ın olmalı dikte düşündü. Hemen yan taraftaki kapıyı açtı. Burası daha açık renklerin bulunduğu bir odaydı. Sevdiği renkler vardı. Salona geri dönerek vestiyerdeki çantaları aldı. İlk olarak Alahan’ın odasına girip çantayı yatağın üzerine bıraktı. Oradan çöküp kapıyı kapatarak kendisi için karar verdiği odaya girdi. Eşyalarını, çantadan çıkartıp, gardroba yerleştirdi. Yaşadığı duygular olsun, yolculuğun stresi olsun, fena halde yorulmuştu. Yatağına uzandı öylece. Alahan’a karşı hissettiği bu çekim, kalbini kızla attıran hisler katlısında ne yapacağını bilemiyordu. Kendinden de utanıyordu. Evladını yeni kaybetmiş, aldatılmış, boşanmış bir kadın olarak yeni bir aşka yelken açmaktan utanıyordu. Bu çekim, bu hisler onu kendinden utandırıyordu. Uzak durmak istese, yapamıyordu. Bir cümlesiyle tamamen aklını, duygularını karıştıran bir adam vardı karşısında. Ne yapacağını bilmez bir edayla, sağa sola döndü. En sonunda gözlerini kapattı. Belki biraz uyursa düşünmek zorunda kalmazdı.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE