"İnsanın eşini kaybetmesi çok zor. Dile kolay bir ömür yaşadık, beş çocuk büyüttük, okuttuk, evlendirdik... Yıllar çok çabuk geçse de sanki her şey dün gibi geliyor. Nasıl geçti gitti anlamadım. Ama iyi ki yaşadım... Dolu dolu geçen bir ömür... Bana hayat veren bir eş ve şu an yanımda olan evlatlarım var. Geriye dönüp baktığımda hiç bir keşkem yok."
Reyhan Adile Hanım'ın duygu yüklü konuşmasının sebebini şu anda yaşadığı hüzne bağlıyordu. Bir yabancıya kalbini açıyor, belki de konuşarak rahatlıyordu. Nihayetinde koca bir ömür geçirdiği evinden, anılarından ayrılmak onun için kolay değildi. Onu dinlerken oturdukları koltukta evi izliyordu. Dış cephesi açık mavi renkti evin... Ne tesadüf ki en sevdiği rengi taşıyordu. Bahçedeki çiçekler rengarenkti. Adile Hanım'ın bu bahçeye emek verdiği belliydi. Sağ tarafta geniş bir bahçe salıncağı, onun solunda üzeri kapalı bir yemek masası ve kamelya vardı.
"Eşinizin ölümüne üzüldüm..."dedi usulca. "Allah rahmet eylesin."
"Zamanı gelince hepimizin gideceği yer orası değil mi? Ölüm hayatın gerçeği. Bundan kaçamayız. Allah eşimden razı olsun. Yaşadığım her an iyi ki hayatımda böyle bir adam vardı diye şükrettim. Önemli olan bu..."
"Çok şanslısınız... Uzun yıllar bir arada olmuş, çocuklarınızı birlikte büyütmüşsünüz. Herkes bu kadar şanslı olmayabiliyor." Kendini düşünüyordu Reyhan. Yarım kalan hayallerini, evlilik sevincini, Fırat'la kurmak istediği böyle sıcak bir yuvanın nasıl başlamadan bittiğini düşünüyordu. Şanssız insanlardan biriydi. Bir kez yakaladığı mutluluğu kaybetmiş, yapayalnız kalmıştı. Adile Teyze'nin yaşına ulaşmayı başarırsa, onun gibi mutlu olmayacağını, etrafında kendisini merak eden, seven ve ilgi gösteren çocukları olmayacağını biliyordu. İlk kez buruk bir acı duydu. Yıllar geçip giderken, zamanın çok çabuk tükendiğini, elimizde kalanın sadece yaşanılan güzel anılar olduğunu...
Genç kıza içtenlikle gülümsedi Adile Hanım. "Evet haklısınız."diyerek. "Onu kaybettiğimde ben de bunlara tutundum. Eşim bana çok güzel anılar bırakıp gitti. Bir yanım her zaman buruk olsa da diğer yanım neşe dolu. Onun yokluğunda çocuklarım olduğu için hep şükrettim. Yalnız değildim. Hala değilim... Allah hiç bir kulunu yalnız ve çaresiz bırakmasın. Yalnızlık çok zor. İşte bu yüzden her canlının dişisi de erkeği de var. "
"Haklısınız..."
Genç adamın peşinden evin içini geziyordu Tarık. Açıkçası tek başına bir adam için bu ev çok büyüktü. Buradan ev almaya birdenbire karar vermişti. Avukatına yazları gelmek için küçük bir yazlık olabilir demişti. Sonuçta hala Amerika'da yaşıyordu. Tüm yılı burada geçiremezdi. Ayrıca İstanbul'da ağabeyinin işlerini idare ediyordu. Burası hayalinin çok ötesinde ve büyüktü. Sorun fiyatı değildi. Ev için istenen para sorun dahi olamazdı.
Eşi ve çocukları olsaydı, evi almak için hiç tereddüt etmezdi. Zaten sırf sahip olduğu muhteşem manzara için bile fiyatının iki katını dahi verebilirdi. Adile Hanım'ın oğlu ev hakkında bilgi veriyor, Tarık'ta arkasından evdeki odaları geziyordu. İkinci kattaki her oda geniş ve güzeldi. Özellikle yatak odasını çok beğendi. Pencereden denizi izlemek, her sabah dalgaların sesi ile uyanıp, akşamları güneşin batışını buradan izleyip uykuya dalmak, muhteşem bir his olmalıydı. Sanki yıllardır aradığı huzuru bulmuş gibiydi. Ama işte hala hayatında eksik olan şeyler vardı... Bir eş, çocuklar, baba olma hayali...
Üçüncü kat çatı katıydı. Geniş bir teras ve yine o muhteşem manzara... Tarık denizin ve çiçeklerin kokusunu her nefeste alırken, bakışları bahçede oturmuş, Adile Hanım'la sohbet eden Reyhan'a takıldı. Ne konuştuklarını duymasa da yüz ifadesine bakarak, üzgün olduğunu anlayabildi. O an hayranlıkla izlediği manzarayı unutmuş, tek görebildiği Reyhan olmuştu.
"Annem burayı çok seviyor."dedi yanındaki adam. Tarık'ın dikkati onda değil, genç kızın üstündeydi.
"Satmaya karar verdiği anda sürekli aynı şeyi söyleyip durdu. Burayı bir aile almalı... Bahçemde çocuk sesleri olsun. Neşe ve huzur bu evinden içinden hiç eksilmesin. Annem çok duygusal bir kadındır. Samimidir de... Hiç tanımadığı biriyle sanki kırk yıllık dostuymuş gibi sohbet eder. Biz çocukken misafir hiç eksik olmazdı. Çok kalabalık bir aileydik. Hala öyleyiz. Babam Kemer'de çok tanınan bir insan. Eski esnaflardan... Allah rahmet eylesin iyi bir adamdı."
Gözlerini genç kızdan alamıyordu Tarık. Onu buraya getirmeye aniden karar vermişti. Seninle arkadaş bile olamayız dese de onunla arasına giren duvarı aşmayı, hayata umutla bakıp, gülümsediğini görmeyi çok istiyordu. Tamam haklıydı Reyhan. Birbirine yabancı olan iki insandı onlar. Hiç bir ortak noktası bulunmayan, acı bir tesadüf sonucu tanışan iki insan... Onunla sohbet etmeyi sevmişti. Bugün olanlardan sonra, ona karşı hissettiği sorumluluk duygusu da geçeceğe benzemiyordu. Yalan söylemek adeti değildi. Genç kıza hayatı hakkındaki her şeyi gönül rahatlığı ile anlatırken, anlatmadığı tek şey için vicdan azabı duyuyordu. Buraya aslında ağabeyim için geldim demek daha doğru olsa da henüz ne olduğunu bilmediği olayların iç yüzünü öğrenmeden önce anlatamazdı. Ve hala ona vermediği yüzük...
Vermesi gerekiyordu. Eşinden kalan en değerli hatırayı vermemek vicdansızlıktı. Hayatının sonuna kadar asla geri dönmeyecek birini beklemek doğru muydu?
Adile Hanım'la sohbet etmeyi sevdi Reyhan. Yaşlı kadının sohbeti öyle iyi geldi ki gün içinde yaşadığı gerginliği sanki bir anda çekip aldı. O konuşurken bakışları yine evde geziniyordu. Gözleri en üst kata geldiğinde kendisini izleyen Tarık'ı fark etti. Yanındaki adamla ne konuştuğunu duymuyordu ama bakışlarının bir saniye bile ayrılmadan üzerinde olduğunu görebiliyordu. Kendi bakışları da istemsizce ona takıldı. Garip bir adamdı Tarık. Ani kararlar alan, kararlarının arkasında durabilen, insana güven veren, karakteri sağlam bir adam... Yüz hatalarını gizleyen sakalları ona daha olgun bir hava katıyordu. Güçlüydü... Bugün ona sarılırken, bedeni kaplayan kasların sertliğini hissetmişti. Mavi renk gözlerindeki derinlik ve bakışları bir erkek için çok dikkat çekiciydi. Her geçen an onun hakkında yeni bir şey öğreniyor, her öğrendiği şeyde şaşırmasına engel olamıyordu. Amerika'da iyi bir eğitim almış kendine ait bir iş kurmuş, belli ki oradaki hayatı dolu dolu geçmişti. Annesi ve ağabeyini anlatırken, ilk kez o bakışlarda acının resmini görmüştü.
Adile Hanım'ın sorduğu soru dikkatini dağıtmaya yetti.
"Çocuğunuz var mı?"
"Çocuk..."derken bakışları yaşlı kadına kaydı.
"Evet çocuk. Aile olmanın en güzel tarafı..."
"Biz... Şey... Yani ben ve Tarık."
"Çok mu erken?"dedi Adile Hanım gülerek. "Zamanı gelince olur. Olmazsa da hiç sorun etmeyin. Sevgi her zorluğu yener."
Tarık da yanındaki adamın sorduğu soruyu duydu ama ona cevap vermedi. Hala Reyhan'ı izliyordu.
"Tarık Bey çocuğunuz var mı? Yani böyle bir ev istediğinize göre..."
Reyhan ve Tarık aynı anda birbirlerine baktılar. İkisi de aynı soruyla karşı karşıya kaldıklarını bilmiyordu. Bir kaç saniye sonra genç adama döndü Tarık.
"Hayır çocuğumuz yok."dedi. "Biz evli değiliz. Bu eve kendim için bakıyorum."
"Lütfen kusura bakmayın. Ben bir an sanmıştım ki..." Genç adam mahcup bir şekilde gülümsedi.
"Rica ederim sorun değil."
"Yani inşallah diyelim o zaman. Kısmetse olur."
"Öyle..." diyerek başını salladı Tarık. Evlenmek için umudu olmadığını ama baba olmak istediğini anlatamazdı.
"Biz Tarık'la evli değiliz Adile Hanım."dedi Reyhan. "Çocuğumuzun olması imkansız. Yani... Aslında evlenmemiz de imkansız." Yaşlı kadını mahcup etmemek için ses tonu ve yüz ifadesi yumuşaktı. Böyle bir durumda onun yerinde kim olsa aynı şeyi düşünürdü. Eve bakmak için gelen bir çiftin evli ya da birlikte olduklarını düşünmek doğaldı.
"Nişanlı da değil misiniz?" derken yüzünü astı Adile Hanım. "Ben sanmıştım ki... Evimi bir aile alacak..."
"Öyle de değiliz. Tarık ve ben sadece arkadaşız." Doğru kelimeyi aradı ama bulamayınca bunu söyledi Reyhan. Arkadaş...
"Tarık Bey evli mi?"
"Hayır değil. O buraya yeni geldi. Ben de ev almak istediğini bugün öğrendim."
Yine gülümsedi Adile Hanım.
"Ve eve bakmaya birlikte geldiniz."
"Evet tesadüf oldu diyelim." Niye kekeleyerek ve çekinerek cevap verdiğini anlamıyordu Reyhan. Ve neden heyecanlandığını. "Bir hanımın yardımına ihtiyacı olacağını söyledi. Mecburen kabul ettim."
"O hanım da siz oldunuz."
"Yanında ben vardım o yüzden. Tesadüf..."
"Hayat tatlı tesadüflerle dolu Reyhan Hanım. Ben sıradan bazı anların, büyülü olduğuna inanıyorum."
"Büyülü derken?"
O an bahçeye giren Tarık ve yanındaki adamı gördü Reyhan. İki adam yanlarına gelince sohbetleri yarım kaldı.
"Anne..."
"Efendim..."diyerek oğluna baktı yaşlı kadın.
"Tarık Bey evi almaya karar verdi. Satış işlemlerini de kısa sürede halledeceğiz."
Reyhan Tarık'a neler olur dercesine bakınca, Tarık araya girdi.
"Burayı çok beğendim Adile Hanım."dedi ciddiyetle. Reyhan'ın kendisine baktığını biliyordu. "Eviniz gerçekten çok güzel. Ben de önüme çıkan bu fırsatı kaçırmak istemiyorum. Evi alıyorum."
Ayağa kalktı Adile Hanım.
"Hayırlı ve uğurlu olsun o zaman Tarık Bey. Umarım bu ev size ve gelecekteki eşinize şans getirir." Bir an Reyhan'a bakıp, yine genç adama döndü. "Hayatın bize ne getireceği hiç belli olmaz değil mi? Bakarsınız çok kısa süre sonra bu bahçede sizin evlatlarınız büyümeye başlar."
"Teşekkür ederim Adile Hanım. İyi niyetiniz ve güzel dilekleriniz için..."
"Rica ederim Tarık Bey. Bu arada ilk bakan ve ilk talip olan çift siz oldunuz."
Reyhan da ayağa kalktı.
"Çiftiz ama ortak değiliz."diyerek Adile Hanım'a belli belirsiz gülümsedi.
"Bu da iyi bir şey Reyhan Hanım. En azından sizinle tanıştım. Çok memnun oldum."
"Ben de Adile Hanım. Teşekkür ederim."
"Size kahve ikram etmek isterdim ama malum bugün taşınıyorum."
"Buraya gelirseniz siz bizim kahvemizi içmeye mutlaka gelin."dedi Tarık. "Lütfen..."
"Mutlaka geleceğim Tarık Bey. Çok teşekkür ederim."
"Evi dolaşmayacak mısın Reyhan?"diyerek genç kıza seslendi Tarık.
"Gerek yok. Eminim çok güzel bir ev. Hayırlı olsun."
"Buraya kadar geldiniz Reyhan Hanım. Size evimi; yani artık Tarık Bey'in evi olan burayı kendim gezdirmek istiyorum." diyerek araya girdi Adile Hanım. O kadar kibar ve ikna ediciydi ki Reyhan onu kırmamak için "Tamam."demek zorunda kaldı. Bu ev kalbinde garip duygular uyanmasına neden olmuştu. Şüphesiz bunda Adile Hanım'ın katkısı vardı.
İki hanım eve girerken, Tarık ve Adile Hanım'ın oğlu bahçede evin satış işlemleri ile ilgili konuşmaya başladılar.
Reyhan evi beğeni ile gezerken, Adile Hanım anılarından bahsediyordu.
"Demem o ki Reyhan Hanım."dedi genç kızla birlikte evin çatı katına çıkıp, önlerinde uzanan göz alıcı manzarayı izlerken. "Ömür dediğin göz açıp kapayıncaya kadar geçip gidiyor. O yüzden yaşadığımız her dakikanın kıymetini bilmek gerek. Çok sevdiğim bir söz var bilir misiniz?"
Yaşlı kadını dinliyordu Reyhan. Gözleri denize dalmış olsa da onun sözleri tıpkı bu deniz gibi huzur veriyordu.
"Ey insan! Can bahçesine gam fidanı dikmeyi bırak. Ecel makası ömür ipini kesmeden, gönül erlerinin güzelliğinden renkler almaya bak... Ne güzel demiş Hz Mevlana değil mi? Mevlam ne eylerse güzel eyler Reyhan Hanım. O yüzden her şer de bir hayır aramak gerek. Benim için hüzünlü olanın, bir başkasının mutluluğu olacağına yürekten inanıyorum. Allah kuluna kaldıramayacağı yükü vermezmiş. Yüküm ağır olsa da amelimiz güzel olsun... "
***
Adile Hanım ve oğluna veda edip, arabaya bindiklerinde Tarık yola çıkmadan önce yeni aldığı eve bir kez daha bakıyordu. Ani bir kararla burayı aldığı için pişman değil, aksine mutluydu. Yıllar çabuk geçip giderken, anı kararlar alıp uygulamayı huy edinmişti. Kemer'e de ani bir kararla gelmiş, yine hiç düşünmeden oteldeki işi kabul etmişti. Ağabeyinin ölümünden sonra hayata olan bakış açısı da değişmişti. Geçen her günün değerini bilmek gerektiğine inanıyordu. Belki de bu yüzden Reyhan'a yardım ediyordu. Ağabeyini kurtarmak mümkün olmamıştı ama bu kadını kurtabilirdi. Tabii kendisi de isterse...
"Hayat hayallerimizi ertelemek için çok kısa..."dedi usulca. "Önümüze çıkan fırsatları değerlendirmeliyiz."
"Ev gerçekten çok güzel ama senin için fazla büyük değil mi?"diye sordu merakla Reyhan.
Tarık'ın bakışları genç kıza kaydı.
"Haklısın... Yalnız bir adam için fazlasıyla büyük. Beni etkileyen manzarası oldu diyebilirim. Bir de Adile Hanım..."
"Sohbeti insana huzur veriyor."derken evin salon penceresinden onları izleyen Adile Hanım'a baktı Reyhan. "Bu evin onun için ne kadar değerli olduğunu görebiliyorum. Hayatı burada geçmiş. Koca bir ömür... Eşinin anılarıyla dolu... Şimdi hiç tanımadığı birine satmak onun için kolay değil."
Tarık'ın da bakışları yaşlı kadına kaydı.
"Hastaymış..."dedi hüzün yüklü bir sesle.
"Hasta derken?"
"Oğlu söyledi. Tedavi görüyormuş ama umut sanırım yok. Hayatının son günlerini çocukları ile geçirmek istiyormuş."
"Çok üzüldüm... Oysa ne kadar hayat dolu bir kadın..." Genç kızın ses tonu da hüzünlüydü. "Hasta olduğunu anlamadım... Hiç bu konudan bahsetmedi."
Genç kıza döndü Tarık. Aynı anda Reyhan'da ona baktı.
"Güçlü bir kadın..."
"Evet."
"Teşekkür ederim Reyhan."
"Ne için?"
"Bana buraya kadar eşlik ettiğin için..."
"Teşekkür edecek bir şey yapmadım... Senin yaptığının yanında lafı bile olamaz. Aslında benim için de iyi oldu. Adile Hanım'la tanıştım. Sohbeti çok güzeldi. Sanki onu uzun zamandır tanıyormuşum gibi hissettim. Ne garip... Uzun zamandır hiç tanımadığım biriyle böyle içten sohbet etmemiştim."
"Adile Hanım bizi evli olduğumuzu düşündü."
"Eve bakmaya birlikte gelince bunu düşünmesi normal. Evli olmadığımızı söyledim."
"Ben de oğluna söyledim."
İkisi de bakışlarını birbirinden kısa bir an kaçırıp sustular. Derin bir nefes alıp, önüne döndü Tarık. Genç kızın gözlerinin içine bakarken, yine o garip duyguyu hissediyordu. Adını bir türlü koyamadığı duyguyu... O an gözlerini ondan kaçırmak daha doğru geldi.
"Hayırlı olsun diyelim..."dedi genç kız. "Şimdi bu demek oluyor ki artık burada mı yaşayacaksın?"
Arabayı çalıştırıp, yola çıktı Tarık. "Şimdilik buradayım." derken. "Yarın için henüz bir planım yok. Önce satış işlemlerini halledeceğim. Daha sonra eşya almam gerekecek."
"Çok fazla eşya..."
"Öyle görünüyor." Genç kıza kaçamak bakışlar atarak, konuşuyordu. "Ama ben sadelikten yanayım. Az eşya, çok alan ve huzur... Karmaşayı sevmem. İşe yarayan kadarı kafi."
"Ben de aynı fikirdeyim... İstersen bu işi senin için yapabilecek profesyonel kişiler var. Dekorasyon, tasarım, ev için eşya seçimi..."
"Biliyorum fakat yaşayacağım yeri kendim tasarlamak isterim. Ayrıca bunu yapmak hoşuma gider."
"Başka bir yönün daha var yani öyle mi?"
"Öyle sayılır... Çizim yapıyorum. Kalemle ara iyi."
"Ne tür çizimler?"
"Mimari tasarımlar... Oda, bina, bahçe tasarım gibi..."
"Ama ekonomi mezunusun..."
"Evet çünkü iyi bir iş, iyi bir yaşam demek. Çizim benim için bir hobi... Rahatlama şekli... Amerika'daki kafemin ve evimin iç tasarımı bana ait."
"Orası hala duruyor mu? Yani iş yerin..."
"Evet... Çifte vatandaşlık aldım. Bu konuda her hangi bir sıkıntım yok. Güvenilir adamlarla da çalışıyorum."
"Bu da bizimle kısa bir süre çalışacağın anlamına geliyor..."
Tarık trafik ışıklarına ulaşıp, kırmızı ışıkta durunca kendisini izleyen genç kıza baktı.
"Bak Reyhan..." dedi alçak bir sesle. "Benim için bu iş bir tatil sayılabilir... Buraya gelirken aklımda olmayan bir şeydi ancak öyle bir şey oldu ki bir an kendimi senin odanda buldum. Nazım'a tasarım konusundan bahsedince beni bahçıvan olarak işe aldı. İstersen bahçede değişik tasarımlar yapabilirim. Tabii önce çizerim. Beğenirsen neden olmasın? Ve sonra bugün olanlar..." Ciddi ve aynı zamanda güven veren bir ses tonu ve yüz ifadesiyle konuşuyordu Tarık. "Sana yardım etmek istiyorum. Her konuda... Buna muhasebecilik ve firmalar ile görüşmeler de dahil. Arkadaş olmamızı kabul etmiyorsun farkındayım... Sana yakın olmamdan hoşlanmadığını da biliyorum. Amacım seni rahatsız etmek değil. Sorunun cevabına gelince..." Kısa bir an sustu Tarık. "Süresi konusunda net bir cevabım yok. Ancak burada uzun bir süre kalamam. Yani eğer gerçekten bir sebebim olursa..." Bu son cümleyi birden bire, genç kızın gözlerine dalmış bir halde söyledi Tarık. Sebebin ne olacağını da bilmiyordu.
Reyhan bakışlarını kaçırıp, önüne devirdi. O da bu cümleden nedensizce etkilendi ve rahatsızlık duydu.
"Benim için sorun değil."dedi hızla ve umursamaz bir yüz ifadesi takınarak. "İstediğin zaman gidebilirsin. Ya da istersen işi boş ver. Nazım yerine başka birini çok çabuk bulur. Buna mecbur değilsin."
Yeşil ışık yanınca yine yola koyuldu Tarık.
"Yo hayır... Yeterince boş vaktim var. Biraz doğayla iç içe olmak eminim iyi gelecek. Mecburiyet söz konusu değil. Yapmak istediğim için kabul ettim. "
Suskundu Reyhan ve gözleri yoldaydı. Tarık
"Yemek yiyelim."dediğinde yine ona baktı.
"Artık otele dönelim. Bir kaç saat sonra akşam olacak ve yapmam gereken işlerim var."
"Acıkmadın mı? Ben çok açım."
"Fatoş ve kendim için yemek yapıyorum. Bazen oteldeki yemekleri de yiyoruz ama kendim yapmayı daha çok seviyorum. Evde bir şeyler hazırlarım. Yani eğer istersen bizimle..." Ona yemek teklif etmek aklının ucundan geçmemiş, bir an ağzından kaçıvermişti. Bugün için borçlu olan kişi kendisi olduğunu düşünüyordu ancak evine yemeğe davet etmek... Allah'ım... Ne kadar aptalca bir teklifti! Yabancı bir adamı tek başına evine davet etmekte neydi? Kabul etmemesi için dua ediyordu.
Tarık genç kızın teklifine ne diyeceğini bilemedi. Bunu gerçekten isteyerek mi söylemişti kararsız kaldı. Yüz ifadesine bakılırsa, çok istekli görünmüyordu.
"Yine de bana eşlik ettiğin için sana yemek ısmarlamak istiyorum." dedi yemek teklifine cevap vermeden. "Fatoş'u da alabiliriz. Balığa ne dersin? Ya da sen ne istersen? Fatoş'da"
"Hiç bir şey... Sadece otele dönelim. Bugün yeterince yoruldum. Kötü bir gündü. Bitsin istiyorum..."
Genç kızın kararlı olduğunu görünce ısrar etmeyi bıraktı Tarık. Haklıydı Reyhan... Zor bir gün geçirmişti. Dinlemeye ve huzura ihtiyacı vardı. Otele gidene kadar hiç konuşmadılar.
Otele ulaştıklarında ise Nazım Süha Bey'e olanları yeni öğrenmiş, bahçede dolanıp duruyordu. İkisinin geldiğini görünce telaşla onlara doğru koştu.
"Allah benim belamı versin!" derken hem ciddi hem de çok öfkeliydi Nazım. Sesinin bahçede yankılandığını duydu Reyhan. "Sizinle gitmeliydim. Nasıl oldu? Neler oldu? Tüm Kemer halkı bunu konuşuyor. Bense yeni öğrendim."
Nefes almadan konuşuyordu Nazım. İkisinin de cevap vermesine fırsat tanımıyordu.
"Ölmüş diyorlar Süha iti! Adam esnaf değil, tefeciymiş. Sanayi sitesinde silah sesleri yankılanmış. Yanında çalışan beş altı kişi de ölmüş. Doğru mu ki? Ya siz? Siz orada mıydınız? Ah! Benim ki de soru mu? Orada olsaydınız başınıza neler gelirdi kim bilir? Çok şükür geldiniz. Allah'tan oraya gitmediniz." Bir an Tarık'a baktı Nazım. Genç adamın yüzündeki garip ifade işkillenmesine yetti. " Yoksa... Gittiniz mi?" diye çekinerek sordu bu kez. "Tarık kardeşim söyle... Orada mıydınız?"
"Olan oldu Nazım." derken tek elini Nazım'ın omzuna koydu Tarık. "Biz iyiyiz. Dert etme artık. Geçti ve bitti..."
"Nasıl dert etmeyeyim? Hele bir anlatın bakayım ne oldu? Valla her şeyi harfi harfiyen bilmek istiyorum. Gizlemek yok ona göre diyim hele..."
Üçü birlikte Reyhan'ın odasına geçtiklerinde Tarık olanları çok ince ayrıntı vermeden anlatırken, Nazım'ın öfkesi iki misli arttı. Odanın içinde dolanıyor, oturmak ve sakinleşmek istemiyordu.
"Vay şerefsizler! Ulan bunu kim yapmış? Bu nasıl bir cesaret? Güpegündüz adamın iş yerini bas, silah çek, kaç kişiyi öldür ve git! Kurtlar vadisi filmini mi çekiyor oğlum bunlar? Mafya mı? Kıç kadar yerde ölüm saçıyorlar! Süha ile derdin varsa sadece onu gebert gitsin. Masumların canına kıymak nedir? Ya sizi de vursalardı? Allah'ıma kitabıma yakardım hepsini! Kim ulan bunlar?"
"Sakin olur musun Nazım?" diyerek onu uyardı Reyhan. O kadar yorgundu ki yorgunluğu alçak sesine yansıdı. "Gördüğün gibi biz iyiyiz. Tarık yanımda olduğu için çok şanslıydım. İyi ki seni değil, onu götürmüşüm. Yanımda sen olsaydın, asla sakin davranmaz ve... "
"Elbette ki şanslıydın Reyhan." derken genç kızı doğruladı Nazım. "Ah orada ben olacaktım! Valla hepsinin ümüğünü sıkardım." Tarık ve Reyhan birbirlerine manidar bir bakış attılar.
"Tek başına gitmene izin vermemekle çok doğru bir karar vermişim Reyhan. Keza seninle ben gitseydim yine sana zarar gelmesine izin vermezdim. Silahtan korkan adam değiliz vesselam. Bileğimizin gücüne güvenimiz sonsuz." Tarık'a döndü Nazım. "Aslan gibi adamsın be Tarık. Seni Allah mı gönderdi? İkidir bizim için kendini öne attın. Borcumuz can borcuna döndü. Dile benden ne dilersen? Yapmazsam namerdim!"
"Sağ ol Nazım." diyerek ayağa kalktı Tarık. "Canın sağ olsun. Hiç bir şey istemiyorum."
"İste koçum... Bak ne istersen dedim. Allah aşkına!"
"Şimdilik yok diyelim o zaman... Belki bir gün olur."
"Başım üstüne Tarık. İsterse üstünden yıllar geçsin, ben verdiğim sözü tutarım. Bunu da sakın unutma."
"Unutmam." Kapıya yöneldi Tarık.
"Nereye gidiyorsun ki?"
"Yemekten önce odama gideyim. İzin verirseniz..."
"Ne demek... Keyfine bak. Yemeğe de geç kalma."
"Tamam "
Tarık odadan çıkınca yine Reyhan'a döndü Nazım.
"Valla bu adamı Allah gönderdi Reyhan. Böylesi tesadüf olur mu? Yok yok var bunda bir iş. İçim ısındı Tarık'a. Kanım kaynadı. Bu devirde yüreği yiğit adam bulmak çok zor."
"Onu tanımıyoruz Nazım. Bir insana bu kadar çabuk güvenmek doğru mu?"
"Senin korumak için silahların önüne bedenini siper eden bir adama daha ne denir?"
"Aklını kaçırmış denir."
***