Aklında soru işaretleri ile yeni bir sabaha uyandı Tarık. İşinde ilk günü olacaktı bugün ve hala ne yapacağını bilmiyordu. Doğan öğlenden sonra uçakla İstanbul'a uçacağı için birlikte kahvaltı ediyorlardı. Erken bir saatti ve henüz restoranın bahçesindeki masalar dolmamıştı.
"Burada kalmanı anlıyorum da, çalışmanı anlamıyorum."dedi Doğan çayını içip, lokmalarını aceleyle ile yerken.
"Yavaş ye boğulacaksın. Önünden tabağı almıyorlar."
"Yavaş yemeği sevmem ben. Hem sen soruma cevap ver. Gerçekten neden buradasın?"
Tabağındakilerin yarısını yemiş, çayını yudumlarken saldalyesine yaslandı Tarık.
"Toprakla uğraşmanın insana iyi geldiğini söylerler. Hiç duymadın mı?"derken yine rahat ve ifadesiz bir yüz ifadesi takındı Tarık.
"Toprakla uğraşmak için bahçıvan olmana gerek yok dostum. Sana ne iyi gelir biliyor musun? Bir kaç gün geçireceğin güzel bir kadın, sabaha kadar eğlence, sınırsız içki ve s*x. Bundan daha iyi ilaç var mı?"
"Karın senin nasıl tek başına gezmene izin verebiliyor? Onun yerinde olsam çoktan kıçına tekmeyi basmıştım."
Kahkaha attı Doğan. "Benim her şey dilimde." derken. "Karımı aldatmayı aklımın ucundan bile geçirmem. Yaparsam beni öldürür."
"Güvenilmez bir kocasın Doğan. Boşboğaz, çok konuşan, gereksiz bir adamsın."
"Sağ ol ya... Herkes sen mi? Bekarsın, karizmatiksin, eminim bankadaki paranın hesabını bile bilmiyorsun. Dünyaya bir daha gelmeyeceğiz arkadaşım. Gelmişken keyfini çıkarmanın ne zararı olur?"
"Her şey kadın ve içki değil. Hayattan zevk almak için başka şeyler de var. Beynin olduğunu fark edersen, aşağıdaki daha az çalışır."
Yine kahkaha attı Doğan. Tarık hep aynı adamdı. Kendisi hakkında söylediği hiç bir olumsuz söze takılmazdı.
"Yoksa aşık olmayı mı bekliyorsun? Doğru kadın hiç bir zaman yok ama güzel kadın her zaman var. Bir kez evlendin. İkinciye gerek yok. Boyunun ölçüsünü aldığına da eminim."
Tarık ona cevap vereceği sırada bir kaç metre ötede dikkatini çeken görüntüye takılıp kaldı. Restoranın bahçesinden ağır adımlarla yürüyerek geçen kadın... Doğan'a vereceği cevabı yutarken, tüm dikkati o kadının üstündeydi. Üzerinde dizlerine kadar gelen, çiçek desenli bir elbise, altında bacaklarını daha zarif ve uzun gösteren topuklu ayakkabılar ve yine topladığı saçlarıyla Reyhan'dı o kadın. Cep telefonu ile konuşuyordu. Restorana girmeden önce durup ve etrafa boş gözlerle bakarken konuşmaya devam ediyordu. Onu izlediğinin farkında değildi. Yüzünde yine o ciddi ifade, soğuk bakışlar, resmi ses tonu...
"Sen kime bakıyorsun?"diyerek başını arkaya çevirdi Doğan. "Tamam şimdi anladım."dedi hemen sonra ve yine Tarık'a döndü. "Yoksa ondan hoşlandın mı? Yani güzel kadın. Hoşlanabilirsin... Üstelik bekarda."
Genç kızdan bakışlarını kaçırıp, Doğan'a baktı Tarık.
"Beni bir kadının güzelliği etkilemez Doğan."dedi gayet ciddi bir ses tonuyla. "Karakteri etkiler. Güzel olduğunu kabul ediyorum ama onunla aramda bir yakınlık olması mümkün değil."
"Neden olmasın ki? Kadın soğuk bir duvardan farksız fakat her kadının zaafları vardır."
"O kadın başka birine aşık. Kalbinde başka bir adam var."
"Ölü bir adam! Aşık olması onu geri getirmez. Hayatının sonuna kadar onunla yaşayamaz. Ayrıca sana aşık ol demiyorum."
"Bir mezara, bir avuç toprağa, anılarına aşık bir kadının kalbine giremezsin. Ölü de olsa sevdiği adamla savaşamazsın. Bu adil bir savaş olmaz."
"Aşk insanın elinde olan bir duygu değil Tarık. Seveceğimiz insanı seçemiyoruz."
"Yine de kalbimize engel olabiliriz. Mantık her zaman kazanır."
"Her işi mantığınla kazabilirsin ama aşkta kaybedersin dostum. Mantık seni a noktasından b noktasına getirse de kalbin seni a noktasında tek başına bırakır."
"Sayılarla aram iyi. Bu konu da endişen olmasın."
"Aşk sayısal değil, sözel sınava tabii adamım. Sen hesap yaparken, aşk kendi hesabını çoktan yapmış olur."
"Aşk hakkında bu kadar bilgi sahibi olman çok garip. Bir an karşımdaki adam sen misin diye düşündüm."
"Ben karıma aşığım Tarık. Benim gibi bir adamı bile aşkın önünde saygı duruşunda bekleten bir kadına aşığım."
Bu kez Tarık gülümsedi ve yine bakışları genç kıza kaydı. Aynı noktada biriyle hararetli bir konuşma yapıyordu.
"Gidip eşyalarımı toparlayayım."diyerek ayağa kalktı Doğan. Tarık da ayağa kalktı. Arabanın anahtarlarını Tarık'a uzattı.
"İstanbul'a gelince beni ara. Buradaki hikayelerini dinlemek için sabırsızlanıyorum."
"Ararım..."dedi Tarık anahtarları alıp. "İyi yolculuklar."
"Teşekkür ederim. Umarım yakın sürede görüşürüz."
"Görüşürüz."
Doğan veda edip oradan uzaklaşınca, restorana doğru yürümeye başladı. Genç kızın bir iki adım arkasında durdu. Reyhan hala telefondaydı. Onu dinlemesi hoş olmasa da neden öfkelendiğini ister istemez merak etti.
"Kısa sürede fiyatlarda bu derecede zam yapmanız etik değil Süha Bey."
Sırtını binanın duvarına yaslayıp, ellerini göğsünün üstünde birleştirmiş, onu izliyor ve konuşmasına kulak misafiri oluyordu Tarık. Belli ki bir firma yetkilisi ile çatışma içindeydi. Kendisini de görmüyordu.
"Piyasa şartları beni ilgilendirmiyor! Aramızda yapılan bir anlaşma var. Siz şu an bu anlaşmanın dışına çıkıyorsunuz." Tek eliyle ensesini ovarken, sıkıntı bir nefes verdi. "Bakın... Gerçekten sizinle anlaşamıyoruz. Aynı dili konuştuğumuzdan emin bile değilim." Arkasına döndüğü anda genç adamı gördü Reyhan. Bir kaç adım ötesinde, gözlerini kendisine dikmiş, yüzünde çözemediği bir ifade ile bakan adamı... Kendisi de ona bakıyordu. Beni neden izliyorsun der gibi sert bir bakışla bakıyordu. Ancak adam ya bakışını çözemedi veya umursamadı. Cidden sinir bozucu bir tipti. En olmaz anlarda karşısına çıkmaya yemin etmiş gibi bir hali vardı.
"Avukatım sizi arayacak!" diye bağırıp telefonu adamın suratına kapattı. Ve of çekti. Yine bakışları genç adama dikti.
"Birini bu şekilde izlemek ve telefonla konuşmasını dinlemek hiç hoş değil!" Bu kez öfkesinin hedefinde Tarık vardı. "Davranışınızın kabalık olduğunun farkında mısınız?"
Dudaklarını kıvırıp, sırtını duvardan geri çekti Tarık. Genç kızın sözlerine aldırış etmediği yüz ifadesi ve rahat beden dilinden belliydi. Onun bu rahatlığı genç kızı daha çok kızdırdı.
"Yardıma ihtiyacınız olduğunu düşündüm bir an..."derken tek kaşını kaldırıp, başını hafifçe yana doğru eğdi genç adam.
"Sizin yardımınıza neden ihtiyacım olsun ki? İnanın bana en son yardım isteyeceğim kişi siz olurdunuz. Ya da hayır asla istemezdim."
"Telefondaki her kimse laftan anlamadığı belli. Belki de başka bir şeyden anlıyordur. Daha etkili bir şeyden." Kalın sesi alçak ve ciddiydi.
"Dayak gibi mi?"dedi Reyhan gözlerini tehditvari bir şekilde kısarak.
Belli belirsiz gülümserken "Neden olmasın?"dedi Tarık. "Aynı dili anlamayanla farklı bir dille iletişim kurmak gerek." Kendisini şiddet yanlısı biri olarak göstermek istemese de genç kızı öfkelendiren adamı ciddi manada dövmeyi düşünüyordu.
"Şiddet hiç bir zaman çözüm değil Tarık Bey. Bana bunu teklif ettiğinize bile inanamıyorum. Siz insanlarla sorunlarınızı bu şekilde mi çözüyorsunuz? "
Tek elini cebine soktu Tarık.
"Bazen diyebilirim. Çünkü başka çözüm yolu bırakmıyorlar."
"Benim için asla! Ben kimsenin canını yakmam."
"O zaman sizin daha çok canınız yanar Reyhan Hanım."
"Bu sizi ilgilendirmez! Hem bugün işiniz de ilk gününüz değil mi?" Adamı göz ucuyla baştan aşağı süzdü. Üzerinde bacak kaslarını belli eden dar bir kot ve beyaz renk bir tişört vardı. Daha önce toplu gördüğü saçları omuzlarına değiyor, sakalları ise yüz ifadesini okumayı güçleştiriyordu. Gözlerinin mavi renk olduğunu fark etmişti ama bu kadar mavi olduğunu görmemişti. Esmer bir adam, siyah saçlar ve mavi renk bir çift göz... "Üzerinize uygun bahçıvan tulumu almamız gerek. İşe bir an önce başlarsanız çeneniz değil, bedeniniz çalışır en azından."
Gülmemek için kendini sıktı Tarık.
"Aslında çok konuşan bir adam değilim. Hava değişimi bana iyi gelmemiş olabilir. Temiz hava sadece akciğerleri değil, ses tellerini de etkiliyor galiba..."
"Her neyse... Konumuz bu değil."dedi Reyhan onunla sohbetine son vermek için.
"Evet konumuza geri dönelim. Konuştuğunuz adam her kimse yasal süreci umursamadığı çok açık. Zaten umursamış olsa sizinle olan anlaşmasına uyardı. Bence onun gözünü yeterince korkutamadınız."
"Kadın olduğum için mi? Bunu demek istiyorsunuz?"
"Üzgünüm ama evet. Erkeklerin egemen olduğu bir piyasa da kadınlar çoğunlukla kolay lokma gibi görünür."
Adama bakarken, aynı anda dişlerini ve yumruklarını sıkıyordu Reyhan.
"Bu tamamıyla sizin düşünceniz. Ben asla kolay lokma değilim."
"Ben aksini düşünen erkeklerdenim Reyhan Hanım. Bence bir kadın, eğer isterse çok başarılı olabilir. Ve siz gayet iyisiniz. Sayısal hesabınız dışında."
"Ne demek bu?"
"Gelir gider cetvelinizi daha dikkatli inceleyin. Böyle devam ederse mali bir çıkmaza girmeniz çok yakın."
"Ben de size aynı şeyi söyleyecektim. Bir daha asla benim odama girip, bana ait evraklara ya da eşyalara veya masama dokunmanızı istemiyorum. Size bahçede çalışmanız için maaş ödeyeceğim. Bahçe ve ofisim arasındaki sınırı korumanızı şimdilik rica ediyorum. Benim mali durumum sizi ilgilendirmiyor."
"Siz nasıl isteseniz."dedi Tarık rahat tavrından ödün vermeden. "Patron ne derse o olur. Maaşım ödendiği sürece sorun yok."
Bir kaç saniye daha genç adama bakıp, restoranın içine girdi Reyhan. Tarık da peşindeydi. Nazım bir masaya oturmuş kahvaltı ediyordu. İkisini görünce elini onlara doğru kaldırdı.
"Günaydın! Bu tarafa gelin. Çayımız çok taze."
Reyhan önde, Tarık bir adım arkada onun yanına gittiler. Masaya önce Reyhan sonra da Tarık oturdu. Nazım'ın
"Kahvaltı ettiniz mi?" Sorusuna ikisi de aynı anda "Evet!" diyerek cevap verdi. Karşılıklı oturdukları için birbirlerine diktikleri gözlerini kaçırmaları zordu.
"Bir sorun mu var Reyhan?" Nazım onun sinirli olduğunu fark etti. " Sabah sabah neye gerildin bu kadar?"
"Gereksiz bir kaç insana..."derken sesi iğneleyiciydi genç kızın. Bakışları yine Tarık'ın üzerindeydi. "İş yaptığımız adamlara dikkat etmemiz lazım. Dış görünüş aldatıcı olabiliyor. İçlerinden nasıl bir şey çıkacağı hiç belli olmuyor."
Adamın rahat ve kaba tavrına kızıyordu Reyhan. İşlerine burununu sokması da cabasıydı. Tamam hesap işlerinden anlıyordu, hatta hesap cetvelini bir kaç dakika da yapmıştı. Ama iflas edecek kadar kötü durumda değildi.
"Katılıyorum..."diyerek arkasına yaslandı Tarık ve bir bacağını diğerinin üstüne attı.
"İş dünyası çok acımasız."
Nazım onların birbirine laf soktuğunu fark etmedi.
Oraya koşarak gelen Ömer Bey'in sesi üçünün de dikkatini çekti.
"Yandık Reyhan yandık!"diyerek soluğu onların yanında aldı yaşlı adam.
Reyhan hemen ayağa kalktı.
"Şefim ne oldu? Neden yandık?"
"Hiç bir şey yok! Akşama yemek yapmak için malzeme gelmedi."
"Nasıl olur? Sabah erkenden gelecekti."
"Firma aradı biraz önce. Teslimatı durdurmuşlar. Yapılır mı bu? Sorun ne dedim patronun biliyor dedi."
İyice gerildi Reyhan. Biraz önce konuştuğu adamın bu kadar çabuk bunu yapacağını tahmin etmemişti. Bakışları usulca Tarık'a kaydı. Adamın gülümseyip, gülümsemediğini anlamıyordu ama Nazım'a dediği şeyi net bir şekilde duydu.
"Akşama ne yemek var acaba Nazım? Bugün işimde ilk günüm ve sanırım çok yorulacağım. Sana iştahlı bir adam olduğumu söylemiş miydim?"
**
Genç adamın bu durumdan eğlendiğini düşünmeden edemedi Reyhan. Biraz önce bazı insanların laftan anlamadığını söylerken, ona o kadar çok kızmıştı ki oysa şimdi ister istemez hak veriyordu. Süha Bey kesinlikle laftan anlamayan bir adamdı. Bir saat ona dil dökmesine rağmen, bugün erzak yüklü kamyonu göndermemiş, yasal haklarını arayacağını söylediği halde aldırış etmemişti. Bunun tek sebebi mallara tamamen yasal olmayan bir şekilde zam yapmasıydı. Bedelinin çok üstünde bir fiyatla yeniden anlaşma imzalamak istiyordu. Yeni bir anlaşmayı kabul etmesi ise mümkün değildi. Otelin masrafları yeterince fazlaydı ve hala ödenmemiş borçları da vardı.
Tarık Bey biraz önce iş dünyası çok acımasız derken gerçekten haklıydı. Ancak ölse bile ona tamam sen haklı çıktın, bu adamın anladığı dilden konuşmak gerek demeyecekti. Ben her zaman haklıyım mutluluğunu yaşatmayacaktı. Hem onun görevi bahçeyle ilgilenmek, çim biçmek, ağaçları budamak, çiçek sulamaktı. İri bedeninin içine sıkışmış küçük beynini bunları yaparken kullanmasına gerek bile yoktu. O beyniyle otelin mali işlerine karıştırmak da neydi? Bu adamda kendisini rahatsız eden bir şeyler vardı ama ne olduğunu çözemiyordu. Kötü niyetli biri olduğunu hissetse ona burada iş vermezdi. Nazım arada olmasa belki de onu işe almazdı.
"Sorun her ne ise çözelim Reyhan." diyerek ayağa kalkan Nazım' a bakarak Tarık'ı görmezden geldi.
"Ben hallederim Nazım." dedi onu yatıştırmak için. Çünkü Nazım sinirlerine bazen hakim olmakta zorlanıyor, fevri tavrı işlerin daha sarpa sarmasına neden olabiliyordu. İkinci bir kavga vakası da istemiyordu. "Süha Bey telefonda beni anlamadı sanırım. Onunla yüz yüze konuşsam daha iyi olacak."
"O adamdan oldum olası hiç hoşlanmadım. Başka bir firma ile anlaşma yapalım gitsin. Piyasada firma mı yok? Densizin teki! Bugün de ne halt olduğunu belli etti. Var ya verecekler onu elime!"
"Bunun için vaktimiz çok az. En azından bu haftayı geçirmemiz gerek. Hafta içi onlara sözleşmemizin feshini yollarım. Sakin olur musun?"
"Olamam! Seninle geliyorum."
"Hayır Nazım. Bugün yoğun bir gün olacak. Akşam çocuklar için gösteri var biliyorsun. Sen buradan ayrılma."
"Yine de o adamla tek başına konuşmaya gitmen hiç hoşuma gitmiyor Reyhan."
"Daha önce defalarca gittim. Bana zarar verecek değil ya... Endişelenme."
Nazım ve Reyhan'ın konuşmalarını dinliyordu Tarık. Ve kesinlikle Nazım'la aynı fikirdeydi. Süha Bey her kimse, Reyhan'ın onunla görüşmeye tek başına gitmesi fikrinden nedensizce hiç hoşlanmadı. Reyhan'ın kendine olan güveni takdir edilecek cinstendi ancak böyle bir adama güvenmesi canını sıktı.
Sıkmamalıydı!
Reyhan için endişelenmek kendisine düşmezdi. Yine de içi hiç rahat değildi. Nazım gibi düşündüğünü dile getirmek için dudaklarını araladı fakat konuşmadı. Neler oluyordu? Neden bu kadını koruma iç güdüsü ile savaşıyordu? Onu sahilde ilk gördüğü anda yaşadığı endişe neden hala devam ediyordu? Sebebi hayatının zor olması ve kendisi gibi sevdiği birini kaybetmenin acısını yaşıyor olması olabilir miydi? Başka ne olabilirdi?
"Cesaret bile edemez!" derken sesini yükseltti Nazım. "O adam henüz benim kim olduğumu bilmiyor. Seni sahipsiz mi sandı?" Hemen sonra aklına bir şey gelmişcesine susup, parlayan gözlerini Tarık'a dikti. "Tarık seninle gelecek Reyhan. Sakın itiraz etme!"
"Ne?"dedi genç kız şaşkınlıkla. "Kesinlikle hayır!"
"O zaman ben gelirim. Seç birimizi."
Reyhan'ın bakışları iki adamın üzerinde gezinirken, bu tekliften hiç hoşlanmadığını belli eden asık suratı küçük bir kız çocuğuna benziyordu. Tarık'ın kaçan keyfi şimdi yerine gelmiş, içinden geçeni dile getiren Nazım'a memnuniyet dolu bir bakış atarak, ayağa kalktı.
"Benim için zevk olur Nazım." diyerek kalın sesiyle mırıldandı. Bu karardan hoşnut olduğunu belli etmek istemediği için bir bahane buldu. "Zaten merkeze inmem gerekiyordu. Reyhan Hanım'a eşlik ederim."
"Hayırdır Tarık?"
"Kendime tulum alacağım. Ya da adı her ne ise? Bahçıvan pantolonu..."
Bu sözün üzerine keyifli bir kahkaha savurdu Nazım. Onu böyle bir pantolonun içinde hayal edince, kahkahası iki misli arttı.
"Gerek var mı Tarık? Aklına nereden geldi yahu? Valla alem adamsın!"
"Patron emir verdi ise uymak gerek Nazım. İtiraz etmeye hakkımız yok gibi görünüyor."
Reyhan genç adama ve Nazım'a sorgular bir şekilde bakarken, pantolona değil, Tarık'ın kendisi ile gelmesi muhabbetine takılmıştı. Onunla değil Nazım'la mı gitmeliydi? Hayır! Nazım kontrolü zordu biriydi. Süha Bey'le sohbet edecek kadar sabırlı olamazdı. Sohbetin sonunun karakolda bitmesi ise kaçınılmaz olurdu.
Of!
Tarık Bey de ondan aşağı görünmüyordu ama en azından Nazım'a göre daha olgun ve sessizdi. Daha kontrollü... Umarım! Gerçi üç yabancı adama yaptıkları onun da kavgadan kaçmayan bir adam olduğunu ilan ediyordu.
"Kimsenin benimle gelmesine gerek yok Nazım. Özellikle de Tarık Bey'in. Hem bu konu onu hiç ilgilendirmiyor."dedi yine itiraz ederek.
"Tarık yanında olursa benim içim rahat eder, hem de o adam sana karşı daha nazik davranır."
"Ne alakası var? Yanımda koruma tipli bir adamla dolaşmam, insanların bana olan tavrını değiştirmez. Ayrıca bundan ben rahatsız olurum."
"Boşuna itiraz ediyorsun Reyhan. Tarık sana eşlik edecek. Bu konu kapanmıştır."
Genç kız inatla bu duruma karşı çıksa da içten içe onunla gitmesinin doğru olduğunu düşünmeden edemiyordu. Süha Bey'den gerçekten hiç hoşlanmıyor, onunla karşı karşıya gelmekten rahatsızlık duyuyordu. Firmanın bulunduğu bina da garipti. Tuhaf tipler, hiç bitmeyen misafirler, iç karartan bir ortam. Daha iyi bir firma bulsa onlarla kesinlikle anlaşma yapmazdı. Ne yazık ki bu piyasa da Süha Bey gibi çok iş adamı vardı.
"O zaman gidebiliriz." diyerek genç kıza tek eliyle yolu işaret etti Tarık. "Tanışalım şu Süha Bey'le."
Gözlerini kısıp, genç adama doğru bir adım atarak, aralarındaki mesafeyi nefesi onun boynuna değecek kadar azalttı Reyhan. Ses tonu gibi surat ifadesi de onu tehdit ediyordu. Ve sağ elin baş parmağını da kullandı.
"Eğer orada olay çıkaracak her hangi bir şey yaparsanız; ki olaydan kastımın ne olduğunu tahmin edersiniz. Arkanızda kesinlikle durmam, hatta polise ben bu adamı kesinlikle tanımıyorum derim. Haberiniz olsun."
Dudaklarını açmadan, dişlerini göstermeden hafifçe yayarak, alaycı bir tebessümle karşılık verdi Tarık. Reyhan kendisine o kadar yakındı ki ilk kez kokusunu alabiliyor, gözlerinin derinliklerine karışan renkleri seçebiliyordu. İstemsizce dudaklarına kayan bakışları yüzünden, bu dudakların gülümseyince nasıl olacağını merak etmekten kendini alamıyordu. Onu hiç gülümserken veya kahkaha atarken görmemişti. Böylesi güzel bir yüzün ve dudakların gülmeyi kendine yasaklaması doğru muydu? Değildi!
"Patron nasıl isterse..."dedi Tarık usulca. Onunda nefesi genç kızın tenini okşayarak geçti. Reyhan tenini yakan sıcaklığın genç adamın nefesi yüzünden mi yoksa hissettiği öfkeden mi olduğuna karar veremedi. Aralarındaki yakınlık tehlike sinyalleri verirken hızla geri çekildi.
Reyhan kısa sürede çantası ve arabasının anahtarları ile dönmüştü. İkisi birlikte otelin dışındaki otoparka doğru yürürken, aralarındaki mesafeye rahatlıkla üç insan sığardı. Genç kızın arabasına ulaştıklarında, Reyhan şoför tarafındaki kapıyı açtı. Tarık diğer kapının orada bekliyordu.
"Binmeyecek misiniz?" dedi Reyhan ona doğru bakarak. Kendisi ile gelme fikrinden vazgeçtiğini söylemesini umdu ama Tarık başka bir şey söyledi.
"Lastiğiniz inmiş. Patlak da olabilir."
"Ne?" diyerek onun tarafındaki tekere yöneldi Reyhan. Lastik inmiş, jantı beton zemine yapışmıştı. "Kahretsin! Neden bu sabah tüm aksilikler beni buluyor? Bir bu eksikti." Zaten havada olan sinirlerini geren başka bir durum daha... "Ne zaman olmuş ki? Dün hiç bir şey yoktu."
"Sorun etmeyin benim arabamla gidebiliriz."
"Yedek lastiği takamaz mıyız?"
"Biraz zaman alır. Ayrıca hangi arabayla gittiğimiz önemli mi? Yoksa sizi kaçıracağımı falan mı sanıyorsunuz?"
"Hiç komik değil!" diyerek onu tersledi genç kız. "Espirilerinizi içinizde tutun Tarık Bey. Hatta mümkünse hiç konuşmayın. Sırf Nazım gelmesin diye sizinle gitmeyi kabul ettim."
"Nazım duymasın alınır." derken yine rahat ve alaycı bir şekilde bakıyordu Tarık. "Valla iyi adam. Sevdim onu."
"Bazı yönleriniz birbirinize benzediği için hiç şaşırmadım."
"Aslında insanları şaşırtmayı severim."
"Artık gidebilir miyiz?" diyerek arabanın kapısını kilitledi Reyhan. Ömer Usta malzeme beklerken, burada durmuş genç adamla sohbet ediyordu. Kesinlikle zaman kaybı ve gereksiz bir sohbet... Hatta gereksiz bir yolculuk!
"Bu taraftan Reyhan Hanım."
Genç adamın işaret ettiği yöne doğru yürümeye başladılar.
"Umarım arabanız bozuk değildir. Bilirsiniz eski model araçlar sürekli sorun çıkarıyorlar."
"Arabamın eski model olduğunu kanısına nasıl vardınız?"
"Tahmin ettim. Yani geçici işler yapan bir adamın gelirinin aşağı yukarı nasıl olduğunu..." derken bir kaç adım önünde durdukları siyah renk araca bakarken sustu Reyhan. Tarık anahtarlığındaki otomatik kilite basınca kapıların açılma sesi geldi. "Bu araba sizin mi?" diye devam ederken hem şaşkın hem de ses tonu daha yumuşaktı. "Ben sanmıştım ki..."
Devasa, siyah renk ve gıcır gıcır duran son model bir jipin, otelinde bahçıvan olarak işe başlayan genç adama ait olmasına inanmakta güçlük çekiyordu Reyhan. Aracın kaç para olduğunu merak etse de sormayacaktı. Kendisini ilgilendirmezdi ancak bu arabayı nasıl aldığını merak etmeden de duramıyordu. Kendi aracının fiyatının en aşağı beş katı bir fiyata sahip olduğu su götürmez bir gerçekti. Kesin daha da fazla...
"Çok konforlu olmasa da benim."dedi Tarık son derece mütevazi bir tavır sergileyerek. "Patronum bugünlük bununla idare edecek ne yazık ki..."
"Aman ne komik?" dedi Reyhan umursamazca.
İkisi de arabaya yerleşince, kontağı çalıştırmak için parmak izini kullanan adamı göz ucuyla izliyordu genç kız. Böylesi konforlu ve lüks bir arabaya daha önce hiç binmemiş, bırak binmeyi hiç görmemişti. Siyah renk deri koltuklar, tavan ve panelde araba çalışınca yanıp yanıp sönen ışıklar ciddi manada gözlerini kamaştırdı. Ve araba o kadar sessizdi ki yola çıkmalarına rağmen motorun sesi bile gelmiyordu. Yaşadığı olaylardan sonra yeni tanıdığı insanlara karşı şüpheci bir şekilde yaklaşmak artık adeti haline geldiği için yanındaki adama da şüpheci bir şekilde bakmaktan kendini alamadı.
Daha önce ne iş yapıyordu? Nerede yaşıyordu? Evli miydi? Çocukları var mıydı? Finans mezunu biri neden bahçıvan olmayı kabul etmişti? Bu paranın suyu nereden geliyordu? Mafya olabilir miydi? Ya da kiralık bir katil! Veya zengin kadınları ağına düşüren yakışıklı bir adam. Tam türk filmi senaryosu gibi çalışan beynindeki devrelerin yandığını hissetti. Aldığı ilaçları kesinlikle bırakmalı ve gerçek hayata artık dönmeliydi.
Ve Allah'ım... Şimdi bu adamın yanında ne işi vardı? Hiç tanımadığı yabancı bir adamla aynı arabanın içinde, sadece ikisi...
Tarık genç kızın şüpheci ve ürkek bakışlarını fark ederken, içinden geçenleri de tahmin ediyordu. Haksız da sayılmazdı. İnsanın ne hissettiğini beden dilinin çok kolay ele verdiği doğruydu. Reyhan bacaklarını gergin bir şekilde toplamış, eteğini altına sıkıştırmış, elleri dizlerinin üstünde, omuzları dik ve önündeki yola odaklanmıştı. Toplu olan saçları yüzünü net görmesine izin verirken, hayatında bu kadar güzel kıvırcık saçlar görmediğini düşündü. Sahilde onu ilk gördüğü günde açık olan saçları dikkatini çekmiş, aynı şeyi orada da düşünmüştü.
"Amerika da okudum." dedi arabanın içindeki sessizliğe son vermek en çok da genç kızın kendisi hakkındaki merak ettiklerini öğrenmesi için.
"Anlamadım." diyerek ona kaçamak bir bakış atıp, yine yola baktı Reyhan.
"Patronuma kısaca kendimi tanıtıyorum. Yanınızda çalışanlar hakkında bilgi sahibi olmak istersiniz sanırım."
"Evet ama bilmem gereken kadarı yeter. Bütün hayat hikayeleri beni ilgilendirmiyor." Özellikle de bu adamın hayatı umurunda değildi! Yani belki biraz...
Öyle bir duvarın arkasına gizleniyordu ki genç kız, o duvarı aşmak ve ona ulaşmak çok zor diye düşünmeden edemedi Tarık. Eşini kaybetmeden önce nasıl bir kadın olduğunu da düşündü. Mesela gülümser miydi? İnsanlarla sohbet etmeyi sever miydi? Neşeli miydi? Çocuksu yüzü gibi çocuk muydu? Neleri yapmaktan hoşlanırdı? Neden korkardı? Hayalleri nelerdi? Dans eder miydi? Çıplak ayakları ile sahilde yürürken...
Saçmalık!
Bunları düşünmeye ve merak etmeye hakkı yoktu!
Sorunlarının cevabını asla öğrenemeyecekti ama şuan tanıdığı kadının içinde gizlediği kadını görmeyi ve tanımayı çok istediğini fısıldayan iç sesi bir türlü susmuyordu.
"Bilmeniz gereken kadarından bahsedeyim o zaman. Dediğim gibi Amerika'da ekonomi ve finans okudum. Okul bitince kendime küçük bir yer açtım. Kafe türü bir yer."
Genç adamı dinlemiyor gibi görünse de merakla dinliyordu genç kız. Onunla göz göze gelmemek için ayrı bir çaba da harcıyordu.
"Kazancınız iyi olmalı."
"Geliri bana fazlasıyla yetiyordu. Ve geçen yıl Türkiye'ye yerleştim. Şimdi de buradayım. Katil değilim. Hayatımda hiç kimseyi öldürmedim. Hapse girmedim. Karanlık bir geçmişim yok. Vergi borcum da yok. Henüz Türkiye de trafik cezam da yok." Yarı ciddi yarı alaycı bir ses tonuyla anlatıyordu Tarık. Konuşmayı fazla sevmeyen bir adam için, ardarda kurduğu cümleler rekor bile sayılabilirdi.
"Sapık değilim. Bir kadını kaçırmak aklımın ucundan bile geçmedi. Vatanını seven, sıradan kendi halinde bir adamım. Bu arada evli de değilim. Sadece boşandım. Ve çocuğum da yok."
Sözlerini bitirince genç kıza kaydı bakışları. Reyhan'ın derin derin çektiği iki nefes sonrası buğulu gözlerle sol elinin yüzük parmağına baktığını gördü.
Kahretsin!
Ona evlilik hayatından neden bahsetmişti ki? Bunu bilmesine ne gerek vardı? Unutamadığı acısını şimdi hatırlatmanın sırası mıydı? Yüzündeki hüzün dolu ifade, canını acıttı.
"Her neyse..." dedi onu daldığı geçmişinden çekip çıkarmak için. "Söyleyeceklerim bu kadar. Sizin sormak istediğiniz bir şey var mı?"
Gözlerine dolan yaşları göz kapaklarını hızlı ve seri bir halde kırpıştırarak, yüzük parmağından bakışlarını çekti Reyhan. Yan tarafındaki camdan dışarıya bakmaya başladı hemen sonra... Ağlamayacaktı! Burası ağlamak için ne doğru yer, ne de doğru zamandı.
"Yok."dedi usulca.
Yüzüğü ona vermeyi düşünüyordu Tarık ama nasıl vereceğini bilmiyordu.
***