BÖLÜM 06

2339 Kelimeler
Elçin   Bana baş sağlığı dilemeleri çok saçma geliyordu. Ben onun arkasından üzülmedim, hatta hiçbir şey hissetmedim ama dedemin zoruyla o cenazede bekledim gelen giden bana gelip hiç ihtiyacım olmayan teselli sözleri söylesin diye. Ölmüştü nihayet, içimden onlarca kez geçirip dualarımda istediğim şey olmuştu. Üzgün değil huzurluydum.   Düğün salonuna inmeden önce, üzerimdeki gelinlikle kendimi seyrettim aynada. Bu ana gelene kadar yaşadıklarım bir bir geçti aklımdan, bütün duyguları barındıran anılarımın hepsi… Annemi küçük yaşta kaybetmiş olmam, belki de hayattan yediğim ilk goldü. Sonrasında babamla sınavım başladı. İlk zamanlar annem yok diye üzüldüğünü düşünürken, aslında onun kendinden başka kimseyi sevmediğini anladım. Çok kırıldım, çok acıdı canım ama onun zalimliklerini gördükçe bu duygularımı da kaybettim. Aynı evin içinde iki yabancı gibi yaşadık yıllarca. Tek avuntum bana zarar vermemesi, hiçbir pisliğine beni bulaştırmamasıydı. Ama o da bozuldu. Onun için değerli olan, birlikte iş yaptığı ve en az onun kadar kirli bir adamın oğluyla evlendirmek istedi beni. Adam da dünyanın en psikopat varlığı çıktı şansıma, daha doğrusu şanssızlığıma ve kâbus dolu günler yaşadım. Ürkütücü hediyeleri, tacizleri, tehditleri ve zorlamaları yüzünden hayatım kâbusa döndü. Aslında aptallıktı ama bir ümit babama anlattım her şeyi ve bana yardım etmek yerine beni daha çok ona itmek istedi. Ben de çaresiz evden ayrıldım. Normal şartlarda beni eve kapatması falan gerekirdi ama çevresinde evden ayrıldığım duyulursa rezil olacağını düşündüğü için bulaşmadı. Bekledi dönerim diye ve beni zor durumda bırakıp kendine muhtaç etmek için ne gerekiyorsa yaptı. Gireceğim işlere engel oldu, arkadaşlarımı tehdit etti ve en sonunda yaşadığım evi basıp tehditler savurdu. Hayatımın bu en zor döneminde bana el uzatan ve hayatımı kurtaran Ayaz ve ailesiydi. Yani başta babası ve amcası, sonra Bülent amca ve Zerrin teyze, onlardan sonra da onun kocaman ve muhteşem ailesi sarıp sarmaladı beni. Ayaz benim yüzümden neredeyse ölecekti. O gün her şey değişti işte. O gün beni Bülent amcalara aldılar, sonra da herkes bir evde toplandı ve babamın ne yapacağını beklemeye koyuldu. Sonra aklıma dedem geldi. Yıllar önce gördüğüm ve babam bahsettiğinde hatırladığım dedem. İşte o bizim kurtarıcımız oldu. Ayaz’la nikâh yaptık, dedem o gün geldi. Sonrası zaten düğün gününü beklerken olan ve gelişen şeyler. Ayaz’la aramızda giderek büyüyen bağ ve sevgi gibi. Paylaştığımız her şeyde, aramızda kuvvetlenen bir bağ vardı ve ben de kendimi korumak için giyindiğim o zırhtan kurtulup ona karşı açık oldum. O gerçekten kalbi çok güzel bir adamdı ama beni en çok etkileyen ve ona âşık olduğumu hissettiğim an, o pislik herifle yaşadıklarımı anlattığım zamandı. Beni sakince dinledi, hiç tepki vermeden. Ben ağladım, küfrettim, üzüldüm… Ne varsa baştan sona anlattım ona ve bitirdiğimde kurduğu ilk cümle şu oldu: “Keşke seni çok öncelerde tanımış olsaydım” Bu cümlenin altında yatan çok şey vardı, beni çok etkileyen ve kalbimi iyileştiren şeyler. “Seni daha önce tanısam bu yaşadıklarının hiçbirine izin vermezdim. Bu zalimliğe, iğrençliğe ve zorbalığa karşı seni elinden tutar kimsenin bulamayacağı bir yere götürürdüm. Ben hayatımda çok az şey için pişman oldum inan ama eğer bir sıralama olsaydı, en başa seni daha önce tanımamış olmamı yazardım. Çünkü bu benim pişmanlık duyduğum her şeyden çok daha ağır” dedi üzüntüyle karışık öfkeli bir sesle. “İnan bana ben de seni çok önceden tanımış olmayı çok isterdim” dedim ben de. “Ben anlayamıyorum gerçekten. Bak bizi ailemiz sürgün etti ve daha çok erken bir zamanda büyük bir cezayla sınandık. Kendimize göre haklıydık belki ama onların da haklı nedenleri vardı. En başta korkuları vardı, bizim için. Başımıza bir şey gelecek diye çok korktular, korumak istediler bizi. Tamam, kabul etmiyorum ve affedemiyorum içimde ama yine de her şeyden çok emin olduğum tek nokta, onların bizim için endişe ettikleri. Yani ne olursa olsun, neye kızarlarsa kızsınlar temelinde bize olan sevgileri yatıyor. Ama senin babanı anlamıyorum. İnsan öyle bir manyağın eline bile bile kendi evladını nasıl teslim edebilir? O adam sana zarar verseydi, Allah korusun canına kastetseydi ne olacaktı? Ya da hiç istemediğin bir muamele görseydin? Etrafımızda bunca kadın katledilirken, bunca kadın bir sürü zorbalığa maruz kalırken senin babanın yaptığı şeyi benim aklım havsalam almıyor” dedi isyan ederek. O kadar haklıydı ki… Ayaz’ın kalbini gördüm, ondan emin oldum. Ama ondan daha da önemlisi, ailesini gördüm. Bu kadar güzel insanın, böyle sevgi solu ve birbirine destek olan insanın arasında büyümüş biri istese de kötü olamazdı…   Bir sürü sorun eşliğinde düğün hazırlığımız başladı. Dedemle Adana’ya gelirken her şeyin farklı olacağını düşünüyordum. Babamla yaşadığım hayata bezemiyordu ama o da kadınların her şartta geride durması gerektiğine inanan biriydi. Eski kafalı, yaşlı bir adam. Önce çok güzel vakit geçirdik. Bana bir sürü yer gezdirdi, annemin doğup büyüdüğü eve götürdü, anılarını anlattı. O kadar çok zaman harcadık ki Ayaz bir ara deli oldu konuşamıyoruz diye. Ama dedemin planları bitmek bilmiyordu. Sonra sakinleşti biraz bu aktiviteler, çünkü dedemin artık odaklanması gereken bir düğün ve koruması gereken bir sürü insan vardı. Bu telâşı arasında bir de düğün organizasyonuyla uğraşıyordu. Benim yapabileceğimi söyledim ama gerek yok diyerek reddetti. Ne yazık ki bana ne istediğimi bile sormadı. Hatta düğünün nerede olacağını bile Ayaz’dan öğrendim. İkimiz de bu durumu çok üzüldük ama sonra, yani her şey bittiğinde hayal ettiğimiz gibi bir düğün yapmak üzere sözleştik. Bu şekilde yaşadığımız sıkıntıyı da biraz hafiflettik. Ayaz’ın ablası, Hezaren ve Denef abla başta olmak üzere herkes çok ilgilendi benimle. Kınam istediğim gibi olsun, eksik olmasın diye canla başla uğraştılar. Bunun beni ne kadar mutlu ettiğini bilebilseler, görebilselerdi içimi keşke. Sonra düğün günü geldi ve ben aynanın karşısında gelinliğiyle duran, ilk kez gözlerinde böylesi ışık yanan Elçin’e baktım uzun uzun. Çok mutlu ve güzeldi bu Elçin. O manyakla zorla evlendirileceğimden ölümüne korktuğum için gelinlik fikrini aklımdan bile geçirmemiştim. Ama şimdi, yeni tanımış olsam da kalbimin çok sevdiği, çok güvendiğim bir adamla düğünüm olacağı için giymiştim ve çok mutluydum. Ayaz beni almaya geldiğinde onun da gözlerinde aynı ışık vardı, ikimiz de mutluyduk. El ele çıktığımız o bahçede çok keyifli saatler geçirdikten sonra bir şeyler oldu ve Ayaz bizi otelin içine topladı. Sonra silah sesleri geldi. Beklediğim olmuştu, yine zehretmişti bana her şeyi. O kadar kötü hissettim ki isyanımı tutamadım içimde ama Ayaz’ın annesi bana o kadar güzel destek verdi ki, içimde kaynayan volkan söndü bir anda. Ama asıl ona sarıldığımda dindi bütün sancım. Sanki yıllardır hasret kaldığım birine sarılırmış gibi sarıldım. O bir anneydi ve artık benim de annem sayılırdı. O yüzden ona anneme sarılır gibi sarıldım. Sıkıntısını annesinin kollarında atan bir kız çocuğu gibi, onun kollarına bıraktım bütün kederimi, korkumu ve öfkemi… Sonra öldü dediler babam için. İtiraf etmeliyim ki hayatımda hiç bu kadar hafif hissetmemiştim. Yıllardır maruz kaldığım onca sıkıntı bir anda kalbimden uçup gitmişti sanki. Hiç tatmadığım bir huzur sarmıştı beni, garipti belki ama hissettiklerim tam olarak böyleydi. Bir süre daha kaldık orada, bekledik. Sonra polisler geldi ve ifadelerimizi aldı teker teker. Ne varsa anlattım onlara, hatta o arkadaşım dediği adi herif ve oğlu olacak pisliğin kirli işlerini de anlattım. Dedem sonuna kadar destekledi beni Ayaz’la birlikte. Sabaha karşı işimiz bitti. Biraz uyuyup dinleneyim isterken dedem gelip İstanbul’a döneceğimizi söyleyince şaşırdım. “Öyle ya da böyle cenaze bizim kızım. Gidip defnedeceğiz, bu iş de böylece kapanacak” demesine daha da şaşırdım. “Onun cenazesini istemiyorum. Kimsesizler mezarlığına falan gömsünler bitsin işte” dedim ama kabul etmedi. “Ne olursa olsun cenazesini defnedeceğiz kızım. Hadi toparlan, bir saate çıkıyoruz yola” dedi ve bana başka bir şey söyleme hakkı tanımadı. Ne yapacağımı bilmez halde otururken Hezaren geldi yanıma. “Yola çıkacakmışız canım, üzerini değiştirmene yardım edeyim mi?” deyince kabul ettim. Gelinliğimi çıkardık, saçlarımı çözdü, sonra da duşa girmemi istedi. Çok hızlı bir duş aldım ve çıkınca Hezaren saçlarımı tarayıp kuruttu. Anlamadığım bir şekilde böyle davranılması bana çok iyi geliyordu. Onların bana olan bu sevgisi ve ilgisi, sanki yıllardır açmışım da önüme yemek konmuş gibi hissettiriyordu bana. Doyuyormuşum gibi. Saçlarım kuruduktan sonra üzerimi de giyindim. Biz etrafı toparlarken kapı vuruldu ve Ayaz geldi. “Canım, hazırlandın mı?” dedi merak ve endişeyle. “Hazırlandım ama eşyaları toplamam lazım” dedim ve gelinliğimi aldım elime. Ayaz hemen yanıma gelip: “Onları arkamızdan hazırlayıp gönderecekler güzelim. Sen alman gereken önemli eşyalarını al yeter” dedi. Ne lazım olabilir diye bakındım etrafa ve Hezaren’in yardımıyla önemli ve lazım olabilecek şeyleri küçük bir çantaya toparladım. O kadar yorgun ve dalgındım ki: “İyi misin canım sen?” dedi Ayaz. Anladım neyi sorduğunu. “Merak etme, o adamın ölmesine üzülmüyorum. Çok yorgunum, bu ifadeler falan çok yordu. Ayrıca düğünümün ertesi günü, ölmesi için dua ettiğim adamın cenazesine gitmek de zoruma gidiyor” diye açıkladım durumumu. Şaşırıyorlardı benim bu sözlerime biliyordum. “İnanın böyle hissetmek için çok haklı sebeplerim var. Beni yanlış anlamayın olur mu?” dedim ve çantamla ceketimi alıp, “Hazırım” dedim. Hiçbir şey demeden benimle odadan çıktılar. Hezaren odasına girip çantasını ve valizini aldı. “Sen niye topladın eşyalarını, sonradan gelecekmiş ya” dedim ona. “Olsun, ben alayım eşyalarımı. Sizinkiler toparlanır gelir canım. Hadi çıkalım” dedi ama bir şey vardı halinde. Ya olanlardan etkilenmişti ya da yine biri onu incitecek bir şey demişti. Az ilerde Aybars karşıladı bizi, Hezaren’in valizini aldı ve konuşmadan yürüdük. Otelden çıkıp bizi bekleyen araca binip havaalanına doğru yola koyulduk. “Hezaren senin neyin var?” dedim yolda dayanamayıp. Öyle garipti ki hali, merak ediyordum gerçekten. “İyiyim canım, yoruldum çok ondan” dedi ama başka bir şeyi olduğuna yemin edebilirdim. Daha sonra mutlaka konuşacaktım bu konuyu onunla ama bulunduğumuz ortam gereği sessiz kaldım. Havaalanına geldik, orada bizi bekleyen ailemizle buluştuk ve hep birlikte uçağımıza bindik. Artık dayanamadım ve daha uçak kalkmadan Ayaz’ın omzunda uyuyakaldım. Ne kadar uyudum bilmiyorum ama gözümü açtığımda uçak yine yerdeydi. Ayaz uyandırmıştı beni. “Geldik canım, hadi uyan da toparlanalım” deyince hemen kendimi onun omzundan kaldırdım ve kendime gelmeye çalıştım. Uçağın kapıları açılınca da indik birlikte. Yine bizi bekleyen bir araçla beraber yola çıktık. Bu kez araçta dedem, ben ve Ayaz vardık. Gittiğimiz yer de bizim evdi, yani babamın evi. Vardığımızda ayaklarım geri gitti. Büyüdüğüm bu evden öyle nefret etmiştim ki içeri girmek bile eziyet gibi geliyordu bana. Ama mecburen yürüdüm ve girdik hep birlikte. Bizi karşılayan emektarımız Aynur teyze başsağlığı diledi usulca ama bu çok formalite bir dilekti. O da biliyordu bu ölüme üzülmediğimi. Çünkü annemden bu yana her şeye şahit olan tek insandı ve sırf ben yalnız kalmayayım diye gitmemişti. Salona geçtik ve oturduk. Dedem cenaze programını anlattı bana. İkindi vaktinde defnedilecekti. Hiçbir yorum yapmadan dinledim onu çünkü konuşsam ağzımdan hayırlı şeyler çıkmayacaktı. Dedem bahçeye çıkıp adamlarıyla konuşurken Ayaz: “Bana evinizi gezdirir misin?” dedi. Önce kızmak istedim ama sonra durdurdum kendimi. Onun istediği, benim büyüdüğüm evi görmekti sadece ve bu yüzden ona kızılmazdı. “Olur” dedim ve kalkıp dolaşmaya başladık. Her yeri dolaştık, sadece babamın yatak odasına ve çalışma odasına girmedik. Onun kokusu ve kötülüğü sinmiştir, bize de bulaşır diye istemedim. Ondan kalan hiçbir izi, hiçbir anıyı görmeye katlanamıyordum. En son benim odama geldik ve yatağın üzerine oturduk. “İşte burası da benim yarı açık hücrem” dedim gülerek. Ama acı dolu bir gülüştü bu. “Odan çok güzel ama, hiç bozulmamış sanki uzun zamandır” dedi o da. “Annem düzenlemiş her şeyi, ben de değiştirmedim. Babam çok sinir olurdu bu odaya ama ben inatla değiştirmedim. Annemi hatırlıyordu çünkü her baktığında, onu nasıl öldürdüğünü düşünüyordu muhtemelen” deyince Ayaz elimi tuttu. “Bunları düşünüp de kendini üzme artık. Bak her şey geride kaldı. Artık bizi tehdit eden, korkutan ve özgürlüğümüze engel olan bir adam yok hayatımızda. Artık dilediğimiz gibi yaşayacağız, birimize bir şey olacak korkusu olmadan” “Evet, haklısın ama işte bu eve girdiğimde o her an bir yerden çıkacakmış gibi geliyor bana. Sanki bu ölüm de onun bir oyunuymuş, bizi bir yerden gizlice izliyormuş gibi” “Ama değil hayatım” dedi kararlı bir sesle. “O öldü ve teşhis edildi. Yani kesinlikle hayatta değil. Bunları kafandan at lütfen, senin o adam yüzünden tedirgin ya da huzursuz olmanı istemiyorum artık” “Ayaz yanımda olduğun için o kadar şanslıyım ki, nasıl tarif ederim bilmiyorum bana hissettirdiğin bu duyguyu. Sen olmasan ben ne yapardım inan düşünmek bile istemiyorum” “Ben buradayım ve hep seninle olacağım” deyince sarıldım ona sıkıca. Bir süre daha odamda kaldık, sohbet etti ve bu kez güzel anılar oldu konumuz. Sonra dedem çağırdı bizi, Ayaz’ın ailesi yani benim yeni ailem gelmişti. Birlikte salonda otururken dedem de bir yandan cenazenin İstanbul’a gelişini takip ediyordu. Onun bu çabasına anlam veremiyordum aslında. Ben olsam bırakırdım nereye gömerlerse gömsünler. Ama o yapmıyordu, hatta çok ilgileniyordu her şeyle. Mutlaka bir bildiği vardır deyip deşmedim daha fazla. Cenaze vakti yaklaşınca çıktık evden ve camiye gittik. İnsanların gereksiz bulduğum başsağlığı ve sabır dileklerini kabul ettim mecburen. Sonra mezarlığa doğru yola çıkıldı. Bir an annemin yanına gömecekler diye ödüm koptu ama dedem: “Merak etme, kendi ailesinin yanına gömülecek” deyince rahatladım. Defnedildi. Gözlerimle görünce tam anlamıyla ikna oldum onun gittiğine ve içimde kalan son ağırlıklar da havalandı gitti. Kâbus dolu yıllarım da sona ermişti. Ama cenazede o pisliği ve babasını da gördüm. Bana uzaktan tehdit eden bakışlarla bakıyordu adi yaratık. Ona bakmamaya çalıştım, sinirimi bozmasına izin vermedim. Zaten yakında o da babası da hapse tıkılacaktı, bunlar son iyi zamanlarıydı. Sadece ne olur ne olmaz diye dedeme söyledim mezarlıktan dönerken. O da görmüştü ve çoktan aldırmıştı önlemini. Bizim eve geldik yine dedemin ısrarıyla. Önce hep beraber oturduk, sonra herkes gitti ve Ayaz, ben ve dedem kaldık. O kadar yorgundum ki, dayanamadım: “Ben uyumak istiyorum” dedim ikisine de. “Sen git yat kızım, dinlen” diyen dedem ve beni bakışlarıyla onaylayan Ayaz’a iyi geceler dileyip odama çıktım. Öyle yorgundum ki, üzerimi bile değiştirmeden yattım ve başımı yastığa koyar koymaz uyudum. Gece bir ara gözümü açtım, yanımda birinin varlığını hissedince: “Ayaz” diye seslendim. “Ayaz yok güzelim, ben geldim” diyen o manyağın sesini duyar duymaz çığlıklar attım ve yataktan attım kendimi. Sonra bir el dokundu yüzüme: “Elçin benim, korkma benim Ayaz” diyen ses bana tanıdık geldi, gözlerimi açınca Ayaz’ı gördüm karşımda ve sanki saatlerdir nefes alamıyormuş gibi derin derin nefes aldım. “Kâbustu canım, korkma ben yanındayım” diyen Ayaz’ın göğsüne yasladım başımı ve gördüğüm kâbusun etkisinden kurtulmaya çalışarak yeniden uyumaya çalıştım. Ayaz’ın saçlarımda dolaşan eli ve beni sıkıca saran kolu sakinleşmemi kolaylaştırdı. Daha sakin ve daha huzurlu bir uykuya daldım onun yanında…
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE