BÖLÜM 09

2131 Kelimeler
Yiğit   Ah o düğün, o telâş, o hengâme, o kaos, olanlar, ölenler… Öyle yorucu bir zamandı ki bu düğün için geçen, gerçekten kendimi çok yorgun hissediyordum. Aslında orada olmak, birlikte her şeyden uzakta vakit geçirmek iyi gelmişti. Günlerdir tıkıldığımız evden uzaklaşıp hem farklı bir şehre gitmek hem de daha geniş bir alanda olmak güzeldi. Tek başıma uyumayı bile özlediğimi orada anladım. Setenay’ın bakışları dışında her şey yolundaydı diyebilirim. Bana arada öyle dikkatli ve delici bakışlar atıyordu ki, rahatsız olmaktan daha öte bir şey hissediyordum. Ortamdan kaçıp gitmek için bir bahane de bulamayınca buna maruz kalmak zorunda kalıyordum. Bir ara konuşmayı düşündüm onunla ama sonra vazgeçtim. Ne diyeceği, nasıl tepki vereceği çok belli görünmüyordu. Son zamanlardaki gergin hali de dikkatimden kaçmadığı için üzerine gitmemek en iyisi diye düşündüm. Benimle derdinin ne olduğunu bilmesem de bazı tahminlerim vardı. Karşısında kararlı durmam en büyük etkendi sanırım. Onun bir anlık sinirle ‘Her şeyi unutalım’ demesine karşılık ısrar etmediğim, kabul ettiğim içindi muhtemelen bu öfkesi. Setenay normalde iyi bir kızdı, aklı başındaydı ama bu aramızdaki olaydan sonra çok değiştiğini gözlemleyebiliyordum. Öfke patlaması yaşadığı tek kişi de ben değildim üstelik. Kına akşamında yukarıda oturduktan sonra odamıza döndük hepimiz. Ben saatimi unuttuğumu fark edince tekrar çıktım onu almak için. Dönerken Setenay’ın odasından gelen konuşma seslerine şahit oldum. Yağmur ablayla konuşuyorlardı ve duyduklarım karşısında şok oldum. Hezaren’in bacağı yanmıştı ve Yağmur ablanın söylediğine göre bunu Setenay yapmıştı. İnanamadım, hatta bir an için başım bile döndü. Onun böyle bir şey yapmış olmasına aklım sırrım ermiyordu. Bu kızın bu hale gelişinin sebebi bensem, sadece ona değil çevresindekilere de verdiği zarardan sorumluydum demek oluyordu bu. Kendimi o kadar kötü hissettim ki, sabaha kadar uyuyamadım. Gidip konuşmak için saat çok geçti, başka bir yerde konuşmamız da sıkıntı yaratabilirdi ama bunu mutlaka çözmem gerekiyordu. Setenay daha kötü bir şeyler yapmadan… Onun tavırlarını yok saymaya çalışarak olabildiğince keyifli vakit geçirdim ama özellikle düğün hazırlığı kısmında çok yoruldum herkes gibi. Yağmur abla fırtınalar estirdi tepemizde. Ama her şey çok güzel oldu, hele Ayaz’ın yüzünde gördüğüm o mutluluk bütün yorgunluğuma değerdi. Düğün de çok güzel başladı. Bütün gün odada Ayaz’ın hazırlanmasına yardım etmeye çalışırken çok keyifli zaman geçirmiştik ve üzerinde bu kadar tatlı bir düğün olması muhteşem hissettirmişti. Ama Elçin’in babasının düğünü basması, ortalığın bir anda karışması ve sonra onun ölmesi… Aslında düğünden sonra bu riskli durum biter, çocuklar için yeni bir hayatın başlangıcı olarak güzel bir tatil ayarları diye düşünmüştük çocuklarla ama olmadı, tadımız fena kaçtı. Yani risk durumu bitti, babası artık kimseye sıkıntı çıkaracak bir durumda değildi ama yine de kimse rahat değildi. Yani ne olursa olsun Elçin’in babası ölmüştü ve bir cenaze vardı ortada. Bir süre de bunun etkisiyle yaşayacağımız belliydi. Babası ölmüştü ölmesine ama cenazede gördüğümüz o tuhaf adam, yani Elçin’i evlendirmek istedikleri manyak tedirgin etmişti beni. Elçin ifadesinde ondan bahsedip anlatmış aslında her şeyi ama polis için elle tutulur bir delil olup olmadığından emin değildim ben. Özgürce cenazeye geldiğine göre henüz bir tutuklama durumu olmamalıydı. Elçin, dedesi ve Ayaz rahmetlinin evinde kalırken biz de Ali amcaların eve döndük. Aybars Hezaren’i bırakmak için ayrıldı, geriye kalan herkes birlikte yeniden toplandık. Ben artık bu koloni halinde yaşama olayının ne kadar süreceğini gerçekten merak ediyordum ve içeri doğru yürürken Bülent amcaya yanaşıp: “Amca, sence artık evimize dönebilir miyiz?” diye sordum usulca. “Gel, hep beraber konuşalım” demesinin olumsuzluk ifade ettiğini anlamıştım ve canım sıkıldı. İçeri yürüdük, herkes eşyalarını bırakıp salonda organize bir şekilde toplandı. Belli ki bu konuşma zaten yapılacaktı. “Evet” diyerek konuşmanın açılışını Bülent amca yaptı. “Ölenin arkasından bir şey söylemek hoş değil ama şükür ki pisliğini de alıp gitti” dedi ve derin bir nefes aldı. “Şimdi herkes ne olacak diye merak ediyor biliyorum. Yani evlerinize dönmek için beklediğinizi biliyorum ve güvende miyiz öğrenmek istiyorsunuz. Size şu anda evinize dönün diyemem” deyine bir uğultu oldu ortamda. Bülent amcadan önce: “O kadar mı sıkıldınız ya bizden?” diye Ali amca sordu. Herkes yok falan diye hemen onun yanlış anlamaması için konuşmaya başladı. Yine bir gürültü yumağı olunca: “Çocuklar!” diye Bülent amca kükredi, pardon seslendi. Herkes susup ona dönünce: “Biraz daha sabredin. Hamit öldü ama diğer adamla oğlu hala ortalıkta. Bugün mezarlıkta da bir sürtüşme oldu, hafif bir durum ama önce bu adamların planı programı var mı diye öğrenmemiz lazım. Haydar abiyle ayak üstü konuştuk, yarın da bir araya gelip bir araştırma yapacağız. O zamana kadar yine hep birliktesiniz yani” “Bizim açımızdan hiçbir sorun yok. Zaten bu kalabalığa çok alıştık, dağılırsak evdeki boşlukla ne yaparız bilmiyorum. Tabi durum sıkıntılı olmasın, artık bitsin bu risk ama biz bir arada iyiyiz” diyen Sinemis teyzeye herkes gülümseyerek baktı. “Tamam abi” dedi Alp amca. “Madem hala sıkıntı olma riski var, burada kalıyoruz. Ama bizim de yapmamız gereken bir şey varsa bilelim” “Şu anlık yok ama olursa ben size mutlaka haber ederim” dedi ve Zerrin teyzeye bakıp: “İstersen kalkalım hatun” dedi. Zerrin teyze onu onaylayınca de bizimle vedalaşıp gittiler. Onlar çıkarken Aybars da gelmişti. Kapı önünde biraz konuştular, Hezaren’in evinin önündeki ekibin devam edeceğini anlattı ona. Detayları bizden öğrenebileceğini de ekleyip gitti Zerrin teyzeyle birlikte. “Ne oldu, nedir durum?” dedi hemen Aybars sıkıntıyla. “Gel, konuşuruz içeride” diyen Jankat onu salona yönlendirdi ve kısaca durum anlatıldı. Sinirlendiğini görebiliyordum ama muhtemelen kimse yanlış anlamasın diye kontrol ediyordu kendini. Çok sıkılmıştım içeride: “Kedilere baksak mı beyler?” dedim ve ikisi de kabul edince kalktık hemen. Kızlar da gelmek istedi ama Aybars kesin bir tavırla reddedince oturdular mecbur. Dışarı çıktık, önce kedileri kontrol ettik. Mamaları ve suları tamdı, keyifleri de iyi görünüyordu. Üçünü de sevdikten sonra arka köşeye geçtik. “Bu kediler bize de bahane oldu ya kaçmak için, iyi düşündün” dedi Aybars ve bir sigara yaktı hemen. “Evet, ben de daraldım artık bitmek bilmeyen olaylardan” dedim sıkıntıyla ben de. “O değil de bu adamla oğlu olayı gerçekten bize sorun olur mu dersiniz?” diye soran Jankat oldu. “Valla kardeşim ben bugün adamı mezarlıkta gördüm. Çok garip bir tip. Biraz izledim, kime baktığını da biliyordu yani bizi tanıyor belli ki. Bir de yanından geçerken Elçin’e bir bakış attı, gidip dalayım dedim ama ortalık karışacak diye sesimi çıkarmadım” diye yorumumu paylaştım. “O bakışı ben de gördüm ama aynı sebepten durdum. Birimiz hamle yapsak kimse durmazdı, annemler falan vardı olmazdı yani” diyen de Aybars oldu. “Umarım bir an önce çözülür de normale döneriz ya. Yanlış anlamayın, sizinle olmak çok büyük mutluluk ama bu sıkışıp kalmışlık hissi yoruyor beni” deyince Jankat: “Anlıyoruz seni merak etme” dedi. “Yalnız beyler, ben Ayaz’ın yokluğunu fena hissediyorum ha şu an” diyen Aybars hepimizin farkında olup söylemediği şeyi dillendirmiş oldu. “Sorma abi” dedi Jankat da. “Pislik herif ya alıştık çok, arıyor insan. Hele ki artık evli olduğunu düşününce” “Aynen, artık ne yazık ki ayrı kalacağız” dedim ve Aybars: “Ulan zaten ayrı yaşıyoruz biz!” diye çıkıştı. “Duygusallık yaratmayın hemen evlendi gitti diye. Bu olaylar olmasa evlerimiz ayrı değil miydi bizim?” “Öyle de biz istediğimiz saatte birbirimizle konuşuyoruz. Şimdi o evlendi diye ararken ya da yazarken bile tereddüt edeceğiz” diyen Jankat oldu. “Ne alaka?” dedi yine Aybars. “Sanki askere gitti çocuk ya!” “Askere gidince bile böyle olmadım ya ben. Onun bir sonu vardı, bu öyle bir şey değil ama hep olacak” diye yine Jankat duygularını paylaştı. Biz lisans diploması alınca dördümüz de yüksek lisansa geçiş yaptık. O geçişin olacağı yaz dönemi için de bedelli olarak hallettik askerliği. Aslında hepimiz normal gitmek istedik ama bizimkilerle olan durum ve annelerin ısrarıyla bedelliyi tercih ettik. O dönemde de epey duygusallık yaşamıştık. “Jan ya, vallahi bunalttın ama beni!” diye bu kez kızdı Aybars. “Oğlum sen de bizim gibi düşünüyorsun, neden kuyruğu dik tutuyorsun ki?” dedim ona dönüp. “Tamam, ben de özlüyorum şu an. Yani alıştık iyice birlikte olmaya ve eksikliğini hissediyorum. Ama ben size şunu söylüyorum, adam evlendi diye ölmüş gibi davranmayın. Bizim bağımız hep aynı kalacak ki zaten Elçin de bizim aramızdaki bağı biliyor. Bize de sorun çıkaracak biri değil” “Ya, arasak mı bir?” diyen Jankat Aybars’ı hiç dinlememiş gibiydi. Kendimi tutamadım güldüm o haline. Aybars da sinirliydi ama o da bıyık altından gülüyordu. “Saçmalama Jan, şu an Elçin’e destek olması gereken bir dönem” dedi. “Abi kız üzülmüyor ki babasının öldüğüne, neyine destek olacak?” diye itiraz eden Jankat’a sakince: “Babasının ölmesine üzülüp üzülmediğini biz bilemeyiz. Ama bugün o manyağın bakışlarını o da gördün ve eminim ki korkmuştur. Ayrıca dedesiyle de bundan sonrasının nasıl olacağını konuşuyorlardır belki. Rahat bırakın insanları, bir atsınlar bu durumu üzerlerinden” diye açıklamasını yaptı Aybars ve konuyu kapadık. Hepimiz içeri geçtik yeniden. Biz Jankat’la odaya geçerken Aybars da kendi odasına yöneldi. Ama yalnız değildi, onu kapıda bekleyen Setenay ile birlikte. Setenay’ın son zamanlardaki dengesiz halinden dolayı ne yapacağını ne söyleyeceğini tahmin etmek zordu ve gerilmiştim. Çok düşünmemeye çalışarak üzerimi değiştirdim ve yatağa oturdum. Gelen e-postalarımı kontrol etmeye koyuldum. Bir süre hiçbir şeye bakamadığım için kaçırdığım bir bilgi var mı diye onları okudum. Doğa Hanım birkaç posta atmıştı işle ilgili. Bir tanesi de ‘Özet’ başlığı ile gelmişti. “Merhaba Yiğit Bey, Size işe başlangıç sürecinizle ilgili gönderdiğim bilgileri tek bir e-posta da toplamak istedim. Hem sizin gözünüzden kaçan bir şey olmasın hem de benim atladığım bir nokta kalmasın diye. İşe başlangıç öncesi için tamamlanması gereken tüm adımları aşağıda iletiyorum…” Bu yazıyı göndermiş, sonra da ne lazımsa her şeyi yazmıştı. Ona bir teşekkür e-postası gönderdim ve hafta içinde her şeyi tamamlayacağımı yazdım. Düşünceli biriydi, benim bir şey kaçırmamam için her şeyi özetlemeyi bile düşünmüş ve uğraşmıştı. Bunları düşünürken Aybars girdi odaya bir anda. Yüzü kızarmış, saçları dikilmişti. “Ne oluyor ya?” diyen Jankat fırladı hemen yerinden. “Abi, lütfen beni sakinleştirin” diyerek öfkeyle konuşunca çok tedirgin oldum. Setenay bizim aramızda geçen şeyleri anlatmış olabilirdi ona. Ama öyle olsa Aybars muhtemelen benim üzerime atlamış olurdu. Bunu düşünüp bir parça rahatladım. Normal şartlarda olanlarda anlatamayacağım hiçbir şey yoktu, her şeyi çok açıkça paylaşabilirdim. Benim tek endişem Setenay’ın ruh hali ve onun bu etkiyle anlatabileceği yanlış şeylerdi. Sesimi çıkarmadan bekledim ve Aybars nihayet anlattı: “Hezaren’in bacağını Setenay yakmış!” dedi öfkeyle ama sesini kontrol ederek. Bunu biliyorum ama bilmiyor gibi davrandım: “Nasıl yani?” dedim yerimden kalkarken. “Gel otur da sakince anlat” diyen Jankat onu yanına oturttu hemen yatağına. “Az önce kendisi anlattı. Kızın üstüne mum atmış, bildiğin yansın diye yapmış bunu. Yağmur abla uyarmıştı beni, laf sokuyor falan demişti ama bu durum çok ciddi. İnanamadım ya duyduklarıma!” “Abi biraz sakin ol. Neden yapmış anlattı mı?” diye sordu Jankat. “O da bilmiyormuş, bir anda oldu dedi. Bu aralar sinirleri bozukmuş, bu evde kapalı kalma, ölüm riski falan işte bunlar yordu beni dedi. Öfkesini ondan çıkarmak istemiş. Ama hiç normal değil” O bunları söylerken Jankat’la bakıştık, bana biraz karmaşık baktı, muhtemelen o da kızmıştı Setenay’a ama bir yandan da hak veriyordu sanki. Yaşadığımız durum hiç kolay değildi ve onun gibi naif birinin kaldırması zor olmuş olabilirdi. Tabi bunlar Jankat ve Aybars’ın aklında geçecek şeylerdi. Ben bunlara ek olarak benim yüzümden bu hale geldiğini düşünüyordum ve bu durum beni çok etkiliyordu. “Tamam, yanlış bir şey yapmış ve asla desteklemiyorum. Ama birincisi sana gelip bunu kendisinin anlatması pişmanlığının göstergesi. Ayrıca içinde bulunduğumuz durum da herkesin kabullenip uyum sağlayabileceği bir durum değil. Setenay hassastır biliyorsun, sinirleri bozulmuş belli. Çok yanlış, birine böyle bir zarar vermesi çok yanlış ama çok üzerine gitmediğini umuyorum” dedi Jankat. Ben yorum yapmadım, çünkü onların kardeşiydi ve üzerimde yeterince sorumluluk hissediyordum zaten. “Ben Hezaren’le konuşacağım. Özür diledim, hallettik dedi ama içim rahat değil. Siz oturun, ben konuşayım da bir durum varsa söylerim size” dedi ve çıktı odadan. Jankat hala şoktaydı. “İyi misin?” diye sorunca bana dönüp: “İyiyim ama şaşkınım” dedi. “Setenay sıkıntılı bir dönemde onun ben de farkındayım ama birini yakacak kadar gözünü öfke bürümesi, kontrolünü kaybetmesi akıl alır gibi değil. Bunu çözmemiz lazım” dedi ve kalkıp banyoya gitti. Jankat’ın konuşmalarının altında yatan şeyleri bazen anlayamıyordum. Herkesin sıkıntılı bir dönemdeydi mesela, hepimiz aynı şeylerle sınanıyorduk. Ama o Setenay özelinde söylemişti sıkıntılı bir dönemden geçiyor diye. Bazen bir şeyler bilip bilmediğinden emin olamıyordum ve bu durum beni fazla geriyordu. Ama biliyorsa bile bana hala bir şey demediğine göre aklında benimle ilgili bir sorun da yoktu. Olsa, çoktan gırtlağıma sarılmıştı. Jankat mantıklı biriydi, olayları hep akıl süzgecinden geçirirdi, bizim kadar fevri hiç olmazdı ama söz konusu çok sevdiği insanlar olunca da sınırı yoktu. Öyle bir şey söz konusu olduğunda kimse onu durduramazdı. Setenay’la durumu biliyor olamazdı, öyle düşünmüyordum. Ama biliyor olsa bile, bugüne kadar saklayamazdı. Bunları düşünerek yatağıma uzandım. İçimden kuvvetli bir dilek geçirdim, o da Setenay’ın bir an önce kendini toparlamasıydı…
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE