Aile baskısı

2053 Kelimeler
AŞKIM Açtığım son ses müziğe eşlik ediyor, aynı zamanda evi baştan sona temizliyorum. Annem ve babamın sesleri, müzik sesini bastırdığında elimdeki toz bezini bir kenara koyup müziği durdurdum. Yatak odasından ayrılarak annem ile babamın yanına doğru ilerledim, çok merak ediyorum. Yine neden kavga ediyorlar? ‘’Sen zaten hep böylesin! Parana düşkünsün, bencilsin!’’ annem avaz avaz bağırıyor, aynı zamanda bulaşık makinasını dolduruyordu. ‘’İnsan karısını düşünür, biraz para verir! Bıktım senin para düşkünlüğünden!’’ ‘’Yetmiyor, yetmiyor! Emekliyim ama hiçbir şeye yetmiyor! Bunun doğalgazı var, suyu var, elektriği var!’’ ‘’Ben senden on beş bin mi istiyorum! Alt tarafı bir yüzlük istiyorum, onu çok görüyorsun karına!’’ İkilinin kavgaları gittikçe hiddetlenirken, yüzüm anında asıldı. ‘’Sen ne yapacaksın yüz lirayı? Evden dışarı çıkmazsın, etmezsin. Para versem ne olacak, vermesem ne olacak?!’’ Babam her zamanki gibi kendini üste çıkarmayı başarıyordu. ‘’Baba, evden dışarı çıkmamak ile ne ilgisi var?’’ dedim sinirle. ‘’Kızım, ben tüm ihtiyaçlarınızı alıyorum zaten.’’ Başımı sağa sola sallarken, sinirle şakaklarımı ovaladım. ‘’Baba, sen bizim ihtiyaçlarımızı değil, evin ihtiyaçlarını alıyorsun sadece. Bu kadının kendine özel ihtiyaçları olabilir hiç mi düşünmüyorsun?’’ Babam gözlerini devirerek omuz silkti, kısacası söylediklerimi umursamadı bile. Annem gözü yaşlı bir şekilde sandalyesine oturarak sigarasını yaktı. Salonun kapısını kapatarak, annemin yanına doğru ilerledim ve önünde diz çöktüm. ‘’Anne ağlama.’’ fısıltı haline konuştum. ‘’Nasıl ağlamayayım kızım? Ben bıktım, ömrümü yedi bu adam! Bundanda, para sorunundan da bıktım!’’ ‘’Boşanın o zaman.’’ annem gözlerinden akan yaşları sildi ve duraksadı. ‘’Boşanıp ne edeceğim? Bu yaştan sonra nereye gideceğim? Ne anam var, nede babam…’’ annemin söyledikleriyle yüreğim burkulurken, dizine çenemi yasladım. Böyleydiler işte. Yaşlıydılar ama kavgaları asla bitmezdi, her gün bir olay çıkar tartışırlardı. Sonunda ağlayan annem olurdu. Babam bencil bir adamdı, daha doğrusu paragöz. Ailesine düşkündür ama parayı çok seven, parasını kimseye vermeyen bir adamdı. Bize bile parasını vermezdi. Tutumlu olacağım derken, parasını saklayan bir adam oldu. Annem ise ev hanımı olduğu için bir gelir kaynağı yoktu. Ne ben doğru düzgün para kaynağı görebildim, ne de annem. Çalışmaya on üç yaşında başladım, hem liseye gitmiş hemde çalışmıştım. On üç yaşından on yedi yaşına kadar çalıştım. Sabahın beşinde okula gider, öğlen üçte çıkar ve günü yedi saat çalışarak tamamlardım. O zamanlar aldığım parayı annem ile kendime bölüşürdüm. Lakin çalıştığım yer çok ağırdı, makinalarla uğraşırdım. Bu yüzden on yedi yaşında ayrılmaya karar verdim. Daha sonrasında tekrar işe girdim lakin yine ayrıldım, artık bünyem kaldırmıyordu. Ben çalıştığım sıralar para kavgası olmazdı, hatta öyle ki, babam benden bile para isterdi. Şimdiyse açıktan okuyorum, çalışmıyorum fakat anladım ki, benim işe girmem şarttı. “Ben işe gireceğim.” diye mırıldandım dizini ovalayarak. “Bundan sonra daha rahat olursun merak etme.” Annem sigarasını söndürerek sessizce bana baktı. Güven verircesine gülümseyerek ellerini tuttum. “Diğer evlatlarım hayırsız, bir tek sen hayırlı çıktın bana.” başını aşağı eğerek konuştu. Evin tek çocuğu değildim elbet. Altı kardeştik. Üç erkek, üç kız. Ablamlar evliydi, çoluk çocuğa karışmıştı. Ağabeylerim ise yurt dışına yerleşmişti, biri evli diğerleri bekardı. Ara sıra para gönderiyorlardı ama o para, yine babamın cebine giriyordu. Sonuç: annem yine parasız, yine parasız. ‘’Tamam artık, üzme kendini.’’ ayaklandım ve yanaklarına ıslak öpücükler kondurdum. ‘’Ben bir iş bulacağım, daha iyi olacak.’’ Eşofmanımın cebinde duran kırık telefonumu çıkardım, bir an önce iş baksam iyi olurdu. Ne kadar hızlı, o kadar iyiydi. Annem mutfaktaki işlerini bitirip sessizce salona girerken, ben ise türlü işlere başvurmuştum. Başvurulardan biri ise İstanbul’da yaşayan ünlü iş adamı Yankı Doğan’a ait bir şirketti. Maaşı fazlasıyla güzeldi. İş hakkında bir bilgi verilmemişti, kabul edilmeyeceğini az çok tahmin ediyordum ama yinede şansımı denemek istemiştim. Dakikalar sonra telefonum çaldığın ortanca ağabeyimin aradığını gördüm, huzursuz bir şekilde aramayı yanıtladım. ‘’Ne yapıyorsun Aşkın? Annemler nerede?’’ dediğinde derin bir nefes aldım. ‘’Evdeyiz.’’ kısa bir yanıt verdim, ağabeylerim ile aram pek iyi değildi. Hoş, ablamlarlada aram iyi değildi. ‘’Kapıyı aç.’’ Kalbim göğsüme hızla çarparken, istemsizce kapıya doğru yürüdüm. Çelik kapıyı açtığımda ise karşımda onları gördüm. Üç ağabeyim, karşımda duruyorlardı. Stresle onlara bakarken, yüzüme sahte bir gülümseme kondurdum. ‘’Aaa sürpriz mi yaptınız?’’ diye hoşnutsuzca mırıldandım. ‘’Anne… Ağabeylerim gelmiş.’’ Annem ve babam heyecanla buraya doğru geldiler, ağabeylerime sarıldılar. Ben ise onlara isteksizce sarılmış, aynı zamanda yanaklarına hafif bir öpücük kondurmuştum. Hızlı nefesler alıp verirken, onlardan sürekli olarak bakışlarımı kaçırıyordum. ‘’Boş durma, valizleri sok içeri.’’ büyük ağabeyim, soğuk bir şekilde konuştu. Onlarla iyi anlaşamıyordum, sürekli kavgalar ediyorduk. Gerçi onlar benimle kavga ediyordu, ben değil. Onlara göre ben susmalıyım, cevap vermemeliyim, bir mal gibi onların dediklerini yapmalıyım. Kapının dışında bıraktıkları valizleri zorlanarak içeri soktum, eşek kadarlar ama valizlerini bile taşıyamıyorlar. ‘’Aşkın, buraya gel!’’ ortanca ağabeyim, yüksek sesiyle bağırdığında gözlerimi sıkıca yumdum. Yine sorun neydi? Ne yapmış olabilirdim? Derin bir nefes alarak salona girdim, tam karşılarına süs eşyası gibi oturdum. Telefonunun ekranını açarak bana doğru gösterdi. Gözlerim korkuyla irileşirken, midemde bir bulantı hissettim. ‘’Bunlar ne?’’ Sosyal medya hesabımı bir dönem açık kullanmıştım fakat gördükleri için gizliye alıp, her şeyi kaldırmıştım. Ardından tekrar fotoğrafları koymuştum. Yine aynı konu. ‘’Böyle giyinmeni istemiyoruz!’’ küçük ağabeyim ateş saçan gözleriyle bana baktı. ‘’Oğlum… Aşkın, bir dönem setlere gitmişti. Biliyorsunuz oyuncu olmayı istiyordu, yardımcı oyunculuk yaparken giydiği kıyafetler onlar.’’ annem beni savunmak için araya girdi. Bu bir savunma değildi ki, bu sadece bir açıklamaydı. ‘’Aşkın!’’ büyük ağabeyim sinirle bağırınca irkildim. ‘’Senin ablanlar kapalı, annen kapalı, kültürlerimize düşkünüz biz! Böyle eteklerle, daracık elbiselerle, kısa kollularla dolaşamazsın!’’ ‘’Aşkın!’’ ortanca ağabeyim dişlerinin arasından tısladı. Aslında ismim Aşkın değildi, yani asıl ismim Aşkındı. Lakin ismim kimliğe yanlış geçirildiği için Aşkım olarak kaldı. Onlarda bana Aşkın olarak sesleniyorlardı. Her neyse, konumuzla ne ilgisi vardı şimdi bu bilginin? ‘’Senin karında açık.’’ dedim ortanca ağabeyime bakarak. ‘’Daracık elbiseler giyiyor, vücut hatları belli oluyor. Dekolteli elbiseler giyiyor.’’ ‘’Cevap verme!’’ büyük ağabeyim öfkeyle ayağa kalktı. ‘’Bir hafta boyunca buradayız. Giyinimini düzelteceksin, makyaj yapmayacaksın, dışarıdakilerin ilgisini çekmeyeceksin!’’ Bakışlarım anneme kaydı. Babam ile köşesinde put gibi duruyorlardı. En sevmediğim şey ise buydu. Onlar benim anne ve babamdı ama beni asla oğullarına karşı korumuyorlardı. ‘’Dışarıdakilerin ne ilgisi var ağabey?’’ diye fısıldadım titreyen sesimle. ‘’Ağabeyimin karısı açık, makyaj yapıyor, dışarıdakilerin ilgisini çekmiyor mu?’’ ‘’O benim karım!’’ diye bağırdı ortanca ağabeyim, ardından işaret parmağını bana doğru salladı. ‘’Ayrıca onun kültürü ile bizim kültürlerimiz bir değil!’’ ‘’Tez zamanda kapanacaksın Aşkın.’’ Ağabeylerimin baskısı altında ezilirken, hızlı nefesler alıp veriyordum. Ağlamamak için kendimi tutuyorum, ağlarsam yine bağıracaklardı. Ben onlar gibi olmak istemiyorum. Herkesin kendi hayatıydı ama onlar bunu anlamıyorlar. Özgür yaşamayı daha çok seviyorum, istediğim hayatı yaşamak istiyorum. ‘’Kapanmak istemiyorum!’’ diyerek ayağa kalktım. ‘’Beni buna zorlayamazsınız, bu benim hayatım. İstediğim gibi giyinebilirim, eğlenebilirim, ayıp bir şey yapmıyorum!'' ‘’Aşkım…’’ annemin fısıltısı dikkatimi bile çekmedi. ‘’Sen öldürülmek mi istiyorsun?!’’ büyük ağabeyim evin içinde kükrerken, gözlerimdeki yaşları daha fazla tutamadım. ‘’Onca kadın neden öldürülüyor sanıyorsun!’’ Bu sözler karşısında bende ipler koptu. ‘’Kadınların öldürülmesiyle, taciz edilmesiyle, giyimin ne ilgisi var ağabey?!’’ diye kafa tuttum. ‘’Siz şaka mısınız? Bu dünyada sadece açık kadınlar mı öldürülüyor?!’’ Onların zihniyeti midemi bulandırıyordu, işte bu kadar cahil ve geri kafalıydılar. ‘’Bunun için mi geldiniz? Beni kontrol altına almak için mi?!’’ ‘’Aşkım, sakin ol kızım.’’ annemin sesiyle kaşlarımı çattım ve ona baktım. ‘’Oğulların ne diyor farkında mısın sen?!’’ diye bağırdım. ‘’Bu benim hayatım, kimseyi ilgilendirmez! Sizi bile!’’ Kendimde en sevmediğim huy, kendimi açıklamaya çalışırken ağlamaktı. ‘’İstediğimi giyerim, istediğimi yaparım, kimse beni değiştiremez!’’ Ağabeylerim öfkeden kuduruyordu. ‘’Karına gelince sorun yok ama kardeşine günah bekçisisin değil mi?!’’ Tam o anda yüzüme inen tokatın sertliğiyle sarsıldım. ‘’Hiii! Oğlum ne yapıyorsun, yapma!’’ annemin sesi beynimin içinde yankılanırken, yanağım uyuşmaya başladı. Kalbimde büyük bir acı vardı, nasıl bu kadar değişmiş olabilirlerdi? Öncesinde hiç bu kadar kötü değildik ama yurt dışına gittiklerinden beridir hayatıma müdahale etme çabasına girdiler. Yanağımı okşarken başımı yavaşça çevirdim ve büyük ağabeyime baktım. Kolumdan tutarak beni sürüklemeye başladı. ‘’Bırak! Dokunma bana, benim sizin gibi ağabeylerim yok bundan sonra!’’ ‘’Oğlum, yapma! Annem ne olursun yapma!’’ ‘’Anne karışma, sakın karışma! Bu hadsiz, hatasını anlayana kadar odasından çıkmayacak!’’ Odamın içine doğru fırlatıldım, ardından dolabımı açarak açık olan bütün kıyafetlerimi buldu. Çöp poşetinin içine doldurmaya başladı. Topuklu ayakkabılarım, makyaj malzemelerim, elbiselerim, eteklerim, açık olan herşey… Hızla ayağa kalkarak onu ittirme çabasına girdim. ‘’Bırak, yapamazsın! Onları kendi maaşımla aldım, bırak!’’ Ortanca ağabeyim kollarımdan sıkıca tutarken, büyük ağabeyim ise dolu olan çöp poşetini aldı. Çöp poşetiyle beraber odadan ayrıldığında, ortanca ağabeyim hala beni tutmaktaydı. ‘’Sizden nefret ediyorum! Gerçekten iğrençsiniz, siz kardeş değil düşmansınız!’’ Çığlıklarım evi inletirken, burnuma gelen yanık kokusuyla omuzlarım düştü. Ortanca ağabeyim kollarımı bıraktığında, koşarak kokunun geldiği yere gittim. Tüm eşyalarımı bahçede yakmıştı. ‘’Oğlum yapma, gözünü seveyim! O senin kardeşin, düşmanın değil!’’ annem ile babam araya girmeye çalıştı. Babam bir kova suyu yanan eşyalarımı söndürmek için kullanacaktı ama küçük ağabeyim onu engelledi. Güçsüzlükle dizlerimin üzerine düşerken, hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Maaşımdan kalan paralarla, okul harçlıklarımla aldığım eşyalardı. ‘’Merak etme Aşkın, sana yeni kıyafetler alacağız.’’ küçük ağabeyim yüzsüzce konuşurken, ellerimi yumruk yaptım. ‘’Daha edepli kıyafetler.’’ diye ekledi büyük ağabeyim. ‘’Lakin makyaj yok, süs püs yok, topuklu yok.’’ Hayata dair tüm umudum, sevincim kopmuştu. ‘’O hikayelerde paylaştığın erkek kim?’’ ortanca ağabeyime baktım. ‘’Setlerde tanıştığım biri.’’ dudaklarımdan ufak bir fısıltı döküldü. ‘’Daha düzgün bir meslek seç.’’ büyük ağabeyim, sakince konuşuyordu. ‘’Sakın kendini hayallere kaptırma, oyunculuk diye bir meslek yok. Öğretmen ol, doktor ol, mühendis ol, en azından ülkeye faydan dokunur.’’ Başım aşağı doğru düştü, öylece yerde oturuyordum. ‘’Öyle elin adamlarıyla bir araya gelemezsin, oyunculukmuş… Hiç bir boka yaramıyor.’’ ‘’Yaşın geldiğinde görücü usulüyle evlilik olur, güzelce yuvanı kurarsın.’’ Yavaşça oturduğum yerden kalktım, onlara cevap vermeden eve doğru ilerledim. ‘’Cevap vermeden gitmeyeceksin, Aşkın!’’ ‘’Tamam.’’ yüzlerine bakmadan konuştum ve odama girdim, yatağımın üzerine oturdum. Annem peşimden gelmiş, kapıyı kapatmış ve karşıma oturmuştu. Gözlerinden yaşlar dökülüyordu. ‘’Annem… Aşkım…’’ bana sarıldığında, onun bedenine dokunmadan kaldım. ‘’Onlar gitsin yeni kıyafetler alırız kızım, yeni makyaj malzemeleri ve topuklu ayakkabıları alırız kızım. Üzülme annem, ağlama.’’ ‘’Hep senin yüzünden.’’ diye fısıldadım kulağına doğru. ‘’Oğullarına terbiye veremedin, onları el üstünde tuttun, paşa olarak yetiştirdin, şımarttın.’’ Annemin kollarından sıyrıldım. ‘’On üç yaşındaykende böyleydi zaten.’’ boğazım düğümleniyordu, hatırladığım anılar beni ağlatıyordu. ‘’Çay koy Aşkım, yemek koy Aşkım, hizmet et Aşkım, onlar senin ağabeyin Aşkım.’’ Küçük bir hıçkırık koptu dudaklarımın arasından. ‘’İş stresini benden çıkarırlardı, bana bağırırlardı, kızarlar ve aşağılarlardı. Sırf dağınık olduğum için türlü psikolojik şiddete maruz kaldım.’’ Donuk bakışlarım halının üzerinde geziniyordu. ‘’Bu hep böyle devam etti, yurt dışına gittiklerinde çok sevindim çünkü özgür olacaktım. Yine olamadım.’’ ‘’Benim suçum, haklısın.’’ annem titreyen sesiyle konuştu. ‘’Evet.’’ dedim onun kalbini kıracak şekilde. ‘’Oğullarından sen bile çekiniyorsun, ağzını açıp kızını koruyamıyorsun. En iç acıtan ne biliyor musun? Kimse sana para vermek için çabalamazken, ben sırf senin için işe girdim anne.’’ Daha çok ağlamaya başladı. ‘’Sırf paraya muhtaç, paraya ihtiyacın olduğun için işe girdim. Azını kendime, çoğunu sana ayırdım.’’ kuruyan dudaklarımı ıslattım. ‘’Gerçi bunları sana söylesem ne değişecek ki? Yine ağzını açıp bir çift kelam edemezsin onların karşısında.’’ ‘’Deme böyle…’’ ‘’Çık anne, git odamdan.’’ Kulaklığımı takarak son ses müzik açtım ve kendimi yatağa bıraktım. Annem bana bir şeyler diyordu lakin duymuyorum, en sonunda pes ederek odadan çıktı. Bardağı taşıran son damla bu oldu işte. Bugün yediğim laflar, tokat ve ceza. Gözlerimi kapatarak içli içli ağlamaya devam ettim. Bu dünyadan kurtulmayı o kadar istiyordum ki… Onların bu baskılarından, psikolojik şiddetlerinden bıkmıştım. Bazen kaçıp gitmek istiyordum ama yine anneme kıyamıyorum. Ben gidersem, eminim kalp krizi geçirirdi. Kadın sığınma evine de yerleşemiyorum, hiç bir faydası olmayacak biliyorum. Yine beni alırlar, getirirler bu eve. Annem aile içinde küslük istemezdi. Yutkundum. Her şeyden umudumu kestim. Az önce o çöp poşetinde yanan şeyler sadece kıyafet, ayakkabı ve makyaj eşyalarım değildi ki… O çöp poşetinin içine özgürlüğüm, hayallerim, yaşama sevincim, umutlarımıda tıktılar. Eşyalarla birlikte yaktılar, kül ettiler. Yüreğimdeki o acı dinmezken, gözlerimi araladım. Telefondaki müziği kapatarak odanın kapısını kilitledim. Bakışlarım tavanda gezindi, dudaklarım acıyla kıvrıldı. Çalışma masamdaki sandalyeyi çektim, çekmecede duran halat ipi aldım. Tavandaki kancaya baktım, sandalyeye çıktım ve halatı kancaya geçirdim. Halatın ucunu boynuma göre ayarlayarak, telefondaki müziği son sese ayarladım. Daire şeklini verdiğim halatı başımdan geçirerek boynuma doladım, gözlerimi sıkıca kapattım. Canım çok yanar mı, bilmiyorum. Lakin her şeye dair umudum kesildi, daha fazla nefes almak istemiyorum. Hem… Belki burada bulamadığım huzuru, diğer dünyada yaşayabilirim. Onlarda rahatlar, bende rahatlarım. Bu hayatı istediğim gibi değilde, onlara göre yaşayacaksam; o zaman yaşamanın bir anlamı var mıydı?
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE