ALTINCI BÖLÜM

1940 Kelimeler
Mustafa kendinden emin şekilde karısının gözlerinin içine bakıyordu, suçsuz olduğunu biliyordu. Karısının da ona inanmasını istiyordu. Elif yutkunup elini Mustafa'ya uzattı. Genç adam karısının elini tutup bedenini kendine çekti, "Bana inanıyorsun değil mi?" Elif gözlerini açıp kapadı. Mustafa karısının alnını öpüp, "Teşekkür ederim," diye fısıldadı. Elif bakışlarını ablasının kolları arasında olan Gülşen'e çevirdi. "Benim kocam yapmaz öyle şeyler, eğer yapsaydı seni bırakmazdı. Biz birbirimizi tanımadan evlendiğimiz halde bana değer veriyor, üzülmeyeyim diye gözümün içine bakıyor. Sen onun sevdiği kadın olsaydın seni hiç bırakmazdı ben buna inanıyorum." Gülşen Elif'in üstüne yürüyecekken ablası tuttu. "Dur da dur." "Mustafa beni seviyor, yalan söylüyorsun. " Sevmiyorum! Sana hiçbir zaman umut vermedim ben. Sen hastasın tedavi olman lazım." Gülşen Mustafa'dan duyduğu kırıcı sözlerden sonra ablasına sarılıp hıçkırarak ağlamaya başladı. Ne yaptıysa bir türlü kendini Mustafa'ya sevdirememişti. Recep kardeşinin kolunu tutup, "Yalan mı söylüyorsun?" diye bağırdı. "Abi vurma, Gülşen hasta, Mustafa'ya takıntı yapmış. Lütfen ona vurma." Kardeşine sımsıkı sarılıp o da ağladı. "Kusura bakma Mustafa. Recep kardeşinin kolundan tutup, "Yürü," diye bağırdı, "Seninle evde görüşeceğiz. " Fadime elini göğsünün üzerine bastırıp hıçkırarak başını iki yana salladı. Abisinin kardeşini dövmesinden çok korkuyordu. Kardeşinin bu hale gelmesinde onun da suçu vardı. İçini kaplayan pişmanlıkla abisi ve kardeşinin arkasından nefes nefese kalacak şekilde koşturdu. Daha fazla kardeşini bu aileye yaklaştıramazdı. Kendi mutlu olmadığı evde kardeşi nasıl mutlu olsun ki? Alnına vurdu. "Aptalsın Fadime, kardeşinin başını yakacak kadar aptalsın." Mustafa ise sinirinden yerinde duramıyordu. Yumruk yaptığı ellini kapıya vurdu. Bıkmıştı bu sorunlardan, hayatımı yoluna soktum derken her şey tepetaklak oluyordu. Yorulmuştu artık, dağın tepesine çıkıp bağıra bağıra ağlamak istiyordu. Yaşadığı hayat ona zor geliyordu artık, nefes almaya çalışırken nefes almasına engel oluyorlardı. Kolunda sıcacık el hissedince, omzunun üstünden kolunu tutan karısına baktı, "Eve girelim mi?" Genç adam karısının çıplak ayaklarına bakınca çatık olan kaşları iyice çatıldı. "Sen neden çıplaksın, yaraların henüz iyileşmedi." " Ben ses gelince dayanamadım aşağı indim. Mustafa eğilip Elif'i kucağına aldı, "İyi yaptın, aferin sana." Evin içine girip kapıyı tekme atarak kapattı. Elif sinirli olan kocasını daha fazla sinirlendirmemek için sesini çıkarmadı. Yatak odalarını çıkınca Mustafa karısını yatağa yatırdı. "Ezgi'ye söyleyeceğim sana kahvaltı getirir, ben restorana gidiyorum. Elif Mustafa'nın elini tutup gitmesini engelledi, "Uykun var, uyu dinlenince gidersin." Mustafa elini çekip, "Adamda uyku bırakmadılar." diye sitem etti. Dolabına doğru yürüyüp kapağı açtı. Siyah pantolonuyla lacivert kazağını aldı. Eşofmanlarını çıkarırken Elif gözlerini kapadı. "Gözlerini kapamandan nefret ediyorum, sanki görmedin. Elif gözlerini hafif aralayıp, "Görmedim tabii," dedi kısık sesle. Genç adam pantolonunun fermuarını çekip karısının yanına geldi. Alnına dudaklarını bastırıp derin nefes alarak geri çekildi. "Küçük yalancı seni." " Hiçte bile, ben yalan konuşmam." "Tabii canım, neyse ben çıkıyorum bir ihtiyacın olursa ara." "Ararım." Mustafa odadan çıkınca Elif başını yere eğip ellerine baktı. Mutlu, huzurlu olmak istiyordu. Kocası gülsün, her insan gibi eğlensin istiyordu. Boş odanın içinde göz gezdirip ofladı. "Yine yalnız kaldın Elif." Yavaşça yataktan inip parmak uçlarında yürüyerek pencereye doğru yürüdü. Buhar olmuş cama kalp çizip kendi isminin baş harfini yazdı. Yanına da soru işareti koydu. "Ne olacak bizim bu halimiz Mustafa?" Fadime tülbendini eline almış hırsla eve doğru yürüyordu. Genç kadın tülü kapatıp yatağa doğru yürüdü. Az çok tanımışsa bu aileyi, Fadime'nin ona bağıracağını düşünüyordu. Fadime içeri girince kapıyı hırsla kapattı. "Delirdin mi gelin sen? Ne biçim giriyorsun eve?" "Delirdim!" Fadime çığlık atıp tülbendini yere attı, "Bıktım sizden, sizin yüzünüzden kardeşim abimden dayak yedi." Hatice Hanım ellerini beline koyup, "Bana bak gelin, seni döverim elimde kalırsın," diye bağırdı ağzından tükürük çıkararak. "Geç çocuklarının yanına beni deli etme." Fadime çocuklarını kucağına alıp ağlayarak odasına çıktı. Kocası da eve gelmemişti. Hırsından ölüp bitiyordu. Ağlayan çocuklarını göğsüne bastırıp yatağın üzerine oturdu. "Ne günah işledim de bunları yaşıyorum ben?" Mustafa kafasındaki düşüncelerle dükkâna gelince Serdar'ın yanına oturdu. Bir süre konuşmadan masanın üzerinde duran boş bardakları izledi. İnsanlar, Mustafa neden gülmüyorsun diye sorduklarında içinden kahkaha atıyordu bu soruyu soranlara. Çünkü ne zaman gerçekten gülmeye çalıştığında ufak tebessüme bile engel olan insanlar vardı çevresinde. Onun mutsuz olmasından mutlu olan insanları etrafından uzaklaştırmadığı sürece ne kendini ne de karısını mutlu ederdi. Temiz bir sayfa açmak istiyordu ama o sayfayı nasıl çevireceğini bilmiyordu. Elleri uyuşmuş hareket etmiyordu. Sıkıntıyla gözlerini kapatıp açtı. Yanında dalgın duran arkadaşını omzuna elini bastırıp onun dikkatini çekmeye çalıştı. "Nasılsın Serdar?" "Eh işte, sen nasılsın?" "Berbat." "Hayırdır?" "Boş ver, dolmuş burası." "Öyle oldu, sana söylüyorum birini alalım diye." Mustafa sakallarını sıvazlayıp, "Sen bul birini, ben uğraşamam," dedi. "Bakmama gerek yok, benim arkadaşın kardeşi iş arıyordu yarın gelsin başlasın burada." Mustafa sandalyeden kalkıp, " Gelsin. " dedi işinin başına geçerek. Başının ağrısıyla nasıl çalışacaktı hiçbir fikri yoktu. Saat dokuza doğru restorandaki müşteriler gittiler, Serdar masaya rakı, balık hazırlayıp Mustafa'yı yanına çağırdı. "Gel içelim kardeşim." "Ben gideyim, Elif bekler." "Bir kadeh iç gidersin." Mustafa Serdar'ın karşısındaki sandalyeyi çekip oturdu. Rakı dolu bardağı alıp bir dikişte içti, "Oldu mu Mustafa? Yavaş yavaş içsene oğlum." Mustafa rakı şişesini alıp bardağına doldurdu. Üzerine az su koyup onu da bir dikişte içti. "Yuh be, ben söyleyeyim gece zum olursun sen." Mustafa bakışlarını dışarıda yağan kara çevirdi. "Bazen alıp başımı gitmek istiyorum bilmediğim diyarlara," Cümlesi döküldü ağzından. Serdar rakısını yudumlayıp gözlerini arkadaşına dikti. "Çocuk yapın kardeşim, eminim yaşama sevincin tekrar geri gelir." "Gelmez, babamın öldüğü gün benim yaşama sevincim bitti. Ayrıca sırf ben düzeleyim diye çocuk mu yapayım? Elif'e de yazık. Zaten manyak ailemle uğraşıyor bir de çocukla mı uğraşsın kız?" "Onun açısından bakınca doğru diyorsun." Elif akşamdan beri kocasının eve gelmesini bekliyordu. Gelmedikçe merak ediyordu. Komodinin üzerinden telefonunu alıp Mustafa'yı aradı. Peş peşe aramasına rağmen genç adam telefonunu açmıyordu. Elif en sonunda pes edip aramaktan vazgeçti. Gözleri uykusuzluğa dayanamayıp kapandı. Mustafa eve gelince zorla odasına çıktı. Serdar'la konuşurken iki şişe rakıyı bitirmişlerdi, gözlerini zor açıyordu. Taksici onu tanımasa arabasına alıp evine getirmezdi. Genç adam odanın kapı kolunu zorla bulup açtı. Sendelerken yere düşmekten son anda kurtuldu. Elif çıkan sesten sıçrayıp korkuyla gözlerini açtı, "Mustafa?" Yataktan kalkıp yerde oturan kocasının yanına gitti. Burnuna içki kokusu gelince parmağıyla burnunu sıktı. "Mustafa neden bu kadar içtin?" Genç adam baygın bakışlarını karısına çevirip tebessüm etti. Elif kocasının güldüğünü görünce gözlerini kocaman açtı. "Gülüyorsun?" "Evet, gülemem mi? "Gülersin tabii, hep gül Mustafa hiç üzülme sen." Genç adam montunu çıkarmadan yere uzandı. Elif oflayarak zorla üstündeki montu çıkardı. "Hadi kalk yatağa yat." "Çok yalnızım, kimsem yok." Genç adam kendi kendine mırıldanıyordu. Elif yanağını okşayıp, "Yalnız değilsin, ben yanındayım," dedi sesine bulaşan hüzünle. "Sen de gideceksin biliyorum, babam gibi sen de gideceksin." "Gitmeyeceğim Mustafa, hadi kalk lütfen, yatağa yat." Genç kadın o gece Mustafa'yı sabaha kadar yerden kaldırmaya çalıştı. Kocası ağır olduğu için bir türlü kaldıramadı. Mecbur üstüne kalın battaniye örtüp yerde yatmasına izin verdi. Sabah olduğunda Mustafa baş ağrısıyla gözlerini açtı, yerde yattığı için beli tutulmuştu. Oflayıp ağrıyan başını sıvazladı. Karısına baktığında yatakta uyuduğunu gördü. Ayağa kalkıp banyoya doğru yürüdü. Üstünü çıkarıp suyun altına girdi. Ilık su bedeninden akarken baş ağrısı yavaş yavaş geçiyordu. Rahatlayınca beline havluyu sarıp banyodan çıktı. Karısı kaşlarını çatmış ona bakıyordu. "Elif valla başım çok ağrıyor, lütfen bana nasihat verme duymak istemiyorum." Elif dolan gözlerini saklayıp hızla banyoya girdi. Rutin işlerini halledip banyodan çıktı. "Üstünü değiş kahvaltıya inelim." Genç kadın geceliklerini çıkarıp siyah taytıyla pudra pembesi kazağını giydi. Kapıdan çıkacakken Mustafa kolunu tuttu. "Tavır mı yapıyorsun?" Elif omzunu silkip kapıdan çıktı. Karısının arkasından yürüyüp alt kata indi Mustafa. Elif kocasına saydırarak merdivenleri hızla indi, mutfağa girdiğinde oyalanmadan kurulan sofraya yardım etti. Fadime öldürecek gibi bakıyordu ona, onu umursamayıp tabakları sofraya taşıdı. Sofra hazır olunca herkes yerlerine oturdu. Kimse konuşmuyor, herkes kahvaltısını yapıyordu. Yaşlı adam Elif bol bol yesin diye yiyecekleri önüne itiyordu. Elif çekinerek yemeye çalışıyordu. Kayınvalidesinin gözleri üzerinde olduğu için yediği lokmalar kursağından zorla geçiyordu. O kendi içinde boğulurken, Gökhan'ın telefonu çalmaya başlayınca telaş yapıp ceketinin cebinden çıkardı. Sofradan kalkıp yukarı çıktı. Onun ani kalkışı karısını şüphelendirse de sadece yukarı çıkan kocasının arkasından baka kalmıştı. Gökhan alt kata inince, "Kimdi o?" diye sordu sessiz kalmayarak. "İşyerinden bir arkadaş..." "Niye aramış?" "Sana ne Fadime, sen niye her şeye karışıyorsun?" "Ne demek sana ne? Ben senin karınım tabii ki karışacağım." Yaşlı adam çatalını sofraya vurup onların susmasını sağladı, "Odanızda konuşun, herkesin içinde tartışmak ayıptır." "Haklısın dede, özür dileriz." Fadime ayağa kalkıp, "Size afiyet olsun," dedi. Merdivenleri çıkıp odasına girdi. Elif ise arkasından üzülerek baktı. Bu ailede kadının değeri yoktu, kadın bile kadına değer vermiyordu. "Size afiyet olsun ben işe gidiyorum." Elif ayağa kalkan kocasının peşinden kapıya kadar yürüdü. "Hayırlı işler Mustafa." "Sağ olasın, odaya tıkılıp kalma, evin içinde gez. Ezgi'ye söyle seni köyde gezdirsin. Dışarı çıkarsan da kalın giyin, tamam mı?" "Tamam." Kocasının yanağını öpüp içeri girdi. Herkes sofradan kalkınca tabakları toplamaya başladı. Bulaşıkları da yıkayınca ellerini kuruladı. Yanına eltisinin küçük kızı geldi. Tebessüm edip dizlerinin üstüne çöktü. "Merhaba tatlım." "Merhaba yenge." "Adın ne senin?" "Şule." "Çok güzel ismin var Şule." Fadime mutfakta Elif'le konuşan kızının kolunu tutup yanına çekti, "Yürü Şule, konuşma şu kadınla." "Ama anne." "Yürü dedim sana." Elif başını iki yana sallayıp ayağa kalktı. Evi temizleyip odasına çıktı. Günler geçtikçe Elif eve daha çok alışıyordu. Ona söylenen lafları kulak ardı edip duymazlıktan geliyordu. Bu aralar kocasıyla uğraşıp duruyordu. Kocası yine eve gelmemişti, odanın içinde sağa sola gidip duruyordu. Sinirden vücudu titriyordu. Dış kapının sesi gelince odasının kapısını açıp merdivenlere doğru yürüdü. Kocası yine sarhoştu, zor yürüyordu. Söylenip merdivenleri indi. " Yine mi içtin sen ya? Sürekli sarhoş geliyorsun eve." "Şşt, sessiz ol başım ağrıyor, bağırma." "Ben bağırmıyorum bağıran sensin, yürü hadi." Kocasının ağır bedenini, zor da olsa merdivenleri çıkararak yatak odalarına götürdü. "Leş gibi kokuyorsun." Yatağın üstüne yatırıp alnındaki teri sildi. "Her gece seni yukarı taşımaktan belim ağrıyor, neyin var da bu kadar içiyorsun?" " Bir sus be, vır vır konuşup başımı ağrıtıyorsun. "Yat zıbar seninle uğraşamam, salaklık bendeki bu saate kadar seni bekliyorum." Genç adam karısının elini tutup üstüne çekti. "Bırak beni." "Elif..." "Ne?" "Seni öpebilir miyim?" "Ağzın kokuyor ve benim midem çok bulanıyor." Genç adam kahkaha atıp karısını altına aldı. "Sen çok güzel kokuyorsun, seni istiyorum." "Ben istemiyorum, sen böyle içtiğin sürece hiçbir zamanda istemeyeceğim." "Sen öyle san." Genç adam karısının dudaklarına dudaklarını hapsedip öptü. Elif Mustafa'nın kollarını sıkıyordu bırakması için. Mustafa dudaklarını çekip başını karısının boynuna doğru koydu. "Canım çok acıyor Elif." "Benim de acıyor, bıktım artık." Kocası boynunda sızıp kalınca derin nefes aldı. Yorulmuştu artık her gece bu muhabbetten. Sabah kocası uyanınca onunla ciddi bir şekilde konuşacaktı. Mustafa her sabah olduğu gibi baş ağrısıyla gözlerini açtı. Her akşam içmeyeceğim dese de Serdar'la beraber içiyorlardı. Karısını yatakta göremeyince etrafa baktı. "Elif?" Elif banyodan çıkıp Mustafa'nın karşısına geldi. "Şükür uyandın." "Serdar'ın morali bozuktu içelim dedi içtik, saatin nasıl geçtiğini anlamamışım." "Beni ilgilendirmiyor bu saatten sonra Mustafa. Yeter artık bıktım, gündüz ailen gece sen, ben niye duruyorum burada hâlâ anlamış değilim." Mustafa Elif'e doğru yaklaşıp, "Bir daha içmeyeceğim, bak söz," dedi sesine yansıyan endişeyle. Gideceği düşüncesi aklına geldiğinde gözleri büyüdü. "İstersen hep iç bana ne, ben İstanbul'a gidiyorum." Genç adam telaş yapıp karısının kolunu tuttu. "Hiçbir yere gitmiyorsun, seni bırakmam seni de kaybedemem." Elif Mustafa'nın kolunu itip, " Beni düşünsen içki içmez, eve geç gelmezsin," diye bağırdı. "Söz veriyorum bir daha içmeyeceğim, akşamları da erken geleceğim. Yeter ki benden gitme." Elif yatağa oturup alnını ovuşturdu. "Mustafa ben çok yoruldum, inan gücüm kalmadı artık. Mutsuzsun farkındayım derdin var ama bana anlatmıyorsun. Her gece yalnızım diyorsun beni saymıyorsun bile." Mustafa ellerini karısının yanaklarına koyup alnını öptü. "Sen geldin artık yalnız değilim Elif, eğer gidersen yaşayamam ben." "Bana neden böyle olduğunu anlatacak mısın?" "Akşam anlatacağım söz." "Söz mü ?" "Söz veriyorum." Ellerini Mustafa'nın omuzlarına koyup, " Burada kalırsam çalışırım ama" dedi. Genç adam kaşlarını çatıp, "O da nereden çıktı?" diye sordu. "Ben çalışmak istiyorum, evde durunca sıkılıyorum." "Bir şartla izin veririm, benim yanımda çalışırsan olur." Elif tebessüm edip, "Olur." dedi. Sonuçta istediği buydu kocasını biraz korkuttu mu her istediğini yaptıracağına artık emindi. "Bir daha gitmeyi sakın düşünme Elif, bizi ancak ölüm ayırır." "Söz verdin içki içmeyeceksin." "Söz güzelim söz."
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE