Şirketin içindeki koşuşturmaca girdiği anda Zera’nın dikkatini çekmişti. Şirketin prens ve prenseslerinin gelişi içeride yankılanmıştı. En yüksek mevkideki genel müdürden en alt mevkideki temizlikçiye kadar herkes bir telaş içerisindeydi.
Korku ve heyecan şirketin içini kaplamış gibiydi. Zera, başını kaldırıp derin bir nefes aldı. Endişenin limoni ekşi kokusu ve korkunun insanı zorlayan yoğun zift kokusu sarmıştı. Zera elinde olmadan yüzünü buruşturdu. Parfüm ve makyaj malzemelerinin ağır kokusuna eşyaların kokuları karışmıştı. O kadar ağır kokuyordu ki Zera arkasını dönüp kaçmak istedi.
Kendisini zorlayarak asansörlere doğru yürüdü. Üzerindeki kumaş etek dizlerine varıyordu. Ayağında siyah topuklu ayakkabılar vardı. Beyaz gömleği ve siyah ceketiyle sıradan ve şık duruyordu. Saçlarını basit bir atkuyruğu toplamıştı ve omzunda siyah renkli çantası vardı.
Zera makyaj yapmazdı. Herhangi bir parfüm ya da deodorant kullanmıyordu. İnsanların ten kokuları onu zorlamazdı. Ancak kimyasal kokular belki de en kötüsüydü.
Asansöre bindiğinde arkasında onunla beraber bir ordu vardı. Mümkün mertebe asansör kullanmaktan kaçınırdı ama bugün biraz geç kalmıştı. Küçücük bir kabinin içinde insanlarla beraber olmak gözlerini yaşartacak kadar çok karışık ve ağır kokunun hücum etmesini kaldırmakta zorlanıyordu.
Gözlerini kapadı ve mümkün mertebe ağzından nefes almaya çalıştı. Ancak kokuların tatlarını alabiliyor gibiydi sanki. Gözlerini kapadı ve asansörün üzerindeki düğmelerine baktı. Kendi katına gelene kadar daha çok uzun bir yol vardı.
İnsanlar inip bindikçe kokular da değişiyor ve daha da ağır bir şekilde üzerine biniyordu. Temiz bir hava için bedeni ardık isyan ediyor gibiydi. Henüz plazanın on birinci katındaydılar. Zera, en üst kata çıkmalıydı. Genç kadının gözlerinin yaşarmaya başladığını hissetti.
Kokular, insanlarla beraber kaybolmuyorlardı. Oldukları yerde yapışıyorlardı ve üzerlerine daha da fena biniyorlardı. Genç kadın daha fazla dayanamayacağını düşününce hızla geldikleri katta indi ve yangın merdivenlerine doğru gitti.
Bir süre merdivenlerde durdu ve derin nefesler alıp verdi. En azından rahatlamıştı. Bu merdivenleri kendisinden başka kimse kullanmıyordu. Bu yüzden temizlik cilası dışında hiçbir şey kokmuyordu.
Gözlerini kapatıp sırtını duvara yasladı. “Başka türlü formumu koruyamazdım sanırım” diye fısıldadı. Ardından gözlerini merdivenlerden yukarı dikti. Sonsuz gibi görünen basamaklara baktı ve derin bir iç çekip hızla basamakları çıkmaya başladı.
Kendi katına geldiğinde her zaman olduğu gibi kapılardan hızla çıktı ve hızla tuvalete doğru gitti. Kendi kokusunu hiçbir zaman alamıyordu. Ancak kokulara karşı bu kadar hassas birinin kendi kokusu konusunda hassas olması gerekiyordu.
Su, kokusu olmayan tek şeydi. Genç kadın suyla yüzünü yıkadı. Islak elini koltuk altlarına ve boynuna sürdü. Üzerindeki teri biraz atmaya çalışarak bir süre bekledi en sonunda tuvaletten çıktı.
Kendisi gibi üç sekreterin sırayla masaları konulmuştu. Büyük patronların odalarıysa hemen masaların karşısındaydı. Sekreterlerin masalarının arasında cam duruyordu. Koridorun en sonunda toplantı odası vardı. Cam kapının kapattığı oda büyüktü. Boydan boya uzun bir masa vardı. Masanın karşısında slayt gösterileri için özel bir perde konulmuştu.
Zera, adının yazılı olduğu masası hemen iki sekreterin arasındaydı. Genç kadın, yavaşça masasına doğru yürüdü. En baştaki masasında oturan Shilea, başını kaldırıp ona baktı. “Spor niyetine yine koştun sanırım” dedi. “Böyle bir kilo verme yöntemini bir tek senin kullanman ne kadar tuhaf değil mi?”
Shilea, biraz tuhaf bir kadındı. Ona takılıyordu ama hiçbir şekilde kendisine karşı olumsuz bir duygusu yoktu. Öylesine muhabbet ediyordu. Zera, hafifçe omuz silkti. “Bu kıyafetlerin içine başka türlü sığamam” dedi hafifçe gülümseyerek. “Ayrıca asansörlerimizi ne kadar geniş koysalar da bizim kadar kalabalık bir şirkette o asansörü çok rahat doldurabiliyoruz”
“Ben asansörleri sauna olarak kullanmayı seviyorum” dedi Shilea dedi gülümseyerek.
Onun tuhaf duygusuzluğu Zera’ya her zaman iyi geliyordu. Büyük patronun sekreteriydi. Kırklı yaşlarının sonuna gelmişti. Bu şirkette çok uzun zamanlar geçirmişti ve insanlarla uğraşmak gibi bir huyu hiç olmamıştı. Yaşının getirdiği olgunluktan olsa gerekti ki kolay kolay kötü hislere kapılmıyordu.
Sarı saçlarını her zaman olduğu gibi topuz yapmıştı ve genellikle pembe renkli takım giymeyi tercih ediyordu. Ne yazık ki her zaman makyaj yapıyordu ve parfüm kullanıyordu. Bu yüzden Zera ona hiçbir zaman bir kol mesafesinden yakın duramıyordu.
Genç kadın ağzından derin bir nefes aldı ve kendi masasına doğru yürüdü. Hemen diğer tarafında duran Jenny’e baktı. Her zaman olduğu gibi onu görmezden gelmeyi tercih ediyordu. Ondan her zaman ve herkese karşı hoş olmayan kokular geliyordu.
Bir insanın bu kadar haset dolu olması hem kendisine hem de çevresindekilere zarar veriyordu. Ancak o aynı zamanda da aralarındaki en genç çalışandı. Henüz yirmili yaşlarının sonunda tıpkı Shelia gibi sarışındı. Gerçi Shelia, orijinal sarışındı. Jenny’in saçlarından gelen boya kokusu en başında onu hep biraz zorlardı. Ancak gün içerisinde alışıyordu.
Her zaman hissettiği baş dönmesini yenmek için tekrar ağzından bir nefes aldı. Masası oldukça sadeydi. Beyaz masanın üzerinden limon spreyi kokuyordu. Kâğıt kokusu, metalik ve plastik eşyaların kokusu ve kalemlerin mürekkep ve kurşun kokusu vardı. Eşyaların kokusundan ziyade temizlikçileri defalarca sadece suyla silmelerini söylediğini hatırlıyordu.
Shelia, başını onları ayıran camlardan yukarı kaldırdı. “Bugün yeni patronlarımız geliyor” dedi hafif neşeli bir şekilde. “Doğrusu nasıl insanlar olduklarını çok merak ediyorum”
Jenny, başını kaldırdı. “Şirketin yeni sahibi olan Silas Teniaver’ın çok yakışıklı olduğunu söylüyorlar” dedi hafif dalgın bir şekilde saçlarıyla oynayarak. “Babasının gençlik halinin aynısıymış”
Onun tozpembe hayallerinin kokusunu alınca Zera, burnunu kırıştırdı istemsizce. Ne hayal ettiğini bilemiyordu ancak Silas’in onu görüp âşık olacağını falan hayal ettiği belliydi. Genç kadın arkasına yaslandı ve bacak bacak üstüne attı. Silas konusunda hiçbir yorumda bulunmak istemiyordu.
Shelia, düşüncelere dalmış bir şekilde bir süre durdu. “Doğrusu bir zamanlar Büyük Teniaver’de çok yakışıklıydı” dedi dalgın bir şekilde. “Onun çapkınlıkları bu şirketi defalarca zora sokmuştu” dedi gülümseyerek. Gözlerini iki kadına dikti. “O zamanlar düşüncesiz ve hovardaydı”
“Küçük Bey’in kız kardeşi de geliyormuş” dedi Zera konuyu değiştirmeye çalışarak. “O ve nişanlısı da bu şirketin yönetiminde pay sahibi olacaklar”
Kimse, Küçük Hanım ile ilgilenmiyordu. Jenny tamamen hayallere dalmıştı ve Shalie’de geçmişi düşünüyordu. Onların bu hallerine alışık değildi. Daha önce hiç böyle olmamıştı. “Sizce bizi kimlere sekreterlik edelim diye gönderecekler?” diye sordu dalgın bir şekilde.
“Umarım Küçük Bey Silas’e sekreterlik ederim” diye atıldı heyecanlı bir şekilde. Ondan buram buram yayılan çürümüş çilek kokusu neredeyse Zera’nın öğürmesine neden olacaktı. Bir insanın aynı anda bu kadar farklı hislerle boğulmasını anlamlandıramıyordu.
Jenny, hem zengin olmanın hem de âşık olmanın hayallerini kuruyordu. Hayallerinin erkeğinin Silas olduğunu düşünüyordu. Genç kız derin bir nefes aldı ve onun hayallerinin tatlı kokusu tekrar yüzüne çarptı. “Silas Teniaver, evli Jenny” dedi en sonunda bıkkın bir sesle. Onun bu hayallerinden yeterince çekmişti.
Genç kadın suratını buruşturdu. “Ne olmuş yani?” derken ondan o kadar büyük bir nefret yayıldı ki bu sefer Zera kendini tutamadı.
Midesi yoğun yanmış plastik kokusuyla ayağa kalktı. Kendini tutmaya çalışarak başını öne eğdi. Eliyle ağzını sıkı sıkı tutmuştu ve burnunu sıkıyordu bir yandan. Koku almak istemiyordu ancak ağzında tadını alabiliyordu. Neden kendisinden bu kadar nefret ediyordu ki?
Yaşlar dolmuş gözlerle başını kaldırdı ve kadına baktı. Onu ne kadar zorladığının farkında değildi. Yüzünün ifadesinden kendisiyle dalga geçtiğini düşünüyordu. Zera kendine gelmeye çalışarak başını iki yana salladı. “Kusura bakma” dedi. “Bugün biraz rahatsızım da”
Shelia, endişeyle kaşlarını çattı. “İzin alsan iyi olabilir” dedi.
Sadece iki kadından böyle bir koku bombardımanı yayılması ne kadar da tuhaftı. Genç kadın, başını iki yana salladı. “İnan bana, Shelia” dedi sakince. “Bugün burada olmazsam yarın çok pişman olurum”
Tam o anda Shelia’nın patronu yani en büyük hissedar kapıyı açtı. Üç kadın da hızla ayağa kalktı ve saygılı bir şekilde durdular. Büyük Trever Teniaver, dışarı çıktı ve sakin adımlarla onlara doğru yürüdü.
Trever Teniaver, son derece sert bir adamdı. Uzun boylu ve inceydi. Kırlaşmış saçlarını her daim arkaya yatırırdı. Takım elbisesinde en ufak bir kırışıklık olmaz, ayakkabılarında hiçbir zaman toz zerresi bulunmazdı. Her zaman son derece disiplinliydi ve en ufak bir hatayı bile asla kabul etmezdi.
Üç kadın onun karşısında asker gibi dimdik bir şekilde durdu. Bu adamdan herkes korkar ve saygı duyardı. Ellerinde olan bir şey değildi. Trever Teniaver, bu hissi yaratıyordu.
“Hanımlar” dedi Trever güçlü bir sesle. “Bildiğiniz üzere bugün şirketi çocuklarıma devredeceğim. Bunu ilk sizin bilmeniz gerektiğini düşündüm. Sonuçta yeni patronlarınıza en yakın siz olacaksınız”
Üç kadında onaylarcasına başlarını salladılar. Trever’in kahverengi gözleri onları baştan aşağı inceledi. “Bilmenizi isterim ki çocuklarımın eleman alımlarına karışmayı düşünmüyorum” dedi sonra başını çevirip Shelia’ya baktı. “Sen harici” dedi. “Senelerce bu şirkete nasıl hizmet ettiğinin farkındayım. Bunu unutmaya niyetim yok”
Shelia, minnettar bir şekilde başını eğdi. “Çok teşekkür ederim, Bay Teniaver” dedi. “İzin verdiğiniz sürece size hizmet etmekten onur duyarım”
Trever, başını salladı ve ellerini arkasında birleştirerek diğerlerine doğru yürüdü. “Size gelince” dedi bir parmağını havaya kaldırdı ve hemen Zera’nın önünde durdu. “Yönetici asistanlığının ne kadar önemli ve zor bir iş olduğunu anlayacak kadar uzun süre buradaydınız. Ne kadar yetenekli olduğunuzu biliyorum. Başka türlü buraya gelemezdiniz. Ancak yönetimde çocuklarımın işine karışmayacağım yani birinizi göndermek isterse buna da karışmayacağım ancak böyle bir durumda yine de tarafımca verdiğiniz hizmetler için ek ikramiye ve tazminatla ödüllendireceğim. Benim için iyi çalıştınız” dedi.
Yeni bir iş, yeni insanlar, yeni duygular ve yeni kokular anlamına geliyordu. Zera bunu düşünmek bile istemiyordu. Ancak yine de Shelia’yı taklit ederek başını eğdi. “Teşekkür ederiz, Bay Teniaver” dedi nazikçe. “Ne olursa olsun sizinle çalışmak büyük zevkti.
Adamın bakışlarını üzerinde hissedebiliyordu. Zera hiçbir zaman özellikle sorgulamamıştı. Bay Teniaver’de hiçbir zaman bir şey ima etmemişti. Belki de Zera’nın kim olduğunu her zaman biliyordu ya da bilmiyordu. Belki de Silas ile ilişkisini hiç öğrenmemişti.
Yine de bu adama bakınca böyle bir şeyden haberdar olmaması gibi bir durumun söz konusu olmadığına emindi. Genç kadın derin bir nefes alıp verdi gözlerini ondan çektiğinde. Bu adamın kendisini böyle engellemesi harikaydı. Eğer bir insanla hayatını geçirebilecek olsa o kişi kesinlikle Trever Teniaver olurdu. Duygularını saklama konusunda o kadar iyiydi ki neredeyse kokularını duyamıyordu.
Trever Teniaver, başka hiçbir şey söylemedi ve koridordan ilerleyip gitti. Üç kadın da aynı anda oldukları yere yığıldılar. Zera, elleriyle yüzünü kapadı ve derin bir nefes aldı. “Kimin altında çalışacağımı bilmiyorum” dedi zorlukla. “Ancak kovulmamak şuan da en büyük tercihim, Jenny”
Belki de ilk defa kendisiyle aynı fikirde olduğunu tahmin edebiliyordu… Bunun için koku almaya ihtiyacı yoktu.
Yaklaşık iki saat boyunca herkes diken üstünde etrafın düzeniyle uğraştılar. Bugün için özellikle bütün randevular iptal edilmişti. Bütün toplantılar ertelenmiş ve bütün özel buluşmalar sonraya sarkıtılmıştı. Yapacaklar pek fazla işleri yoktu.
Trever Teniaver, bütün dosyaları geçen haftalar içinde düzenletmişti. Bütün randevular yeni patronlar için özel olarak ayarlanmış ve bütün toplantılar yarından itibaren yoğun bir şekilde yapılacaktı.
“Kaçıncı kere toz alıyorsun?” derken Zera elindeki kurşun kalemle oynuyordu. Bu şirkette çalıştığı zamanlar içinde hiç böyle boşluk zamanı yaşadığını hatırlamıyordu. Tek bildiği Shelia, ne kadar toz almaya devam ederse o kadar ağır kimyasal kokusu alıyordu.
Sıkıntının kokusu her zaman en nefret ettiklerinden biriydi. Kokudan ziyade insanın üzerine binen karanlık bir duman gibiydi sanki. Zera esnemelerini engellemeye çalışmakta çok zorlanıyordu artık. Nadiren tarif edemediği kokulardan biriydi bu. Soludukça nefes almakta zorlanıyordu.
Shelia, bıkkın bir şekilde elindeki bezi masasının üzerine attı. Işığın altında yayılan tozlar kendilerini gösterdiler. “Üçten sonra saymayı bırakmıştım” dedi bıkkın bir şekilde.
Zera başını salladı hafifçe ve ardından camın diğer tarafına baktı. Jenny’den yayılan endişe kokusu ve masasının üzerinde duran kahve kokusunu alabiliyordu. Kahvenin içindeki süt tozu kahveden daha yoğun kokuyordu. Her zaman kimyasal olanların kokusu daha ağır ve iticiydi.
Telefon sesiyle üç kadın birden yerinden sıçradı. Shelia’nın masasının üzerinde duran telefon çalıyordu. Shelia, hızla telefona atıldı. “Alo” dedi. Biraz bekledi. Karşı taraf her ne diyorsa başını salladı. “Tamam” dedi en sonunda ve kapattı. Ardından diğer kadınlara döndü. “Patronlar gelmiş” dedi derin bir nefes alıp vererek.
Jenny hızla ayağa kalktı ve etrafta koşuşturmaya başladı. Masanın üzerindekiler toparlayıp düzenlemeye çalıştı. Saatlerdir bazı dosyalarla uğraşıp duruyordu. Zera ne olduğunu tam anlamamıştı ancak onu endişelendirip telaşlandıran bir şeyler vardı.
Bu durum Shelia’nın da dikkatini çekmiş gibiydi. Kaşlarını çatarak sarışın kadına baktı. “Ne yapıyorsun?” diye sordu.
Jenny, bir süre durup ona baktı. Bir an için ondan yoğun bir tiksinti kokusu yükseldi ve tam Zera’nın suratına çarptı. O kadar ağır ve ani bir duygu durum değişikliği olmuştu ki genç kadının başı geri gitti.
“Tuzun kuru olduğu için rahatsın” dedi tıslayarak. “Ama benim işten kovulmaya niyetim yok” dedi ve arkasını dönüp koşuşturmasına devam etti.
Diğer iki kadın bir süre birbirlerine baktılar ardından ikisi de omuz silkti ve kendiişlerine döndüler.
Zera kendi şahsına işten kovulmak istemiyordu. Zaten tuhaflığı yüzünden insanlarla dolu bir ortama adapte olmakta çok zorlanıyordu. İşe ilk başladığı zamanlarda sürekli ağır kokular yüzünden gözlerine hücum eden yaşlarla uğraşmak zorunda kalmıştı.
Olması gerektiği gibi rahat olamamıştı hiçbir zaman. Onda, ne Shelia ne de Jenny’de olan rahatlık yoktu. İşten çıksalar bile sıradan bir şekilde hayatlarına devam edebilirlerdi. Ancak Zera için bu durum böyle olmuyordu. Adapte olabileceği kadar olmuştu. Üniversiteden mezun olduğundan beri bu şirkette çalışıyordu.
Belki Silas, şirkete katılmasına yardımcı olmuştu. Ne de olsa bu şirkette nüfusluydu. Ancak hiçbir zaman bu konuda bir şey söylememişti. Hatta belki burada çalıştığından bile haberi olmayabilirdi.
Tam bu düşüncelerin dibine dalmışken koridora çıkan asansörün kapısı açıldığında üç kadında işaret verilmiş gibi ayağa fırladı. Ellerini arkalarında birleştirerek dimdik bir şekilde beklediler.
Kapılar açıldı ve Trever Teniaver’ın önderliğinde dört kişi içeri girdi. Silas’i gördüğü anda tanımıştı genç kadın. Gözlerini sımsıkı kapama isteğiyle savaştı ve kendini dik bir şekilde durmaya zorladı.
“Geri döndüğümde yetişkin bir adam olacağım” demişti.
Gerçekten de yetişkin bir adam olmuştu. Üniversiteden mezun olup gittiği zaman yirmilerinde hala çılgın bir gençti. Meraklı ve çılgındı… Şimdiyse gerçekten yetişkin bir adam olmuştu.
Her zaman uzun boylu ve güçlü bir yapısı olmuştu. Kahverengi saçları dalgalıydı. Aynı renk gözleri her zaman sevecendi. Ancak o günler geride kalmış görünüyordu. Kulağındaki küpeler gitmişti. Her zaman giydiği kargo pantolon ve tişörtün yerini takım elbise almıştı. Gözlerindeki sevecenliği ciddi bakışlar almıştı. Zera’nın bir zamanlar okşamayı çok sevdiği dalgalı saçları kısacık kesilmişti.
Zera elinde olmadan geri doğru bir adım attı. Kalbini sıkıştıran şey hava almasını engelliyordu. Neredeyse buna minnettar olacaktı. Çünkü üst kademede bulunan herkes ağır parfüm, makyaj ve dışarının kokusunu da yanında getirmişti.
Trever, yanındakilerle beraber hemen önlerinde durdu. Ardından Silas’i işaret etti. “Hanımlar” dedi. “Şirketin yeni ve en büyük hissedarı, oğlum Silas ve kızım Mina” dedi. Silas’in elinden tuttuğu kadına doğru gitti. Esmer güzeli kadının siyah saçları ve zeytin gibi gözleri vardı. “Gelinim Rena” dedi ve ardından kızının yanında duran adamı gösterdi. “Kızımın nişanlısı Jojen”
Hepsi aynı anda başlarını salladılar. Bu ekipte en çok dikkat çeken kişi hiç şüphesiz Jojen denen adamdı. Herkes takım elbiseli ve oldukça ciddi dururken o tamamen rahattı.
Üzerinde kargo pantolon vardı. Kahverengi pantolonun üzerine giydiği siyah tişört vücudunu sarmıştı tamamen. Onun üzerinde deri ceket vardı. Sarı saçları uzundu. Sol kısmından iki kalın tutam örülmüştü ve kulağında bir küpe vardı. Eller ceplerindeydi ve yeşil gözleri son derece duygusuz bakıyordu. Otuzlarının ortasında gibi görünüyordu. Durulmaktan çok uzakta bir enerji vardı içinde.
Onunla ilgili söylenebilecek tek şey buraya ait olmadığıydı…
Sırayla saklandıkları masanın arkasından çıktılar ve karşılarındaki üst rütbelilerin ellerini sıktılar. En zoru Silas’di. Tamamen düz bir şekilde hızlı bir şekilde elini sıkıp bırakmıştı. Doğru düzgün bakmamıştı bile. Onun dışında herkes basitçe ona şöyle bir bakıp geçmişti.
Sıra Jojen’e geldiğinde elini sıktı. Yeşil gözleri onu delip geçiyor gibiydi. Zera, elinde olmadan derin bir nefes aldı ve kocaman açılmış gözlerle bir an olduğu yerde kalakaldı.
Bu adamdan hiçbir koku gelmiyordu…