KENDİME AŞIK EDECEĞİM

1037 Kelimeler
Sabaha kadar oturup Sarvan ağayı beklemiştim ama odaya gelmemişti. Gece boyunca gözlerim kapansa da içim kapanmamış, zihnimde sürekli onun sesi, bakışları ve sessiz öfkesi dönüp durmuştu. Her kapı gıcırtısında irkilmiş, her ayak sesinde yüreğim hızla çarpmıştı. Ama o gelmemişti. Güneş perde aralığından sızarken ayaklarımın uyuştuğunu fark ettim. Bedenim yorgundu ama asıl yorgun olan kalbimdi. Onu tanımıyordum ama artık onun karısıydım. Üstelik sadece nikâh masasında adıma okunan dualarla değil, bu topraklarda geçerli olan kuralların gölgesinde de... Kapı hafifçe aralandı. Yüreğim istemsizce hızlandı. Ama içeri giren Süreyya Hanım’dı. “Elini yüzünü yıka, aşağıya in. Kahvaltı hazır. Sarvan sabah erkenden çıktı, çiftliğe gitmiş,” dedi, yüzü ifadesizdi ama gözleri beni yoklar gibiydi. “Siz... iyi misiniz?” diye sordum fısıltıyla. Sanki sesimi yükseltsem, içimdeki dağılacakmış gibi. Kadıncağız bir an durdu, sonra usulca başını salladı. “İyi olmak mecburiyet. Hem sen artık bu evin gelinisin. Gözyaşını bile ölçüp dökersin. Gelin dediğin kendine ağlamaz, başkasına da sezdirmez.” Başımı eğdim. Kendi içimde fırtınalar koparken, dışarıya sessizlik göstermek... l Aşağıya indiğimde sofrada sadece büyükler oturuyordu. Sarvan yoktu. Süreyya Hanım baş köşeye geçti, beni yanına oturttu. “Gelin, ilk günün. Usul görgü öğrenirsin,” dedi. Sonra ekledi: “Sarvan seni akşama çiftliğe götürür." Demek Çiftlik evine gidecektik. Peki ya sonra ne olacaktı. Beni yok sayıyordu bir mecburiyet olarak görüyordu Sessiz geçen kahvaltı faslından sonra odaya çıktım. Pek bir kıyafetim yoktu zaten hemen bavulumu hazırladım. Ne kadar kalacaktık acaba orada. Bavulun başında bir süre öylece kaldım. Gideceğim yeri bilmeden, nasıl biriyle aynı çatı altında kalacağımı düşünmeden hazırlanmak... Bu kadar belirsizlik içinde eşyalarımı toplamak bile yüreğimi sızlattı. Odanın içine hapsolmuş duygularım gibi bavul da darmadağınıktı. Küçük çantamı yatağın kenarına koyduğumda pencereye yöneldim. Bahçeye bakan camdan dışarıya baktım. Bahar dalında duran yapraklar bile benden daha kararlıydı sanki. Bu evde bana ait hiçbir şey yoktu, sadece ismim vardı—ve o da artık “Sarvan’ın karısı” sıfatına eklenmişti. Kapı yeniden tıklatıldı. Bu kez Süreyya Hanım değil, bir hizmetçiydi. “Gelin hanım, Süreyya Hanım sizi bekliyor,” dedi başı eğik, sesi kısık. Aşağıya indiğimde Süreyya Hanım kapının önünde hazır bekliyordu. Üzerine ince bir şal almış, ayakkabılarını çoktan giymişti. “Ben seninle gelmeyeceğim. Sarvan seni orada karşılar,” dedi. Ardından bana bir bakış attı, hem tembih eder gibi hem de yoklarmışçasına. “Çok konuşma. Çok sorma. Herkes haddini bilirse düzen bozulmaz.” Başımı eğdim. Konuşmak gelmedi içimden. Belki de konuşsam ağlardım. Belki de sorularımın cevabını duymaya hazır değildim. Arabaya bindiğimde yola çıkmak, bu evden uzaklaşmak bile bir nebze rahatlattı beni. Ama içimdeki düğüm çözülmedi. Kalbim hâlâ onun adını sessizce atıyordu. Sarvan… Çiftliğe vardığımızda taş bir ev karşıladı beni. Büyükçe ama gösterişsizdi. Bahçesinde işçiler çalışıyor, içeriden hayvan sesleri geliyordu. Arabadan indiğimde güneş gözümü aldı, gölgeme bile yabancı gibi baktım. Sonra kapı açıldı. Ve karşımda Sarvan duruyordu. Yüzünde yine o sert ifade vardı. Ne hoş geldin dedi, ne gözlerime baktı. Sadece başıyla bir hareket yapıp, “Gel,” dedi. Ardından içeri yürümeye başladı. Beni bir odanın önüne kadar getirdi. "Burası odan burda kalacaksın. Ortalıkta fazla dolanıp gözüme görünme" sesi sinirliydi. Kızması gereken ben değildim ama onun bütün öfkesi bana odaklanmıştı. "Bana karşı neden böylesin. Bende senin kadar mecbur bırakıldım" dedim sessiz bir şekilde. "Sen kendini ne sanıyorsun ki" dedi küçümser bir şekilde. "Sen sadece abin ölmesin diye önüme attıkları bedelden başka bir şey değilsin" . Haklıydı ben sadece bir bedeldim. Ailesinin gözden çıkardığı bir bedel. "Asla benim karım olmayacaksın seni buraya getirme sebebim ailem gereksiz adetlerinden kurtulmak" anlamıştım ne demek istediğini. Çarşaf meselesi yüzünden beni buraya getirmişti. gerçek anlamda karısı olmayacaktım. Sözleri boğazıma düğümlendi. Bir şey söylemeye çalıştım ama dudaklarım titredi, sesim çıkmadı. Yutkundum. Kalbim sanki kaburgalarımın arasına sıkışmış gibi ağrıyordu. O ise gözlerini benden kaçırmadan konuşmaya devam etti. “Bu oda sana fazla bile,” dedi. “Yemek saatleri dışında çıkma. Kimseye soru sorma. Kimseyle dertleşme. Burada susarsan yaşarsın.” Beni adeta bir eşya gibi kapının önüne bırakıp arkasını döndü. Hiçbir duygu yoktu yüzünde. Ne merhamet, ne öfke... sadece donuk bir kabullenmişlik. Bu hâli daha çok acıtıyordu. En azından bağırsa, öfkelense... Ama böyle sessiz bir hiçe sayılmak, kalbimi lime lime ediyordu. Kapı yüzüme kapandı. Uzun süre elim kapı kolunda, başım eğik kaldım. Sonra içeri adım attım. Oda sadeydi. Bir yatak, bir dolap, bir pencere. Sanki bu odaya değil, bu hayata kilitlenmiş gibiydim. Yatağın kenarına oturdum. Ellerimi kucağımda birleştirdim. İçimden ağlamak geçiyordu ama Süreyya Hanım’ın sabah söylediği sözler çınladı zihnimde: "Gelin dediğin kendine ağlamaz, başkasına da sezdirmez.” Gözlerimi tavana diktim. Derin bir nefes aldım. Ben buraya kendi isteğimle gelmemiştim. Ama artık buradaydım. Ve kalbim ne kadar paramparça olsa da kendimi toplamam gerekiyordu. Çünkü bu topraklarda, bir kadın ya susarak güçlenir ya da susturularak unutturulurdu. Ama ben bunların hiç biri olmayacaktım. Ne olursa olsun bana böyle davranmasına izin vermeyecektim benim abim kadar onun kız kardeşi de suçluydu ben bu şeyi tek başıma yaşamak zorunda değildim. Onu kendime aşık edecektim koynuna bile almak istemediği kadının ayaklarına kapanıp aşk dilenecekti bunu yapacaktım. çirkin bir kadın değildim kaç kez kapıma görücü geldiğinin sayı hesabı yoktu. "inan bana Sarvan Asil Korkmaz bana aşık olacak ayaklarıma kapanacaksın" dedim kendi kendime bunu yapacaktım. Kendimi aynanın karşısına geçip uzun uzun süzdüm. Gözlerimin altı uykusuzluktan mora çalmıştı belki ama içimde, yeni bir kararın ilk kıvılcımı yanıyordu. Bu yıkılmışlık hissiyle değil, dimdik durarak savaşacaktım. Çünkü ben bir bedel değildim. Çünkü ben bir kadındım. Ve bu hikâyede kurban olmayacaktım. Sarvan Asil Korkmaz beni küçük görebilirdi. Belki şu an gururunun duvarları ardına saklanıyordu ama ben o duvarları bir bir yıkacaktım. Sadece güzelliğimle değil. Sabrımla, aklımla, kalbimle. Yatağın kenarından kalktım. Üzerimi düzelttim. Saçlarımı aynanın karşısında ördüm, dudaklarıma hafif bir renk sürdüm. Bu bir savaş değil, bir zafer yürüyüşü olacaktı. Ben aşk dilenmeyecektim. O ise kendi kalbinin önünde diz çökecekti. Sonra pencereye yöneldim. Çiftliğin sessizliği kulağıma huzur gibi geldi bu kez. Her şeyin başladığı yer belki de burasıydı. Bir yok sayılışın, bir hiç sayılışın... ama aynı zamanda kendimi buluşumun da... Kendi kendime fısıldadım yeniden: “Ben bu evde köşeye sıkıştırılmış bir kadın olmayacağım. Gözlerine bakıp her kırgınlığımı unutturacağım. Çünkü ben de bu oyunun parçasıyım. Ve oyunu kuralına göre değil, kalbime göre oynayacağım.” Bir gün Sarvan bana baktığında, içindeki bütün kibri silecekti. Ve o gün, ben artık sadece onun "bedeli" değil, "keşfi" olacaktım. Kendi kalbinin keşfi. Kendine bile itiraf edemediği bir sevdanın isimsiz hikâyesi. yorumlarınızı bekliyor olacağım umarım beğenirsiniz yorumlar beni yazmağa teşvik ediyor
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE