Hala hastenedeydik. Gökhan abinin durumu iyiydi doktor bir sorun olmadığını söylemişti. Rahat bir nefes almıştık hepimiz.
Gökhan’ın kaldığı odanın kapısında durmuş, içeri süzülüyorduk. Sarvan, Şeyda ve ben… Üçümüz de sessizdik. Oda, hastane kokusunun içine karışmış o temkinli beklentiyle doluydu. Monitörlerden gelen ritmik bip sesleri Gökhan’ın hâlâ bizimle olduğunun en güzel göstergesiydi. Beyaz çarşafın içinde yatan o koca adamı öylece görünce, içim bir tuhaf oldu. Hem gülümsedim, hem gözlerim doldu. Beni korumak için o içeceği içmişti. Kendi canını ortaya koymuştu.
Şeyda hafifçe eğildi, fısıltıyla seslendi:
“Gökhan ... uyanıyor musun?”
Bir anlık sessizlik… Sonra Gökhan’ın kaşları oynadı. Göz kapakları ağır ağır aralandı. İlk önce tavana baktı, sonra gözleri bize çevrildi. Uykuyla uyanıklık arasında kalmış gibiydi. Sarvan’la göz göze geldiğinde bakışlarında hâlâ bulanık bir ifade vardı ama dudakları yavaşça kıpırdadı. Ve sonra… o an:
“Doğurdum mu ben?”
Bir an ne dediğini anlayamadım. Sonra gözlerim Şeyda’yla buluştu, o gözlerini kocaman açmıştı. Sarvan başını iki yana salladı, ama dudakları kıpırdamıştı—gülmemek için zor tutuyordu.
Gökhan, başını hafifçe yana çevirdi, gözlerini kırpıştırarak bana baktı.
“Meryem… kaç kilo geldi? Yani hissettiğim kadarıyla… en az dört buçuktu.”
Ben dayanamayıp güldüm. “Gökhan abi… ciddi misin?”
O gözlerini kıstı, son derece ciddiyetle, yavaşça başını salladı.
“Bak… sancı, mide kasılması, terleme, vizyonsuz hemşireler… her şey vardı. Ve ben… hayatta kaldım. Eğer bu doğum değilse, bana başka isim verin.”
Sarvan o an araya girdi. “Sana tek bir isim veriyorum: Delisin.”
Gökhan derin bir iç çekti, gözlerini kapatıp başını yastığa yasladı. “İçimden neler çıktı… biriniz onları gömmeyi düşünüyorsa… önceden dua falan okusun. Bence canlıydılar.”
Şeyda sandalyesine çöktü, artık kahkaha atıyordu. Ben ise gülmekten karnıma giren ağrıyı bastırmaya çalışıyordum.
“İyi misin bari?” dedim zor toparlanarak. Gökhan gözlerini yeniden araladı.
“Fiziksel olarak mı? Hayır. Ruhen? Evet. Çünkü... ben bir kahramanım. İçimdeki hainliği kustum, şimdi yeniden doğmuş gibiyim. Biri bana bebek battaniyesi getirsin... mümkünse mavi değil, sarı... nötr hissetmek istiyorum.”
Şeyda başını öne düşürdü, ellerini beline koydu. “Meryem, bu adam seni zehirden kurtardı ama bizi gülmekten boğacak yakında. Müdahale et.”
“Gökhan abi…” dedim yumuşakça, gülümseyerek. “İyi ki varsın.”
“Valla ben de kendime şaşıyorum,” dedi gözlerini tavana dikerek. “Mide yanması değilmiş bu... içimdeki kahraman uyanıyormuş meğer.”
Ve hepimiz, belki ilk defa günlerdir böyle kahkahalarla güldük. Çünkü Gökhan sadece hayat kurtarmamıştı… o odada umudu da yeniden doğurmuştu.
Sarvan elini Gökhan abinin omzuna attı "Sağol kardeşim iyiki varsın" Gökhan ona önemli değil bakışları attı. Biraz daha orada durduktan sonra dışarı çıktık.
Hastane koridorunda Gökhan’ın odasından çıkarken hâlâ tebessüm vardı yüzümüzde. İçimizi hafifleten, gerginliği dağıtan o kahkaha hâlâ kulaklarımızdaydı. Ama şimdi Sarvan’ın eli belime hafifçe dokunduğunda, başka bir heyecan sardı içimi. Kalbim daha farklı çarpıyordu artık.
“Hazır mısın?” dedi fısıltıyla.
Gözlerimi ona çevirdim, başımı yavaşça salladım. “Hazırım.”
Kadın doğum uzmanı bizi muayene odasında bekliyordu. İçeri girdiğimizde ortam sakin, huzurluydu. Perdeler yarıya kadar çekilmişti, ışık loştu. Doktor güler yüzle karşıladı bizi.
“Şimdi ufak bir kontrol yapacağız,” dedi. “Hem travmadan sonra bebeğin durumuna bakalım, hem de kalp atışlarını dinleyelim.”
Sarvan hemen yanımdaki sandalyeye oturdu. Elimi tuttu. Bedenimin bir parçası gibi sıkıca, ama nazikçe…
Uzandım. Doktor ince bir jel sürdü karnıma. Cihazı hazırlayıp bastırdığında içimde garip bir ürperti hissettim. Hem heyecanlıydım, hem biraz korkmuş. Kalbim deli gibi atıyordu.
Ve sonra…
O tanıdık ses.
“Tık-tık-tık-tık…”
Minicik ama düzenli. Cihazdan yayılan o hızlı ritim, içimde bir yerleri titretti. Gözlerimi kapadım. Gözyaşlarım kendiliğinden süzüldü yanaklarımdan. Bu… bizim bebeğimizdi. Bizim mucizemizdi.
“Kalp atışları gayet güçlü,” dedi doktor. “Bebeğiniz tam altı haftalık. Travmadan sonra bu kadar sağlam tutunması… gerçekten şaşırtıcı. İyi beslenmeye ve stresten uzak durmaya devam ederseniz sağlıklı bir süreç sizi bekliyor.”
Sarvan başını öne eğdi. Cihazın ekranına değil, yüzüme baktı. Gözlerinde biriken doluluğu saklamaya çalışsa da, sesindeki titreşimle belli oldu:
“İçimdeki her şey o ritme bağlandı Meryem. O tıkırtı… sadece bir bebek değil, bizim hayatımız.”
Ben sadece onun elini daha sıkı tuttum. Gözlerimizin içine baktık.
Doktor gülümsedi, cihazı kapattı. “Her şey yolunda. Siz sadece birbirinize iyi bakın. Gerisini bedeniniz hallediyor zaten.”
O an Sarvan, karnıma hafifçe dokundu. Parmağıyla jel üzerindeki sıcaklığa değdi.
“Dayanmış bizim küçük,” dedi alçak sesle.
“Güçlü,” dedim.
Sarvan gözlerini bana dikti. “Senin gibi.”
Ve o an anladım ki, bu bebek sadece bir hayat değil… bizim birlikte kurduğumuz yeni bir dünyanın ilk nefesiydi. Ve o nefesi birlikte koruyacaktık. Ne olursa olsun.
Daha sonra doktorun yanına gittik. "Oturum lütfen" gösterdiği yere oturduk. Bize bir liste verdi "Burada Meryem hanımın tüketmesi gereken yiyecek listesi var listeye tam uyum sağlarsanız bebeğiniz sağlıklı bir şekilde doğacaktır"
"Başka bir sorunuz varmı?" diye sordu daha sonra. ben kafamı hayır anlamında salladım ama Sarvan beni utançtan kızartacak o soruyu sordu "peki cinsel ilişki zararlı olurmu bu süreçte" ben doktorun yüzüne bile bakamıyordum.
Doktor, Sarvan’ın sorusu karşısında hafifçe gülümsedi ama profesyonelliğini hiç bozmadan başını salladı. “Hayır, gebeliğin bu döneminde herhangi bir komplikasyon olmadığı sürece cinsel ilişki tamamen doğaldır. Ama...” diyerek gözlerini Sarvan’a çevirdi, “...nazik, dikkatli ve elbette Meryem Hanımın rahat ettiği şekilde olmalı. Onun sınırlarını esas alarak.”
Ben utançtan yerin dibine geçmek istedim. Gözlerimi yere indirdim, doktorun yüzüne bile bakamıyordum. Bacaklarımı birbirine sürttüm, parmaklarımı avucumda sıkıp durdum. Ama Sarvan son derece rahat, doktorla kafa sallayarak konuşmaya devam etti.
“Tamam, çok dikkatli olurum. Sağ olun hocam.”
“Başka sorunuz yoksa sizi uğurluyorum. Kontroller için bir hafta sonra tekrar bekliyoruz,” dedi doktor.
Odanın kapısını açıp çıktığımızda, Sarvan arkamdan yürüyordu. Benimse yanaklarım yanıyordu. Koridorda birkaç adım attıktan sonra durdum, aniden arkamı döndüm.
“Sen... nasıl öyle bir şeyi sorarsın?” dedim fısıltıyla ama belli ki öfkeliydim.
Sarvan bir an durdu, sonra ellerini iki yana açtı. “Ne var bunda? Bunu da bilmek lazım. Doktora sormayacaksak kime soracağız?”
"Sormayacaktin mesela" dedim bende.
"Sormazsak nasıl sevişeceğiz Meryem" kocaman gözlerle Sarvana bakıyordum.
"Kudurdun sen iyice" dedim bende.
"Kudurdum kızım kudurtun beni"
Sarvan'ın ağzından çıkan sözleri duyduğum an gözlerim daha da büyüdü. Gözbebeklerim yerinden fırlayacak gibiydi. Kalbim bir anlığına durdu sanki. Etrafımızda kimse olmasa da, sesimi alçaltarak sertçe fısıldadım:
“Deli misin sen? Burada mı söylenir bu?!”
Sarvan omuzlarını silkti, öyle pişkin bir ifadeyle bana bakıyordu ki, utanmam mı, sinirlenmem mi gerektiğine karar veremiyordum.
“E kızım,” dedi, dudaklarının kenarında o yaramaz gülümsemeyle, “Kudurtuyorsun adamı, sonra da şaşırıyorsun. Ben kendimi tutuyorum tutuyorum... sonra ne olacak? Patlayacağım bir gün duvarlara karşı, yazık değil mi?”
“Duvarlara patla o zaman! Git taş duvara sarıl, öp! Ama bana böyle ortalık yerde...”
Sözümü bitiremeden, Sarvan eğildi, dudaklarını kulağıma yaklaştırdı. “Senin yerine başka bir şeye sarılamam, Meryem. O taş duvarlarda senin yerimi tutmaz…”
Ben resmen alev alıyordum. Yanaklarım öyle yanıyordu ki, hastane duvarı bile erirdi yakınında. Elimle göğsüne bir itiş yaptım.
“İyice azdın! Yemin ederim annene söylerim seni!”
Sarvan kahkahasını zor tuttu, gözleri kısmış, sesini alçaltmıştı ama yine de yaramazdı. “Söyle. Annem seviyor benim bu hâllerimi. ‘Oğlum sevince böyle olur’ diyor. Gurur duyuyor kadın benimle.”
Başımı iki yana salladım. “Sen gerçekten kudurdun... iyileşen ilk ben olmayacaktım meğer.”
Sarvan bir adım yaklaştı, gülümsemesi daha da yumuşamıştı şimdi. Ellerini avuçlarıma aldı. “Bak... şaka bir yana… sadece seni düşündüğüm için sordum. Her şeyin yolunda gitmesini istiyorum. Seni korkutmak değil, sadece... birlikte ne kadar dikkatli olmamız gerektiğini öğrenmek istedim.”
İçimdeki öfke yavaşça çözülüyordu. Gözlerime baktığında ciddiydi bu kez. Sözlerinin altındaki sevgi apaçık ortadaydı. Ama bu adam… her şeyi bile bile önce kudurtuyor, sonra sakinleştiriyordu beni.
Derin bir nefes alıp başımı yere eğdim. “Tamam... ama bir daha böyle şeyleri böyle ulu orta sorma Sarvan. Kalbime inecek. Bebek korkudan doğacak.”
Sarvan güldü, sonra hafifçe yanağıma dokundu. “İkisini de çok seviyorum. Ama kabul et... ben olmasam hayatın çok sıkıcı olurdu.”
Bir göz devirmeyle cevap verdim ama dudaklarımda bastıramadığım bir gülümseme vardı.
Ve biliyordum ki… evet, bu adam deliydi. Ama deliliği bile bana iyi geliyordu.