Gözlerimi bağırış sesleriyle açmıştım. Dışardan gelen sesler beni korkutmuyor desem yalan olurdu. Üzerimi değiştirip hemen odamdan çıkıp avluya indim. bir sürü silahlı adam konağa dolmuşdu. Korkmazlar konağının ağası Sarvan Asil Korkmazdı bu adam.
Ne işleri vardı burda. Çok sinirli görünüyordu elindeki silahı babama tutmuş tehtidler savuruyordu. Annemde yere çökmüş oğlum fiye feryatlar ediyordu.
" Senin şerefsiz oğlun kardeşimi kaçırdı. İnanın bana bunun bedeli ölüm olacak" Sesi soğuktu gözlerinde bir katilin şeytani parıltısı vardı. Abime çok kızgın görünüyordu.
"Orda durasın Sarvan ağa evime baskın yaparak ne elde etmeyi düşünüyorsun. madem ki oğlum kardeşini kaçırdı bunu töre ile halledeceğiz" bu ne demek oluyordu benimi verecekti o adama.
ölürüm de evlenmezdim onunla. ben daha 20 yaşındayım. Ama bunun babam için bir önemi yoktu tabi onun istediği tek şey oğluna bir şey olmamasıydı.Sarvan ağanın gözleri beni buldu. Korkuyordum ondan kim korkmazdı ki Mardin'in en acımasız Ağasıydı.
"Ağalar toplanacak ve karar verilecek Sarvan ağa" Abimin sesiyle her kes ona döndü. Yanında Sarvan ağanın kız kardeşi vardı. Gözlerim dolmaya başlamıştı abim bile benim o adama berdel olamama razı gelmişti. Kız kardeşini kaçırma sebebi de bu değilmiydi zaten. beni kurban vereceklerdi...
Sarvan ağa bir hışımla abimin üzerine çullanarak yumruk atamaya başladı. "Ulan şerefsiz kim oluyorsun da bacımı kaçırıyorsun sen. Ağalar toplansada karar değişmeyecek öldüreceğim seni" diyerek vurmaya devam ediyordu.
Yasmin abisinin yanında ağlıyor ve onu durdurmaya çalışıyordu. Bense hiç bir şey yapmıyordum sadece izliyordum beni gözden çıkaran ailemi izliyordum sadece.
"Dur artık Sarvan ağa ağalar toplanacak ve karar verilecek o zamana kadar rahat durasın" dedi dedem. Oda beni gözden çıkarmıştı değilmi. Zaten bu topraklarda ne zaman bir kadına zalimlik yapmadan gün geçmişti ki
"Eğer ki BERDEL'E karar verilirse bir kızınız olduğunu unutacaksınız asla göremeyeceksiniz. Gelip cenazesini alırsınız belki" diyerek kardeşini de burada bırakıp çekip gitti.
şimdi ne olacaktı ya beni o adama verirlerse ne olacaktı
ölecekmiydim acımazdı bana değilmi kimdim ki ben
Abimin acısını benden çıkacaktı
ben kimseye bir şey yapmamıştım. Hiç bir zaman sevilen bir kızda olmamıştım. O gittikten sonra ev sessizliğe büründü. Herkes birbirine bakıyor ama kimse bir kelime etmiyordu. Annem, göz göze gelmemeye çalışarak içeri kaçtı. Babam başını önüne eğmiş, dedemin sandalyesinin kenarını sıkıyordu. Sanki yer yarılsa da içine girseydi.
Yasmin diz çökmüş, ağlaya ağlaya yere kapanmıştı. Ama beni kimse görmüyordu. Sanki bu evde ben yoktum. Sanki ortada bir kız değil, bir eşya konuşuluyordu. Berdel...
Töre, aile onuru, ahlâk... Bunların hepsi benim bedenimin üzerine kazınacaktı.
Dedem hırıltılı bir nefes aldı.
“Bu meseleyi kanla çözmeden, töreyle halletmek en doğrusudur,” dedi. “Yarın sabah ağalara haber salın. Sarvan ağa haklı. Bacısı kaçırılmış. Biz töreye bağlı insanlarız. Bedeli neyse ödenir.”
İçimden bir çığlık koptu. Dışarı çıkamadı. Sadece boğazıma takıldı, gözlerimden yaş olup aktı.
"Ben insan değil miyim dede? Oyuncak mıyım ben? Hiç mi acım yok benim?"
Ama kimse duymadı. Ya da duymak istemedi.
Ayağa kalktım. Ayaklarım titriyordu ama kararlıydım.
“Ben kendimi vermem, dedem. Töreye göre cezayı erkek verir, kadın değil. Ben kardeşimin suçu için neden kurban oluyorum?”
Dedem yüzüme bile bakmadan konuştu.
“Sen sus kızım. Biz ne dersek o olur.”
O gece evde uyumadım. Sessizlik kemiklerime kadar işledi. Annem bir kere bile yanıma gelip saçımı okşamadı. Babam sanki ben onun kızı değilmişim gibi, göz göze gelmedi bile.
Sabah olduğunda avluda davarların sesiyle birlikte bir de ata sesleri geldi. Ağalar toplanıyordu.
Berdel kararı alınırsa...
Beni Sarvan Ağa'ya vereceklerdi.
Bir kadının gözyaşının hiçbir şeyi değiştirmediği bir yerde...
Annem sözde gelinin yanında durmuş ona teselli veriyordu. Oysa burda kurban edilecek olan ben değilmiydim. Neden beni teselli etmiyordu ki neden yanıma gelip korkma kızım ben seni vermem onlara demiyordu.
Kimse beni duymazdı bu konakta kimse sevmezdi. Şimdi oğulları için kızlarını kurban vereceklerdi. Her kez durmuş ağaların vereceği kararı bekliyordu. Sarvan ağa kan istiyordu ağlarsa BERDEL.
Sarvan Ağa gözlerini dedeme dikti. Dudakları titremiyordu, sesi kısılmıyordu.
Taş gibi, buz gibi bir tonda konuştu:
“Benim artık bir kız kardeşim yok. Kaçmayı seçtiyse, benim soyadımı da, mezarımı da silebilir hayatından. O artık ölmüştür benim için.”
Annem hâlâ Yasmin’in yanında duruyordu. O kızı teselli ediyor, saçlarını okşuyordu.
Ben ise… ben hâlâ bir köşede ayakta duruyordum. Dizlerim titriyordu ama düşmemek için sıkıyordum kendimi. Çünkü düşersem kimse kaldırmazdı beni.
Annem dönüp bana bile bakmadı.
Kendi doğurduğu kızı göz göre göre kurban ediliyordu ama gözü hâlâ Yasmin’deydi.
Yasmin hıçkırarak ağlıyordu.
Bense susuyordum.
Onların gözünde esas acıyı Yasmin yaşıyordu, ben sadece "görevi" olan biriydim artık.
Bir nevi borç ödemesi, namus bedeliydim.
Dedem ayağa kalktı, Sarvan’a yaklaştı.
“Töreyi çiğnemeyelim Sarvan Ağa. Berdel bu işin en az kanlısıdır. Kızlarımızın kaderi... nasılsa böyle yazılmış.”
Kızlarımız.
Ne kadar kolay söylendi o kelime.
Oysa bu “kızlar” birer insan değil miydi?
Canı olan, hayalleri olan, yüreği olan…
Ben o anda hiçbir şeydim onların gözünde.
Sarvan başını salladı.
“Söz verin,” dedi.
“Yarın sabah alırım onu. Tören gerekmez. Zaten ev değil bu, mahkeme gibi. Alır, götürürüm. Geriye bakmam.”
Sonra Yasmin’e bile dönüp bakmadan yürüdü.
Arkasından kimse ses etmedi.
Herkes kabullendi, herkes sustu.
Annem hâlâ Yasmin’in elini tutuyordu.
Ben ise elimde olmayan bir savaşın cezasını tek başıma sırtlamıştım.
Ben artık bu evde sadece bir “bedel”dim.
Bir isim değil, bir hayal değil...
Sadece bir sessiz “kabul”düm.
Kabul etmişti berdeli her ne kadar benim öyle bir kardeşim yoktu desede o ölmesin diye beni öldürmeyi seçmişti. kimdim ki ben sahi öz ailem bile beni ona berdel diye verirken o neden bunu yapsın ki.
Sarvan ağa izin verse bile bu saatten sonra ben ailemle konuşmazdım. Ağalar gittikten sonra babamın karşısına geçtim. "Bundan sonra sizin Meryem diye bir kızınız yok. bu günden sonra siz benim için öldünüz artık" Sözlerim avlunun taşlarına çarpıp yankılandı.
Babam başını kaldırdı. İlk defa göz göze geldik.
Yüzünde bir gölge belirdi, ama pişmanlık değildi bu.
Daha çok sessiz bir öfke, belki de yüzleşmek istemediği bir acı.
“Ne diyorsun sen kızım?” diye mırıldandı ama sesindeki baba tonunu kaybetmişti.
“Kızın değilim artık. Abimin suçu için beni kurban verdiniz.
Bir kez olsun arkamda durmadınız.
Annem orada başka birinin kızına sarılırken ben burada ölüme terk edildim.
Sizin töreniz var ya, işte o töre sizin vicdanınızı da gömmüş.”
Annem hâlâ Yasmin’in başındaydı.
Sanki kendi doğurduğu kızı değil de, Yasmin onun canından parça gibiydi.
Ona döndüm.
“Anne… Sen bile beni seçmedin.
Sen bile ‘kızım korkma, seni kimseye vermem’ demedin.
Ben senin için hiçbir zaman yeterince kıymetli olmadım, biliyorum.
Ama bil ki ben artık sizinle aynı sofraya bile oturmam.”
sustu sadece sustu.
Bana bakmadı bile.Anne neden beni sevmedin demek istedim ama çığlıklarımı içime gömdüm artık bir anlamı yoktu değilmi.
Dedem yeniden ağzını açacak oldu ama yüzümü ona bile çevirmedim.
Bitti.
Benim için o anda herkes öldü.
O gece sessiz geçti.
Odanın duvarına başımı yasladım.
Yastığım ıslanmadı.
Ağlamadım.
Çünkü içimde bir şey, sessizce ve geri dönmemek üzere kırıldı. Yarın sabah Sarvan ağa beni alacaktı artık onun karısı olacaktım ama orada göreceğim tek şeyin eziyet olacağını bilecek kadar olgundum.
zaten bu aileden ne saygı gördüm ki ailem bile beni el yerine koymuşken başka bir adamın bana saygı duymasını beklemezdim.