PLAN

1312 Kelimeler
Yazardan Süreyya Hanım avlunun taş döşemelerine bakarken, düşüncelerinin ağırlığı yüzüne yansımıştı. Gözleri uzaklara dalmıştı ama aklı çok daha yakındaydı; oğlunun evi, gelini, çatısı altındaki sessizlik… Hepsini tek tek tartıyor, anneliğin verdiği sezgiyle her şeyi kavrıyordu. Sarvan'la Meryem’in aralarındaki yabancılığı fark etmeyecek biri değildi. Aynı sofraya otursalar da, o göz göze gelmeyen bakışlar, sabah kahvaltılarındaki sessizlik, geceleri ayrı düşen gölgeler... Tüm bunlar Süreyya Hanım’ın içini kemiriyordu. Kendi kendine mırıldandı: “Bu böyle gitmez... Gitmemeli.” Bir an gözlerini yumdu, sonra başını hafifçe kaldırarak içeriye doğru seslendi. “Şeyda, kızım! Bir kahve koy da yanıma gel, iki laf edelim.” Şeyda kaynın ilk evliliğinden olan kızıydı. Yezda hanım onu hep hor görmüştü kendi doğurmadıgi için ama Süreyya hanım onu kendi çocuklarından ayırmamıştı. Şeyda başıyla onaylayıp mutfağa yöneldiğinde, Süreyya Hanım derin bir iç çekti, usulca kendi kendine konuşmaya devam etti: “Daha birkaç haftaya söylentiler başlar. Elti dediğin diline hâkim olmaz, hele ki Yezda gibi biri. Kızı Yasmin’i Sarvan’a yamamak için fırsat kollayan bir kadının dili elbet önce kumalıktan açılır. ‘Oğlun çocuk sahibi olamıyor galiba’ deyiverir. Sonra mahalleye yayılır. Meryem o zaman ne yapsın? Genç kız, gururlu… O zaman bu ev dağılır.” O sırada Şeyda kahveyle çıkıp yanına oturdu. “Hayırdır yenge, bugün hayli daldın?” Süreyya Hanım başını ağır ağır çevirdi, gözleri kızın yüzünde dolaştı. “Daldım ya... Meryem'le Sarvan'ı düşünüyorum.” Meryem buraya kızının hatası yüzünden gelmişti oda bu hayatı istemiyordu ama olmuştu işte. Şeyda dudaklarını büktü, bir şey söyleyecek oldu ama sustu. Zaten Süreyya Hanım devam etti “Çocuklar karı koca gibi değil. Aynı evdeler ama kalpleri ayrı. Bu iş ya baştan çözülecek ya da sonu kötü bitecek.” Şeyda temkinli bir ses tonuyla, “Sarvan belki biraz zaman istiyor yenge... Meryem de kolay şey yaşamadı,” dedi. Süreyya Hanım başını salladı. “İkisinin de yaşadıkları kolay değil, doğru... Ama bir şeyler yapılmalı. Bir kıvılcım... Bir dokunuş... Belki beraber bir yere göndersem? Ya da evde bir düzenleme yapsam...” Tam o sırada avlunun kapısı aralandı, Meryem elinde bir sepetle içeri girdi. Göz göze geldiler. Meryem mahcup bir tebessümle eğilip selam verdi. Süreyya Hanım da yavaşça gülümsedi. O an kafasında bir fikir doğdu. “Kızım,” dedi yumuşak bir sesle, “yarın seninle pazara gidelim. Hem bir hava alırız, hem de çeyizlik birkaç şeye bakarız. Evdeki sandığın boş değil ama ben bilirim, kadın evinde yenilik görmek ister.” Meryem biraz şaşırsa da başını salladı. “Olur anne.” ilk defa Süreyya hanıma anne demişti. kendisde şaşırmıştı bu hâline. Süreyya hanım Meryem'in iyi biri olduğunu görüyordu heleki dün Yasmini dövüp Sarvanı tehtit etmesini duyunca daha bi sevmişti. Süreyya Hanım’ın içi rahatlamıştı. Bu sadece bir başlangıçtı. Belki bir pazar gezisiyle başlayacaktı her şey. Belki bir bakış, bir gülüş, geçmişin yükünü biraz olsun hafifletecekti. O bir anneydi. Evlatlarının mutluluğu için ne gerekiyorsa yapacaktı. Bu evin duvarlarına sevgi geri gelene kadar, o pes etmeyecekti. Meryem gittikten sonra Şeydaya döndü "Şeyda kızım bir hoca vardı ot hazırlıyordu hatırlarsan. ben Meryemle gittikten sonra sen hocaya gidip karışım isteyeceksin yakınlaşma için" Şeyda ilk başta ne demek istediğini anlamdı. sonradan anlayınca yengesine baktı şok olmuş bir şekilde. "Sende az değilsin yenge. Karışımı verdikten sonra odaya kapatmak gerek ama" dedi Şeyda da plana uyum sağlayarak. Süreyya Hanım kısık bir kahkaha attı, elini dizine vurdu. “Kız, sen de az değilsin ha,” dedi gözlerinin içi gülerek. “Ben o kadarını demedim ama aklımızın bir köşesinde dursun. Olur da başka çare kalmazsa, belki bir gece kaderi biz yazarız.” Şeyda başını iki yana sallayıp gülümsedi. “Vallahi yenge, ben senin bu tarafını ilk kez görüyorum. Kim derdi ki Süreyya Hanım da böyle oyunlara kalkışır.” Süreyya Hanım gözlerini göğe kaldırdı. “Evlat meselesi olunca kadın her şeyi göze alır. Bu işin içinde sadece Sarvan yok, bu evin adı var, soyu var, gururu var. Meryem de sessiz duruyor ama ben onun yüreğini gördüm. Hele o Yasmin’i dövüp ‘Sarvan benim kocam’ deyişi… Vallahi içimden ‘Aferin’ dedim. O kızı herkes zayıf sanıyor ama içi dağ gibi. Yeter ki yol gösterilsin.” Avlunun köşesinde kuşlar ötüyordu, güneş yavaş yavaş batıya eğilmişti. Sessizlik bir süre ikisinin arasına çöktü. Ardından Şeyda kalktı, kahve fincanlarını topladı. “Ben şimdi gidip hocayı bulurum, konuşurum. Hazırla derim karışımı. İki gün içinde alır getiririm.” “Gizli olsun ama,” dedi Süreyya Hanım ciddiyetle. “Meryem’in haberi olmayacak. Zaten utangaç kız, duysa yerin dibine girer. Sarvan da bir âlem... Kendi duygusundan kaçıyor. Biz sadece yön vereceğiz. Gerisi kader.” Şeyda başını sallayıp içeri girdi. Süreyya Hanım avluda yalnız kaldığında gözlerini kapattı. Aklından geçenler o kadar çoktu ki. Geçmiş, oğlunun çocukluğu, bu evin içindeki kırgınlıklar, eksik kalan gülüşler… Ama yine de içinde bir umut vardı. Belki de ilk defa bu kadar güçlü hissediyordu o umudu. Ertesi gün Meryem erkenden hazırdı. Üzerine sade ama yakışan bir elbise giymişti. Saçlarını örgüyle toplamış, yüzüne biraz renk gelmişti. Süreyya Hanım onu böyle görünce içten bir mutlulukla gülümsedi. “Hazırsan çıkalım kızım,” dedi, “bugün ikimiz kadın kadına bir nefes alalım.” Meryem gülümsedi. Bu sefer daha içtendi tebessümü. Belki de Süreyya Hanım’ın “kızım” deyişinde bir sığınak bulmuştu. Birlikte yola çıktılar. Köy meydanına doğru yürürken aralarındaki mesafe yavaş yavaş azalıyordu. Laf arasında Meryem birkaç kez güldü, Süreyya Hanım da ona ayak uydurdu. Yol boyu pazardan neler alınacağını konuşsalar da, asıl mesele onların sessizce birbirine alışmasıydı. O sırada köyün gençlerinden biri aralarından geçerken saygıyla selam verdi. “Süreyya Hanımağa Meryem hanım, ” dedi başını eğerek. Süreyya Hanım hafifçe başını salladı, sonra kulağına eğilerek, “Gördün mü bak, herkes seni kabullenmiş kızım,” dedi usulca. Meryem şaşırmış gibiydi, “Öyle mi dersin?” Süreyya Hanım kararlılıkla cevap verdi: “Öyle demem, öyle görüyorum.” O gün pazar yeri renkliydi. Tezgâhlarda çeşit çeşit kumaşlar, bakır eşyalar, işlemeli örtüler… Süreyya Hanım özellikle Meryem’in ilgisini çekecek şeylerin başında duruyor, ona sorular soruyordu. “Şu renk sana yakışır mı?”, “Şu deseni beğendin mi?” Meryem önce çekinse de zamanla açıldı. Tezgâhların birinde küçük gümüş bir bileklik gözüne çarptı. Parlak değildi ama üzerindeki motifler çok zarifti. “Bu çok güzelmiş,” dedi eline alıp. Süreyya Hanım hemen esnafa döndü. “Bunu paketle, kızım için.” Meryem itiraz etmek istedi ama Süreyya Hanım elini kaldırdı. “Boşuna konuşma. Bir annenin kızına hediyesi olur bu da.” İçten içe Meryem’in gözleri doldu ama bir şey demedi. Belki de ilk kez bu kadar ait hissetmişti kendini bu eve, bu kadına, bu hayata. O sırada köyün başka bir yerinde Şeyda hocanın evinde oturmuş, karışımın tarifini dinliyordu. Kadim otlar, biraz sabır, biraz dua... Hepsi bir şişeye doluyordu. "bak kızım bu karışımı yemeklerine ilave etseniz yeter aman diyeyim fazla koymayın iyi şeyler olmaz" dedi sonrada kıs kıs güldü. Şeyda da onunla birlikte gülüyordu. Şeyda şişeyi dikkatle aldı, başını sallayarak ciddiyetle dinliyormuş gibi yaptı ama yüzünde hâlâ hafif bir tebessüm vardı. “Tamam hoca ana, abartmadan kullanacağım. Zaten yengem de dikkatli olmamı söyledi. İşi büyütmek yok.” “Akıllı kızsın sen,” dedi kadın, sonra hafifçe eğildi, sesini alçaltarak ekledi, “Yengene söyle, ilk kullanımı yeni ayda yapsınlar. O zaman etkisi daha güçlü olur. Yemeği sen yap ama fark ettirmeden ver. Sonrası kalbin yolunu bilir zaten.” Şeyda hafifçe kaşlarını çattı, “Yeni ay ne zaman ki?” “Üç gün sonra,” dedi kadın gözünü kapatıp dua okur gibi bir ses tonuyla. “Üç gün… Ama sen şimdiden hazırlığını yap. Sarvan’ın en sevdiği yemek hangisi?” “Yenge az pişirirse hangisi sevdiği olmaktan çıkar,” diye güldü Şeyda. “Ama tandır kebabına hayır demez.” “Eh, o zaman tandırın içine katarsın. Çok değil, bir tutam. Unutma: bir tutam kalp, bir tutam sabır.” Şeyda vedalaşarak evden ayrılırken, şişeyi mendiline sıkıca sarıp koynuna gizledi. Aklında hocanın sözleri, yüzünde hafif muzur bir gülümseme vardı. Kendi kendine mırıldandı, “Bakalım bu köyde gönüller nasıl karışacak, ben de seyredeceğim.” Ve adımlarını hızlandırarak eve doğru yürüdü. Her şey yavaş yavaş yoluna girecekti, ama biraz da kaderin elinden tutmak gerekiyordu… Ve kaderin yeni sayfası usulca yazılıyordu.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE