Bazen insanların kendini bilmezlikleri, arsızlıkları, yüzsüzlükler, insanı hayrete düşürüyordu. Yavuz hırsız, ev sahibini bastırır demişler ne de olsa… Adam hem beni sıkıştırmış hem de bana şart koşuyordu.
‘’Cenkay abi sen bana şart koşacak durumda değilsin. Bırak, gideyim.’’
‘’Seni hiçbir yere bırakmam minik kelebek.’’
Kendimi çekebildiğim kadar geriye çekiyordum ama o da bana inat eder gibi üstüme geldiği kadar geliyordu.
‘’Şu haline bak, titriyorsun! Yani korkuyorsun desem, buna ben bile inanmam. O gece çok cesurdun çünkü. Sorduğun sorulara tek tek cevap vermek istiyorum.’’
‘’Cenkay abi, şaka yapıyordum dedim ya… Hem alkol almıştım o gece…’’
‘’Ben de alkol aldım ve ben de şaka yapıyorum. Bence şartlarımız eşit… Daha da eşitlememiz için…’’ dedi ve kendini geri çekti.
İçki büfesine doğru adımladığında ben de kıyın kıyın salondan çıkmaya çalıştım ama ben kaçana kadar içki doldurup, yanıma geldi. Elindeki kadehi bana uzatırken konuşmaya devam etti.
‘’Benimle bir içki içersen seni bırakırım.’’
‘’Saçmalama Cenkay abi, beni zaten bırakman gerek.’’
‘’Nedenmiş o küçük Rana?’’
‘’Çünkü-’’
‘’Çünkü ne?’’
‘’Ya çünkü…’’
‘’Evet bebeğim, çünkü?’’
‘’Çünkü istemiyorum.’’
‘’Yalan söylediğin sana bir ceza daha vereceğim. Biraz sonra bana ne kadar yalvarsan da, en az üç kere elime gelmeden, asla içine girmeyeceğim.’’
Elimi birden ağzına kapattım.
‘’Cenkay abi sen benimle ne biçim konuşuyorsun? Aşk olsun!’’
Elimin altından pis pis gülerken, avcuma da bir öpücük bıraktı. Elimi sanki bir elektrik dalgası çarpmış gibi geri çektim, kendimi de… Birkaç adım, aramıza mesafe koymak için gerilediğimde elini belime koyarak beni tekrar kendine doğru çekti.
‘’Kaçma benden… Sadece bir içki içeceğiz ve ben seni bu gece özgür bırakacağım beyaz güvercin.’’
‘’Cenkay abi bak sabah olunca birbirimize utançtan bakamayacağız. Bu tamamen saçmalık. Üst katta seviglin uyuyor, yokluğunu anlarsa-’’
İşaret parmağını dudaklarıma bastırdı.
‘’Şşş! Bizden başka hiçbir şey konuşmak istemiyorum şu anda. Gel hadi… Gözlerine baka baka bir içki içmek istiyorum sadece. Bunda bir mahsur yok, değil mi?’’
‘’Cenkay abi, yapma lütfen.’’
‘’Hay senin abine! Göstereceğim ben sana abiyi şimdi. Geç şuraya.’’
Beni resmen koltuğa ittirdi. Savrularak oturduğum koltukta üstüm başım açılmış, saçlarım savrulmuştu. Gelip yanıma oturdu ve elindeki kadehi benim elime tutuşturup, koltuğun yanındaki sehpada duran kendi kadehini de eline aldı.
Birkaç gece önce, arkadaşlarımla bir yerde içki içerken Cenkay abiyle karşılaşmıştım. Nerdeyse yarım şişe kadar Martini’nin etkisindeydim. Üstelik öncesinde dört kadeh gin&soda içmiştim. Yıllardır gizli gizli hayranlık hatta daha fazlasını beslediğim, üvey kuzenim, Cenkay’la, o içkili halimle karşılaşınca biraz edepsizleşmiş ve konuyu bel altına kadar indirmiştim. Beni her ne kadar o gece durdurmaya çalışıp, o günden sonra zaten pek uğramadığı eve uğramasa da, o gece evdeydi. Sevgilisi de bizde kalıyordu. Bütün gece sırt dekolteli, eteği kalçamın tam altında biten, sadece göğüs kısmı transparan olmayan, siyah elbisemin içinde bana bakıp durduğuna anlamıştım onda bir gariplik olduğunu. Koltukta son derece rahat bir şekilde oturmuş, beni izleyerek ilk yudumunu aldı.
‘’Yavrum, gelsene… Uzak durma o kadar.’’
Elindeki kadehi bırakıp, beni kucağına çekti. Karşı koymaya çalışsam da, ona gücüm yetmedi. Bacaklarımı belinin iki yanından sarkıttı. İtiş kakış sırasında elimdeki kadehten biraz içki de dökülmüştü üstüme. Elimdeki kadehi, yanımdaki sehpaya bıraktım ben de, onun kadehinin yanına. Ellerimi omzuna koyup, onu iterken ayağa kalkmaya çalıştım.
‘’Rahat dur.’’
‘’Bu yaptığın saçmalık.’’
‘’Bak, seninle bir anlaşma yaptık. Bir kadeh içki içeceğiz beraber ve ben seni rahat bırakacağım. Yoksa sabaha kadar, kollarımda hazdan kavrulacaksın.’’
Cümlesini tamamlayamamıştı aslında. Çünkü yüzüne bir tokat attım. Pis pis gülmeye başladı.
‘’Demek sert seviyorsun. Sorularından birine cevap vereyim o zaman; ben de sert severim yavrum.’’
‘’Bak çığlık çığlığa bağıracağım birileri duyup da beni kurtarsın diye.’’
‘’Bağırsana ya… Senin dayın insin, benim halam insin… Hatta Güzide de insin… Bu halimize nasıl açılayacaksın insanlara? İster misin gerçekten böyle bir drama?’’
Sinirden elimi ısıracaktım. Sonra dedim ki, benim canım yanacağına onun canı yansın ve uzanıp, V yaka kazağının açıkta bıraktığı boynunu dişledim aynı bir vampir gibi. Canının acıması gerekirken bu onun aksi gibi hoşuna gitmişti, inanılır gibi değil!
Elleriyle belime baskı uygulayarak beni kasıklarına bastırdı. Gözlerini kapatıp, başını geriye attı. Esrar çektikten sonra dumanını havaya hazla salan bir esrarkeş gibi içinden titrek bir ‘’Oh!’’ saldı havaya. Elleriyle kucağında zorla tuttuğu bedenimi okşamaya başladı. Rahatsızca kıpırdandım, ellerinden kurtulmak istiyordum.
‘’Güzelim sen de çok hızlı çıktın ama. Aceleden, kucağımda duramıyorsun. İçki istemediğine ve boynumu ısırdığına göre, ilk teklifimi kabul ediyorsun yani, öyle mi?’’
‘’Ya canın acısın diye yaptım, bir şey istemiyorum. Teklif meklif verme bana ve beni rahat bırak ya!’’
Söylene söylene kucağından kurtulmak için kıpırdanıyordum.
‘’Rahat dur! İstemiyorsan bile bana kendini daha çok arzulatıyorsun.’’
Kalçasını yukarı doğru ittirerek kucağındaki bedenime, kendi bedenindeki sertliği hissettirdi. Zaten ıslanmıştım ve bunu hissetmemle hem ıslak hem de kalp gibi atan bir kadınlığım oldu. Kendime engel olmalıydım. Teslim olamazdım. Yıllarca hayalini kurduğum bu anı, böyle yaşayamazdım.
‘’Bir içkiden sonra özgür müyüm?’’
Elinin tersiyle geceliğimin kısa eteğinin açıkta bıraktığı kasığımı okşayarak cevap verdi.
‘’Evet bebeğim.’’
‘’Peki o zaman, sen kazandın.’’
‘’Ben kazanmış olsaydım, şu anda o küçük ağzından, ateşli ateşli, peş peşe benim adımı sayıklıyor olurdun.’’
Elimi alnıma götürdüm ve başımı olumsuz anlamda salladım.
‘’Sen umutsuz bir vakasın.’’
‘’Benim tek umudum sende şu anda. Şu tende… Benin umutsuz bırakan sensin.’’
‘’Sana daha fazla tahammül edemeyeceğim.’’ dedim ve sehpaya bıraktığım içkimi elime alıp, tek seferde kafama diktim.
İçki sert olduğu için, tek seferde kafaya dikince boğulacak gibi oldum. Hem boğazımı yaktı hem de midem ağzıma geldi. Öğürmemi bastırırken, tahriş olan boğazım yüzünden öksürüyordum.
‘’Aman kızım, yavaş! Bana benzemez bu, altına aldı mı, öldürür!’’
Bir yandan öksürürken bir yandan da daha et derdinde olan Cenkay’a vuruyordum. Beni kucağından yana bıraktı ve büfeden bir bardak su doldurup getirdi.
‘’İç şunu, iyi gelir.’’
Dediğini yapıp, bardaktan küçük küçük, öksürüklerimle mücadele eden yudumlar aldım. Ona öfkeyle bakmaya da devam ediyordum. Önümde diz çöküp, biten bardağımı elimden aldı ve sehpaya uzanarak bıraktı. Sonra tekrar dizlerimin dibinde yerini alıp, yüzümü kapatan saç tutamlarımı geriye yatırdı. Eliyle yüzümü okşadı biraz ama ben başımı geri çekerek temasını kestim.
‘’Bir bardak su daha ister misin?’’
‘’Yok sağ ol. Yeterince içeceğimi içtim ben. Sana iyi geceler, Cenkay ABİ.’’
Abi lafını bilerek bastırmıştım.
Elleriyle dizlerime baskı uygulayarak koltuktan kalkmama engel oldu.
‘’Nereye gidiyorsun? Benim içkim bitmedi.’’
Ben nasıl kurtulacaktım bundan ya? Aklıma bir fikir geldi, belki o sayede kurtulurdum.
‘’İçkini benim elimden içmek ister misin?’’ diye sordum.
‘’Ne?’’ dedi şaşırarak.
Aferin bana! Birden yüz seksen derece dönünce şüphe uyandırmam kaçınılmazdı.
‘’Bana su verdin ya… İyi davrandın şimdi… Ben de sana küçük bir jest yapmak istiyorum. Hem kucağına da otururum.’’
‘’Sabahlığını da çıkar o zaman.’’
Bir bu eksikti ya!
‘’Kucağındayken sen çıkarırsın. Benim elim dolu olacak ya hani…’’ Bir de göz kırptım.
Güldü ben öyle yapınca. Ne kadar da tatlı gülüyordu, gülüşü batsın! Yerine geçip oturdu. Ben de ayağa kalkıp, kadehi aldım. Bir dizimi kırıp, koltuğa dayadım ve oturacak gibi yaptım. Sonra da gözlerine baka baka, o kadehi de tek dikişte içtim. Hızlı bir hareketle sehpaya koyup, koşar adım merdivenlere yöneldim ama merdivenlerden gelen ayak seslerini takip eden o kadının sesleriyle olduğum yerde kalakaldım. Bu durumu nasıl açıklayacaktım?