2

1819 Kelimeler
Kim o, deme boşuna Benim ,ben.. Öyle bir ben ki gelen kapına Baştan başa sen! Özdemir Asaf O günden sonra kendime gelemedim. Garip bir şekilde o kişiyi tanıdığımı hissediyordum ve bunu Tuğçe'ye söylediğimde "Manyak mısın kızım sen?" cevabını aldım. Evet, elimde olmadan kafama o kadar çok takmıştım ki delirmeye başlıyordum sanırım. Ama ne yaparsam yapayım o his geçmiyordu bir türlü. Hani böyle birine “Sanki doğduğumdan beri beraberiz de şimdi kavuşmuşuz.” dersiniz ya, işte o türden hislerdi o kişiye hissettiklerim. O an korkudan fark edemesem de, sonra düşündüğümde fark etmiştim ki kokusu çok güzeldi. Okula başlayalı bir ay olmuştu ve okula iyice ısınmıştım artık. Başka bir popülerle tanışmadım çok şükür, Fuat'ın okulun sahibinin oğlu olduğunu öğrendiğim gerçeğini saymazsak tabi. Tuğçe'yle daha samimiydik artık, yıllardır arkadaşım gibiydi. Fatih'le de ortadaydık işte. Aslında o bana çıkma teklifi etmiş ama ben kabul etmemiştim. Tamam, şimdi size bir itirafta bulunacağım, sıkı durun. Garip bir şekilde bonibonları sıraya koyan çocukla o gün spor salonundaki çocuğun aynı çocuk olduğunu düşünüyor ve ondan hoşlanıyordum. Evet, görmediğim gizemli çocuktan... Deli miydim? Belki... hatta büyük ihtimalle. Bu arada bonibonların hâlâ, her gün düzenli olarak sıranın altına koyulduğunu söylemiş miydim? Belki de biri benimle oyun oynuyordu bilmiyorum. Bildiğim tek şey o kişiyle tanışmak istediğim. Kapı çalınca karşımda gördüğüm Semih'le unuttuğum bir gerçek soğuk havayla birlikte yüzüme çarptı. Bugün sınıflar arası futbol maçı vardı ve ben “İzlemeye gelirim.” diye söz vermiştim. Bu arada Semih ve grubu artık dörtlü değil, altılı takılıyordu. Tuğçe ve ben de dahil olmuştuk gruba. Evet, şu “Asla yaklaşılmaz.” denilen gruba...Ve gruptaki herkesle çok yakın arkadaş olmuştum. Fazla yakın arkadaş, mesela Can'ı boxerla görecek kadar. Gerçi çocuğun bir suçu yoktu, sadece erkekler geldi sanıp “Girin.” demesi dışında. Tabi Semih "Lan geri zekâlı madem giyinik değilsin ne bok yemeye girin diyorsun, boşa mı kapıyı çalıyoruz?" deyip zavallı çocuğa dalmasa daha iyiydi ya, neyse. Semih bir bana bir avokadolu pijamalarıma bakıp gözlerini devirerek "Unuttun değil mi?" deyince şirince gülümsedim. "Ya aklımdan çıkmış. Sen geç içeri iki dakikada hazır olurum." diyerek odama koştum. Ne de olsa onlardan başka plan yapacak kimsem yoktu. Kot şortla, üzerine bizim sınıfın formalarıyla aynı olan tişörtü giyinip saçlarımı da topladıktan sonra aşağı indim. "Ne çabuk hazır-“ diyen Semih bana bakınca “Lan giyinmeyi unutmuşsun sen." deyip aklınca benimle dalga geçti. Semih'e dil çıkartıp kapıya yöneldim ben de onu hiç takmayarak. "Yok ya. O şortla dışarı çıkabileceğini falan sanıyorsan ağır yanılıyorsun." deyip Cüneyt Arkın misali önüme atlayan Semih'e ters ters bakıp "Hiç de yanılmıyorum, bal gibi de giderim arkadaş." dedikten sonra elimle itekledim. Tabi ki de yerinden bir gram oynamadı öküz. Hâlâ Semih'i iteklerken "Yaa oğlum öküz müsün çekilsene." deyince "Altındaki olmayan şeyin yerine daha düzgün bir şey giyinirsen neden olmasın." cevabını aldım. "Fuat bir sen iki. Benimle alıp veremediğiniz ne sizin?" deyip tek kaşımı kaldırdım. Umarım şempanzelere benzemiyorumdur şu an. "Arkadaşımıza tüm erkeklerin yiyecek gibi bakmasını istemiyoruz ne var bunda?" "Ozan ve Can'la da arkadaşım, hatırlatırım." "Şimdi anladın mı seni almaya neden onlardan birinin gelmediğini? Tuğçe'ye de Fuat gitti o yüzden. Onların mezhep genişse bizim suçumuz ne?" "Yaa Semih geç kalacağız." diye mızmızlanmalarıma aldırmayan Semih'i ikna edemeyeceğimi anlayınca odama geri çıktım. Ona kalsa maça falan da gitmez, öylece beklerdi çünkü orada. Ne kadar inatçı olduğunu anlayacak kadar tanımıştım onu. Şortun yerine tayt giyerek geri döndüm salona. Tişört kalçalarımı kapattığı için sorun olmazdı sanırım. Beni görünce eliyle dön işareti yapıp sonunda ikna olmuş olacak ki kapıdan çekilip geçmem için yer verdi beyefendi. Gözlerimi kısarak ona baktıktan sonra kapıdan çıktım. Şeytan diyordu çak ağzına iki tane geç git yanından o şortla ama, kafasında beyaz hare olan diğer yanım da hiçbirine kıyamıyordu ne yazık ki. Okula geldiğimizde Tuğçe'yi görünce güldüğümü anlamasın diye kafamı Semih'in göğsüne gömdüm. Ve Fuat beni değil de Tuğçe'yi almaya gittiği için binlerce kez şükrettim o an. O değil de, Semih ne güzel kokuyordu öyle. Çocuklar yanımıza gelince Semih "Tuğçe kız üzerindekileri seneye de giyerim diye mi almıştın?" diye sorunca kafamı kaldırarak, dayanamayıp bastım kahkahayı. Tuğçe "Lan hangi geri zekâlının fikriydi Fuat'ı bize yollamak?" diye söylenirken ben üzerindeki ona yaklaşık üç beden büyük ve dizlerine kadar gelen hırkaya bakıyordum. Kimindi ya o? "Kübra susacak mısın artık?" "Susuyorum, susuyorum da sana bakınca..." cümlenin sonunu getiremeden tekrar bir gülme krizine girip, gülmekten gözlerimden akan yaşları elimin tersiyle sildim. Resmen küçükken annesinin zorla “Seneye de giyersin.” diye aldığı bayramlıkları giymiş gibi duruyordu ve gülmemek mümkün değildi. "Gayet de tarz olmuş, takma sen." diyen Fuat'a inanmayan gözlerle bakarken Ozan sadece gülüyordu. Can mı? Can... "Can nerde?" "Şuradaki kızlardan numara almaya çalışıyor." diyen Ozan'a gülümseyip oraya doğru yürüdüm. Geçen gün sırf ben çikolatayı yemeyeyim diye arkadan sinsice yaklaşıp yalamış ve güzelim çikolatamı yememe engel olmuştu. Ve şimdi, intikam zamanı. "Can?" "Efendim." "Ne yaptığını öğrenebilir miyim?" "Sohbet ediyorduk kızlarla." "He sadece sohbet yani." deyince bizimkiler ne yapacağımı anlayıp kıkırdamaya başlamış, Can'sa kocaman açılmış gözlerle bana bakıyordu. Aa, ayıp Cancığım, müstakbel sevgilisine öyle bakmaz insan. "Anlamadım?" "Neyi anlamadın aşkım ya. Beni aldatıp aldatmadığını soruyorum." deyince kızlardan biri kalkıp gitmiş ve diğer iki arkadaşı da peşinden koşmuştu. "Ayyy. Hayalleri yıkıldı." diyerek yalandan üzülmüş gibi yaparak kızın kalktığı yere oturdum. "Kübra. Uyuz musun sen? Niye engel oluyorsun kısmetime?" "Bir daha benim çikolatalarıma daha nazik davranmayı öğrenmen için." Can "Tamam, bir dahakine nazik yalarım." deyince sinirle nefesimi üfleyerek "Tüm kızlara Can benim sevgilim der, okuldaki kızları sana düşman ederim." dedim. "Kübra. Canım. Ben çikolata alayım mı sana? Markası ne olsun?" Kötü kız kahkahası atıp "He şöyle yola gel. Git geçen yediğim çikolatanın aynısını al gel bakayım." dedikten sonra maç için hazırlanmak üzere Can hariç hepsini kovup Tuğçe'yle maçların başlamasını beklemeye başladık. Can basket takımındaydı çünkü. E o boyla, orada olmasa bi tık kırılırdım. Maç başlamıştı ve ne bizimkiler ne de karşı takım gol atamamıştı. Can yanımda küfrederek tezahürat yapmasaydı daha da güzel bir maç olabilirdi sanırım. En azından formaları dikenleri salabilirdi yani. Can artık kendini aşıp da yaratıcı küfürler etmeye başlayınca omzuna vurup "E yuh ama." dedim. Küfrettiği adam beden hocasıydı be! "Anam. Pardon kızlar ya, ben sizi tamamen unuttum." Mahcup bir şekilde elini ensesine götürünce maç heyecanına verip affettik biz de, ki bu hali oldukça şirindi açıkçası. Tatlı çocuktu ya. Kızlar da bu halini seviyor olmalıydı. Evet, okuldaki kızların yarısı falan. İlk yarı berabere sona ererken, bizimkilerin yanına gittik. Hepsi kendini yere atmış soluklanıyordu. "Ozan ne oldu kardeşim? İlk yarıda en az üç gol atarım diyordun." "Can bak bulaşma bana, o atamadığım golleri tek tek sana sokarım." Semih'in öksürük sesiyle bizim de burada olduğumuzu hatırlayan ikili aynı anda gözlerini başka yere diktiler. "Hayır, oradan bakınca da pek Hüsamettin tipi yok bizde ama." "Aslında sende bir Abdülrezzak tipi var." diyen Ozan'a gözlerini pörtleterek bakan Tuğçe, "Sende de Ayşe teyze tipi var, ben sesli söylüyor muyum?" deyince artık dayanamayıp bastım kahkahayı. Tuğçe’nin laf sokmalarına bayılıyordum zaten. Hele ki bir de Ozan’la atışıyorsa... İkinci yarı başlayınca yerlerimize geçip maçı izlemeye devam ettik. Ve gol... Can, gol atan Fuat'ın üzerine atlayınca çocuğun tüm kemikleri kırıldı sandım. Ama diğer takım arkadaşları da üzerlerine atlayınca ilahi adalet yerini bulmuş ve Can da onların altında kalmıştı. Ve maç bir sıfır sona erdi. Bizim sınıfın erkekleri manyak manyak hareketler yapıp sevinirken, kızlar olarak dehşet içinde onları izliyorduk. Hayır yani maç sırasında hepsinin içine bilinmeyen canavarlar kaçıyordu sanki. *** Eve geçince babamın evde olduğunu görüp sessizce odama geçtim. Beni görmüştü ama tek kelime bile etmemişti. En azından bağırması ya da azarlaması gerekmiyor muydu? Garipti... Hem de çok garip... *** Bugün yine okula gidip de grubun yanına gidince tüm gözler bana dönmüştü. Hayır anlamıyordum ki ne vardı bunda bu kadar şaşılacak? Belki de daha önce herkes havalı sıfatını yapıştırdığı ve bu yüzden de onlarla konuşmadıkları için, onlar da aralarına almamışlardı hiç kimseyi. “N’aber kız sarı?” diyen Fuat’a bakarak gözlerimi devirdim. Anladık, sarıydı saçlarım da bunu her seferinde yüzüme vurmaları da gerekmiyordu yani. Önce Fatih, şimdi Fuat. “Ne taktınız saçlarıma be?” “Ama sarı.” “Seninkiler de siyah arkadaş. Ne varmış saçlarımda?” “Bir şey yok. Sarı işte.” diyen Fuat’la daha fazla polemiğe girmemek için susup, bahçeye bakınca içeri giren Semih’e çevirdim bakışlarımı. Kız mıydı o yanındaki? Karşı sınıftaydı sanırım, görmüştüm bir kaç kez. Ama bana neydi ki? Tabii de bir sevgilisi olacaktı elinde sonunda, karizmatik çocuktu Allah için. “Günaydın.” diyerek yanımıza gelirken az önceki kızla çoktan ayrılmıştı. Malum, grubumuzun yanına üçüncü kişiler yaklaşamıyordu pek. Can ve Fuat sırayla “Günaydın.” derken, bakışlarını bana çeviren Semih’e baktım ters ters. “Herkes söyledi zaten. Bence yeterince aymıştır.” Hele az önceki kız da dediyse tamamen aymıştır bence. Işıl ışıl olmuş olabilirdi hatta her yer. “Belki sen demeden benim için yeterince aymıyordur?" “Komik şey!” diyerek diğer tarafa çevirdim başımı. “Ciddiyim ben.” Başımı tutup kendi olduğu yere çevirerek gözlerime baktı. İnatçı keçinin teki olduğunu söylemiş miydim? “İyi be. Günaydın.” Semih’in dudaklarının kıvrılmasıyla birlikte güldüm ben de. Ben söyleyene kadar ısrar edeceğini çok iyi bildiğimden, inatlaşmanın da bir alemi yoktu. Zaten trip atmam için bir neden de yoktu, her gün başka bir kızla konuşsa da ona kızacak konumda değildim ben. Gülerek sınıfa girerken, az önceki kızın kapının önünde olduğu ve Semih’i kestiği dikkatimden kaçmazken, Can koşarak gelip Semih’in sırtına atladı. “Bensiz nereye gittiğini sanıyorsun sen?” “Ulan beyinsiz, sınıfa giderken sana mı soracağım?” “Kırıyorsun.” diyerek elini kalbinin üzerine koyup geri geri yürüyerek sınıfına doğru gitmeye başladı. Ben “Düşeceksin.” derken, ayağı takılınca tam arkasından gelen Ozan ensesinden tutarak “Düz yürüyebiliyormuş gibi bir de ters gidiyor mal!” deyip kaldırdı onu. Ozan’la birlikte okula giriş yapan Tuğçe gözümden kaçmazken gülümsedim. O değil de kapıdaki kız neden gülüyordu ki? Uyuz! “Hocalar gelecek oğlum, yürü git.” diyerek Can’ı bırakan Ozan sınıfa doğru gelirken, karşıdaki kıza bir göz atıp Semih’e döndü. “Yine mi?” Pardon da... Yine mi derken? “Konuştum sabah. Hâlâ laftan anlamazsa sen ve muhteşem küfürleriyle baş başa bırakmayı düşünüyorum.” diyen Semih’e aldırmadan -ya da aldırmamış gibi yaparak- Tuğçe’nin koluna girerek sınıfa girdim. “Bir şey mi oldu?” “Yooo.” deyip sırama oturunca, Ozan ve Semih de oturdular yerlerine. Semih de Tuğçe gibi “Bir şey mi oldu?” diye sorunca omuzlarımı kaldırıp indirdim sadece. Nasıl oluyordu bilmiyorum ama her yalan söyleyişimde çok da güzel yakalanıyordum Semih’e. Bu yüzden en iyisi hiç konuşmamaktı. “Bir şey olmuş gibi de.” Sınıfa giren hocanın beni kurtarmasıyla birlikte gülümseyip derse odaklandım. Bana neydi ki zaten Semih’e yavşayan kızlardan. Arkadaşımdı o benim. Can’ın çıktığı bilmem kaçıncı kız umurumda olmuyorsa, Semih’inkiler de olmamalıydı. Peki o zaman boğazımdaki bu yumru da neyin nesiydi? Tam olarak neydi kalbimi böylesine acıtan? Ne diye Semih’in yanına yaklaşan her kızdan benim canım yanıyordu ki? Tamam, biraz fazla ilgiliydi bana karşı ama onunla ilgili başka bir şey düşünmemiştim ben. Ama görünüşe göre ilgiye, sevgiye alışık olmayan kalbim çoktan bu ilgiyi farklı algılamış ve Semih ile ilgili hayaller kurmaya başlamıştı bile. Ama olmazdı. Yani okuldaki o kadar kıza yüz vermezken... Hem sadece arkadaşımdı o benim... Sadece arkadaş... Anladın mı kalbim? Anlamamıştı...
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE