Keyifli okumalar...
Bölüm Şarkısı: Mehmet Güreli - Kimse Bilmez
3.Bölüm : "KATİL"
Üzerinizde zaten bir ton sorumluluk varken bu sorumluluğa daha fazlasını eklemek ihtiyaçtan da olsa bir yüke dönüşüyordu. Benim sorumluluğum ise bir çocuktu, oğlumdu. Bir işe girmek her ne kadar omzuma yük bindiriyor olsa da buna ihtiyacım vardı. Çalışmanın bana iyi geliyor olması da reddedemeyeceğim bir gerçekti.
Sıkıntıyla elimi saçlarıma geçirdim.
" Tamam Şeyma Teyze , sorun değil. Bugün yeterince baktın zaten Efgan'a , daha fazlasını istemem ayıp oldu asıl."
" Tekrar kusura bakma kızım. Biliyorsun Efgan'ın başımın üzerinde yeri var ama o kadar geç saate kadar..." Şeyma Teyze'nin mahcubiyetle harmanlanmış sesine karşın dudaklarımı birbirine bastırdım. Zaten benim için çok şey yapmıştı, daha fazlasının elinden gelmemesi onun suçu değildi elbette. Bana karşı mahcubiyet duyacak son kişi bile değildi.
" Anlıyorum Şeyma Teyzeciğim. Görüşürüz, iyi akşamlar." Telefonu kapatıp koltuğa fırlattım ve oturduğum eskimiş koltuktan kalkıp odayı turlamaya başladım.
Eve geldikten sonra Şeyma Teyze kendi evine geçmişti. Efgan'la biraz vakit geçirdikten sonra saat beşe geliyordu. Altıda barda olmalıydım fakat Efgan'ı bırakabilceğim birileri yoktu. Şeyma Teyze de her ne kadar yardımcı olmak istese de gece ikiye kadar Efgan'a bakacak gücü yoktu , haklı olarak.
" Anne, üzülme. Ben kendime bakabilirim, sen işine git." Efgan'a minik bir tebessüm gönderip yanına gittim ve sarıldım. Başını okşarken o da minik kollarını bana sarmıştı.
" Seni burada yalnız bırakamam bebeğim. Çok tehlikeli burası." Efgan benden ayrılıp ayağa kalktı ve ince kollarını kaslarını göstermek istermişçesine kastı.
" Ben büyüdüm anne ve de çok güçlüyüm! Bak kaslarıma." dediğinde gülüp saçlarını karıştırdım.
" Evet benim oğlum çok güçlü ama olmaz." dediğimde dudaklarını büzüp koltuktaki eski yerine geçmişti. Evden çıkmam gerekiyordu yoksa yetişemeyecektim. Tekrar sıkıntıyla bir nefes verip saçlarımı karıştırdım ve başka bir çözüm yolu olmadığını farkederek Efgan'a montunu giydirdim.
" Nereye gidiyoruz anne?"
Şapkasını da kafasına geçirip dışarıda kalan bir kaç kıvırcık tutamı da düzeltip burnunu öptüm.
" Sen de benimle geleceksin tatlım. Ama hiçbir şekilde benim sözümden çıkmayacak ve yerinden ayrılmayacaksın. Tamam mı?" Efgan gülümseyip kafasını olumlu anlamda sallarken ben de gülümsedim ve botlarını giydirdim. Üstümü değiştirmeye vaktim olmadığından deri ceketimi giyinip siyah beremi de kafama geçirdim. Efgan'ı oraya götürerek doğru mu yapıyordum yanlış mı, hiçbir fikrim yoktu ama başka seçeneğim de yoktu. Tek umudum patronun bu konuda bir şey dememesi ve en azından şu geceyi kazasız belasız atlatmaktı.
Sonunda barın önüne geldiğimizde son kez Efgan'ın üzerini düzelttim ve ona güven verdiğimi umduğum minik bir tebessüm gönderdim.
''Burada mı çalışıyorsun anne?'' Efgan barın girişindeki adamlara sonra da barın olduğu caddeye bakarken kaşlarını çatmıştı ve bu beni huzursuz ediyordu. Efgan'ın bu ortamları bu kadar yakından görmesini istememiştim fakat bunun için artık geçti.
''Evet canım, burada abilerin ve ablaların içeceklerini ben hazırlıyorum.''
''İçerde milkshake var mı? Bana da yapabilir misin?'' Sorusuna karşılık boğazımdan minik bir kıkırtı kaçtı. Masum sorusuna karışık kafamı onaylar şekilde salladım. ''Bir şeyler düşünürüz size özel küçük bey.''
Güvenliğe verdiğim ufak selam eşliğinde Efgan'ın elini sıkıca tutarak içeriye girdim. Bardakları durulamaya başlayan Tom, yüzündeki kocaman gülümsemeyle bizi karşılarken yeni bir insanla tanışma konusunda asla çekinmeyen minik oğlum çoktan Tom'un yanına koşturmuş ve tanışmak üzere elini uzatmıştı bile.
''Ben Efgan, sen kimsin? Muzlu milkshake yapmayı biliyor musun?'' Efgan'ın tanışma anlayışına karşılık başımı hafifçe yana eğip gülerken Tom'un da Efgan'ın girişimciliğine karşılık şaşırdığını anlayabiliyordum. Bazen ben bile benden nasıl böyle bir çocuk çıktığına şaşırıyordum. Gerçi ben de bir zamanlar öyleydim değil mi? Sanki hayatım iki devire bölünmüştü ve birinci devirdeki o insan ben değil de başka birisiydi. Anılar zihnime bir karabasan gibi çökmeye başlarken sanki salladıkça uzaklaşıcaklarmış gibi başımı iki yana salladım ve Tom'un da Efgan'ın elini tutuşunu izledim.
''Selam, ben de Tom. Eftalya'nın iş arkadaşıyım ve evet manyak milkshake yaparım. Hizmetinize amadeyim prensim.'' Tom, Efgan'a doğru eğilip oğlumun samimiyetine aynı samimiyetle karşılık verirken ona gözlerimden akan minnet duygusuyla baktım. Tom, dudaklarını birbirine bastırıp bana doğru baktı ve gözlerini bir kez yavaşça yumup açtı. Sanırım bu onun 'önemli değil' deme şekliydi.
''Tom mu? Tom ve Jerry'deki Tom gibi mi yani?'' Efgan'ın sorusuna karşılık sırıtan Tom aynı itinayla oğlumu cevapladı. ''Aynen öyle! Gel hadi, muzlu milkshakeini yaparken seninle biraz sohbet edelim.'' Efgan Tom'un teklifine karşılık bana doğru izin almak amacıyla yavru köpek bakışlarını atarken başımı sallayarak onu onayladım ve hevesle giden ikilinin ardından başımı iki yana sallayarak hafifçe güldüm.
Neredeyse her gün muzlu milkshake komasına giren oğluma şu günlerde malum sebeplerden hiç içirememiştim ve bu onu oldukça heveslendirmişti anlaşılan. Eşyalarımı arka odaya bırakıp tezgaha geçerken Tom'un yarım bıraktığı durulama işini el çabukluğuyla bitirmeye çalıştım. Efgan ile işi bittiğinde bana öğreteceği bir sürü şey vardı ve ben vakit kaybetmek istemiyordum.
" Buraya bir Blue Margarita alabilir miyim?"
Cevap vermeden el çabukluğuyla müşterinin istediği içkiyi hazırlamaya başladım. Saat altıda buraya gelmiştik ve Tom ile Efgan'ın milkshake macerasından sonra Tom'dan neredeyse tüm içkileri ve yapılışlarını öğrenmiştim. Efgan ise milkshakeini alıp çalışanların dinlenme odasına geçmişti. Saat sekizde ise Salih Beyin de dediği gibi yoğunluk artmış ve bar kalabalıklaşmaya başlamıştı. Şimdi ise saatten haberim yoktu ama en azından yaklaşık iki saattir çalıştığımı düşünüyordum.
Bir damla da limon suyu döküp içkiyi tezgahta kaydırarak kadına gönderdim. Kadının kaçıncı içkisiydi, artık saymayı bırakmıştım. Eh , tek derdi olan sen değilsin ya Eftalya? Gözlerimi ışıklarla bezenmiş geniş barda gezdirdim. Herkesin bir derdi vardı. Ama dertlerin büyüklüğü kişiden kişiye değişiyordu. Kenarda gülüşerek içkilerini içen ve dans eden büyük ihtimal üniversitelilerden oluşan kız grubuna gözüm ilişti. En büyük dertleri kötü notları , ayrıldıkları erkek arkadaşları falandı belki de...Ya da değildi, bilemezdim.
Sonra odağımı tezgahın önündeki uzun bar sandalyesinde oturan orta yaşlı adama çevirdim. Önündeki içki bardağıyla oynarken kim bilir neler düşünüyordu. Belki iflas etmişti , belki karısından boşanmıştı... Ya da sadece kafa dağıtmak için gelmişti. Öyle böyle herkesin bir üzüntüsü , herkesin bir hayal kırıklığı vardı. Kimisi üzüntüsünü içerek , kimisi odasına kapanıp saatlerce ağlayarak bastırmaya çalışıyordu. Ben... bense üzüntümü Efgan'la bastırıyordum. Geçmiyordu , ama bir süreliğine de olsa unutturuyordu. Konuşması , kokusu , kıvırcık saçları , güven veren yeşil gözleri beni rahatlatıyordu.
Efgan'ın aklıma gelmesiyle bordo önlüğümün cebinden eskimiş saatimi çıkardım.
Saat 22.08'i gösteriyordu. Tahmin ettiğim gibi iki saattir çalışıyordum. Daha çalışmaya başlamadan önce buranın çok uğrak bir mekan olduğunu anlamıştım fakat bu kadarını ben de beklemiyordum. İki saattir neredeyse boş olduğum bir vakit hiç olmamıştı. Yani Efgan'a bakacak zamanım da olmamıştı, umarım canı çok sıkılmamıştır.
" Tom, ben bir Efgan'a bakıp geleceğim , beni idare et lütfen." Tom hazırladığı içkiyi müşteriye verip gülümsedi.
" Tamam, idare ederim ben. Çabuk ol, bu kalabalıkla uzun süre baş edebileceğimi sanmıyorum." Tom'a başımı olumlu manada sallayıp koşar adımlarla dinlenme odasına geçtim.
" Efgan, ben geldim." Gözümü odada gezdirdim fakat Efgan burada değildi. Nereye gitti bu çocuk ya? Başına bir şey gelmiş olmasın? Telaşla dinlenme odasındaki küçük tuvalete baktım fakat orada da yoktu. Saçlarımı karıştırdım ve son kez odada gözlerimi gezdirip oradan çıktım.
" Nerdesin Efgan?"
Karşı odadan gelen gülüşme sesleriyle kaşlarımı çattım ve yavaşça kapıya doğru yaklaştım. Burası Salih Bey'in odasıydı. Kapıyı çaldım. 'Gel' komutunu almamla içeri girdim.
Allah'ım şükürler olsun!
Salih Bey'le karşı karşıya oturmuş , satranç oynayan Efgan'ı görmemle yanına gittim ve sarıldım.
" Beni çok korkuttun Efgan!" yanaklarını öptükten sonra burada olduğunu unuttuğum Salih Bey'e mahcup bir ifadeyle baktım.
" Kusura bakmayın, bakacak biri bulamayınca yanımda getirmek zorunda kaldım." Salih Bey anlayışla gülümsemiş ve Efgan'ın saçlarını okşamıştı.
" Sorun değil Eftalya , Efgan'la çok iyi anlaştık. Gerçekten çok iyi ve zeki bir çocuk yetiştirmişsin." gülümsedim ve teşekkür ettim.
" Merak etme Efgan benimle. Sen işinin başına geç , Tom zor durumda kalmasın." tekrar gülümsedim ve Efgan'ı son kez öpüp odadan çıktım. Tom'un yanına geçtiğimde çıldıracak gibiydi. Onu daha fazla zor durumda bırakmamak için yardım etmeye başladım.
Aradan birkaç saat daha geçtikten ve biz haşatımız çıkana kadar çalıştıkan sonra nihayetinde yoğunluk azalmaya başlamıştı.
" Efgan'ı da al git istersen, gerisini ben halledebilirim."
" Şuraları da toparlayayım, gideriz." Ufak bir tebessüm gönderip bardakları temizlemeye devam etti. Tezgahın üstündeki çöpleri atarken gözüme ilişen gazeteyle elime aldım ve göz atmaya başladım.Gözüme çarpan tanıdık isimlerle kaşlarım çatılmıştı. Haberin başlığı da gazeteyi istemsiz sıkmama sebep olmuştu.
'Ünlü iş adamı Ali Soydan'ın eşi Reyhan Soydan'ın ölmesine sebep olan Uzay Çetiner ölü bulundu!'
Uzay Çetiner. Teyzemin katili cezasını bulmuş, ölmüştü. Sinirden kasılan ellerimi gevşetip sakinleşmeye çalıştım ve haberin devamını okumaya başladım.
'Geçtiğimiz günlerde hayatını kaybeden ve son yolculuğuna uğranan Reyhan Soydan'ın katili Uzay Çetiner İstanbul'da patlayan bir depoda ölü bulundu. Patlamanın sebebi hala bilinmiyor. Görevliler doğalgaz patlaması olabileceğini düşünüyorlar. Uzay Çetiner'in babası Hikmet Çetiner ise hala kayıp. "
Haberin devamını okumak istemediğimden gözümü haberin yanındaki küçük fotoğrafa diktim. Teyzemin katilinin fotoğrafına. Benimkinden bile ifadesiz bakan gözler gazeteyi buruşturup çöpe atmama neden olmuştu. Daha fazla burada durmak istemediğimden önlüğü çıkarıp sandalyeye fırlattım ve Tom'a gittiğimi haber verip arka odaya gittim. Efgan ikili koltukta uyuyordu. Patron buraya yatırmıştı demek ki. Saatimi koluma takıp ceketimi giyinip bereyi kafama geçirdim. Telefonumu da ceketin cebine atıp Efgan'ın yanına doğru ilerledim. Kıvırcık saçlarını okşayıp üstündeki çarşafı kaldırdım. Her ne kadar uyandırmak istemesem de onu eve kadar taşıyamazdım.
" Efgan, hadi kalk. Eve gidiyoruz."
Homurdanarak kalkan Efgan'a gülümseyip montunu giydirdim. Beresini ve atkısını da taktıktan sonra çıkmaya hazırdık.
Mekandan çıkınca kararan hava bir an yönümü şaşırmama neden olsa da geldiğimiz yolu bulmuştum. Geçen sefer ki olaydan sonra daha dikkatli davranmaya çalışıyordum. Efgan bir daha böyle bir şeye şahit olmamalıydı. Efgan'ın beresini düzeltmeye çalışırken birinin çarpmasıyla küfrettim.Bana çarpan kapşonlu ise yere düşen poşetini alıyordu. Hiçbir şey demeden ilerlemeye başlamasıyla kaşlarımı çattım ve mırıldandım.
" Öküz!" Adam durup yandan bana bir bakış atıp hiçbir şey demeden ilerlemeye devam etti. Kısa bir an afalladım çünkü gördüğüm o gözler bir yabancıya ait değildi. Tanıdık gelen gözlerle ağzım açık kalırken başımı iki yana salladım ve Efgan'ın elini sıkıca, sanki ondan güç almak istercesine tuttum. Arkamı döndüm ve eve doğru hızlı adımlarla ilerlerken bir yandan da durmadan tekrarladım, sanki o gözleri tanımıyormuşum gibi.
" O olamaz, değildir yani.''
''Zaten alt tarafı gazeteden görmüştüm, tanımıyorum ya?''
"Öldü o."
" İmkansız yani canım , insan insana benzer sonuçta."
Seri adımlarım telaşlı adımlara gebe kalırken üzerime çöken karanlığa anlam veremeyen oğluma minik bir gülümseme bahşettim.
&
İki hafta daha çalışsam 1600 TL. Güzel bir daire kiralamaya yeter heralde. Mobilyalar için de bi o kadar kazansam , bir ayda ev işi tamam. Bunun suyu , elektriği , doğalgazı falan da var. Sonra yiyecek , kıyafet...
Yok, çıkamıyorum bu işin içinden. En iyisi her şeyi akışına bırakmaktı. Elime yeterli para geçsin bir , sırayla hepsini halledicektim. Liste yaptığım kağıdı buruşturup masanın kenarındaki çöp kovasına fırlattım. Küçük pencereden dışarıda mahalledeki diğer çocuklarla futbol oynayan Efgan'a baktım , halinden memnun gibi görünüyordu. Oyunları bitince acıkmış olarak eve gelecekti doğal olarak , bir şeyler hazırlamam gerekiyordu. Buzdolabını açıp içini inceledim. İki yumurta ve bir domates dışında bir şey yoktu. Ekmek de kalmamıştı. Gözlerimi devirip yumurtaları çıkardım ve buzdolabını kapattım. Markete gitmem gerekiyordu. Yumurtaları tekrar dolaba koydum. Ceketimin cebini karıştırdığımda bir kaç bozukluk ve zarf çıkmıştı. Zarfta bu haftanın maaşı vardı. Bir hafta benim için fazla zorlu geçmemişti Allah'tan. Daha zor işlerde çalıştığım da olmuştu. Yanaklarımın içini dişleyerek zarftan bir yüzlük çıkartıp zarfı tekrar ceketimin cebine koydum. Evin kapısı sağlam olmadığından evde bırakmak güvenli değildi.
Evden çıktım , Efgan'a baktığımda arkadaşlarından ayrılmış , bir köşede duruyordu. Kıvırcık saçları alnına dökülmüş , burnu ve yanakları soğuktan al al olmuştu. Arkadaşları oyunlarını oynamaya devam ederken o neden bir kenarda durmuş onları izliyordu ki? Yanına doğru ilerledim ve gözlerini kısarak nereyi izlediğine baktım. Arkadaşlarından biri , büyük ihtimalle babası olan adamla sohbet ediyordu. Yüzümü sıvazlayıp kendime geldikten sonra Efgan'ın yanına ilerlemeye devam ettim. O da benim geldiğimi farkedip gözünü hemen onlardan çekmiş ve gülümseyerek yanıma gelmişti.
'' Sen neden arkadaşlarınla oynamıyorsun kıvırcığım? '' elimi tutup beni çekiştirmeye başladı.
'' Gidelim anne , sıkıldım ben zaten.'' kayan beresini düzelttim.
'' Markete gidiyordum ben de. Hadi , gel beraber gidelim.'' kafasını sallayıp minik bacaklarıyla hızlı hızlı yürümeye başladı.
&
Yeni bölümde görüşmek üzere♥