🦋. YATILI YILLARIN BAŞLADIĞI AN 🦋

2212 Kelimeler
📖 8. BÖLÜM – YATILI YILLARIN BAŞLADIĞI AN Nehir, valizini çeke çeke o uzun okul yolunda yürürken içinden geçen tek şey şuydu: “Bu sefer yalnızım… hem de gerçekten yalnız.” Konağın kapısından çıktığı gün, bir çocuk değil, büyümeye mecbur edilen bir kız olarak yürümüştü. 6. sınıf bitmişti. O karmaşık, zorlu, gözyaşı dolu yıl artık geride kalmıştı. Hem çocukluğunu hem evini bırakmıştı o yıl. Nehir o yıl büyümek zorunda kalmıştı. 7. sınıfı yatılı okulda okumuş, yıl su gibi akıp geçmişti. Kezban’la tanışması, odasına alışması, yeni bir düzene girmesi… Hepsi hızlı ama sakin bir film gibiydi. Kezban, Nehir’in yaralarını fark etmeden saran bir dost olmuştu. Nehir bile fark etmemişti zamanın nasıl geçtiğini. Dün gibi hatırlıyordu ilk odaya girişini… Ama şimdi bir bakmıştı: “7. sınıf bitti…” Ve o gün geldi… Artık 8. sınıf öğrencisiydi. Yeni bir yılın içindeydi. Yeni dersler, yeni defterler, yeni umutlar… Ama kalbinde eski yaralar hâlâ duruyordu. İnsanın içi, okul takvimi gibi kolay yenilenmiyordu. ✦✦✦ 8. sınıfın ilk günleri heyecanlı geçti. Nehir defterlerini özenle kapladı, kalemliğini düzenledi, masanın kenarındaki küçük çiçeğini bile sildi, toparladı. Kezban kıkırdayarak: “Sen hep böyle misin? İlk gün heyecanı sende hiç bitmiyor.” dedi. Nehir güldü: “Ne bileyim… Belki bu yıl bir şeyler güzel olur.” Kezban yanağına hafifçe dokundu: “Olur. Senin gibi biri varsa her yıl güzel olur.” Bu söz bile Nehir’in ruhuna çiçek açtırdı. ✦✦✦ Dersler ilk haftalarda iyi gidiyordu: • Nehir düzenliydi. • Anlaması hızlıydı. • Çocuk gelişimi derslerinde parlıyordu. • Öğretmenler onu seviyordu. • Kezban’la birlikte çalışmak çok keyifliydi. Okul hayatı, ev hayatından daha çok “ev” gibiydi. Bazen Kezban’la gece geç saatlere kadar ders çalışıyorlardı. Yanlarında sıcak çay, omuzlarında battaniye… Sanki iki kardeş gibiydiler. Kezban gülerek dizlerine vurdu: “Kız, biz büyümüşüz de haberimiz yok!” Nehir başını salladı: “Aynen… Zaman çok hızlı geçiyor.” Zaman bazen acıyı, bazen insanı, bazen soruları büyütürdü. ✦✦✦ Tatil geldi. Öğrenciler evlerine koşarak giderken, Nehir her zamanki gibi sakin kaldı. Çünkü onun “eve koşma” hissi yoktu. Valizini çekti ve dayısının oteline doğru yola çıktı. Rüzgâr saçlarını savururken, kalbinde bir ağırlık vardı. Otele girince karşılaştığı ilk şey, Meryem’in soğuk yüzüydü. “Yine okuldan gelmiş. Bakayım notlara… Eee? Bir numara yok!” “Kız kısmı okuyup da ne olacak? Git iş bul.” “Çocuk gelişimi mi? Onunla ne oluyorsun sanki?” Nehir sustu. Her zamanki gibi sustu. Dayısının canı yanmasın diye sustu. Evin tartışması büyümesin diye sustu. Yuvaları dağılmasın diye sustu. Ama her sustuğu kelime, kalbine bir taş gibi oturuyordu. O gece otel odasında yatağa uzandı. Yıldızsız bir geceydi. Nehir içinden sadece şu soruyu sordu: “Gerçekten ne olacağım?” Cevabı yoktu. Ama bir yerlerde, derinde, umut hâlâ vardı. ✦✦✦ Tatil bitti. Nehir yeniden yurda döndü. Odaya girdiğinde Kezban ona sarıldı: “Hoş geldin kız! Seni çok özledim.” Nehir gülümsedi, gözleri doldu ama göstermedi: “Ben de seni…” O gece yurt odası, otelden çok daha sıcak geldi ona. Aradaki tek fark, bir insanın varlığıydı. Kezban’ın varlığı bile yokluğu yumuşatıyordu. ✦✦✦ 8. sınıf ilerledikçe dersler zorlaşmaya başladı. Konular ağırlaştıkça Nehir’in zihni bulanıyordu. Özellikle evden geldiği tatillerden sonra içi kararıyor, kendini boşlukta hissediyordu. Bir yazılıda kâğıda bakakaldı. Soruları biliyordu ama cevaplayamadı. Eli terledi, kalemi kaydı. Kezban ona baktı: “Nehir… iyi misin?” Nehir başını iki yana salladı: “Sadece… yoruldum.” Kezban onun yanına oturup elini tuttu: “Lütfen kendini bırakma. Sen çok güçlüsün.” Bu söz, Nehir’in omzundaki yükü biraz azalttı. Birinin onu anlaması, birinin yanında olması… Belki de hayatta en çok ihtiyaç duyduğu şey buydu. ✦✦✦ Bir gün ders çıkışı Nehir gökyüzüne baktı. Bulutlar ağır ağır ilerliyor, rüzgâr hafifçe esiyordu. Hava ne tam sıcak ne tam soğuktu. İçinden bir ses: “Ben bu yoldan vazgeçmeyeceğim.” dedi. Çünkü Nehir biliyordu: Kimse ona kolaylık sunmayacaktı. Kimse yol açmayacaktı. Kimse “Sen yaparsın.” demeyecekti, Kezban hariç. Ama o kendi kaderini kendi yazacaktı. Kimseden izin almadan, kimseden güç beklemeden… Kendi fırtınasından kendi gücünü doğuracaktı. ✦✦✦ Ara tatildi. Otelin lobisi her zamanki gibi temiz, düzenli ve sessizdi. Ama Nehir’in içi hiç sessiz değildi. Kafasının içinde yengenin sesleri, kendi çığlıklarını bile bastırıyordu. Meryem yine sabahın köründe homurdanmıştı: “Bak yine çorabını orta yerde bırakmışsın.” “Kızım sen daha kendini toplayamıyorsun, nasıl okuyacaksın?” “Dayın seni boşuna okutuyor.” Nehir sadece başını önüne eğmişti. Bütün tatil, bütün günler, bütün sabahlar aynıydı. Meryem’in sesi evin duvarlarına değil, kalbinin duvarlarına çarpıyordu. Bu baskının ortasında, otelin kapısı birden açıldı. Üç kız içeri nefes nefese girdi. “Nehir!” Nehir’in gözleri birden parladı. Bu ses… bu sevinç… bu sıcaklık… Bir anda çocukluğunun kapısını açtı. Elif vardı önlerinde—geniş gülüşlü, neşeli. Arkasında Ceren—hep meraklı, hep konuşkan. Ve Büşra—sessiz ama derin bakan. Hepsi ilkokul arkadaşlarıydı, yıllardır onu görmemişlerdi. Ama gelir gelmez sarıldılar ona. “Yola yola geldik kız! Çıkmadın aklımızdan.” dedi Elif. “Senin yatılı olduğunu duyduk, seni çok özledik!” diye ekledi Ceren. Nehir’in kalbi kabardı. İçinde, aylar sonra ilk kez gerçek bir mutluluk büyüdü. Ama o mutluluk uzun sürmedi. Meryem yenge arkadan o keskin sesiyle bağırdı: “Siz nereden çıktınız böyle?” “Otel burası, okul bahçesi değil!” “Şunların hâline bak, ayakkabılarıyla her yere basıyorlar!” “Nehir, çabuk çıkar arkadaşlarını dışarı, müşteriler rahatsız oluyor!” Ceren korkup geri çekildi. Büşra elini ağzına götürdü. Elif’in gülüşü kayboldu. Nehir’in yüzü kızardı, omuzları çöktü. Bir anda kendini suçlu hissetti. Oysa kızların tek yaptığı onu görmekti. Yenge koridorda yürürken hâlâ mırıldanıyordu: “Otele kız çağırılır mı?” “Halıya basışlarına bak!” “Bu çocuk yüzünden başım ağrıyor!” Kızlar tamamen utandı. Elif, Nehir’in kulağına eğildi: “Biz yanlış bir şey mi yaptık?” Nehir hemen başını salladı: “Hayır. Siz kötü bir şey yapmadınız. Ben… ben yanlış bir yerden geldim sadece.” Bu cümleyi söylerken sesi titredi. Otel güzel bir yerdi belki ama sevilmeyen çocuk için en lüks yer bile zindandı. Meryem durmadı, devam etti: “Nehir, sen de hiçbir şeyi doğru yapmazsın! Arkadaşlarını başıma sardın, oteli mahvediyorsun! Dayın yok diye iyice üstüme kaldınız!” Sözleri çamur gibiydi; yere değil, Nehir’in kalbine yapışıyordu. Dayı o an ofisten çıktı. Durumu görünce şaşırdı. “Nermin, ne oluyor?” Yenge hemen söylenmeye başladı: “Ne olacak! Bu kız arkadaşlarını otele doldurmuş! Halılar ıslak! Müşteri şikâyet edecek! Ben tek başıma ne yapayım!” Dayı, kızlara değil, Meryem’e bakması gerekirken gözlerini kaçırdı. Yine o sessizlik… Yine o arada kalmışlık… Nehir içinden geçirdi: “Ben gidersem kavga etmezler…” “Ben yokken huzur olur…” “Hep benim yüzümden tartışıyorlar…” Elif, Ceren ve Büşra her şeyi tam anlamasa da Nehir’e sıkıca sarıldılar: “Biz seni çok özledik… Bir daha geleceğiz.” dediler. Ama Nehir artık gelmelerini bile istemiyordu. Onların yüzünün kızarmasını, utanç duymasını, Meryem’in bağırmasını istemiyordu. Gülümser gibi yaptı: “Yola yola gelmişsiniz… Ama keşke başka bir gün gelseydiniz.” Bu cümledeki acı, yengenin bütün sözlerinden ağırdı. Kızlar gittikten sonra, Nehir yukarı çıkarken Meryem arkasından seslendi: “Ben sana demedim mi? Arkadaş çağırma buraya! Otelin düzenini bozuyorsun! Zaten ne ailen seni istedi ne okul. Bak, arkadaşların bile senden utandı!” Bu cümle, Nehir’in kalbine bir bıçak gibi saplandı. O anda durdu. Derin bir nefes aldı. Gözleri doldu… ama yine ağlamadı. “Bir gün… herkes ne olacağımı görecek.” diye geçirdi içinden. “Size rağmen güçlü olacağım. Ve bir gün… bu fırtınayı durduramayacaksınız.” ✦✦✦ Ara tatilin son günlerinden biriydi. Otel sessizdi ama Nehir’in içi karışık, yorgun ve gergindi. Kız arkadaşları otelden gidince içindeki sıcaklık da gitmişti. Geride kalan tek şey Meryem yengenin bakışlarıydı. Ve o bakış, sırtında gezinen bir bıçak gibiydi. Nehir merdivenlerden yukarı çıkarken yengenin sesi arkasından süründü: “Ben sana demedim mi? Arkadaş çağırma buraya! Otelin düzenini bozuyorsun! Bak yine halıyı mahvetmişler!” Nehir sustu. Her zamanki gibi sustu. Ama yenge susmadı. Kadın hızlı adımlarla yanına geldi, koridorun kuytu bir köşesine doğru itti. Kimsenin görmediği bir kıvrım vardı koridorda… Meryem böyle köşeleri severdi. Sıkıştırmak, kimsenin duymamasını sağlamak, Nehir’i orada ezmek… “Sen,” dedi, parmağını sallayarak, “Sen bu eve yük oldun. Oteli bile karıştırıyorsun.” Nehir küçük bir nefes aldı: “Bir şey yapmadım…” Yenge dişlerinin arasından: “Sus! Bana karşı konuşma!” diye çıkıştı. Kadının eli bir anda Nehir’in koluna uzandı. Başparmağıyla diğer parmağı arasında kavradı ve sertçe cimcikledi. Acı, iğne gibi saplandı Nehir’in derisine. Nefesini tuttu. Acıyı bastırmaya çalıştı ama kolları titredi. Meryem gözlerini daralttı: “Dayına söyleme. Duydun mu? Dayına bir şey dersen seni bir daha buraya sokmam!” Nehir’in gözleri doldu ama yine ağlamadı. Gururu, gözyaşından daha hızlı büyüyordu. “Yine susacağım… Her zamanki gibi…” diye düşündü. Yenge parmaklarını çektiğinde Nehir’in kolu kızarmıştı. Dakikalar içinde morluk belirginleşecekti. “Bu aramızda kalacak. Anladın mı?” diye fısıldadı. Nehir başını salladı. Aslında hiçbir şey anlamamıştı; sadece alışmıştı: Ezilmeye, susturulmaya, görünmemeye… ✦✦✦ O gece yatakta uyumaya çalışırken kolu sızlıyordu. Her nefeste acı daha da belirginleşiyordu. Bir morluk… Bir sır… Bir çocuk… Nehir battaniyenin altına girdi, kendi kendine sarıldı. “Niye ben?” “Ben ne yaptım?” “Ben sadece sevilmek istemiştim…” Sonra gözlerini yukarı kaldırdı. Tavan karanlıktı ama içinde bir yıldız yanıyordu: “Bunları bana yapanlara rağmen büyüyeceğim.” “Güçlü olacağım.” “Ve bir gün… kimse beni ezemeyecek.” ✦✦✦ Tatilin son günüydü. Otel sessizdi ama Nehir’in içi değildi. Kollarındaki morluk her an kalbinde çarpıyordu. Düşünceler birikmiş, boğazında düğümlenmişti. Yatağın ucunda oturmuş valizine bakıyordu. Elini yavaşça kolunun üstüne götürdü. Mor halkalar acıyordu ama daha çok gururu acıyordu. “Okula gitmem lazım… Kezban beni bekliyordur…” diye düşündü. Derin bir nefes aldı, valizi kapattı. Otelden çıkarken yenge merdiven başından seslendi: “Bak, okulda doğru düzgün davran! Bizi rezil etme!” Nehir tek kelime etmedi. Arkasından yine duydu: “Dayına sakın bir şey deme… Yoksa görürsün.” Nehir sadece yürüdü. Her adımı, o evden biraz daha uzaklaştırdı onu. Sanki acısından kaçmıyordu da kendi geleceğine doğru gidiyordu. ✦✦✦ Otobüs koltuğuna oturduğunda camdan dışarı baktı. Ağaçlar geriye gidiyor, yollar kıvrılıyor, şehir arkada küçülüyordu. Yol boyunca kollarını sakladı. Morluklarını kimse görmesin diye ceketini çekiştirdi. Kendine söz verdi: “Kimseyi üzmem. Kimseyi utandırmam. Sadece okuyacağım… Sadece güçlü olacağım.” Ama o sözlerin altında ne yaralar vardı… Belki bir gün anlatabilecekti. Belki bir gün güçlenip konuşabilecekti. Ama bugün değil. Bugün sadece susmanın günüydü. ✦✦✦ Okula geri döndüğünde yurttaki koridorlar bile ona yuva gibi geldi. Böylesine basit bir yerin bir çocuğa sarılması ne tuhaf… Odaya yürürken kapı birden açıldı: “Nehir!” Kezban koşarak sarıldı ona. Öyle içten, öyle sıcak sarıldı ki Nehir’in bütün yaraları bir anda sızladı. Kezban hemen geri çekildi, onu baştan aşağı süzdü. “Bir şey olmuş sana.” dedi kısık bir sesle. “Gözlerin farklı. Bir şey var.” Nehir gülümsedi, rol yaptı: “Yok be Kezban… Tatil işte.” Kezban kaşını kaldırdı: “Tatilinde ne oldu?” Nehir omuz silkti: “Bir şey değil…” Kezban daha dikkatli baktı. Nehir kolunu saklamak için vücuduna iyice yasladı. Ama Kezban kolay kolay bir şey kaçırmazdı. “Kolunu niye böyle tutuyorsun?” dedi. “Göster bakalım…” Nehir geri çekildi: “Yok bir şey!” Kezban’ın sesi yumuşadı: “Lütfen, Nehir… Sadece söyle. Sana yardım edeyim.” Nehir derin bir nefes aldı, gözlerini yere indirdi. “Bir şey yok… Sadece çarptım.” dedi. Kezban kısa bir süre susup Nehir’in elini tuttu. Ceketinin ucunu hafifçe kaldırdı… Ve morluğu gördü. “Nehir… Bunu kim yaptı?” diye sordu. Nehir hemen elini geri çekti: “Kimse! Bir şey değil! Hadi ders çalışalım, konu çok.” Bu cümle hem bir kaçıştı, hem de bir çığlık. Kezban onun üzerine gitmedi. Sadece yanına oturdu. “Tamam.” dedi. “Ne zaman konuşmak istersen ben buradayım. Ben seni bırakmam.” Bu cümle, Nehir’in içindeki kırığı örten tek yamaydı o gün. Bazen bir insanın varlığı, yüzlerce yarayı kapatırdı. Kezban öyle bir insandı. ✦✦✦ Derslere dönüş… Sınıf kalabalıktı. Öğrenciler heyecanlıydı. Defterler açıldı, öğretmenler yoklama aldı. Nehir masasına oturdu. Elini masaya koyunca kolundaki morluk sızladı. Bir an nefesi kesildi ama kimse fark etmedi. Kendine şöyle dedi: “Canım acıyor ama beynim durmasın… Ben okuyacağım.” Kezban yana dönüp sordu: “Hazır mısın Nehir?” Nehir gülümsedi: “Hazırım.” Belki içi paramparçaydı… Ama hayata karşı şöyle fısıldıyordu: “Ben vazgeçmem.” ✦✦✦ Gün boyunca Nehir derslere gömüldü. Sanki her formül yarasını kapatıyor, her konu acısını siliyordu. Yazarak iyileşiyor, öğrenerek güçleniyordu. Daha da büyüyordu. Ve akşam odasında yalnız kaldığında Kezban’a dönüp şöyle dedi: “Kezban… biliyor musun? Her şeye rağmen güçlü olacağım.” Kezban gülümsedi: “Zaten öylesin kız.” Gece yurtta sessizlik hakimdi. Kezban çoktan uyumuştu, odanın loş ışığı duvarlara çizgiler halinde düşüyordu. Nehir pencereden dışarı baktı. Gökyüzü kalın bulutların ardındaydı. Yağmur yağacak gibiydi… Ama Nehir’in içi çoktan yağmıştı. Damlaları görünmese de ruhunda fırtına çoktan başlamıştı. Elini kolunun üstüne koydu. Morluk hâlâ sızlıyordu. Ama kalbinde daha büyük bir sıcaklık hissetti: Güç. Sessiz, içten ve derinden gelen bir güç. Kimsenin ona vermediği, onun kendi kendine bulduğu bir güç. Yenge ne derse desin, hayat ne kadar sert vurursa vursun, Nehir’in içindeki o ateş sönmüyordu. Kendi kendine fısıldadı: “Ben buraya kadar sustum… Ama kimse beni yenemedi. Karanlık olmadan yıldız parlar mı? Parlamaz. Ben parlayacağım. Hem de herkesin gözü kamaşacak kadar.” Sonra usulca battaniyesine sarıldı. Gözleri kapanırken kalbinde tek bir cümle dönüp durdu: “Kimse bilmez içimdeki fırtınayı… Ama bir gün… herkes duyacak. Ben güçlü olacağım. Çünkü ben Nehir’im.”
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE