🦋 GÜÇLENEN ADIMLAR GÖNLÜN SESİ. 🦋

816 Kelimeler
📖 11. BÖLÜM – GÜÇLENEN ADIMLAR, GÖNLÜN SESİ Aylardan sonra Nehir’in küçük dükkânı bambaşka bir havaya bürünmüştü. Duvarlar mis gibi boya kokuyor, aynalar ışığı tertemiz yansıtıyor, içeriden çıkan kahkaha sesleri dükkânın sıcaklığını gösteriyordu. Zaman geçtikçe müşteri sayısı arttı. Randevular doldu. Hatta kapıya “Müsaitlik için arayınız” yazısı bile asıldı. Nehir artık işi sadece “çalışmak” olarak görmüyordu. Bu yer onun nefesiydi. Hem geçimini sağlıyor hem de çocukluğundan beri eksik kalan güven duygusunu tamamlıyordu. Müşterilerle kurduğu samimiyet, onu çevrede sevilen bir isim hâline getirdi. Bu süreçte iki kadınla yakın arkadaş oldu: Gamze ve Tülay. Gamze eğlenceli, renkli ve hareketliydi. Tülay ise sakin, mantıklı, dengeli biriydi. Üçü bir araya geldiğinde ortam kendiliğinden neşeyle doluyordu. Bir gün Tülay telefon açtı: “Akşam iş çıkışı sahili gören kafeye gidelim mi? Canlı müzik varmış.” Nehir hafif gülümsedi. “Olur, iyi gelir,” dedi. Akşamüstü üçü birlikte kafede buluştular. Masalardaki sarı lambalar loş bir hava veriyor, sahneden uzaktan gitar sesi geliyordu. Gamze menüyü eline aldı: “Ben limonata alıyorum, siz?” Tülay kahvesini söyledi. Nehir “Sade kahve,” dedi. Bir süre sohbet ettiler. Günlük olaylar, dükkândaki komik anlar, müşterilerin kaprisleri… Gamze anlatıyor, Tülay yorum yapıyor, Nehir dinledikçe ruhu hafifliyordu. Yıllarca yalnızlıkla savaşmış bir kız için bu akşam küçük bir hediye gibiydi. Sahnedeki adam gitarını akort etti, sıcak bir sesle şarkıya başladı. Mekân bir anda yumuşadı, herkes rahatladı. Gamze dirseğiyle Nehir’i dürttü: “Bak, sesi süper. Sen de söylersin aslında.” Nehir güldü. “Yok canım, ben o kadar değilim.” Ama Gamze’nin bakışı “çok da güzel söylersin” diyordu. Şarkıcı adam bir anda masalar arasında dolaşmaya başladı. Elindeki mikrofonu insanlara uzatıyor, nakaratı söylemelerini istiyordu. Mekân eğlenceyle doluydu. Sonra adamın gözü Nehir’e takıldı. Durdu, gülümsedi, masaya doğru yürüdü. Mikrofonu ona uzattı. “Güzel hanım… sesi olan belli olur,” dedi. “Bir de sizden dinleyelim mi?” Gamze: “Hadi!” Tülay başını salladı. Nehir önce şaşkınlıkla baktı, sonra gülümsedi. “Tamam…” dedi. Adam gitarın ritmini değiştirdi. Nehir herkesin bildiği klasik bir şarkının nakaratını söyledi. Yeni şarkı yazmadı, doğaçlama yapmadı. Sadece içinden geldiği gibi söyledi. Ama o ses… O duruluk… O içtenlik… Kafede kısa bir sessizlik oldu. Sonra iki masa alkışladı. Derken tüm kafe ayakta alkışlamaya başladı. Şarkıcı adam gülerek onayladı: “İşte bu! Sizi sahnede tekrar isteriz.” Gamze coşkuyla sarıldı: “Sen harikasın!” Tülay gururla gülümsedi: “Bu senin doğallığın. Sahnede ışığın var.” Nehir başını eğip gülümsedi. Bugüne kadar hep başkalarının sesini duyan bir kızken, bu akşam bir kalabalık onun sesini dinlemişti. Ve o anda şunu fark etti: Hayat bazen seni korkuttuklarından değil, kendinden sakladığın yeteneklerinden büyütüyordu. Eve doğru yürürken rüzgâr saçlarını savuruyordu ama bu kez üşütmüyordu. Sanki şehir “Sen başka bir yola girdin” diyordu. Nehir içinden geçen cümleyi net duydu: “Ben artık kendimi duyuyorum.” Her gün sabah erkenden dükkâna gidiyor, akşama kadar çalışıyor, yorgun ama huzurlu bir şekilde eve dönüyordu. Hayatı kolay değildi… ama artık yalnız da değildi. Gamze ve Tülay’la geçirdiği küçük kaçamaklar, kahve sohbetleri, sahil yürüyüşleri, minik kahkahalar… Hepsi, uzun karanlıktan sonra gelen ışıklar gibiydi. O gece hissettiği özgüven, içinde bir kapı daha açmıştı. Ve şimdi Nehir, işlerinin yoğunluğu arasında yaklaşan açık öğretim sınavlarına da hazırlanıyordu. “Bu kez kendim için okuyorum,” diye düşündü. Bu cümle onun yeni başlangıcının sessiz ama en sağlam adımıydı. Nehir yatağına uzandığında kafenin sıcak ışıkları, alkış sesleri ve söylediği o kısa nakarat aklında dönüyordu. Bugüne kadar hep başkalarının beklentilerini karşılayan Nehir… ilk defa “Ben ne istiyorum?” diye sormuştu kendine. Ve o düşünce, gecenin sessizliğinde bile onu ayakta tutuyordu. Sabah alarm çaldığında gözleri şişti ama içindeki ışık sönmemişti. Aynaya baktı ve açıkça söyledi: “Bugün de güçlüyüm.” Dükkânı açtığında güneş duvarlara vuruyordu. Müşteriler artmıştı, randevular sıklaşmıştı ama omzundaki yük onu ezmiyordu. Çünkü artık sadece çalışmıyor… geleceğini inşa ediyordu. Akşam olup dükkânı kapattığında elleri sızlıyor, beli ağrıyordu. Ama eve gider gitmez duşunu alıyor, çayını koyuyor ve ders kitabını açıyordu. Açık öğretim sınavları yaklaşıyordu. Matematik, tarih, Türkçe, vatandaşlık… Hepsinin altı çizili, sayfaları işaretliydi. Bazen geçmişi aklına geliyor, kaçırdığı yılları düşünüyor, içi bir an tuhaflaşıyordu. Sonra hemen toparlıyordu: “Geç kaldım diye vazgeçmedim.” Gamze mesaj attı: “Yine ders mi? Aferin sana!” Tülay ekledi: “Anlamadığın yer olursa at, bakarım.” Nehir gülümsedi. Bir zamanlar hayatında kimse yokken şimdi onun iyiliğini isteyen insanlar vardı. Bu bile bir başarıydı. Sınavdan bir gün önce sahile yürüdüler. Tülay: “Yolun doğru. Gerçek cesaret bu.” Gamze: “Sen güçlüsün kızım, bak neler yaptın!” Nehir denize baktı. “Hazırım,” dedi içinden. O gece yatağına uzandığında kalbi biraz hızlı atıyordu. Bu korku değildi… hayatına ilk kez kendi yönünü verme heyecanıydı. Yorganı çekti, gözlerini kapattı. Ve içinden şu cümle yükseldi: “Yıllarca beni kimse duymadı… şimdi sıra bende.” Bu cümle, Nehir’in yeni hayatının ilk gerçek imzasıydı. “Hayat bana vurmaya çalıştı, ben kendimi yeniden yazdım.” “Bugün olduğum kadın, dün verdiğim savaşların zaferi.” “Gücümün sesi, geçmişimin sessizliğinden doğdu.”
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE