Yaşam ile ölüm arasında ki uzun yol, ip ince bir ipe bağlı...

3936 Kelimeler
Bütün ısrarlarıma rağmen sadece benim hastalığıma yoğunlaşan annemden, "Çok yoruldum, uyusam olur mu?" diyerek kurtuldum... Odama girip kapıyı kilitledikten sonra salonun kapısını da kilitleyip odunluğun çatısından kaçmaya çalıştım... Balkon terliği yüzünden ayağım kayınca, geriye doğru düşmekten arkamdan tutan kişi sayesinde kurtulmuştum... Beni kurtaran kişiye dönüp, "Iııııı... Şeeeyy... Merhabaaa." dedim kısık sesle... Aynı tonda ve şaşırmış gibi bakarak, "Sana da merhaba?" deyince durumu açıklamaya çalıştım. "Şeeyy... beenn... aslında..." "Kaçıyorsun?" "Evet ama?" "Amaa?" "Sadece bir saat?" "Bir saatliğine kendini tehlikeye atmaya değer mi? Ya düşseydin?" "Ne yapayım, Salih amcaya bakmak istedim annem izin vermedi... Merak ediyorum." "İyi tamam, gel birlikte gidelim." deyip elimi tutunca bende, "Tamam olur." diyerek arkasından yürüdüm... Sessiz ve gizlice bir kaç adım attıktan sonra kendini toplayıp, "Dur bi yaa, ben neden kaçıyorum kii?" diyerek bana döndü. "Kız eşek sıpası, sen hep böyle mi yapıyorsun yoksa? Beni de kendine benzettin..." "Babaa, annem acayip davrandı ne yapayım. Bana başka bir çare bırakmadı." "Aman amaannn kızııııımm ben seni sevdiğine vereyim yoksa sen kaçarsın, şuna bak, kendi ellerimle kaçırılmaya müsait yer yapmışım." "Hiçte bilee, sen kendini bilip ona göre yer yapmışsın bi keree, istediğiyle evlendirmezsem kızlarım kaçar diye düşünseydin yüksek yer yapardın." "Çok konuşma, yersin şimdi beş kardeşi... Şuna bak... Anasını kandırmış kaçıyor, beni de alet ediyor." "Babaa, lütfen... Yarım saat!" "Tamam tamam yalvarma, sen şimdi geldiğin gibi çık, ben eve gelip seni anandan istiyim." "Babaaa, yerim seni dee, nasıl yapacaksın, ne söyleyeceksin?" "O kadarını da bana bırak, sizin yaşınızdayken bizim de yalan söylemişliğimiz var, tamam mı?" "Bu kötü davranışı bu seferlik görmezden geliyorum babacığım." "Beş dakika önce odunluktan kaçan ahlâk abidesi mi söylüyor bunu? Çık hadi çııık..." Eline basıp kendimi yukarı kaldırarak tekrardan odunluğun çatısına çıkınca, babam elini silkeyip bir yandan da bana kızmaya devam ediyordu. "Şuna bak, giderken evimin terliği ile kaçıyor birde... Bana baaakk o kilolar geriye alınacak, kırarım bir tarafını, kuş kadar kalmışsın." "Ben böyle iyiyim." "İyisin iyiii, kaçıranın beli ağrımasın diye almıyorsun değil mi? Sen görürsün huniyle yedirmezsem ne olayım?" Babama gülümseyip balkona çıktıktan sonra odamdan sesleri dinlemeye başladım... Babam, selam vererek eve gelince ben babamın sesini duymuşta kalkmış gibi odamdan çıktım... Annem ise ısrarla tekrar yatağa göndermek istedi... Babamın kollarını yana doğru açıp, beni ilk defa görüyormuş gibi, "Kızım hoş geldin." diyerek çağırdığındaki performansını görünce yalan ve oyunculuk genimi kimden aldığımı anlamış oldum. Bende, "Babacığım seni çok özledim." diyerek babamın kızı olduğumu gösterdim. Annem, "Kızım, çok ayakta kalma, yat." deyince babam ateşime bakıp, "Aaa, kızım hasta mısın? Bende seni bir yere kadar götürecektim." dedi "Baba iyiyim, siz gelene kadar uzanmak istedim." deyince annem yine araya girerek, "Bana baakk, nereye gidecekmişsiniz bu saatte." diyerek ikimizinde yüzünde gülümsemeye sebep olmuştu. "Ne gülüyorsunuz bee?" "Anneciğim, saat on iki olmadan geliriz merak etme. Hem camdan ayakkabı giymezsem problem yok değil mi, hem giysem de babam yanımda." Ben annemle konuşurken annem babama çıkıştı, "Hep sen şımarttın bunları, tepemize çıktılar. Bizim zamanımızda böyle miydi? Ben babama cevap verecektim haaa?.. Abboovvv..." "Hanım abartma, Nihat'ın ineğinin son günleriymiş, senin kız gelince bi bakabilir mi dedi, bende tamam dedim. Oraya gideceğiz." Babamı alkışlamak istiyordum ama yalanı ortaya çıkar diye sabrettim. Annem, baba kızı değilde iki ergeni gönderiyormuş gibi, "Tamam ama çabuk gelin, sağda solda oylanmayın." deyince dayanamayıp kıkırdama benzeri bir şekilde güldüm. "Gülmeee, sana sinirliyim... Şu hastalığın geçsin soracağım." diyen anneme sebebini soracakken babam kolumdan tutup dışarıya çıkarttı... Biraz önce ki performansı alkışlamayı düşünürken, annemin bana kızmasını merak edip babama meraklı gözlerle bakmaya başladım. "Bakma öyle Cansu, bu konuda arkanda değilim. Annen ne yaparsa ne söylerse arkasındayım." deyip arkasına bile bakmadan yürümeye başladı. Babamın arkasından koştur koştur giderken, "Ne yaptığımı öğrenebilirsem ona göre kendimi ifade ederim." dedim nefes nefese... "Etmee, gerekeni gerektirmeyen kişiler etti zaten." derken bile sinirli olduğu anlaşılıyordu. "Ne oluyor yaa, bir ayda konuşmalarınızı da anlamaz olmuşum iyi miii? Ne demek istiyorsun anlamadım." "Yürü, önce Salih'lere gidelim de üstümüze ahır kokusu sinmesin." "Aaa! Gerçekten Nihat amcalara gidecek miyiz?" "Ne sandın, yirmi yedi yıllık karıma yalan mı söyleyecektim, tâbi ki de doğruyu söyledim." "Ama eksik?" "Eksik meksik ben ona bir defa bile yalan söylemedim söylemem de." "O zaman beni kandırdın." "Beş yılın acısını çıkarttım diyelim." "Babaa, ne oldu... Kim ne söyledi." "Bi tahminin var mı? Ne olmuş olabilir sence?" "Babaa, annemin Enes'i kovmaktan beter edecek, Meryem'in de abisiyle küseceği bir şey yok." "Emin misin?" "Kim söyledi." "Boşver şimdi yüzün asılmasın, çıkışta konuşuruz." Babamın açtığı bahçe kapısından içeri girdiğimde Melek ve Meriç'in kapıdaki divanda oturmuş konuştuklarını gördüm. Meriç, beni gördüğü için mi yoksa babamdan dolayı mıdır bilemediğim bir şekilde ayağa kalkıp utanarak başını önüne eğdi... Babamın, "Selamün aleyküm." demesine Melek, "Aleyküm selam." derken Meriç, dudaklarını kıpırdatıp başını aşağı yukarı sallayarak cevap vermişti. Babam Melek'i takip edip, müsade isteyerek içeri girdiğinde ben geride Meriç'le kaldım ve yere bakan yüzüne eğilip, "Ne bu surat?" dedim. "Hoş geldin, nasılsın?" diyerek beni geçiştirmeye çalışsada üsteleyerek, "Ne oluyor yaa, herkeste bi surat. Ne bu hâl?" diye sordum. "İçeri geçelim mi? Yılmaz amca kızmasın." diyerek eliyle önden geçmemiş işaret etti. Bende asıl amacım o olduğu için itiraz etmeden odaya girdim... "Salih amca nasılsın? Tekrar geçmiş olsun." Salih amcanın konuşma yetisi yavaş yavaş geldiği için ne söylediği tam olarak anlaşılmıyordu... Aysun teyze tercümanlık yaparak kendi hislerini de belirtti. "Sağol kızım, Allah razı olsun. Sen o gün orada olmasaydın. Allah korusun kim bilir-" Ağladığı için o da sözünü tamamlayamamıştı. Babam Aysun teyzeye kızıp, "Aysun, yapma böyle...Hamdolsun ki Rabb'im beterinden korudu. Cansu'nun orada olması da bir vesile çok şükür." dedi Herkesin bana bakarak gözleriyle teşekkür etmesine, tebessüm ederek karşılık verdim. Meryem, kanepede ağlamaklı gözlerle bana bakınca Aysun teyze, "Kızım misafirlere bir şey getirin." diyerek mutfağa gönderdi. Bu bahaneyle, "Bende yardım edeyim." diyerek peşinden gittim. Mutfağın girişine geldiğimizde geriye dönüp boynuma sarıldı ve hıçkırıklara boğuldu. "Meryeemm?.. Yapma tamam... Geçti çok şükür." "Cansuuu, özür dilerim... Hakkını helal et lütfen." "Ne özrü yaa, ne helalliği, ne oldu?" Melek'in peşimizden gelerek olaya dahil olmasıyla Meryem, kendini benden çekip yaşlarını silerek mutfağa girdi. Meryem, düğün için yapılan sarmalardan koyarken için için ağlıyor gibiydi. "Yarın kına varmış, heyecanlı mısın?" Koluna sildiği yaşla birlikte burnunu çekip, "Ne heyecanı Cansu, heyecan mı kaldı Allah aşkına, kim bilir daha neler olacak diye düşünmekten neredeyse ayrılacağım." "Meryem, saçmalama... Bunlar zor günler evet ama siz birlikte aşacaksınız, ileride bu günleri hatırlayıp daha çok kenetleneceksiniz inşaallah." "Öyle mi gerçekten?" "Öyle tabii?" Melek'in arkadan sessiz sakin doldurduğu çay tepsisini alıp odaya girdim... Çayların servisi Meriç'e gelince yüzüme bakmadan başını sağa sola sallayarak reddetti. Bende, "Ne oluyor lan, ben önüne gelmişim, ne cüretle almazsın." der gibi ayağına tekme attım. Meriç, anlık yüzüme bakınca da gözlerimi belerterek tepsiyi işaret ettim. Meriç, babama bakarak çayı aldıktan sonra babasından daha anlaşılmayan bir şekilde, "Sağol." dedi. "Afiyet olsun'u" dışımdan "Geri zekalı'yı" içimden söyleyip servise devam ettim... Meryem, elindeki tabakları verirken Meriç'i es geçince gerçekten konuşmadıklarına ikna oldum ama neden?.. bu x görümceyi bu derece etkileyen ne olmuştu acayip merak etmiştim... Aysun teyze yanıma oturup sırtımı okşayarak yüzüme bakıyordu. Tebessüm ederek karşılık verince, "Kızım, az yedin... Sen benim sarmalarımı severdin ye biraz daha." diyerek elime bir sarma daha tutuşturdu. "Aysun teyze, eline sağlık yine çok nefis olmuş. Annem ilaç içicem diye tıka basa yedirdiği için daha fazla yiyemiyorum." "Daha iyisin değil mi kızım?" "İyiyim Aysun teyzecim merak etme." "Ne oldu da böyle oldun yavrum?" "Benim büyük kuzenle yarış yaptık, o gün terlemiştim o yüzden üşüttüm." Babamın beni Salih amcaya şikayet etmesiyle Meriç, "Sen kazandın değil mi?" diye sordu. "Şüphen bile olmasın" der gibi, "Tabiki de ben kazandım, kuzenim bile olsa bir erkeğe yenilmem." dedim benden sonra ki olayları bilmeden... Babamın öksürükle birlikte, "Ziyaretin kısas'ı makbuldür demişler, hadi azizim sıra sende, bir an önce ayaklanıver de borçlarını öde." diyerek vedalaşınca bende ayağa kalkıp Aysun teyzeye sarıldım. Sarılmasını uzun tutarak kulağıma, "Salih amcan iyileşir iyileşmez kapındayım Cansu, seni almadan da o kapıdan ayrılmam artık bilesin." deyince şaşırarak Meriç'e baktım... "Son çırpınışlarını annenle mi yapıyorsun" der gibi baktığımda Meriç, "Sen ona bakma." der gibi başını sağa sola sallayıp göz kırptı. Aysun teyze eliyle yüzümü Meriç'ten kendine çevirip, sesli bir şekilde, "Sen ona bakma kızımm, o eşek kafalının teki, ben bilseydim onun kafasını kırardım." deyince, bizim mevzuyu Aysun teyze ile birlikte orada bulunan herkesin de bildiğini anladım... Kimden ve nasıl duydular diye düşünürken dışarı çıktık. Furkan'ların bahçesinin bitimindeki yol üzerine gelince babam, bir kaç tahta ile yapılmış bankı göstererek, "Oturalım mı?" dedi Başım önüme eğik gözlerim yerde suç işlemişim gibi sessizce gösterdiği yere oturdum. Bir süre ikimiz de yerdeki karıncaları izledik. O saatte istanbul trafiğindelermiş gibi bir o tarafa bir bu tarafa koşuşturma halindelerdi. Bizlerde öyle değil miydik... Taş çatlasın doksan yıllık hayatımızda hep bir koşuşturmaca, bir yerlere gelebilme çabası... Söze başlamazsak sabaha kadar bu şekilde oturacaktık, nihayet babamın iç çekmesiyle bu iç çekişinin sebebini soracak güce gelmiştim. "Baba?" "Hıııı?" "Neler oluyor?" "Sen yıllar önce baba gitmek istiyorum dediğinde, kızım neler oluyor diye sormuştum hatırladın mı?" "Babaa!.. İntikam almayacaksın değil mi?" "Merak etme, ben intikam konusunda senin kadar iyi değilim." "Baba!" "Neden Cansu? Neden bu yükü tek başına sırtlanıp gittin?" "Bu yük sadece benimdi çünkü." "Beş yıl bizden kaçmaya değer miydi peki?" "Babaa, sizden kaçmadım." "Bana söyleye bilirdin?" "İkinize de söyleyemezdim." "Nedeeenn?" "Sana söylediğimde yapacaklarını az çok tahmin ettiğim için." "Ne yapacakmışım yaa, iki çift laf edip giderdik, ne?.. kırk katıra yükleyip kırk satırla kesecek değildim yaa!" "Nereye giderdik baba?" "Allah nereye nasip ettiyse oraya." "Bak, işte bu yüzden söylemedim. Benim için doğduğun büyüdüğün yerden kopacaktın, kopartacaktın!.." "Benim için! mi diyorsun sen? Kızım sen kimsin, sen benim için neysin... Kendini bi tartar mısın lütfen, ben sana göre neyim bilmiyorum ama sen bana ömürlük verildin kızım. Ana babalık besle büyüt gönder gibi bir şey değil. Biz öyle değiliz ama sizler ölene kadar bakmakla yükümlü olduklarımızdansınız. Şimdi söyle, sen kim mişsin?" "Ben senin her şeyin mişim babacığım, sende benim her şeyimsin... Bana kızdın mı peki?" "Gitmekten harici soruyorsun galiba?" "Hıııııııı hıııı." "Engin neyse de Meriç'e yaptığından dolayı kızdım." "Babaa, aslında ikisine de bir şey yapmayacaktım, o kadar umurumda değillerdi ama Meriç'in çıktığı kızı görünce... Dayanamadım... Çok zoruma gitti baba... O yüzden yaptım." "Nasıl?.. Onları ayırdın mı yoksa?" "Dolaylı yoldan evet." "O nasıl oluyor öyle?" "Ben kendim yapmadım ama benim yüzümden olduğunu biliyorum." "Ne yaptın?" "Pek bir şey yapmadım aslında, kendim oldum baba. Beni sevenler neden seviyorsa öyle davrandım, içten, samimi, güler yüzlü, karşısındakine değer veren, önemseyen, öyle işte." "Önceden öyle değil miydin ki?" "Meriç'le Hakan'a karşı değildim." "Engin'le Furkan'a..." "Bir de Enes'e!" "Enes neden ikisi gibi olmadı sence?" "İkisinin duygularını bildiği için olabilir, başka bir sebeple de olabilir bilemiyorum." "Ne olacak peki Cansu, bu çocuğun aklı sendeyken başkasıyla mutlu olabilecek misin?" "Hangi çocuğun baba? Bir zamanlar bir taneydi o da kendi etti kendi buldu diyordum ama şimdi..." "O ne demek?.. Borç?" "Bende seninle bunu konuşmak istiyordum. Ben o borcu farklı bir şekilde halletmeye karar verdim, alacaklıyı da mağdur etmeden bir yolunu bulacağım." "Alacaklı bu duruma razı olacak mı?" "Oldu bile... Hatta başta da bu şekilde anlaşmıştık." "Seni kararından ne döndürebilir?" "Şuan hiç bir şey, hiç kimse..." "Güzel... O zaman sana bir şey söylemek istiyorum... Bunu da senin kararını etkilemeyeceğini bildiğim için söylüyorum... Yıllardır bu köydeyim, bu köyün de çevre köylerin de gençlerini tanıyorum... Bu köyde kime sorarsan sor, Hakan'ın amcası Ahmet ile başlayıp şuan en küçüğü Erkan ile biten efendi gençler silsilesini sayarlar. Bu köyün gençlerinin Ahmet'i örnek almaları herkesi gururlandırmıştır... Hepsinde Ahmet'in bir huyu var. Hakan sabrıyla, Meriç aklıyla, Engin merhametiyle birlikte bir Ahmet oldu. Sonra bunlar birleşti ortaya muazzam bir ortaklık çıktı... Enes, Furkan, Kaan, Taner de bunlara özendi aynısı oldu... Erkan'ın hem avantajı hem dezavantajı kendiyle yaşıt erkek olmaması ama o da iki yaş büyüklere denk olgunluğa sahip. Şimdi... Asla hiç birini diğerine kıyaslamıyorum, hepsi kendine has muhteşem gençler... Onları bana karşı tavırlarıyla kıyaslamak gerekirse dördü küçüklükten beri bana karşı farklıydı... Birincisi Engin, bir gün babasıyla iş yapıyorduk, hiç unutmuyorum dün gibi aklımda... Elinde ki kesere aynı anda uzandık, Engin o an bocaladı. Bir bana baktı bir babasına. O an anladım ki babasıyla beni aynı görüyor... Ali amcanda farketmiş olacak ki elini çekip benim almama müsade etti ve 'Bundan sonra bir şey olursa önce Yılmaz'a ver o benden yaşlı' deyip oğlunu utandırmadan bana saygıya teşvik etti... Enes'in abisinden gördüğünü yaptığını düşünüyorum... Bir gün dükkana girdik elinde bir şişe su, içimiz yanmış... Hiç düşünmeden önce bana verip sonra gidip babasına getirdi... Erkan'da aynı şekilde beni babasından ayırmaz... İşte şimdi burada bir ama diyeceğim ama bu ama, öncekileri reddetmek için değil farkı ortaya koymak için... Ama Furkan, o bambaşkaydı. Benim oğlum öldü o bana evlatlık yaptı... Yaşı küçüktü ama o hissetti, annenle ben onu kardeşinin yerine koyduk, Enes'te aynıydı ama o Derya'nın bakıcısı oldu. Furkan, amcasının merhametini alarak bize evlat oldu, sabrını alıp işimize koştu, aklını alarakta babasıyla beni idare etti... Onunla da aynı duruma düştük, babası ve benim aramda kaldığında öyle bir şey yaptı ki, ikimiz de memnun kaldık... Ben zannettim ki babasının dediğini yapıyor babası zannetmiş ki benim dediğimi yapmaya gitti... Bi baktık iki çuval birden almış geliyor... O zamanlar bu kadar güçlü değildi, hemen koşup yükünü sırtladık, benim aldığım da babasının istediği babasında ise benim istediğim... Eşek kafalı ellerindeki tozu silkeleyerek, "Aaa baba sen onu Yılmaz amcaya ver o da sana senin istediğini versin" dedi, meğer niyeti bizi bize hammal yapmakmış... Aynı anda ikimizin de istediğini hem yapmış hem yapmamış oldu. Babasının niyeti neydi bilmiyorum ama, 'Rabb'im ikimize de hayrını görmeyi nasip etsin' dedi... Şimdi sen ister hem cinsini koruyor de, ister erkek dayanışması de, ister oğul kız ayırt ediyor de, ne dersen dee, umurumda değil ama her ne yapacaksan Furkan'ın hayrını görmeme mani olmadan yap... Beni evlat sevgimden mahrum bırakmadan yap... Biliyorum benim ona karşı olan sevgim seni etkilemez ama onun üzülmesi benim sana karşı olan tavrımı etkiler bilesin." "Sağol babacığım yaa, bende babam hep arkamda diye övünüyorum... Kimden yana olduğunu bu kadar belli etmeseydin." "Ben taraf tutsaydım ve arkanda olmasaydım bunu ilk zamanlarda anlatıp duygularını etkilemeye çalışırdım. Furkan bizi senden önce sevdi benimsedi, buna engel olmanı istemiyorum hepsi bu, kısaca ben evlat ayırt etmiyorum." "Ben beş yıl önce söyleseydim, Furkan'a rağmen mi gidecektik." "Ben Furkan'a gönülden bağlıyım ama sana kandan candan bağlıyım... Hem Furkan bizi bırakmazdı ki, buradan benim evimin arasına bi köprü yapar, yine iki tarafında gönlünü hoş ederdi." "İçimi rahatlattın teşekkür ederim. Kararımın sizi etkilemeyeceğine eminim babacığım merak etme." "Şu ineğe bi bakalım da eve gidelim hadii, yoksa anan bizi eve almayacak." "Gel şuradan kestirme gidelim." diyerek Saliha teyzelerin evinin yolunu gösterdiğimde babam irkilmiş gibi geriye çekilip, "Aman amaaann yoookk, kısa yoldan ölüme gitmektense uzun yoldan kovulmayı tercih ederim." dedi "Babaa, ne oluyor? Ne ölümü yaa, Allah korusun." "Anan o yoldan geldiğimi görürse canıma okur." "Nedeenn kiii?" desem de kısa sürede toparlayıp şaşkınlıktan küçük dilimi yutma derecesinde bağırdım, "Babaaa, yoksa sen... Aytül teyzee-" Babamın ağzımı kapatıp sağa sola bakınmasıyla sözüm yarıda kaldı. Benim aksime babam daha kısık bir sesle. "Sus kız eşek sıpası bi duyan olacak, al başına belayı." diyerek elini ağzımdan çekti. Bende kısık sesle konuşmaya başladım. "Baba, sana inanamıyorum. Bunu anneme nasıl yaparsın?" "Kız sus, tövbe estağfurullah, gençtik yaptık bir hata, hem o zamanlar anandan haberim yoktu." "Nerede yoktu acabaa, halam bu köyde büyüdüğünü söyledi bi kere." "Kızım, ananen ölünce anan on dört on beş yaşındaymış. Anan köye On beş yaşında geldi ama üst mahalleden bizim oraya gelmesine izin vermiyorlardı." "Sen, onunla, nasıl?" "Yaavv bir şey yok, uzatma!.. Anandan önceydi, evlenirim diye düşünüp bir iki konuştuk hepsi bu... Ananı gördüm onu gömdüm..." "Annem senin yüzünden mi kıskanıyormuş, bende diyorum ki Neriman teyze ne alâka." "Kızım sus tamam, yürü gidelim hadi. Sakın ha evde imâsını bile yapma, dayak yersin." "Annem o derece kıskanıyor haa, vaaayyy beee... Pekiii sen?.. Demiştin yaa, göz yumuyorum diye, kime karşı sabırlısın?" "Sana yüz verdim tepeme çıkma, ananın sırrını mı vereyim ne istiyorsun?.. Yürü kırmayayım bir tarafını." deyip kolumdan yola doğru itince karşıdan Rasim amca ve Furkan'ın bize baktığını gördük. Dördümüz de gördüğümüz manzara karşısında şaşırmış gibi bakıyorduk. Acaba bizi duymuş olabilirler miydi?.. Yutkundum... Ortamdaki buz gibi bakışları Rasim amcanın bir adım öne gelmesi yumuşatmaya başlamıştı. "Cansu, hoşgeldin kızım." "H.Hoş bulduk Rasim amca." "Salih amcandan herhalde?" "E.Evet, o günden beri görememiştim, merak ettim." "İyi... İyi yapmışsınız?.. Iıı Yılmaz, gözün aydın." "Sağol Rasim..." Rasim amca, "Hadi buyrun, bi çay içelim." deyince babamla bir birimize baktık. Rasim amca bir adım daha öne gelip, "Bana baaakk, ne ooo?.. Hakan'da mı yoksa?" deyince ne sorduğunu anlayıp bir anda toparladım ve koluna girerek, "Rasim amca on ikiden sonra eve varırsak kabağa dönüşeceğini zannediyor o yüzden." diyerek babamı işaret ettim. Rasim amca beni eve doğru götürürken, "O zaman bize gel de ayakkabın bizde düşsün." dedikten sonra devam etti. "Vallaa, ne yalan söyliyeyim bir an korktum. Ali'nin yaptığını, Salih'in de iyileşince yapacağını bende yapacağım zannettim." deyince bende yine bir merak uyandı. Ali amca Engin'e ne yapmıştı acaba... •~~~~~~• Yılmaz bey, Furkan'la geride kalınca elini omuzuna atarak, "Ne yaptın çoban, buldunuz mu?" dedi. Furkan, "Bulduk çok şükür." deyince Yılmaz bey de, "İyi iyii, elhamdülillah." diyerek şükretti. Birlikte eve girip sedire oturdular... •~~~~~~• Rasim amca yanımda olduğu için midir bilmiyorum, nefes alıp vermeden içeri girdim. Sedire oturup beş dakika kadar sohbet ettikten sonra, "Kızım, sana zahmet hangisi kolayına gelirse, çay yada kahve yapıver." diyen Rasim amcaya babam, "Biraz önce çaya doyduk, sabahta erkenden işimiz var uyumak icap eder." diyerek ikisini de istemediğini söyledi. "Size bir şeyler hazırlayayım Rasim amca, aç mısınız?" deyince Rasim amca, "Yok kızım zahmet etme, hastasın zaten." diyerek kalkmama izin vermedi ama ben tanınmayan sesimle, "Olur mu öyle şey Rasim amca, hemen yaparım bir şeyler." diyerek ayağa kalktım... Furkan peşimden gelmesin diye dua ederek mutfağa gidip etrafıma bakındım. "Ne yapabilirim." diye düşünürken duam yine kabul olmamış ve Furkan peşimden gelmişti... "Ben yaparım sen gidebilirsin." "Yapamayacağından dolayı gelmedim... Babam gönderdi." "Neden?" "İş konuşacaklar herhalde?" "Babamlar mı?.." Ben söylediğime o duyduğuna şaşırmış gibi baksa da, "Evet, babamlar." deyip beni bozmadı. "Biz amcamlarda yiyip geldik." "Ne işi konuşuyorlar?" "Bana söyleyecek olsalardı masadan göndermezdi, değil mi?" "Öyle tabii dee, belki öncesinden konuşmuşlardır diye düşündüm." "Konuşuyorlar zaten de, bizimle değil... Annemle Babam kendi aralarında konuşup kararlaştırıyorlar." "Abin biliyor mudur?" "Bilmem, gelince kendisine sorarsın." •~~~~~~• Rasim bey, Furkan'ı mutfağa gönderdikten sonra Yılmaz beye dönüp, "Aslında bunu söylemek için bugün dükkana geldim ama sen yoktun." deyince Yılmaz bey, "Bi teslimat vardı, Caner hasta diye bende yardıma gittim." dedi. "İyi... o zaman gelmişim kabul et... sana bir teklifim var... Aslında iki şey..." "Rasim... Evliyim..." "Neee?.." "O kadar kıvrandın ki, aklıma başka bir şey gelmedi." "O aklına söyle, kendi yaşı geçti..." "Hııımm, öyle mi diyorsun... O zaman ben susayım da teklifini dinleyeyim." "Bence de hayırlıdan önceki hayırlıyı yap... Enver abi dükkanı devrediyor biliyorsun." "Eveett!.." "Şimdi ben diyorum ki, orayı ben devralayım, Cansu kızım da başında dursun. İleride Türkân ile ona farklı bir dükkan bakmaktansa orada devam etsin..." "Rasim, bu bir teklif olmadı yalnız farkında mısın? Yapılacaklar listesini söyledin sanki?" "Sen beni bilirsin... Böyleyim işte... Damdan düşer gibi oldu biraz kusura bakma." "Siz konuştunuz mu ki?" "Konuştuk evet ve sizden gelecek hayırlı cevabı bekliyoruz." "Yalnız, şu aralar durumlar karışık biliyorsundur herhalde." "Biliyorum biliyorum, sıkıntı değil, bizim zamandan yana bi sıkıntımız yok elhamdülillah." "İyii, ne diyelim. Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler." "Şimdi, ikinci teklifim de Cansu'nun arabası... Arabayı neden satışa çıkardığını biliyorum... Ben arabayı alsam, o istediğini yapsa, bende zamanı gelince onun arabasını kendisine tekrar hediye etsem, nasıl olur?" "Bak bu da teklif değil fikir almak gibi oldu... Neyse, uzatmayayım... İyi hoş düşünmüşsün de zorlanmaz mısın?" "Biz bu zamana kadar ne için çalıştık. Bütün varımız yoğumuz çocuklarımız için değil mi? Onların yuvalarında mutlu olması için bende ufak bir sıkıntı çekerim ama üstesinden gelirim evvel Allah." "O zaman şöyle yapalım, madem niyetin halis, sen dükkanı devral, onun borcunu harcını öde, Cansu röntgen cihazı istediğinde de arabayı alırsın... Ne dersin?" "Ne diyeyim, teklifin benim teklifimden daha evla oldu, oğlan babası nasıl olur onu öğrettin sağol." "E yaaaniii, biliyorsun benim de bi oğlum var, teklifi az çok biliyorum tabii." "Öyle çok şükür. İnşaallah benim iki oğlum da senin oğulların olma şerefine nail olurlar." "Ne ettin Rasim, dur hele birini halletmeden diğerine-" derken Hakan içeri girmiş ve konuşmaları yarım kalmıştı... Hakan, "Selamün aleyküm." diyerek içeri girince, ikisi birden "aleyküm selam" diyerek selamını aldılar... •~~~~~~• Hakan'ın sesini duyup, "Abin geldiğine göre konuşmaları bitmiştir hadi çıkalım." diyerek mutfaktan çıktığımda kapıda Hakan ile karşılaştım. Furkan abisine gülümseyip sedire geçince biz de ayak üstü konuşmaya başladık. "Naber, hoş geldin?" "Hoş buldum, sende hoş geldin." "Sen baya hasta olmuşsun yaa, ne oldu ne bu ses?" "Öyle oldu biraz, Kıraç'la mısır sökme yarışı yaptık. Orada terlemiştim." "Sende Cansu haa? Onlar yıllardır mısır hasat etmiyor mu? Sen onunla aşık atabilir misin?" "Ben kazandım deseeemm?.." "Şaşırmam ama nasıl oldu merak ederim." derken, Furkan'ın dükkandaki kedisi yanımıza gelip Hakan'ın bacaklarına sürtününce yanına çömeldim. "Aaa, senin burada ne işin var bakayım." diyerek kediyle konuşurken, Hakan da benim yanıma çömelip cevapladı. "Baba dükkana dadanmış, Furkan'da buraya getirdi..." deyip kediyle konuştu. "Kız yelloz, ne oldu? Ne sürtünüp duruyorsun yine haa?" "Seviyor demek ki?" "Odama girmek istiyor, onun yüzünden kapımı kapatıp yatamaz oldum, açtırana kadar miyavlıyor." "Allah Allah, senin odada doğum yapmak isteyebilir hazırlıklı ol." "Aaa, sakın haa, ben korkarım..." "Bebekleri sana yıkmaya çalışır diye mi?" "Sen hâlâ orada mısın kinci?.. Ben panik olurum. Ne yapacağımı bilemem, dokunamam." "Bir şey olursa beni çağır ben gelirim. Zaten az kalmış son haftası olabilir." "Deme yaa, yatağıma bir şeyler serip yatayım en iyisi." "Yok yok gerek yok, o kadar meydana doğurmazlar...Bi kutu al, polar yada peluş battaniye ser, odanın gizli yerine yada dolabın içine koy, orada yapar." "Tamam." "Sana bir şey soracağım." "Sor?" "Bizim olayı hangi geri zekalı anlattı, kimler biliyor?" "Öncelikle sakin ol... Bütün köy biliyor..." "Neee?.. Nasıl yaaa?" "Sen Salih amcayı kurtardın ya, o bankta otururken Meriç ağlayıp, 'Ben ona böyle böyle yaptım ama o benim babamı kurtardı' diye ağladı." "O geri zekalı mı ne yaa, onunla ne alakası var, oğluna kızıp babasını ölüme mi terk edecektim." "Bende öyle söyledim ama işte." "Eee nasıl duyulduğuna gelelim." "Biz orada konuşurken Meryem duymuş." "Duyar duymaz da hemen yaymış mı?" "Kız ne sabırsız birisin, hayır... Sen gittikten iki gün sonra Salih amcanın durumu kötüye gitti, doktorlar her şeye hazırlıklı olun deyince Meryem de babasına bir şey olacak diye korkup acısını abisinden çıkarttı... Siz böyle yaptınız Allah'ta Cansu'nun ahını babamdan hepimizden çıkarttı diye anlattı işte, herkesin içinde." "Salak bu kız yaa, benim ahım ile Salih amcanın felç geçirmesinin ne alakası varmış acaba, ben kendi intikamımı aldım. Ne ahım kalmış olabilir, iyii Ali amcalara söylim dikkat etsinler. Her an onlara da bir şey olabilir." "Orası öyle işte de, Meryem de o an ki acıyla ne söylediğini bilemedi işte." "Salak... Türkan'la Nalan da bana söylemedi." "Buradan giderken berbattın nasıl söylesinler?" "Sizinkiler neden gitti?" "Salih amcaların mallarına bakmak için." "Hııımm, ne kadar oldu gideli." "Bir ayı geçti, bir hafta Engin'le ben gittim bir haftada Furkan'la Enes gitti, dönüşümlü olarak çobanlık yaptık." "Eee şimdi sıra kimde, dördünüz de köydesiniz." "Aaa, Enes gelmiş mi?" "Evet... Birlikte geldik." "Yaylada inek kaybolmuştu, onu arıyorlardı. Bulunca geldiler demek ki?" "Meriç'lerin mallara Kaan neden gitmedi ki?" "Haa, sen onu da bilmiyorsun?" "Yine neee?" "Kaan kız kaçırdı, Meryem'den sonra ki haftada onların düğünleri olacak." "Alt tarafı bir ay yoktum Allah aşkına, neler olmuş?" "Kız okumuyordu, istemişler ki söz takalım adı konsun diye. Babası da vermek istemediği için Kaan'ın okulu bahane etmiş. Galiba niyet başkasına vermekti, Kaan da kaçırdı." "Kız kimlerden?" "Tanır mısın kii, bunların liseden arkadaşı." "Haaa, liseyse bilmiyorum... Ben lise zamanlarında yoktum." "Cansu, o zamanlar büte kalmıyordun değil mi?" "Aynen." "Ne yapıyordun pekii?" "Çalışıyordum. Arabamın parasını çıkarttım." "Meriç biliyor muydu?" "Biliyordu, hattaa onun kırılma noktası benim o zamanlar tabiri caizse eşekler gibi çalışmamdan olmuştu." "Burada da Engin'e bir şeyler yapmışsın, o neydi?" "Ne yapmışım?" "Ne bileyim, Nalan yokken orada ne işin vardı, çorap nöbeti ne?" "Sana çorap nöbetini kim söyledi?"(gülerek) "Kızlar konuşuyordu." "Çoookk uzun hikaye, sonra anlatırım." "Öyle olsun..." Hakan'ın bu huyunu çok seviyordum, oldum olası ısrarı hiç sevmezdi ve benim aksime çok sabırlıydı... •~~~~~~• Hakan ile Cansu konuşurken Furkan onlara bakıp sinirleniyordu. Babasına ve Yılmaz beye belli etmemeye çalışsa da Yılmaz bey gözlerindeki öfke dolu bakışı fark etmişti...
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE