Peri
Beni getirdikleri yere buralarda malikane diyorlardı. Bizde ise konak veya denize kıyısı varsa yalı adını alıyordu.
Adamlar gergindi. Kendi aralarında ‘Bay Arnaldo kızı niye öldürmedi,’ diye İtalyanca konuşuyorlardı. Edepsizce şeyler de söylüyorlardı. ‘Belli ki birkaç gün sikip öyle öldürecek,’ dedi bir tanesi.
Ben de bundan şüphe ediyordum. Ona bebek verecek kadın mı yoktu? Abimleri aramak istiyordum ama adamlar beni yakaladığında zaten çantamı elimden almışlardı.
Başıma ne geleceğini bilmeden yeşil bir araziye girdik. Kapıda adamlar vardı. Duvarlar ise hapishane duvarları gibi yüksek ve dikenli tellerle kaplıydı. Anladığım kadarıyla Marcelli Malikanesine gelmiştik.
Arazi içinde de epeyce yol aldık. Malikaneye gelince kapıyı takım elbiseli, beyaz eldivenli bir adam açtı. Bizi içeri alırken hiç konuşmadı. Önden yürüyordu. Beni salona aldıktan sonra adamlar ona bir şeyler söyledi ve gansterler defolup gittiler.
Beyaz eldivenli uşak ise “Ha una richiesta, signora?” diye sordu.
Ona bir isteğim olmadığını söyledim. Arnaldo gelecek miydi? Zerda’nın tutsak edildiği yer burası mıydı? Kuzenim Aslan abiyle arkadaş olduğunu hatırlıyorum. Aslan abi bilse başımı geleni, bunu yapmasına izin vermezdi. Ama nasıl haber vereceğim?
Tabi haber verirsem de bizimkilerin başına bela olup beni öldürebilirdi. Sonuçta Aslan abiye rağmen Zerda’yı burda tuttu. Gerçekler ortaya çıkmasaydı doğuma kadar da bırakmazdı.
Başımı avuçlarımın arasına aldım. Tepemde bekleyen uşak iyi olup olmadığımı sordu. İtalyanca bilmesem zorluk çekerdim. Ama yıllardır İtalya’daydım. Türkiye’ye dönme niyetim yoktu. Sadece Onur abimin bebeğini görmeye gitmem lazımdı ama bu durumda sağ kalırsam umarım gidebilirim. Ve bir daha İtalya mı, tövbeler olsun!
Koltukta sızıp kaldığımı kuşların sesini duyunca anladım. Kuş değil aslında, kargalar… Ne tuhaf bir yerdi.
Yaşadıklarım gerçekti. Rüya değildi. Kapının açılma sesini duydum. Adamlar ellerinde alışveriş paketleriyle odaya gidiyordu. Adamlar değil gerçi gangsterler…
Onların peşinden gelen Arnaldo’yu gördüm.
“Amore mio,” diyerek elini belime koyarak beni kendine çekti. “Yeni mi uyandın?”
Ona göz devirdim. Sevgilim demesine ne gerek var ki? Tamam bu onun için bir oyundu. Sevgilisiymişim gibi davranmam, bana dokunmasına izin vermem lazımdı. Ama bu kas aygırı sadece beni korkutuyordu. Boynundan kulaklarına kadar yükselen yılanlı dövmeyle zaten tehlikeliyim diye bangır bangır bağırıyordu.
“Ailemle konuşmak istiyorum.”
“Beni kurtarın demek için mi? Kimse seni elimden alamaz, bunu aklından çıkarma! Bir hafta içinde bana alışmaya bak, çünkü baba olmak için sabırsızlanıyorum!”
Dilimin ucuna kadar küfrü savurmamak içim kendimle mücadele ettim. Böyle adama küfür edilmez. Sonuçta Saruhanların prensesiydim. Üç abim vardı. İkisi mafya… Onur abim ise prens…
Gerçi şu an bunların önemi bile yok ki. Çünkü tek başımayım. Abimler bana yardım edemez.
“Beni bu eve kapatarak ve arada uğrayarak sana alışmamı beklemiyorsun herhalde!”
Arnaldo dikkatle bana baktı. Üstümdeki kıyafeti süzdü. Hastanede beni gördüğünde yine bu kıyafet üstümdeydi.
“Çok konuşuyorsun Mio dolce amore,” dedi.
“İtalyanca sarkıntılık yapınca havalı olduğunu mu sanıyorsun? Farkındaysan italyanca biliyorum mafia pervertita!” Nasıl, sapık mı dedim şimdi bu adama? Fazla gaza getirdim kendimi…
Azılı mafyaya kafa tutacak zaman mı şimdi? Ve sinirlendi… Üstüme üstüme gelmeye başladı. Böyle durumlarda çok iyi bildiğim bir savunma tekniğim var:
Kaçmak.
Arkamı dönerek koca malikane içinde kaçarken arkamdan gelen “vieni qui topo terrestre!” diye bağırışını duydum.
Tatlı aşkımdan yer faresine döndüm öyle mi? Trip atma sırası değil Peri… Koş… Daha hızlı koş!
Bir odaya dalıp kapıyı arkamdan kapattım. Önüne sandalye çekip üstüne oturdum ve bir yandan kapı kolunu tuttum.
“Heyy! Kapıyı üç saniye sonra kıracağım! Ya aç ya da uzaklaş!” dedi gür sesiyle. “Bir! İki!…” kapıyı açmaya fırsat olmadan son anda uzaklaştım.
Kapı tekmesiyle yere devrildi. Beygir misin be adam! Bunu içimden söyledim. Yoksa burdan cesedim bile çıkmaz, olduğum yere gömer beni, öyle öfkeli bakışlar…
Kolumdan tutup beni arkamdaki yatağa doğru attı. “Sapık mafya öyle mi? Anlaşmaya belli ki uymayacaksın! Sana aşkım demem bile hoşuna gitmiyor, seni öpsem adımı tecavüzcüye çıkarırsın!”
“Ben özür dilerim, öyle demek istemedim!” dedim. Aslında az bile söyledim. Yataktan kalkmaya cesaretim yoktu. Bu kez pencereden atar diye korkuyordum.
“Aptal mıyım sence? Anlaşma yok! Vazgeçtim! Bebeğimi doğuracak başka bakire bulurum!” dedi. Ha yani bebeğin annesi illa ki bakire olacak. Bu da ayrı bir muamma.
“Ben ne olacağım?” diye sordum ne olacağını bile bile. Hani bir ihtimal Saruhan olduğum için beni salar diye umdum.
Küçümseyici bakışları beni buldu. “Ahh… morirai! Hımm bu da havalı olmuştur umarım!” diyerek dalga geçti. Öleceksin derken hem ciddi hem alaycı olmayı nasıl başarıyor acaba!
İpin ucundayım ve düşündüğüm şey Arnaldo’nun mimikleri… Ben bu akılla çok bile yaşamışım ya!
“Ben ölmek istemiyorum.”
“O halde merakına yenik düşüp olmadık yerlerde gezmemeliydin! Güzel kızsın Peri ama bana bir varis vermek istemediğin ortada… Üstelik sen de anne olmak istediğin halde bana karşı tavırların çok sinir bozucu! Ve ben sabırlı bir adam değilim! Dün gece işini bitirmeliydim… Yürü, gidiyoruz! Adamlarımın zevkle işini bitireceğine de eminim!”
Kalbim küt küt atmaya başladı. Bu adamın şakası yok. Koluma yapışıp beni çekmeye çalışıyordu. Bu defa yatağın demirini tuttum.
“Bak… Beni dinle! Son kez lütfen…” dedim panikle.
Kolumu bırakmasa da çekmeyi bıraktı. “Konuş!” dedi.
“Ben anne olmak istiyorum! Bakireyim! İstediğin her şey ben de var! Hem çoğu bakire gerçekten bakire değil ki… Diktirmek zor mu sanıyorsun? Hem her tanıştığın kadına ‘bakire misin’ diye sorman biraz zahmetli ve vakit kaybı olur. Bence beni öldürme, ben ne dersen onu yapacağım, bir hafta falan da beklemem…” dedim.
“Sen diktirdin mi?” diyerek göbeğimin alt kısmına doğru bakış attı.
“Doğru erkeği bekledim! Ve doğru erkek nefes almayan erkekmiş, bunu anladım!” dedim içten içe Cem’e sinirlenerek. “Erkeklerden bir günde nefret etmedim, birkaç saniyede nefret ettim. Cem sağ olsun!”
“İyi! Bu gece benim olacaksın! Hazırlan!” dedi.
Boğazım kupkuru oldu. “Bu… Bu gece mi?”
“Oyun falan istemiyorum! Ya şimdi seni köpeklerimin altına atarım ya da yatağa… Ve bu birliktelik tecavüz gibi olursa emin ol sabahı göremeyeceksin! O yüzden iyice düşün! Zorla koynuma gireceksen, girme!”
Söyledikleri çok ağır şeylerdi. Tanımadığım bir adamla nasıl istekli sevişecektim ki? “Sevişmeyi bilmiyorum,” dedim.