BÖLÜM 7

2029 Kelimeler
Gözlerimi açtığımda Gerard yanımda uyuyordu. Gece ben yattıktan sonra odama gelmişti. İtiraf etmeliyim ki bu fikrini çok sevmiştim. Ona yanımda uyuyabileceğini söylediğimde yüzündeki şaşkınlık ifadesine gülmemek için çabalamıştım. Dengesizdi ama çok tatlı bir adamdı. Nedenini bilmediğim ve çok da umursamadığım bir şekilde onun yanında mutlu ve huzurlu oluyordum. Aklımdaki şüphelerden kurtulup ona bütün hayat hikayemi anlattım. Daha önce ağabeyim ve Valter dışında kimseye anlatmadığım her şeyi ona anlattım. Tüm detaylarıyla. Ve içimde inanılmaz bir huzur belirmişti. Ellerini yüzümde gezdirdiğinde huzurum doruklara ulaşmıştı. Bu huzurla uyumuştum. Yanımda uyuyan adama baktığımda kalbimin içindeki kıpırtılar beni endişelendirse de uzun süredir bu kadar huzurlu ve heyecanlı hissetmediğimi fark edip korkarak bunu bozmamaya karar verdim. Aslında gece ona anlattıklarımı dinledikten sonra ikimizde uyumuştuk ve bütün yaşadıklarımla ilgili fikri neydi bilmek istiyordum. Bunun içinse uyanmasını beklemeliydim. Sırtımı ona dönüp göl manzarasını izlemeye başladım. İşte hayalini kurduğum tam olarak da buydu. Tanrı beni yaptığım hangi iyi şey için ödüllendirmişti bilmiyorum ama göl manzarasının yanında bir de muhteşem bir adam eklemişti. Bunun için ona teşekkür ediyordum.  Ben bütün bunları düşünüp kendi iç dünyamda dolaşırken saçlarımda hissettiğim parmaklar ile birden iç dünyamda sarsıntılar başlamıştı. “Günaydın” dedi kulağıma eğilip. Nefesi saçlarımın arasından geçip yüzüme ulaşmıştı. “Günaydın, iyi uyuyabildin mi?” dedim ona dönerek “Hayatımdaki en iyi uykulardan biriydi desem inanır mıydın?” dediğinde gülümsedim. “Düşünmeliyim” deyip yatakta doğruldum. “Ama şimdi kahvaltı için düşünmeye ara vermeliyim” diyerek yataktan kalkıp banyoya geçtim. İçimden onun yanında kalmak hatta tüm gün onun kollarında uyumak geçerken neden böyle yataktan kalkma eğilimine girdiğimi ben de bilmiyorum ve bunun için kendime lanetler okuyarak banyonun kapısını kapadım. Yüzümü yıkadıktan sonra mutfağa geçip kahvaltı hazırlamaya koyuldum. O kadar çok alış veriş yapmıştım ki kahvaltı muhteşem olmuştu. Bu kez değişiklik yapıp ona tepsiyle yemek götürmek yerine balkon masasını açıp kahvaltıyı oraya hazırladım. İşim bittiğinde Gerard henüz inmemişti. Bir an yukarı çıktığımda onu yine kanlar içinde görmekten öyle korktum ki birkaç dakika merdivene adım atamadım. Sonra çıkmak zorunda olduğum için yukarıya doğru yöneldim. Odaya girdiğimde yatağa uzanmış düşünüyordu. Derin bir nefes alarak yanına gittim. “Kahvaltı hazır, inelim mi?” diye sorduğumda başında dikiliyordum. O ise beni kolumdan tutarak kucağına çekti. Ne yaptığını anlamaya çalışırken dudaklarıma değen dudaklarını hissederek kıpırdanmayı bıraktım. Şaşkınlığım geçtiğinde ben de ona karşılık verdim. Bu anın hiç bitmesini istemesem de dudaklarımı ondan ayırıp “Kahvaltı” dedim fısıltıyla. Alnımı alnına dayamış bir halde bekliyordum. “Tamam, inelim o halde” deyip bir kez daha öptükten sonra kucağından kalkmama izin verdi. Bu ani öpücüğün ne anlama geldiğini ve Gerard’ın bunu neden yaptığını bilmesem de ona soru sormadım. Onu yataktan kaldırdım ve birlikte alt kata indik. İkimiz de konuşmuyorduk. O banyoya yöneldi ben de mutfaktan birkaç şey alıp balkona doğru yürüdüm. Kahvaltı sofrasını gördüğünde beni kollarının arasına alıp sıkıca sarıldı. “Muhteşem görünüyor. Sen çok becerikli bir meleksin” dedi ve sandalyesine yavaşça oturdu “Değişiklik yapmak istedim” dediğimde güldü. “Yeni tanıştık Elisa” dediğinde biraz burulmuştum. Bunu fark edince konuşmayı sürdürdü. “Yeni tanışmış olmamızı kötü anlamda hatırlatmadım. Haklısın aslında, günlerdir bana tepsiyle yemek taşıyorsun. Böyle güzel bir sofra hazırlaman benim için gerçekten büyük bir değişiklik” dediğinde yüzümün asılması da son buldu. “Beğendin mi?” diye sorarken sesim küçük bir kız çocuğu gibi çıkmıştı, bundan emindim. “Ben ailemi kaybettikten sonra hiç bu kadar güzel bir kahvaltı sofrasına oturmadım. Hatta bu evde geçirdiğim birkaç güne benzer güzellikte bir gün yaşamadım. Sen bana insan olduğumu hatırlatıyorsun. Beğendim desem hissettiklerimin yanında çok az bir tanım olur” dedi. Kalbimin atışları hızlanmaya başlamış ve içim neşeyle dolmuştu. Gerad yanımda mutluydu demek ki. Birden fark ettim ki, ailemi kaybettikten sonra ben de bu kadar huzurlu zaman geçirmemiştim ve bunu Gerard’la paylaşmak istedim. “Aslına bakarsan ailemi kaybettikten sonra ben neredeyse doğru düzgün sofra bile hazırlamadım. Biz bu balkonda sabah kahvaltıları yapardık neşeyle. Akşam yemeklerimizi burada yerdik, bu balkonda şarap içerdik. Ağabeyimle benim gece yarıları oturup hayaller kurduğumuz yer burası. Ben bu eve her yıl geliyorum ama onları kaybettikten sonra ilk kez burada yemek hazırladım…” derken gözyaşlarıma engel olamamıştım. Gerard uzanıp elimi tuttu ve gözlerimin içine sıcacık baktı. Bense içimi dökmeye devam ettim: “İnan bana ailemi kaybettikten ve kardeşimin başına gelenlerden sonra kendimi yalnız hissetmediğim hiçbir zaman olmadı. İçimde kocaman bir boşluk vardı her zaman. Nereye gitsem bu yalnızlığı ve kimsesizliğimi götürdüm. Sanki herkes benim başıma gelenleri biliyormuş ve bana acıyormuş gibi hissediyordum. Acım beni her şeyden uzaklaştırmıştı. Tüm arkadaşlarımla olan bağımı koparmıştım ve gerçekten çok yalnızdım. Ama… Senin yanında böyle hissetmiyorum” dedim birden. “Sana iyi mi hissettiriyorum?” diye sordu şaşkınca. Cevabımı nasıl vermem gerektiğini düşündüm. İçimden gelenleri mi söylemeliydim yoksa öylesine birkaç cümlemi kurmalıydım tereddüt ettim. Ama içimden geçenleri söylemek daha doğru gelmişti. “Evet bana iyi geldin. Nedenini bilmiyorum ama seni yıllardır tanıyor gibiyim. Sanki bir tılsım var, göremiyorum ama hissediyorum… Başka şartlarda seni hastaneye götürür ya da bir şekilde evimden gönderirdim. Ama bunu istemedim. Başından geçenleri anlatana kadar bir şey bilmiyor olduğum halde sadece burada kalmanı istiyordum. Hala aynı şeyi istiyorum…” diye karşılık verdiğimde başını önüne eğip düşündü. Sonra yeşil gözlerinin içindeki ışıltıyla bana baktı ve konuşmaya başladı. “Ben de senin yanında kalmak istiyorum. İnan kendimi hiç bu kadar iyi hissetmedim. Benim gibi pisliğe bulaşmış bir adamın senin yanında olmayı istemeye bile hakkı yoktur. Ama ben yanında kalmak için ölebilirim” dediğinde gözyaşlarım yeniden yanaklarımdan süzülmeye başladı. Uzanıp yeniden elimi tuttu ve ikimiz de konuşmadan bir süre birbirimize baktık. Sessizliği bozan yine ben oldum. “Peki, ikimiz de burada ve birlikteyiz. Ama şimdi yemeğini bitir ki ilaçlarını içebilesin” dediğimde içten bir şekilde güldü ve “siz nasıl isterseniz leydim” dedi. Kahvaltı masasında saatlerce sohbet ettik. İyi ve kötü anılarımızdan bahsettik. Konuştukça ona karşı içim daha çok ısınıyordu. Onun da bana ısındığını hissedebiliyordum.   Kahvaltıdan sonra bütün gün sohbet ederek, kitap okuyarak geçirmiştik. Babamın eski film koleksiyonundan film seçerek eski video oynatıcıda film izlerken ikimiz de çok mutluyduk. “Elisa sana bir şey soracağım” dedi birden. “Sor” dedim merakla. “Sen tüm kapılar ve pencereleri kilitlemiştin değil mi?” “Evet, ne oldu ki?” “Merak ediyorum, garajı kullanmadığın zamanlarda eve nasıl girip çıkıyorsun?” “Bu muydu soracağın?” dedim hafiften gülerek. “Evet, ne oldu” dedi alıngan bir şekilde. “Tamam, kızma.” Dedim ve koltuktan kalkıp ona ellerimi uzattım. “Gel benimle” dedim. Birlikte mutfağın yanındaki odaya geçtik. Ben yere eğilip döşemeyle bütün gibi duran tahtaları kaldırdığımda hayretle beni izliyordu. Kapağı açıp ona merdiveni gösterdim. “Devamı?” dedi meraklı bir şekilde.” Merdivene ayağımı koyarken “Gel” dedim. “Ama dikkat et” Önden ben bodruma indim ve onun inmesini bekledim. Yarasından dolayı biraz canı acımıştı, onu indirdiğim için pişmanlık hissederken  “Korkma iyiyim ben” dedi. İyi olmadığını bilsem de sesimi çıkarmadan beni takip etmesini işaret ettim. Gizli kolu bulup kapıyı açtım ve dışarı çıktım. Gerard hala şaşkınlığından kurtulamamıştı. O da peşimden çıkarken “Bunu kim düşünmüşse o bir dahi! Eminim şuan büyük bir mühendislik firmasında çalışıyordur” dedi. “Ağabeyim…” diye mırıldandığımda birden sözlerine pişman olup bana sarıldı. “Özür dilerim, düşüncesizlik ettim” derken yüzüne baktım. “Sorun değil, bilemezdin ki… Haydi gel, göle gidelim” diyerek onu çekiştirmeye başladım. Gölün yanına geldiğimizde küçük iskeleye oturduk. Akşam oluyordu fakat güneş tam anlamıyla batmamıştı. Başımı Gerard’ın omzuna yasladım, o da kolunu benim omzuma atarak bana sarıldı. O yanımdayken, bana dokunurken kendimi yıllardır olmadığım kadar iyi hissediyordum. Çok gençtim ailemi kaybettiğimde. Çok kötü ve tehlikeli yollara girmiştim. O günler geçse bile hep içimde yalnız oluşumun verdiği bir tereddüt vardı. Ama şimdi, bu yeşil gözlü adam bana böyle sıcak bakarken ben kendimi hiç yalnız hissetmiyordum. Güneş tamamen batana dek orada oturduk. Birbirimize içimizden geçen her şeyi söyledik. Onunlayken özgürdüm… “İyice karanlık olmada içeri girelim” dedim yine o anne tavrımla ve iskelede oturduğum yerden kalktım. Gerard başını kaldırıp bana baktı “Nasıl isterseniz benim güzel leydim” dedi ve gülümsedi. Kalkmasına yardım ettim ve yine birbirimize sarılarak eve kadar yürüdük. Yukarı çıktıktan sonra yine yemek hazırladım. Balkona hazırladığım sofrada birlikte oturduk ve romantik sayılabilecek bir akşam yemeği yedik. Gerard şarap içmek için deli gibi ısrar etse de ilaç kullandığı için buna izin vermedim. Saat iyice geç olmuş ve benim oldukça uykum gelmişti. “Yatsak mı?” diye sorduğumda yaramaz çocuklar gibi sırıtıyordu. “Neden gülüyorsun?” diye sordum hışımla. “Birlikte yatacağız değil mi?” dedi. Bir domates kadar kızardığıma yemin edebilirim. “Yani… Şey… Iııııı” derken Gerard sesimi kesmek istercesine dudaklarımı öptü. Yavaş yavaş beni üst kata sürükledi. Üzerimdekileri çıkararak beni yatağa yatırdı. Kollarındaydım, kaçışım yoktu. Kaçmayı da istemiyordum aslında… “Elisa sana istemediğin hiçbir şeyi yapmayacağım. Beni istemezsen bu beni kırmaz” dediğinde boynuna sarıldım. “Sana inanıyorum ve güveniyorum” diye fısıldadım. Yüzüme bakıp gülümsedi. Dudaklarımı ve boynumu nazikçe öperken kendi üzerindekilerden kurtulmuştu. “Sen… İlk olacaksın” dedim sesim titreyerek.  Karanlıkta bile fark edilebilecek bir şaşkınlıkla bana bakarken “Yani sen… Benden önce…” diye kekeledi. “Hayır olmadı. Sen ilk…” dedim utanarak. “Sana melek demekte asla haksız değilmişim. Ama bunu benimle yaşamak zorunda değilsin. Benim gibi bir kaçakla…” derken “Kes artık sesini” diye çıkıştım. Gülümsedi ve kulağıma eğilip “Peki leydim. Biraz canın yanacak ama dur dediğinde duracağım, korkma” diye fısıldadı. Ona başımla onaylayıp kendimi ona bıraktım.     Gözlerimi her sabahtan farklı açmıştım bu sabah. Gerard ile dün gece yaşadıklarımızdan sonra artık her gün başka olacaktı, bunu hissediyordum. Onunla olmuştum, ilk kez… Bunun için bir an bile kendimi sorgulamadım. Pişmanlık duyacağımı hiç sanmıyordum da… Ondan önce uyandığım için banyoya geçtim. Duş aldıktan sonra odaya döndüğümde uyandığını gördüm. Gözlerinde ışıltıyla bana bakıyordu. Bu muhteşem yaratık bana aitti. Benimdi… Gülümseyerek “Günaydın” dedim. “Günaydın meleğim. Elisa… Şey… Canın acıdı mı?” diye sorduğunda bütün bedenimim kızardığını hissettim. “Hayır.. Yani ilk anda evet biraz ama şimdi sorun yok” dedim ona bakmadan. O ise konuşmaya devam ediyordu. “İlk olduğu için biraz canın acıyabilir. Ağrın da olabilir. Bugün fazla ayakta kalma” diye beni utandırmaya devam ederken ben de dolabın kapaklarını açıp kafamı içine sokmuş, giysilerimi arıyor gibi yapıp kızarıklığımın geçmesini bekliyordum. “Elisa” diye seslendiğinde ona bakmadan “efendim” diye cevap verdim yine. “Bana bakar mısın?” dedi sert bir tonda. Zorla da olsa başımı ona çevirdiğimde yatakta oturur halde bana baktığını gördüm. “Senin neyin var?” dedi alıngan ses tonuyla yine. Bu adam alıngan mıydı gerçekten? “Hiç” dedim masum bir halde. “O zaman neden saklanıyorsun?” dedi. Anlamasa olmazdı zaten. Dedektif gibi her şeyi fark ediyordu. “Saklanmıyorum Gerard. Yarı çıplağım ve giyinmeye çalışıyorum” dedim onu ikna etmeye çalışarak. Ama onun durmaya niyeti yoktu. “Seni tamamen çıplak da gördüğümü var sayarsak bu kadar sıkıntı yapmana gerek yok diye düşünüyorum. Bana bahane uydurmadan asıl sıkıntının ne olduğunu söyle” dedi. “Tamam” dedim pes ederek. “Sen ilktin” derken sözümü bitirmeme izin vermedi. “Pişmansın” dedi ve başını diğer yana çevirip bana bakmayı bıraktık. Sabahları alınganlık ve duygusallık yeni modumuzdu. “Gerard saçmalamayı keser misin? Neden pişman olacağım?” “Senin için ilk olanın daha doğru düzgün biri olmasının hayalini kurmuşsundur belki” dediğinde yüzüne bir tokat yapıştırmak istedim. “Ah Tanrı aşkına Gerard! Sabahları bu kaprisler nereden icat oldu şimdi?” diye çıkıştım. Bu onu daha da üzmüştü sanırım. Sert kadın işe yaramadıysa şefkatli kadına geçiş yapmalıydım. Gidip yanına oturdum. “Bana bakar mısın” dedim yumuşacık bir ses çıkararak. Bana döndüğünde dudaklarına küçük bir öpücük kondurdum ve konuşmaya devam ettim. “Pişman değilim. Hayatımın sonuna kadar da olmayacağım. Çünkü ailemden sonra yanında mutlu hissettiğim bir tek sen varsın. Sen benim yalnızlığımı ve hüznümü unutturdun. Ve ben senin olduğum için kendimi dünyanın en şanslı kadını hissediyorum” dediğimde yüzü yumuşamıştı. “Peki… Neden yüzüme bakmaktan kaçtın o zaman?” diye sordu. Ne yaşamış olurlarsa olsunlar erkekler çocuk gibilerdir, bu değişmez bir gerçek. “Çünkü…  Sen ilksin ve ben bu konuları konuşmaya henüz çok açık değilim. Utandım işte biraz.” Dediğimde bu kez beni öpen o oldu. “Utandığın için mi köstebek gibi saklanıyorsun” diyerek burnumu sıktı. “Evet. Ama dalga geçme” dediğimde beni kollarına aldı. Öylece kokusunu içime çekerek nefesimi bile yarım alarak durdum. Bu adama tepeden tırnağa aşık olmuştum…
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE