Naz
“Burada neler oluyor?” sözüm, odadaki havayı bir anda keskin bir bıçak gibi kesti.
Selin’in yüzünde küçümseyici bir gülümseme belirdi; Poyraz ise bir an duraksadı.
Gözleri benimkilerle buluştuğunda, ifadesinde şaşkınlıkla birlikte açıklama yapma isteği vardı.
Ama ben o anda mantıklı bir açıklama duymaya hazır değildim.
İlk defa, kıskançlıktan tüm kontrolümü kaybetmek üzereydim.
Poyraz tam ayağa kalkacağı sırada içeri, ellerinde yiyeceklerle Gülay teyze girdi.
Bana bakıp gülümseyerek,
“Hoş geldin kızım. Selin kızım sağ olsun, Poyraz’ın yaralandığını duyunca işini gücünü bırakıp kontrole gelmiş,” dedi; sevinçten gözleri parlıyordu.
“Kendimi kontrol etmeye çalışarak, ‘Hoş bulduk Gülay teyze,’ dedim.”
“Hadi gel kızım, oturalım,” deyip bana koltuğu gösterdi.
Poyraz’la Selin’in tam karşısındaki koltuğa oturdum.
Selin, sargıyı gereğinden uzun süre elinde oyalayıp Poyraz’a iyice yakınlaşarak,
“Bitmek üzereydi zaten,” diye fısıldadı.
Gözlerini bana dikerek, meydan okurcasına hafif bir tebessümle sargıyı tamamladı.
Poyraz, onun yüzüne ciddi ve soğuk bir ifadeyle bakıp kısa bir “Teşekkürler Selin,” dedi.
Bu, bir an önce uzaklaşmasını söylemenin kibar yoluydu.
Selin, “Rica ederim, Poyrazcığım,” dedi uzatarak. Sonra tekli koltuklardan birine oturdu.
Gülay teyze, Selin’in burada olmasından o kadar memnundu ki, her hareketiyle bunu belli ediyordu.
İkisi arasında derin bir sohbet başladı.
Kendimi o an fazlalık gibi hissettim.
Tam kalkıp gidecektim ki, Poyraz gözlerime dik dik bakıp oturmamı işaret etti.
Poyraz’la bakışırken Selin’in bakışlarını üzerimde hissettim; öfke ve kıskançlık doluydu.
Biliyordu Poyraz’la aramızda bir şeyler olduğunu.
Onun bu küçümseyen tavrının sebebi de buydu: Poyraz’ın beni ona tercih etmesini hazmedemiyordu.Ve hala poyraza bir şeyler hissediyordu.
Tamam, ben de ona aynı şekilde davranacaktım.
Çünkü Poyraz’ın geçmişi, geçmişte kalmıştı benim için.
Gerçi Selin’in ona dokunmasının hesabını sonra güzelce soracaktım.
“Eee Nazcığım, nasılsın? Nasıl gidiyor?” diye sordu, samimiyetsiz bir gülümsemeyle.
Ben de aynı soğuklukla cevap verdim:
“İyi Selin abla, her şey yolunda,” dedim, gülümseyerek.
“Abla” lafından sonra yüzü asıldı.
Gülay teyze, Selin’in bozulduğunu fark etmiş gibi araya girdi:
“Bizim çocuklar böyle, arada yaş farkı olunca hemen abi abla derler. Yoksa senin daha abla olmana çok var, maşallah çok güzelsin,” dedi.
Selin, “Teşekkür ederim,” deyip sırıttı.
Ama hemen ardından sinsice,
“Naz’ın, Poyraz’a ‘abi’ dediğini hiç duymadım,” dedi.
Gülay teyze, Poyraz’la bana bakarak gülümseyip,
“Evet, küçücük kızken bile çok uğraştık, bir türlü ‘abi’ dedirtemedik,” dedi.
Selin’in ne yapmaya çalıştığını tam çözemesem de ortalığı bulandırmaya çalıştığı kesindi.
Gülay teyze yemekleri kontrol etmek için mutfağa geçtiğinde,
odadaki sessizlik ağırlaştı.
Poyraz derin bir nefes aldı.
“Naz…” diye söze başladı ama ben onu durdurdum.
“Sonra, Poyraz. Sonra konuşacağız,” dedim, Selin’i yok sayarak.
Benim onu tamamen görmezden gelmem ve Poyraz’ın ilgisizliği, Selin’i rahatsız etmişti.
Gitmek için ayağa kalktı.
“Tekrar geçmiş olsun Poyraz. Bana ihtiyaç duyarsan araman yeter,” dedi içtenmiş gibi bir sesle ama bana bakmadan mutfağa geçti Gülay teyzeyle vedalaşmak için.
Bir süre sonra Gülay teyze,
“Naz, sen buradayken ben biraz uzanacağım kızım. Poyraz’a göz kulak ol,” deyip yukarı çıktı.
Gözlerimdeki hayal kırıklığıyla Poyraz’a baktım.
Onu üzmek en son isteyeceğim şeydi…
Ama Selin’e bu kadar tolerans göstermesi canımı çok yakmıştı.
İkisinin geçmişi, tokat gibi yüzüme çarpmıştı.
Poyraz yumuşak bir sesle,
“Naz, güzelim, gözlerindeki o ifadeyi sil. Seni üzecek bir durum yok. Annem ısrar ettiği için bandajımı değiştirmesine izin verdim, hepsi bu. Şu anki durum beni de rahatsız ediyor,” dedi.
“Elini bedeninde dolaştırmasına izin verirken hiç rahatsız görünmüyordun,” dedim titreyen bir sesle.
Ne kadar güçlü görünmeye çalışsam da gözlerim doldu.
Poyraz sakin ama kararlı bir şekilde ayağa kalktı.
Elimle durmasını işaret ettim.
Ne kadar incindiğimi fark edip tekrar oturdu.
Ellerini dizlerine koydu, gözlerimin içine baktı.
“Bir tanem, gerçekten üzülmeni gerektirecek bir durum yok ortada,” dedi.
Verdiğim tepkiyi fazla bulduğu bakışlarından belliydi.
Eğer başka bir kadın doktor yapsaydı belki sorun olmazdı.
Ama Selin başkaydı…
Onunla yaşanmış bir geçmiş vardı hem de çok kısa süre önce bitmiş bir geçmiş.
Ve işin en kötü yanı, Selin hâlâ Poyraz’a bir şeyler hissediyor, bunu gizlemeye bile çalışmıyordu.
Poyraz, bundan dolayı kırıldığımı anlamamıştı.
“Bak, güzelim…” diye söze başlamıştı ki,
“Ben seni dinlemek istemiyorum,” deyip ayağa kalktım.
Poyraz’ın sesi bir anda ciddileşti:
“Otur, Naz.”
Başımı ona çevirdim; gözyaşlarım akmak üzereydi.
“Naz…” dedi, sesini yumuşatarak.
“Benden asla şüphe etmeni istemiyorum. Kalbimde tek bir yer var ve orada sadece sen varsın.
Senden başka kimseye kalbimde, ruhumda yer yok.
Geçmişimden dolayı beni yargılama, kırılma.
Her şey senden önceydi.
Sen hayatıma girdiğinden beri, geçmişimdeki her şeyi sildim, attım.
Evet, düşüncesizlik ettim, haklısın.
Senin neye kırıldığını geç fark ettim, yine haklısın.
Ben de senin yerinde olsam, geçmişimden bir adamın sana dokunmasına bile bakmasına bile tahammül edemezdim.
Aptallık ettim, özür dilerim.
Bir daha böyle bir şey asla olmayacak.
Her konuda daha hassas, daha dikkatli olacağıma söz veriyorum.”
Sonra gülümseyerek,
“Şimdi lütfen o incilerini geri gönder,” dedi.
Poyraz’ın neye kırıldığımı anlamasına sevindim.
Ona güvenim tamdı.
“Senden asla şüphe etmem, bunu bil.
Ama sen sadece bana aitsin,” dedim kararlı bir sesle.
“Sana ancak ben dokunabilirim.”
Poyraz koyulaşan gözleriyle bana baktı.
“Naz… Şu an sana sarılıp seni deli gibi öpmek istiyorum.
Beni yoldan çıkarmak üzeresin,” dedi, sesi kısık ve tutkulu bir tonda.
Bu sözler beni tamamen teslim aldı.
Yutkunmakta zorlandım.
İçimdeki buzlar yavaşça çözülüyordu.
Birkaç adım yaklaştım.
Ellerini dizlerinde tutuyordu; ben elimi onun üzerine koyunca, parmaklarımı sıkıca tuttu.
Poyraz beni kendine doğru çekti, başımı göğsüne yasladım.
Sesi saçlarımın arasından usulca yükseldi:
“Naz, sen benim nefesimsin. Seni her şeyden çok seviyorum, orman gözlüm,” dedi ve saçlarımı öptü.
Kollarımı boynuna doladım.
“İnanıyorum sana… Çünkü seni seviyorum,” dedim.
Sırtımı nazikçe okşadı.
“O zaman şüphe etme. Ne yaşarsak yaşayalım, bana sor.
Ben hep burada olacağım.
Seni asla yarı yolda bırakmayacağım.”
Sessiz, derin, huzurlu bir an vardı aramızda.
İçimdeki fırtına dinmiş, yerine sakin bir göl bırakmıştı.
“Poyraz…” dedim yavaşça.
“Efendim, güzelim…”
“Yanındayım.”
“Ve ben, her şeyimle seninleyim…”
O an dudaklarımız sessiz bir anlaşmanın mührü gibi birleşti.
Bu sadece bir öpücük değildi;
kırılan güveni yeniden inşa eden, karanlıktan çıkaran bir başlangıçtı.
Tam o sırada,
“Öhöö, öhhöö!” diye bir ses duyduk.
Birbirimizden hemen ayrıldık…