Büyük Karar

1703 Kelimeler
Demir Mete başkan sahanda yumurta yapıyordu, tabi sahanda yumurta dediğime bakmayın, tavuk görse bu yumurta benden çıkmadı der kaçar! Babamsa domates doğrarken başkana ters. ters bakıp " doğru düzgün yap lan şunu, yine aç kalacağız senin yüzünden" diye ağız dolusu sövmeye başlamıştı. Tabi onların bu gürültüsüne küfür savurarak uyandı Cenk albay " Lan beynimi s**niz sabah sabah, susun da az uyuyalım" Bense karşımdaki üçlüye bakıp yanlış cephede olmanın cefasını çekiyordum. 1. dünya savaşında Almanya kaybedince hükmen kaybeden Osmanlı gibiydim. Hepsini eşleri evden kovmuştu, Eylül'üm ise benim kafama yüzüğümüzü geçirmiş, gözüm görmesin seni demişti Tabi tüm ailenin kahramanı Gökhan amcam, Doğan amcam ve Yiğitalp olmuştu. Biz sokağa kovulurken şerefsiz Yiğitalp'e kadınlar aralarına oturtmuş ağzına dolma sarma, kek sokuyor elleri ile besliyorlardı Gökhan amcam karısına yanağındaki kızarıklığı öptürüyor " silahla vurdular hayatım" diye nazlanarak konuşurken Doğan amcam normalde hiç yaşamadığımız bir aksiyon filminden bahsediyordu Çünkü anlattıklarının yarısını yaşamadık yani.... Bir tek Aslanı çakı ile deşdim demesi eksik kaldı onun dışında bomba imha etmek de dahil tek bir kurşun sıkmayan adam her tür yalanı ard arda sıktı " Kalk cebimden para al git fırından ekmek al gel lan!" Elindeki bıçağı bana doğru uzatmış babam etrafa emirler yağdırmaya başlamıştı yine. " hale bak, şimdi Vera annemde kahvaltı yapmak varken ilk okul veledi gibi ekmek almaya gidiyorum" Herkesin bakışı bana dönmüştü... " Çok konuşma, paranın üstünü tam getir!" diye tembihlemeyi de ihmal etmedi. 100 lira baba, ne alabilirim paranın üstü ile acaba! Adam başı 3 ekmek yiyoruz " baba 100 lira ile 9 ekmek alamam" " bana alacaksın zaten eşek herif. Bana ne sizin ekmeğinizden. herkes versin parasını" Bu adam yaşlandıkça cimrileşiyor. İş temiz kıyafet bulmakta! etrafta kırış kırış kıyafetlerin içinde üstüme giyecek bir şey ararken yine etrafa saçılmış çorapların arasında kendi çorabımı arıyordum " Bunun hangisi benim?" " Kokuyorsa Cenk'indir ondan uzak dur" diye söylendi Mete başkan. Ve es kaza elime geçen çorapla hakkın rahmetine kavuşacaktım " az önce ne dedim, uzak dur demedim mi, aptal bu çocuk zaten o yüzden kızı da vermek istemiyordum?" " Adli tıp memurlarını çağırın, burada bir ceset var deyin, bu çorap kokmuyor bu çorap ölmüş, bunun imha edilmesi lazım! ..." Ve kafama yediğim kumanda! " Mete bunu benim emrime verin" ve tekrar uyudu Cenk amcam. Yapmaz herhalde, o kadar da değildir... Poyraz Bir hafta oldu, yaraları yeni yeni iyileşiyor ama kendini tamamen bize kapattı. Kapıda Cem'in muayenesinin bitmesini beklerken kendime ard arda küfürler saydırıyordum. İstanbul'a gelmiştik, Ankara ne bana ne de ona iyi gelmedi. Yalçın amcamın ısrarı ile karargahtaki lojmanda kalmaya başlamıştık. Kapıda hep bir asker nöbet tutuyordu. Onu korumak dışında daha önemli hiç bir şey yoktu benim için şuan. Babam sayısız kere aramış açmamıştım. Ne söyleyecek diye bile merak etmedim. Bir yerde iyi bile oldu. Sayesinde orduda kalmaya karar verdim. Nihayet çıktı Cem de minik sincabım nasıl öğreneceğim. " Nedir durumu?" Bu ifadeden nefret ediyorum. Bu bakıştan. Bu şekilde çıktı mı ağzını yüzünü kırasım geliyor Cem'in. Cebindeki yüzüğü çıkartıp uzattı. " biraz daha dinlenmesi gerek. Psikolojik destek almayı da düşünün. İhtiyacı var gibi. Sude görse daha iyi olabilir aslında" Bakışlarım giderek sertleşmişti " yaptığı onca şeyden sonra mı?" elimdeki yüzüğü göstererek çıkmıştım " Çok haklısın, o zaman başka bir kadın doktora görünsün. Sanırım işkence eden erkekmiş. " Korkuyor... bizden korkuyor. Fark etmiştim. Ben de yanına gelince korkuyordu. " Anladım" Keşke elimde sihirli bir değnek olsa güzelim, tek bir dokunuşla seni iyileştirebilsem. Cem'i yollayıp sincabımın yanına gittiğimde yatakta uzanmış pencereden tülün savruluşunu izliyordu Hava soğuktu ama ısrarla pencere ya da kapı birisini açık tutmamız gerekiyordu. kapıyı kapatınca mecburen pencereyi açmıştım Kapıyı açık bırakıp pencereyi kapattım ve yanına uzandım. Kucağıma çektim. Sırtından sımsıkı sarılmış saçını öperken yine ürktüğünü fark etmiştim. " Artık yok" Günler sonra ilk defa ben sormadan benimle iletişime geçmişti. " Ne yok güzelim?" " Yavru sincap" Tek bir cümle ile öldürdü beni. Çaresizlik neymiş tek bir cümle ile yaşattı. " acımış mıdır canı?" Bilmem, acımış mıdır? Daha kontrole bile gidememiştik. Onu öğrendiğim gün kaybettim. " Acımamıştır" Cevabını bilmeden hiç bir cümle kurmazdım oysa ama şimdi... " Benim çok acıdı" Ağlıyordu. Yüzüne baktığımda gördüm gözyaşını. Kahretsin ki onu yine bırakıp içtima alıp gelmem gerekti. Herkes tolerans gösteriyordu ama kimsenin iyi niyetini suistimal etmeye de gerek yoktu. Neyse ki Eylül gelecekti. Onun dışında kimseye de emanet edemezdim sincabımı. İlacın etkisi ile uyuduğunda onu Eylül'e emanet edip vazifemin başına dönebilmiştim. Ve o geldi! Çekine çekine girdi içeri! " Nöbet listesini hazırladım ben, sen yorulma diye. Akşam da istersen yerine ben nöbete kalırım. Sen... yanında ol" Yüzünde geziniyordu bakışım. Koltuğa kurulmuş onu sürerken çekingen tavırlarla ayakta duruyordu. " Böyle mi affettireceksin kendini?" Parmağına baktığımda hala Eylül ile olan yüzüklerini gördüm. Çıkartmamış. "Kardeşim biz doğru olanı yapmaya çalıştık" Hayır, doğru olanı yapmaya çalışmadınız. Kolay olanı yapmaya çalıştınız. " Bak bir dinlersen eğer babanı, sana toplantı odasında aldığı kararı açıklarsa anlayacaksın" Ayağa kalktım, tam dibine kadar gelip yüzüne baktım. Yine bakışlarını benden kaçırmıştı " birdaha benimle konuşurken emir komuta dışına çıkmayacaksın, rütbede kalacaksın. Geçen seneki operasyondan sorguya çekileceksin. Rapor düzenleyip sundum" Bakışları sonunda beni bulmuştu " naptın?" " Emre itaatsizlik! bakma öyle doğru olanı yaptım. Meraklısınız ya doğruyu yapmaya! " Çekip kapıyı çıktım. Bir bedeli olmayacağını mı düşünmüştü gerçekten! Mesleğini bile kaybedebilirdi ama bir meslek ne ki, evlat kaybetmedi sonuçta! İstemiştim, o sincaptan yavru bir sincabım olmasını istemiştim. İstenmeyen bir bebek olduğum için belki de, onu çok istemiştim. Kendimi bir ağaç altına atmış eğitimdeki subayları izliyordum. Haktan albay içlerinden geçiyordu. 3 ay annelerinden emdiği sütü burunlarından getirirdi ama hepsi iyilikleri için elbette. Sürekli çalan telefonuma sıkla sıkla baktım. Bu sefer kim? Açmıyorum işte, konuşmuyorum hala neden arıyorsunuz? Oydu. Bir haftadır defalarca aramış, hiç birisine cevap vermemiştim ve hala ısrarla arıyordu. " Ne var sude? neden arıyorsun?" Kibar davrandıkça bir türlü geri adım attıramadım bir de kalp kızmayı deneyelim " Ayşegül itiraf etti, yemin ederim bilmiyordum. Düğünde düşürmüş karın yüzüğü, o da sattı diye yalan söylemiş ben görünce. Aldım diyememiş tabi !" Ne önemi varsa! " çok özür dilerim" Benden neden özür diliyorsunuz? Benim sincabımı üzdünüz benden neden özür dinliyorsunuz? Onu bu kadar görmemeleri sinirime dokunmaya başlamıştı. Babam arıyor benden özür diliyor, amcalarım öyle... Cem, sude... herkes. Ya sincap? tüm bu acıyı sincabım yaşadı neden kimse ondan özür dilemiyor? " Benden değil karımsan özür dilemelisin" Sessizlik başladı. " Eğer müsaitseniz gelip dilerim" İyi gelebilir. yaşadığı haksızlıktan af dilemeleri ona biraz olsun iyi hissettirebilir " Yarın gelin, şimdi ilaç aldı" Sude Anlaşıldı, bir şekilde aklını karıştırmış. Belli ki vicdanına oynamış Poyraz'ın. Onu karşıma alarak kazanamayacağım ortada. üstelik ben böyle yaptıkça hem Cem hem de Poyraz benden uzaklaşıyor. Strateji değiştirmem lazım. Hayatımızdan çıkacaklar nasılsa, sadece biraz planlı olmam yeter. Kimse nesi olduğunu söylemiyor. Eğer öğrenirsem belki o zaman bir bam teli bulabilirim ondan kurtulmak için Sabret Sude, Poyraz seni 7 sene bekledi sabret! Kazanacaksın tekrar onu. O kız onu hak etmiyor. Öyle bir aileye gelin olmayı. Zaten Cem de Türkiye'de kalmayı seçti. Hayatımız değişebilirdi çok seçkin bir zümreye girebildik ama o bir üniversite hastanesinde kalmayı seçti! Tam bir aptal! Bu kadar yetenekli olup bu kadar vizyonsuz olması beni çıldırtıyor. Peki ya Poyraz, ülkenin en zengini sırf annesinden kalan para ile bile tek başına ilk 5 de ve subay! Bunların gerçekten nesi var? Mete " gittin en ucuzunu mu aldın?" Yine tutmuş cimriliği Cenk kazmasının. " Kaç tane var lan onun içinde ?" Elinde güya bir gül demeti, içinde bir sürü yeşil otun arasında ara ki bulasın! " 6 tane var kör müsünüz?" Volkan ile kısa bir bakışma yaşadık. " ya biz malız ya bu adam " diyerek elindeki koca buketi gösterdi. " sende kaç tane var?" diye sordum " 50" dedi büyük gururla " yuh a... koyayım ona ne para vermişsindir" Kafamı umutsuzca salladım Ve arabadan benim buketi çıkarttım " adam serayı getirmiş" diye isyan etti Volkan elimdeki çiçek buketini görünce " 101 tane" dedim gururla önlerine tutarak " hepsini anladık da o bir niye kardeş?" Buketin tam ortasındaki beyaz gülü gösterdi " bu veram, en temiz en güzel" Buketlere bakınca bu gece evde karısının yanında kim uyuyacak belli oluyordu! 25 dakika sonra " kulağının orada da var" deyip kulağımı işaret etti Volkan " Aldım mı?" " hıııı" diye cevapladı. Cenk ise suratı beş karış " gül buketi ile adam dövmek nedir lan?" diye isyan ediyordu " konuşma sen yavşak, 6 tane gül vardı kafana yediğin ben napayım? kafamdan aşağı 50 tane gül vurdu kadın!" Ters ters baktım kaldırımda gelip geçenler bizi izlerken , az evvel kapısından kovulduğumuz karşı eve sert bakış atarak " kardeşim başlarım sizin 6 , 50 gülünüzden. kafama 100 gül yedim, kütükle vurulmuş gibi hissediyorum susun" Cenk kaşını çatmış bana bakıyordu " hani 101 di lan, 1 gün nereye gitti" Pencereden bana sinirle bakıp perdeyi kapatan karıma bakıp derin derin içimi çekerek konuştum " demetin ortasından çıkartıp uzattım, onu ağzıma soktu" İki piç de gülüyordu sanki benden daha iyi vaziyetteydiler! " Hadi kalkın hadi, gidelim de yeni çorap, don alalım belli ki daha çok sürecek ev arkadaşlığımız" Aklıma eskiden Nazlı'nın Cenk'in donlarını atması geldi " Lan, seninki belki bahçeye atmıştır gidip toplayalım istersen" Şimdi gülme sırası bizdeydi. Yavşak sinirle homurdandı " onu zaten ilk günde atmıştır manyak karı! don mu kaldı şimdi evde!" Söylene söylene arabaya yürüdü... Eve bir daha baktım, nısh affetmeyecek bu cadılar bizi. Yaşlandılar daha da cadı oldular! Tam kalkacağımız sırada önümüzde bir araç durdu Doğannnn! yavşak Doğan! sırf kendini övmek için götünden metal çıkartıp kadınları daha da üstümüze salan Doğan! Kaldırımda otururken yanımıza gelip Çiçek'e seslendi " hayatım sende bozukluk var mı şu gariplere ekmek parası atalım" Birkaç saniye bakışmak yetti! Ben ,volkan ve Cenk.. Sonrası arbede! Boğazını sıkarken biz , ibne " polis yok mu, adam öldürüyorlar?" diye bas bas bağırıyordu! Karakol " kardeşim ben istihbarat daire başkanıyım" dedim büyük bir özgüven yemiş komsere gözümü dikerek. Cenk ise çatmış kaşlarını " ben de albayım" Komser Volkan'a döndü " Sen de papasın herhalde" Tabi kabardı hemen yaşlı kurt " Oğlum ben niye papa oluyorum?" Cenk'se koluna vurup kulağına fısıldıyordu kendince fikir yürüterek " Yaşlısın ya, saç sakal beyaz herhalde papaz dan papa falan çağrışım yaptı" Ve bir arbede daha... benimse gözüm madur olarak ifade veren piçteydi.. Eli ile boğazını sıkarak, yerde birine yumruk vuruluyor gibi hareketlerle yine ne yalan sıkıyordu acaba yavşak ifadesini alan karşısındaki emniyet personeline " Oğlum hadi ben personel kartımı almadım hiç biriniz mi almazsınız?" Benimse kulağım Cenk'in söylenmesinde gözüm iftiracı Doğan piçindeydi Sen bittin serçe!
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE