Günyeli’de günler ilerledikçe Aras’ın içindeki fırtına biraz daha hafifliyor gibiydi ama tamamen dinmiş de sayılmazdı. İnsan acısını bir kez yüreğine gömdü mü, toprağın altında sessizce yaşamaya devam ederdi. Bazen bir rüzgâr çıkar, toprakları aralar, o acı yeniden filizlenirdi.
Aras, bu yeni hayata alışmaya çalışırken, bir yandan da geçmişin gölgeleri hâlâ onun peşinden geliyordu. En çok da geceleri…
1. Mira’nın Hikâyesi
Bir sabah Mira, Aras’ın masasına iki kahve koydu.
“Bugün kahveyi ben içmek istedim,” dedi gülümseyerek.
Aras şaşkınlıkla baktı.
“İlk defa sen oturuyorsun.”
“Evet,” dedi Mira. “Çünkü bugün anlatmam gereken bir şey var.”
Plak çalarken hafif bir tangovari melodi odayı dolduruyordu. Mira, elindeki fincanı masaya bıraktı ve derin bir nefes aldı.
“Ben de buraya sığınarak geldim Aras,” dedi.
“Bu kasaba benim kaçış yerimdi.”
Aras, bu cümleye hazırlıklı değildi ama dinlemeye hazırdı.
Mira devam etti:
“İstanbul’da yaşıyordum. Hayat hızlı, insanlar hızlı, kırılmak hızlı… iyileşmek yavaş. Bir gün anladım ki ben artık kim olduğumu bile bilmiyorum. O yüzden buraya geldim. Sakin bir yer istedim. Kendimi geri bulabileceğim bir yer…”
Aras ilk kez Mira’nın gözlerinde kırılganlık gördü.
Bu kadının güçlü görünmesi, güçlü olduğu anlamına gelmiyordu.
“Biliyor musun?” dedi Mira, “Kasabada herkes birbirini tanır ama kimse kimsenin içini bilmez. Sen beni anlam belki ama çoğu insan anlamaz. Çünkü herkes güçlü görünmemi bekliyor.”
Aras yumuşak bir sesle cevap verdi:
“Güçlü görünmek zorunda değilsin.”
Mira gülümsedi.
“Belki de sonunda bunu söyleyecek biri çıktı.”
Bu paylaşım, ikisi arasında daha önce olmayan bir yakınlık yarattı.
Artık sadece kasabada denk gelen iki kişi değillerdi.
Birbirlerinin hikâyesine dokunan iki ruhtular.
2. Faris’in Teklifi
O akşam Aras marangozhaneye gittiğinde Faris çoktan çalışmaya başlamıştı. Kesik tahtaların kokusu her yere yayılmıştı. Faris, Aras’ı görünce çekicini bıraktı.
“Bugün seni bir şey için çağırdım,” dedi.
Aras şaşırdı.
“Bir şey mi var?”
Faris, Aras’a farklı bir tahta ham parçası verdi. diğerlerinden daha büyük ve daha düzgündü.
“Bu senin ilk büyük işin,” dedi.
“Bir masa yapacağız. Ama sadece masa olmayacak… bu senin yeniden doğuşunun sembolü olacak.”
Aras önce anlamadı.
“Masa mı? Neden masa?”
Faris eliyle tahtanın üstüne vurdu.
“Çünkü masa sabittir. Dayanıklıdır. Devrilmesi zordur. İnsan, hayatta ayaklarını yere sağlam basmak istiyorsa önce kendine bir ‘masa’ yapar.”
Aras bu cümleyi düşündü.
Mücadele ettiği tüm karanlık arasında aslında aradığı şey buydu: sağlam durmak.
“Başlayalım,” dedi kararlı bir sesle.
Faris gülümsedi.
“İşte böyle evlat… Nihayet içindeki ateşi duyuyorsun.”
Ve çalışmalar başladı.
Kesme, ölçme, zımparalama, birleştirme…
Her hamle bir duygusunu temsil ediyordu.
Her çekiç vuruşunda geçmiş biraz daha uzaklaşıyordu.
Saatler geçti. Aras’ın alnından ter akıyor, elleri kızarıyor ama içi tuhaf bir huzurla doluyordu.
Faris bir ara mola verdiğinde Aras’a baktı.
“İnsan bazı acıları tamamen unutmamalı,” dedi.
“Unutursan tekrar yaşarsın. Ama onlardan güç alırsan, seni bir daha kimse yıkamaz.”
Aras bu cümleyi derinlerine işlenmiş gibi hissetti.
3. Ece’nin Gölgesi
Aras’ın telefonu çaldı.
Bir anlık tereddütten sonra ekrana baktı.
Ece arıyordu.
Yüreği bir anlığına sıkıştı.
Geçmiş, yeniden kapıyı çalmıştı.
Faris bunu fark etti.
“Eski hayatın mı?” diye sordu.
Aras yavaşça başını salladı.
Faris, çekiç gibi sert ama bir baba kadar yumuşak bir tonda konuştu:
“Kaçma. Kaçarsan seni hep kovalar. Ama yüzleşirsen artık seni tutamaz.”
Aras derin bir nefes aldı ve çağrıyı açtı.
“Aras? Sonunda ulaştım… Nasılsın?”
Ece’nin sesi, geçmişin kapılarını bir anda açmıştı.
Tatlı ama zehirli…
Aras boğuk bir sesle cevap verdi:
“İyiyim.”
“Seninle konuşmak istedim,” dedi Ece. “Son zamanlarda seni çok düşündüm.”
Aras’ın içinden bir öfke kabardı, ama dışarı vurmadı.
“Benden ne istiyorsun Ece?”
“Belki… yeniden görüşebiliriz?”
Bu cümle Aras’ın kemiklerine kadar işledi. Çünkü Ece hep böyleydi. Ne tamamen gider, ne tamamen kalırdı. İnsanların kalbini kararsızlıkla çürütürdü.
Aras kararlı bir nefes aldı.
“Ben artık eskisi değilim. Beni bırakmanı istiyorum.”
Sessizlik.
Ece’nin sesi titredi:
“Bunu gerçekten istiyor musun?”
Aras gözlerini kapattı ve yıllarca ilk kez doğru olanı söyledi:
“Evet.”
Ve telefonu kapattı.
Faris omzuna dokundu.
“İşte şimdi ilk adımı attın. Geçmişten kurtulmak kolay değildir. Ama sen bugün bunu yaptın.”
Aras derin bir nefes aldı.
İlk kez göğsünün üzerindeki ağırlık biraz hafiflemişti.
4. Dönüşümün İşareti
O gün gece yarısı pansiyona dönerken Mira kapının önünde oturuyordu.
Aras’ı görünce fark etti ki onun yüzünde bir değişiklik vardı.
“Bir şey olmuş,” dedi.
Aras gülümsedi.
“Evet. Bugün… sonunda bir kapıyı kapattım.”
Mira onu uzun uzun süzdü.
“Sen iyi biri olacaksın Aras. Kimsenin seni kırmasına izin verme.”
Aras’ın içi ısındı.
“Bunu senden duymak… bilmiyorum, iyi geliyor.”
Mira bakışlarını kaçırdı.
“Çünkü senin iyi olmanı istiyorum.”
O an aralarında bir sessizlik oldu ama rahatsız edici değil, anlam dolu bir sessizlikti.
İki insanın kelimelere ihtiyaç duymadığı bir an…
5. Masanın Tamamlanışı
Birkaç gün sonra Aras ve Faris masayı bitirdiler.
Son zımpara, son kaplama, son dokunuş…
Faris masanın üzerine elini koydu.
“Bu masa artık senin hayatın Aras. Ayakta durmayı öğrendin. Şimdi sıra yürümekte.”
Aras masaya baktı.
Bu sadece bir mobilya değildi.
Ellerinin, acısının, mücadelesinin bir parçasıydı.
İçinden bir ses yükseldi:
“Ben geldim yeniden…”
Ama bu sefer söz değil, gerçeğin kendisiydi.
6. Yeni Bir Adım
Kasaba meydanından geçerken Mira Aras’ı gördü.
“Bugün yüzün başka,” dedi.
“Daha… canlı.”
Aras başını salladı.
“Çünkü artık biliyorum. Düştüğüm yerden daha güçlü kalkabiliyorum.”
Mira gülümsedi.
“Kalktın bile.”
Aras, Mira’ya şu cümleyi söylediğinde kendi kulakları bile inanamadı:
“Bugün kahveyi ben ısmarlayabilir miyim? Kutlamam gerekiyor.”
Mira şaşkınlıkla güldü.
“Neyi kutluyoruz?”
Aras gözlerini uzaklara dikti.
“Küllerimden doğuşumu.”
Ve ikisi kahve dükkanına doğru yürüdü.
O gün Aras, hem hayatına hem kendine yeni bir sayfa açtığını hissetti.
Karanlık geçmiş artık bir zincir değildi.
Sadece geride kalan bir gölgeydi.
—