AĞANINESİRİ- OYUN-6

2428 Kelimeler
Ben Cevahir Kandemir. Benim için seçilen kızı üvey anneme karşı korurken asla taviz vermiyordum. Onun yerdeki hali bana annemi hatırlatıyordu. Ona yapılanları. Vildan ile Cihangir kendi kafalarında bir oyun kurmuştu ama bilmedikleri şey oyunun başlarına geçeceğiydi. İlk adımı atmıştım. Devamı da gelecekti. Yeterince avucuma aldığımda ise vakit intikam vakti olacaktı. Odaya geri çıktığımda onu duvar dibinde görmek acımama neden olmadı değildi. Bocalamıştı. Gerçekler yüzüne yediği tokattan daha ağırdı belli ki. Banyoya girip uzun süre çıkmadığında kendine bir şey yaptığını düşünsem de beyaz bir gecelikle çıkmadı onu baştan ayağa süzmeme yetti. Bana çocuk verecek kadındı ve bunun ne kadar erken olursa o kadar iyi olacağı bir gerçekti. Yanımdan geçerken kolunu tutmam onu korkutmuş olacak ki ikimizin de yatağa devrilmesine neden oldu. Altımda neredeyse kaybolmuştu. Avucum bacağına temas ettiğinde bir erkek olarak duyularım açılmıştı. Biraz tahrik edip sevişmeye hazırlamak istesem de bir sorun olduğunu önce kasılıp ardından titremeye başlamasıyla anladım. Kenara çekildiğimde ise duvar kıyısına çekilip transa girmiş gibi şeyler söylemesi ardından da bayılmasını kaşlarımın çatılmasına neden oldu. Anladığım bir şey varsa bu tepkisi sadece bu gece için değildi. Kendine geldiğinde sormayı aklıma yazarken kalktım ve onu kucaklayıp yatağa kaldırdım. Bayılsa da bedenindeki o kasılma hali pek geçmiş gibi değildi. Üzerini örterken pijamalarımı giyinip yatağa yanına uzandım. Bir süre düşündüm. Böyle tepkiler verdiğine göre başına bir iş gelmiş olmalıydı. Dişlerimi sıktım. Gözlerimi zorlukla kaparken aklımdan geçenlerin olmamasını umdum. **** Uyandığımda yataktaydım. Yanımda kimse yoktu. Hemen üzerimi kontrol ederken yaşadıklarımın rüya olmasını diledim ama banyodan gelen sesler bana gerçekleri tokat gibi indiriyordu. Üzerinde pijamaları ile çıkan kişi oydu. Cevahir. Çarşafı boğazıma kadar çektiğimde titrek bir şekilde “Bana dokunmadın değil mi? Aramızda bir şey geçmedi” diyebildim. “Baygın bir kızla sevişecek kadar düşmedim. Üstelik becerdiğim kadının ayık olması ve bana karşılık vermesi tercihimdir.” Bir şey diyemedim. Başım deli gibi ağrıyordu. Kemiklerim acıyordu. Dayak yemiş gibi hissediyordum. Hoş dün gece yaşananlardan sonra dayak yesem pek de koymazdı. Topallayarak yatağın yanına gelen adam oturdu ve bana baktı. Anında bakışlarımı kaçırdım. “Biz artık evliyiz. Öyle ya da böyle. Senin görevlerin belli. Bana karılık yapmak çocuk doğurmak ve bu konağı bana yakışır biçimde çekip çevirmek. Buna alışsan iyi olur. Akşama dün geceki gibi değil daha kadınsı bir şekilde hazırlanırsan iyi olur. Sonuçta bir rahip değilim. İhtiyaçlarım var.” Aklını kaçırmış olmalıydı. Ya da ben artık hayal görmeye aklımdan olanları uydurmaya başlamıştım. Sonra bir şey sordu. Beni sertçe yutkunmaya iten bir şey. “Bakire misin?” Bu da neyin nesiydi? Duyduğum an kulaklarıma inanamadım. “Anlamadım?” “Bence anladın. Bakire misin?” Sinirle “Bu nasıl bir soru böyle?” desem de bana çatık kaşlarla baktı. “Cevap çok açık İnci. Bakire misin değil misin? Evet mi hayır mı? Uzatma.” Sesim titrerken “Bakireyim” dedim ama pek inanmışa benzemiyordu ve sorduğu soru karşısında bedenim yeniden kasılmaya başladı. “O zaman biri sana zorla dokundu. Çünkü geceki tepkilerin normal değildi. Cevap ver. Başına ne geldi?” Yeşillerim yağmur bulutu saklıydı. Ellerimi yumruk yaptığımda eklem yerlerim beyazlarken yalan söyledim. “Kimse bir şey yapmadı. Sadece korktum.” “Korktun?” “Evet. Korktum. Evlendiğim gece tanıdığım bir adamın koynuna giremezdim. Üstelik yalanla oyunla buraya gelmiş karın olmuşken asla seninle olamam.” Başını sağa sola yatırdı ve boynundan ses geldi. Sorduğu sorunun nedenini verdiğim cevaplardan sonra anladım. “Akraban, gidecek yerin ya da imkânın var mı?” Burnumu çekerken “Yok” dedim kısıkça. Tek kaşı havalanırken bomba misali laflarını ortaya düşürdü. “O zaman karım olarak yaşamaya, koynuma girmeye ve isteklerimi yapmaya mecbursun. Aksi takdir de kendini sokakta bulursun ve inan bana oradaki herifler için sadece çerez görevi görürsün. Sonra da bir köşe de cesedini bulurlar.” Kalkıp dolaptan kendine kıyafet çıkardı. Ardından bana bakıp “Kalk ve giyinmeme yardım et.” Derken oldukça ciddiydi. Ne yapabilirdim ki? Usulca kalktım. Üzerimi düzeltip yanına geçtiğimde öylece duruyordu. Yatağın ayak ucundaki pufa oturduğunda bekledi. Bense ne yapacağımı bilemiyordum. Sağ eli ile uzanıp bileğimi tuttuğunda kendine çekti. Dengemi zar zor sağlarken elimi pijamasının üst kısmına düğmelere götürüp “Acele et. Tüm gün seni bekleyemem. İşlerim var.” Diyerek emrini verdi. Parmaklarım titrese de üstündeki kumaşın düğmelerini açtım. Omuzlarından sıyırdığımda sol elini pijamanın kolundan kendim kurtardım. Önce beyaz atletini ardından da koyu renk mavi gömleğini giydirdim. Düğmelerini kapatırken yüzüne bakmamaya dikkat ediyordum ama ağlamamak için kendimi sıktığımdan buğulu gözlerim bana yardımcı olmuyordu. Yakasından iki düğme açık kalacak şekilde iliklediğimde “Pantolon” dedi. Yutkundum. Boğazımdan acı bir tat inip nefes borumu yakarken siyah kumaş pantolona uzandım. Sağ ayağına ağırlık vererek biraz kalktığında pijama altını çıkarmam zor olmuştu çünkü önündeki kabarıklık kendini fazlasıyla belli ediyordu. Pantolonu da giydirip belinin kemerini yaptığımda sıra çorap ve ayakkabıdaydı. Onları da hallederken önünde eğildiğim için göğüs dekoltem çok fazla açılmıştı. Ben bunu düşünecek kadar konudan uzaktım oysaki ve hemen bitsin gitsin istiyordum. Ayağa kalkarken dirseğimden tuttuğu gibi sol dizine oturttuğunda şaşkınlıkla ona bakmıştım. Birer siyah bilye gibi olan gözleri gözlerimden dudaklarıma oradan da göğüslerime kaydığında hızlıca kalkmamı sağlayan o hareketi yaptı. Sağ avucu bir mememi kavradı ve hafifçe sıkıp “Avuç içim kadar.” Dedi. Ondan uzaklaştığımda ise dudak ucu gülüp küstahça açılmış bacağımı süzdü. “Seni iyi beslemek gerekecek. Ben altımdaki kadını tuttum mu ellerim dolmalı. Kemik torbasıyla sevişmek hiç zevk vermez haberin olsun. Bugünden itibaren tüm öğünlerinde fazla fazla yiyecek kendine bakacaksın. Hem bu zayıflıkla döl tutmaz. Tutmazsa bana yaramazsın. Yaramazsan kendini sokakta bulursun ve sonunu iyi biliyorsun. Şimdi giyin ve benimle aşağıya gel. Acele etsen iyi olur.” Ona karşı ne dilim dönüyordu ne de cümlelerimin hükmü vardı. Dolabı açıp kıyafetlere bakarken “Şu koyu yeşil elbiseyi giy. Saçlarını da salık bırak. Hadi çabuk ol.” Dediğinde ona uydum. Aldığım elbise ile banyoya giderken “Bu son İnci. Bundan böyle benim yanımda burada giyinecek soyunacaksın anladın mı?” demesiyle ona döndüm. Anlasın istedim. Beni zorlamasın. Dokunmasın. Lafları ile dibe çekmesin. Ama o sadece öylece baktı ve “Hadi. Bakıp durma öyle git giyin” dedi. Banyo da elimi yüzümü yıkayıp işimi hallettim. Elbiseyi giydiğimde belindeki kuşağı bağladım ve saçlarımı salık bıraktım. Yüzüm solgundu. Ölü gibiydim. Göz altlarım morarmış gibiydi. Dudağımın kıyısında küçücük bir yara oluşmuştu. Vildan denen kadının attığı tokadın eseriydi. Acınası duruyordum. O haklıydı. Gidecek yerim kimsem yoktu. Elimde bir mesleğim yoktu. Daha önce o köyden çıkıp hiç başka işte çalışmamıştım. Hayvan bakmış ev temizlemiş üstüne çocuk bakmıştım ben daha çocukken. Kime sığınabilirdim ki? Acizliğime oturup ağlamak istesem de buna zamanım yoktu. Banyodan çıktığım da bastonu elinde ceketi yatağın üzerinde duruyordu. Kapıya doğru döndüğünde “Ceketimi al. Bugün sana telefon da getirecekler. Sadece benim numaram olacak ve sadece benimle iletişimde olacaksın. Aksi bir durum da kötü yüzümle tanışırsın ve bunu hiç istemezsin” dediğinde “Bu iyi yüzün müydü hiç belli olmuyor” demek istesem de sustum. Huyuna gidersem belki benimle bu kadar uğraşmazdı. Odadan çıkıp aşağıya indiğimiz de büyük bir salona girdik. Kahvaltı masası kurulmuş ana oğul yerini almıştı. Tanımadığım ama düğünde gördüğüm bir kadın adam ve genç kız da orada duruyordu. “Ooh yeğenim hayırlı sabahlar. Nasıl bakalım taze damat? Demek kahvaltıya geldiniz. Hadi oturun.” “Hoş geldiniz amca.” Başka bir şey demedi. Masanın başına geçerken ben öylece ayakta kalmıştım. Kız benden birkaç yaş büyük gibiydi. Bana bakarken gözlerindeki o ifade sanki yanlış yaptığım bir şeyler varmış gibi hissettiriyordu. Cevahir ayakta kaldığımı görünce yanındaki boş sandalyeyi işaret edip “İnci otur.” Dedi. Ayaklarımı zor kaldırsam da gidip oturdum. Kahvaltı edildi ama üç beş lokma haricinde başka bir şey yemedim. Çayıma bile dokunmadım. Onlar konuştu. Sohbet etti. Bense sadece tabağıma baktım. Amcası olduğunu anladığım yaşlı adam “Hadi gidelim yeğenim” dediğinde ayaklandılar. Bense öylece oturuyordum. Az daha kalsam çatlayacak gibiydim. Yengesi “Kızım kocan gidiyor yolcu etsene” dediğince önce üzerime alınmadım ama “Hey sana diyor yeni gelin.” Diyen kızla başımı kaldırdım. Kadına bakarken “Efendim? Anlamadım” dediğimde kadın başını kınar gibi salladı. “Çok işin var senin bu kızla Vildan.” “Sorma. Köylük yerde nereden bilsin adap usûl erkan. Ana yok baba yok. e öğreten de olmayınca işte.” Sesindeki aşağılama canımı çok yakarken Cevahir sadece “Vildan” dedi. Bu uyarıydı. Sesinden anlamıştım. Ardından bana bakıp “İnci” dediğinde ayaklandım. Ceketi hala kucağımdaydı. Kolunu uzattığında giymek istediğini anladım ve giydirdim. Bana döndüğünde yüzüne anlamaz şekilde baktım. Her dediğini yapmıştım gitseydi ya niye bekliyordu. Gözlerini kıstığında “Yakam” dedi kısık bir sesle. İstemeye istemeye yakasını da düzelttim. Yüzüme eğildiğinde korkuyla gözlerim büyüse de alnımı öpüp amcasının ardından çıkarken “Herkes avluya insin” dedi. Bu herkese dahil miydim emin değildim. Onlar kalkıp giderken o kız “Sende iniyorsun gelin hanım” deyip göz devirdi. Çalışanlar ve biz avluda toplandığımız da bana “Gel yanıma” derken sesinden otorite akıyordu. Benim yapmak istediğim ise odaya gidip içim çıkana kadar ağlamaktı. Sağ tarafında durduğumda herkese beni işaret etti. “Yanımda gördüğünüz bu kadın benim karım. Cevahir ağanızın karısı İnci Kandemir. Ailenin en büyük gelini. Karım olduğu için sizin de hanım ağanız. Bundan böyle ona göre saygı gösterecek isteklerini hemen yapacaksınız. Konağın yönetimi de bundan böyle ondan sorulacak. Elbette bir anda olmayacak ama yavaş yavaş alıştıkça yeni bir düzen başlayacak. Ona yapılacak bir saygısızlığı kendime yapılmış sayarım ve bu sizin için iyi olmaz. Yeterince açık konuştuğumu umuyorum.” Kimseden ses çıkmadı lakin birkaç kişinin düşman bakışlarından kaçamıyordum. Vildan. Cihangir. Cevahir’in kuzeni olan kız ve yengesi. Sözleri biten Cevahir amcası ile giderken ben tek başıma kalmıştım. Bakışlarımı diğerlerinden kaçırırken odama çıkmak istedim lakin kolumu tutup tırnaklarını etime geçiren kişi Vildan’dan başkası değildi. Çalışanlara “Herkes işinin başına dönsün!” diye bağırdığında hepsi ortadan kayboldu. Bana iyice yaklaşıp yüzüme doğru “İlk geceden ne yaptın da onu kendine bağladın bilmiyorum ama bu konağın tek bir hanımı var o da benim. Ayağını denk alsan iyi olur. Sen ona bakıcı niyetine alındın. Sakın olan Cevahir’in sözlerini ciddiye alıp bu konakta hanım ağacılık oynayabileceğini düşünme. Eğer yaşamak istiyorsan benim dediklerimi yapacaksın. Kocanın değil.” Derken ki ses tonu, gözlerini açıp hırsla söylenmesi ve oldukça ciddi olması elimi ayağımı buz tutturuyordu. Yeğeni olan kızsa “Boşver yenge. O kim hanım ağalık kim. Cevahir’i yatakta memnun etti diye koca konağa da çekip çevirecek değil herhalde. Sonuçta ahırda hayvan bakmaya benzemez bu işler.” Dediğinde annesi “İyi dedin Nilay.” Diyerek destekledi. Ardından da “Hadi kahvaltımıza dönelim. Zaten yeterince boş şeyler yüzünden keyfimiz kaçtı” diyerek onları merdivene yönlendirdi. Tek başıma kaldığımda bir yere oturma ihtiyacı hissettim. Baş ağrım bir yana artık bedenim de ruhumun azabını kaldıramıyordu. Kenardaki çiçekliğin kıyısına oturduğumda dirseklerimi dizlerime yasladım ve ellerimi yüzüme kapayıp öylece durdum. Önümde beliren gölge ile başımı kaldırdığımda Cihangir bana bakıyordu. Kaşlarım çatıldı. Kalkıp gitmek istediğimde kolumdan tutuldum. Ona sertçe bakarken “Bırak kolumu” dedim. “Niye? Daha dün gece sen benim kocamsın demiyor muydun? Yoksa o yarımı kabul edip altına yattın diye fikrin değişti mi? Hadi ama daha sağlam bir erkekle gerçek bir ilişki yaşamak istemez misin?” Gözlerim yuvalardan çıkacak gibi büyürken kolumu elinden kurtarmaya çalıştım. “Ne utanmaz ne ahlaksız bir adammışsın. Abinin karısına bunları nasıl söylersin?” “Ooo bakıyorum da hemen kabul etmişiz o sakatı. Yani aslında ne beklenirdi ki. Senin gibi kadınların amacı güç para mevki değil de nedir. Sahi söylesene iyi becerebildi mi seni.” Sözlerinden sonra kolumu daha kuvvetli çekip elinden kurtarırken yanağına tokat attım. Tüm bedenim deprem etkisiyle sarsılıyordu. “Şerefsiz. Adi herif. Sakın, duydun mu sakın bir daha bana dokunmaya çalışma yoksa seni buna pişman ederim.” Hırsla üzerime yürümek istediğinde mutfaktan çıkan Fidan “Hanımım az bakar mısınız?” değip yanıma geldi. Tam zamanında gelmesine mi sevinsem işittiğim sözlerin ağırlığı ile oturup ağlasam mı bilemiyordum. Fidan’la mutfağa girdiğimde kendimi oradaki sandalyelerden birine zor attım. Önüme konan bir bardak suyu içmeye çalışırken dudaklarımdan taşırıyor çenemden akmasına neden oluyordum. “Daha iyi misin hanımım.” Karşındaki kıza bakıp “Kurban olayım hanımım değip durma. İnci de sadece ne olur. Zaten sudan çıkmış balık gibiyim.” Diyerek yakındım. Fidan anıma otururken “İyi şeyler olmamış belli. Anlatmak ister misin?” dediğinde gözlerine baktım. Geldiğimden beri bana yardım eden iki kişiden biriydi. Ona güvenebilirdim. Belki de kendimi buna mecbur hissediyordum çünkü burada kimsem yoktu. Eğer içime atmaya devam edersem de patlayacaktım. Kapıyı işaret ettim. Kapadığında ve yanıma geldiğinde ise ona köydeki istemeden nikaha buraya gelişe ve dün geceye kadar olan şeyleri özet geçtim. Her cümlemle gözleri büyüdü dudakları aralandı. Sonunda ise “Ya bu nasıl olur? Demek seni kandırıp buralara kadar getirdiler. Nasıl vicdan var bunlarda anlamıyorum ki.” Deyip iç geçirdi. Anlımı sıvazlarken baş ağrım geçsin istiyordum çünkü az daha böyle ağrırsa başım çatlayacaktı. “Fidan. Ben ne yapacağımı bilmiyorum. Düştüm bir çıkmaza debelendikçe dibe çekiliyorum. Hiç yok yere düşman kazandım. Oysa beni alıp gelen onlardı. Anlamadıkları şu; ben hiçbir yerin düzenini bozmak ya da hanımlık taslamak istemiyorum. Amcamların elinden kurtulur az soluk alırım derken hepten nefessiz kaldım. Her yanımdan darbe alıyorum. Aklımı kaçıracağım.” Ağlamaya başladığım da omuzlarım sarsılıyordu. Fidan bana sarılıp sırtımı sıvazlarken diğer çalışanlar içeri girdi. Esma yanımıza geldiğinde merakla bakıyordu. Sonunda dayanamayıp “Bana bir ağrı kesici verin ne olur beynim ağrıdan felç oldu” dediğimde Esma bir tane getirdi ve içtim. Fidan “İstersen biraz dinlen” dediğinde ona uydum. Haklıydı. Uyumam lazımdı. Hazmetmek için zamana onun için de sağlam kalmaya ihtiyacım vardı. Mutfaktan çıkarak merdivenleri tırmanırken ikinci katta Nilay ile karşılaştım. Elinde buruşturulmuş beyaz bir çarşaf vardı. Bana alaycı bir şekilde bakarken “Ne mal olduğunu anlamıştım zaten ilk bakışta.” Dediğinde ona anlamaz gözlere baktım. Devam etti. “Bak ya nasıl da safa yatıyor öylece bakıyor. Kızım hani bu çarşafta kan? Demek ki bakire değilsin. Seni aşüfte seni. Demek tecrübelerinle bir gece de Cevahir’i kendine bağladın.” Duyduklarımla o kadar şaşırdım ve utandım ki bir şey diyemedim. Bundan cesaret almış olacak ki “Bunu annemler de görmeli. Vildan yengem kim için azar yediğini bilirse hakkında gelmesi daha kolay olur.” Derken yanımdan geçmek istedi. Kolundan tutup elindeki çarşafı çekip alırken sinirle bağırdım. “Sana odamıza girme hakkını kim verdi? Ne hakla özelimize dahil olursun? Kimsin sen ya? Benim namusuma laf edebilecek birimisin?” Kim ne derse desin. Yavru kediyi bile köşeye sıkıştırdığınız da saldırganlaşırdı. Bendeki de o hesaptı. Nilay bana şok içinde bakarken hiç beklemeden yüzüme tokat atarken bağırdı. Sesi ciyak ciyaktı. “Sen kimsin de bana bağırıyorsun sürtük. Kabahatini bilmiyor bir de gelip bana bağırıyor. Parçalarım seni.” Daha ne olduğunu anlamadım. Saçlarıma yapıştığı gibi beni aşağıya çekti. Fazla basamak yoktu ama var olan üç beş basamağı da yuvarlanmamıza sebep oldu. Canım yanmıştı. Üstelik basamak kıyısına başımı çarptığımı hissettiğimde sanki anlık dünyam kararmıştı. Hayal meyal başımıza birikenleri görebiliyordum. Böyle görüntü bir gidip bir geliyordu. Kulağıma boğuk boğuk dolan sözler kime aitti bilmiyorum ama sarsıldığımı hissettim. Hatta birinin yeniden tokat atması başımın daha fazla zonklamasına ve bilincimin kaybolmasına neden oldu.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE