Olsun diye dememiştim ki, ben de kaçın kurasıyım anlarım bu işten, o kadar da saf sanma beni pozu kesmiştim. Hiç anlamadı sanki beni, ifadesi gerildi, biraz sustu. Sonra yemeğini yemeden kolasını bitirdi.
"Gidince bakarım alıcı gözle var mı bana uygun birileri?" Çattım kaşlarımı. "Sen inanmıyorsun değil mi bana? Seni kandırdığımı sanıyorsun."
"Tam olarak öyle değil."
"Tam olarak nasıl?"
"Yani biraz farklısınız ya, siz." İyice dağıldı bozuk çaldı ifadesi.
"Ailem mi farklı?"
"Aileni kast etmedim. Üniversite okuyan öğrenciler özgür olurlar mahiyetinde şey diye..."
"Sen de özgür olacaksın, üniversiteye gittiğinde, hem de Ankara yazacaksın unuttun mu? Geldiğinde görürsün, ne kadar arkadaşım varsa sorarsın, senden başkası olmuş mu olmamış mı?" Bir an olsun rahatladım. "Sen biraz derslerine çalış ama Ankara puanları yüksektir."
"Ben üniversiteye gitmeyeceğim ki."
"Tabii ki de gideceksin, delirme."
"Sen delirme asıl, babam evlatlıktan reddeder. Ben liseden sonra münasip koca adaylarımı bekleyeceğim. Bizde böyledir. Liseyi okuduğumuza dua ederiz. Halam geçen yaz tatile geldiğinde öyle demişti, onların zamanında ilk okulu da okutmazlarmış."
"Şaka yapıyorsun değil mi Elif?"
"Ne o soğudun mu benden?"
"Bu yüzden senden niye soğuyayım?" Derin bir nefes verdi. "Üzüldüm. Bir yolu yok mu dersin?"
"Yok. Bence çok önemli değil. Zaten ders çalışmak da çok sıkıcı."
"Bence çok önemli. Düşünsene annemle babam..." bunu söylemekten bir an vazgeçmiş olacak ki sustu. Sonra yeniden konuştu. "Birbirlerine tahammül edemez olduklarında annem, babama boşanalım diyebiliyor. Senin annen babana boşanalım diyor mu?" Dememesi daha iyi değil miydi? Kafam karışmış bir halde anlatsın diye bekledim. "Kendilerine güvenebilmeli kadınlar. Erkekler ne iş olsa yapar ama kadınlar düzgün bir işe sahip olurlarsa ezilmezler, kendilerinden emin yaşarlar, çocuklarına tek başlarına da olsa bakabilirler."
"Ben de hiç boşanmak istemeyeceğim biriyle evlenirim o zaman." Kime laf anlatıyorum der gibi bakınca güldüm. "Tamam derslerime daha iyi çalışırım. Söz. Zaten sadece ingilizceyi sevmiyorum diğer derslerim iyi. Matematiğim çok iyi mesela. Senin çözemediğin türev integral sorularını bile çözerim." Sevindi sanki buna yüzü aydınlandı. "Ama yine de gidemem üniversiteye."
"Derslerin iyi olursa evlendikten sonra da üniversite sınavlarına girip okuyabilirsin."
"Belki."
"Söz ben sana yardımcı olurum."
"Nasıl olacaksın görüşemiyoruz bile?"
"Evlenince canım şimdi değil." Tabakta duran çeyrek sandviçin yarısını gösterdi. "Niye öyle bakıyorsun Elif?"
"Evlenemeyiz ki biz?"
"Niye?"
"Okuyorsun sen. Hem annen baban beni ister mi?"
"İsterler herhalde. Neden istemesinler ki?"
"O zaman derslerime kesin daha iyi çalışmalıyım."
Bu vaat onun bana verdiği evlilik vaadinden daha iyilik hali barındırıyordu içinde ve garip ki farkındaydım.
Karnımız doyduktan sonra izlememiz için film dvdlerini karıştırmaya başladı Can. Ben de ona bizim evde istediğimiz zaman televizyonu açamadığımızı anlattım. Asmalı Konak'ın gündüz tekrarlarını nasıl izlediğimizden bahsettim. Şaşkın dinledi beni, "Zamanla," dedi seçtiği filmi bana uzatarak. "Babana ve bu kısıtlamalarına alışırsam cimcikle beni olur mu?"
Filmin sadece kapağına baktım. Alınlarını birbirine dayamış yüzleri çok yakın bir kadın bir de erkek vardı kapağında.
"Olmaz bu."deyip uzattım.
"Arkasını okusana tam kız filmi."
"Baksana nerdeyse birbirlerini öpecekler. Kesin içinde bir yerlerde öpüyorlardır da."
Orta sehpaya yığdığı filmlerin yanına bırakacakken elindekini çevirip ön yüzüne baktı.
"Öpüşmek ayıp mı Elif?" Gözlerimi kocaman açmama sebep oldu bu soru. "Dehşet verici mi?"
"Günah."
"Dehşet verici değil yani."
"Senle ben yalnızken böyle şeyler izleyemem. Utanırım."
Filmi attı sehpaya, diğerleri ile çarpışınca sert plastik tıkırdadı.
"İzlemeyelim o zaman, çünkü bunların yarısından çoğunda kadınla erkek öpüşüyordur."
"O zaman o sahne gelince gözlerimizi kapatalım."
Şen bir kahkaha attı. "Ben parmaklarımın arasından bakarım ama. Oyunbozmayı hep sevmişimdir. Hah, mızıkçıyımdır ben. O gıcık, mızmız çocuklar olur ya onlardan. Ebelenince tepinerek ağlayan sıska, kara çocuk."
"Sen kara değilsin ki?"
"Lafın gelişi dedim onu. Sen karasın. Hem de..." alt dudağı hınzır bir tavırla kaçtı ağzının içine. "Çikolata gibisin." Dizimle dizine vurdum. "Korkma tamam yemem seni." Keyifle gülerken işaret parmağını uzattı yüzüme doğru. "Bir kere dokunabilir miyim acaba?"
"Ney? Nereye? Neden?"
"Dudaklarına. Nedeni açık, canım istiyor."
Parmağıyla dokunacaktı. Fena bir şey değildi biraz aklım başımdan gidecek gibi olabilirdi ama tam gitmezdi herhalde.
"Peki."dedim çok düşünmeden. Yüzünde hiç kaybolmadı muzip çocuk tebessümü. Dudak kenarlarımda dolaştı parmağı, pütür pütürdü ucu. Önce gözlerimi kaçırdım ama sonra takıldım gözlerine.
"Bence ben sana aşık oldum Elif."
Aşk dedi demesine ama bir de bence dedi. Aşkı daha evvel tanımadığından, hani hissettiği tam aşk mı bilmediğinden...
"Bence bu işin sonunda aşkından gebermezsem sonsuza kadar yanından hiçbir yere gitmem." İşaret parmağının yerini baş parmağı aldı ve dudaklarımın hemen ortasında durdu. "Ölmem değil mi?"
Allah korusun, diyecektim, diyemedim. Parmağı dudağımın orta yerinde gaspçıydı.
"Ne diyeceksin?"
Diyemedim.
"De hadi!"
Bileğinden tutup çektim elini dudaklarımdan.
"Allah korusun."
"Korur mu beni? Bizim vitrinde viskiler var hani, yine de korur mu?"
"Korur. Allah herkesi korur."
"Bir kere öpersem seni o zaman da korur mu?"
Başımı iki yana salladım. Öpme diyemedim, çıkmadı dilimden o söz.
"Korumaz mı?"diye ısrarla sordu Can.
"Öpmesen olmaz mı?"
"Olur. Sen istemiyorsan..."
"İstememek değil de, belki sonra."
"Sonra tamam." Tamam demiş olması çok şey ifade etmemeliymiş bende ne bileyim, inanmışım. Gafil avlandım! Şakkadan öpüverdi beni, yanaktan öper gibi. Çünkü dudaktan öyle öpülmezdi biliyordum. Gizli saklı izlediğimiz her televizyon programında bunları görüyoruz diye gizli ve saklıydık zaten. Utandım yine de. Bir süre bekledim tekrarı gelmedi. Sonra kalktı ayağa ve o filmi koydu oynatıcıya ve yanıma oturdu. "Okul çıkış saatine kadar biter." Kolunu omzuma attı. "Yaslan arkana rahat otur hadi." Yaslandım, kolu gergide kaldı diye biraz yaklaştım, o daha çok yaklaştı ve resmen göğsüne yerleştim. Yüreğinin hemen yanına, film başladığında gözlerim kapalıydı. Şöyle dedi film başlarken Can: "Bir gün Ankara'ya da gelirsin belki." Olmaz hayaline güldüm. "Kaçar gelirsin. Birlikte Kızılay'da gezeriz. Karanfil'de şarkı söyleyen sokak çalgıcılarını dinleriz, sana çiçek alırım."
"Karanfil mi?"
"Ne fark eder? Çiçek işte. Güzel koksun, elinde dursun, benden gelmiş olsun. Hı?"
"Olmaz hayal ama olsun dersek olur."
"İstanbul'dan arkadaşımın sevgilisinin öğrenci evi var Kurtuluş'ta orada kalırız. Belki koskoca bir gece böyle başın göğsümde uyuruz."
Kocaman bir solukla onun kokusunu çektim içime. Ciğerlerim bayram yeri...
"Sen de benim için mi okuldan kaçarsın?"
"Senin için neler yapabileceğimi aklın bile almaz."
"İnanıyorum artık sana."
"Çok şükür. O zaman yarın da gel olur mu?"
"Olur."