3

1053 Kelimeler
Ablama göre çok daha tecrübeliydim. İlk sevgilimi orta okul sıralarında bırakmış daha geçtiğimiz eğitim öğretim yılı içerisinde iki kişiyle daha çıkmış ancak ciddi ilişkilere bakış açım aman babam duyarsa beni gebertir kısmına hizmet ettiği için çarçabuk geride kalmıştı yaşadıklarım. Ablam ise sadece uzaktan bakarak iç geçirdiği bir hayatı yaşıyordu. Okul biter bitmez babamın baskısı ile başını da örttüğü için nazarımda ona hiç kimseler bakmazdı bu saatten sonra. Kendinden beş on yaş büyük evlenme çağı gelmiş aile babası tipli görücü usulü evliliğe münasip erkekler dışında. Ablam evlenilecek kızdı nitekim, benden daha iyi yemek yapar, ev işlerinde çok daha canla başla çalışırdı. Benim işler nasıl desem tozu halının altına süpürüp üzerini o halıyla kapatmak gibisindendi. Bu çocuk ise ablama fazla çıtırdı. Evlenmek için ise önünde tamamlaması gereken bir eğitim hayatı vardı. "Bir hoş geldin demeli," diyerek döndüm arkamı. Ablam bana mani olmadı, ben beğendim, ilk ben gördüm, o benim bile demedi. Oysa paylaşamadığımız ne olursa olsun bu tarz cümleler kendimizi haklı çıkarma cümlelerimiz olurdu. Ben odadan çıkarken onu geride bıraktım, dış kapıya asılmış perdenin altından geçtim ve çıplak ayakla balkonun en kenarına doğru yürüdüm. Annemin lafladığı annesi fark etsin beni diye bilhassa ona doğru baktım. Nakliyeciler kamyondan eşya taşıyorlar, evin oğlu pencereden gördüğüm pozisyonda öylece duruyordu. "Merhaba." dedi kadın beni görür görmez elini kaldırarak. "Maşallah, bu da küçük kızınız mı Fatma Hanım?" "Evet Elif." Annem bir şöyle baktı bana. Ablam kadar tehditkar değildim gözünde çünkü daha dün ki çocuktum. Ablam ise gelinlik kızdı. Başına yazmasını almadan pencereden bakamaz, annemin pazar poşetlerini taşımak için yanında yardıma gidemez, komşu kadınlar kapı önünde otururken serbestçe gelip yanlarına oturamazdı. Tüm bunları iki sene daha yapabilirdim ben. Evin küçük kızıydım ve babam ablamı vermeden beni zaten kimseye vermezdi. Kimsenin de gözü aman ha yanlışlıkla bile olsa bana kenarından köşesinden ilişimezdi. Muammer'in gazabından korkarlar, onun kızlarına hele ki dünün çocuğu Elif'e kimse nazar edemezdi. "Hoş geldiniz."dedim en şen sesimle. Cıvıl cıvıldı tüm sokak. Ortancalar vardı babaannemin evinin önünde, Can'ın hemen tepesinde. "Hoş bulduk canım." Kıvırcık saçlarını tepesinde sımsıkı toplamış, kadından çok erkek giyimli ancak beyaz tenli, güzel yüzlü biriydi yeni komşumuz. Adı Feryal'di. Değişik göründü gözüme adı. Bizim buralarda yoktu o isimde kimse. Bir soğuk ayran yapıp getirmemi istedi annem. "Sizin oğlan işçilere dağıtsın sevaptır, içsinler." dedi. Koşarak girdim içeri. Babamın daha sabahtan tembihlediği, her boşaldığında yeniden doldurup dolaba koyduğumuz soğuk su bidonlarından ikisini boşalttım soğuk ayran uğruna. Ablam peşi sıra gelip boşalan bidonları doldurup koydu dolaba. Hiç söz etmedi, telaşıma, çabuk çabuk iş yapışıma, hevesime gücenmiş gibi sessiz sessiz toparladı arkamı. Bu defa indim balkondan, önce tepsiyi anneme verdim, sonra geri dönüp iki sürahi ayranı kaptım getirdim. Sürahileri yeni komşumuz Feryal'in bal bakışlı oğluna uzattım. İlk kez o zaman baktı bana. "Doldur bardaklara da veriver oğlum adamcağızlar kavruldu sıcaktan." Anneme itaat etti ben onların yanında dolu olan diğer sürahi ile dururken. Birini boşalttı, diğerini aldı benden. Tepsiyi nizami tuttu, ağırkanlı adımlarla kamyona gitti. Sürahileri götürüp balkonun zeminine itekledim. Geri döndüm, boşalan tepsiyi uzattı bana, "Eline sağlık."dedi. Sesi akşamları ablamla yerel radyo kanalında izlediğimiz kraliyet hikayeleri anlatan o adamınki gibiydi, biraz puslu, biraz gizemli, biraz tatlı. "Afiyet olsun." O akşam, "Sarılınca Sana" şarkısı çıkınca pencereyi sonuna kadar açtım. Müziğin sesini de yükseltip radyonu camın önüne koydum. Ablam öylece baktı bana. Yapma demedi, yap da demedi. Perdenin ardından, perdeleri takılmamış çıplak camlardan görünen yeni komşularımızı izledim. Müziğimi duydularsa da hiç ilgilenmediler ancak ben bundan garip bir zevk aldım. "Polis olacakmış," dedim radyoyu kapatıp perdenin ardında oturmaya devam ederken. "Mezun olur olmaz komiser yardımcısı oluyormuş dedi babam." Bunları ablam da duymuştu, bir çay demletmiş anneme babam, sonra komşuları balkona çağırmıştı. Karı koca ayaküstü iki bardak çay içerlerken biz içeriden dinlemiştik seslerini. Sırayla konuşan ama daha çok kadının söz sahibi olduğu bir ilişkileri vardı. İmrenilesi gelmişti o an, oğullarından bahsettikleri andan sonra daha bir ısındı kanım onlara. "Adı Can, ilk okul kitaplarındaki erkek çocuklarının adı gibi."Güldü bu lafıma ablam. O gün öğleden sonra ilk kez gördüm gülüşünü. "Gözlerini gördüm." dedim gülüşünden cesaretle ranzanın altında oturan ablamın gözlerine bakarak. Onun bir anlık ilgisini görmezden gelip her şeyi kendi hakkımmış gibi gören şımarıklığımla devam ettim. "Ela gözlü. Haluk Levent'in şarkısındaki gibi çenesinde de bir beni var." "Benini de mi gördün?" Alt dudağımı dişledim arsızca gülerek. Kınamadı beni ablam, gülüşüme öylece baktı, belki de umulmadık bir şey başaracaktım ben onun için Can'la. Birkaç gün açık pencereden sarılınca sana şarkısını dinlettim yan eve. Kimse bu şarkı nereden geliyor diye başını uzatıp bakmadı. Eski evin pencereleri yeni tüllerle örtüldü, kapının önü süpürüldü, balkondaki ipe temiz çamaşırlar asıldı, kaldırıldı. Yaşayan bir ev olarak yanı başımızda duran o dört duvarın içinden çıksın diye beklendi Can, nasıl olduysa bir sabah pijamalarımın içinde pusuya yatmış beklerken çıktı dışarı. Heyecanla doğruldum yerimden, pencereyi açtım, belime kadar sarktım, sokağın görünmeyen kısmına geçene kadar izledim onu sonra geri çekildim. Ablam ranzanın üstünden bana bakıyormuş çoktan uyanmış da fark etmedim bile onu, geri dönecek nasılsa diye pencerenin önüne tekrar konuşlandım. "Annesi ile dün akşamüzeri annem konuşurken dedi ki kadın biz aleviyiz." Hiçbir şey ifade etmedi ablamın cümlesi bana. Başımı kaldırıp bir türlü terfi edemediğim ranzanın üst katına baktım. "Baban duymasın dedi annem." "Neyi?" "Alevi olduklarını." "Duysa ne olacak ki?" "Çıkartırmış onları evden." "Niye bizim Ezgiler de aleviler, çok da iyi insanlar." Kaşlarını kaldırdı ablam. İpincecik aldı diye onları geçen yaz ne sopa yemişti annemden. Ablam kaşları yeniden uzayana kadar başı önünde gezdi durdu. Biraz hoyrat olan kaşlarının sadece ortasını cımbızla yolmasına izin veren annem bir daha dokunursan kaşlarına babana derim, kırar kemiklerini diye tehdit de etmişti. Kaşları yine uzamıştı ablamın. Bana göre kumral sayılan ablamın bu kaş bolluğunu nereden bulduğu muamma, benimkiler babamın kemiklerimi kırma tehdidine maruz kalmayacağım kadar Allah tarafından düzgün yaratılmışlar. "Babam duysa da korktuğunuz gibi olmaz bakın görün, annem her şeyi çok abartıyor." Babam çok sürmedi üç dört gün kadar sonra ahlanıp vahlanarak geldi eve. "Duydun mu Fatma?" dedi anneme. "Bu bizim kiracılar kızılbaşmış ya." Annem hiç duymamış gibi yaptı. Babam alışveriş etmemesini tembihledi anneme, yemişti bir halt, bu saatten sonra adamları rencide edip siz şöyle böylesiniz diyemezdi ki. Komşuluk etmezsek zararlarını da görmezdik. O akşam safça sordum babama. "Bize ne yapabilirler ki baba?" "İtikat kızım, bir kere bozulmuş bu adamların ki, alimallah insan gördükçe alışır gözü, normal sayar. Siz uzak durun." Sahiden de uzak durdu annem. Gece nöbetinden çıktığı sabahlara balkona pişi bıraktığı birkaç seferlik komşuluk ilişkileri mezhep durumları ortaya çıkar çıkmaz şekil değiştirdi ve bir daha uzaktan verilip alınan selamlardan öteye gidilmedi.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE