NİKAH

1389 Kelimeler
Demir elini uzattı, parmakları parmaklarıma değdiğinde içimden bir ürperti geçti ama geri çekilmedim. O temas, hayatımın değiştiği anı mühürleyen bir şey gibiydi. Artık adı konmuştu her şeyin. Korkularım hâlâ oradaydı, ama geri dönemezdim. Bu adamla evlenecektim. Gerçek bir evlilik. Ve o da kocam olacaktı. “Ne zaman olacak?” diye sordum, sesim sakindi ama içim fırtına gibiydi. Demir gözlerini benden ayırmadan konuştu. “En kısa sürede. Düşmanlar harekete geçti bile. Senin hâlâ serbest olduğunu düşünmeleri, sana tekrar saldırmaları demek. Bu evlilik ne kadar çabuk olursa, o kadar çabuk güvende olursun.” Yutkundum. “Ne kadar çabuk?” diye sordum. “Üç gün içinde hazırlanır. Nikâh kıyılır. Basına sızmadan önce, her şey yerli yerine oturmalı.” “Üç gün…” dedim fısıltıyla. İçimde panik dalgası yükseldi ama sustum. Kabul ettim bir kere. Kaçmak yoktu. Demir bir an durdu, sonra ciddiyetle devam etti. “İstersen hiçbir şeyin duyulmasına gerek yok. Sessiz, sade bir nikâh da olabilir. Ama bu evlilik sadece düşmanlara değil, bizim dünyamıza da ilan edilecek. Gözlerini kaçırmadan her kes seni benim eşim olarak görecek. Bu senin gücün olacak, seni dokunulmaz yapacak.” Omuzlarım hafifçe çöktü. “Sade bir nikâh,” dedim yavaşça. “Yabancı bakışların arasında gülümseyemem ben. Bu zaten yeterince ağır…” Demir başını salladı. “Tamam. Sadece biz, nikâh memuru ve iki şahit.” “Şahitler?” dedim irkiliyerek. “Benim... arkadaşlarım…” Demir yüzüme baktı. “Evet, bu konuyu konuşmamız gerek.” İçim buz kesmişti. Gözüm Gülce’yi, Elif’i düşündü. Gülce’nin ne kadar çok konuşacağını, Elif’in kaşlarını çatıp “Ne zaman tanıştınız da evleniyorsunuz?” deyişini… Sessizce yerime oturdum. Elimi alnıma götürdüm. “Ben ne diyeceğim onlara? Nasıl anlatacağım? Gülce beni boğar. Elif’in gözlerinden kaçamam. ‘Bir adamla tanıştım, üç gün sonra evleniyoruz’ mu diyeceğim? ‘Aslında mafya lideri, beni kaçırdılar, sonra kurtardı ve şimdi evleniyoruz, ama korkma iyi biri’ mi?” Demir hafifçe güldü ama gülüşü sıcak değildi, daha çok anlayışlı bir ifadeydi. “Biliyorum, kolay değil. Ama bunu anlatmak zorunda değilsin. Basit bir hikâye uydurabilirsin. Yurt dışında tanıştık dersin. Uzun süredir görüşüyorduk ama herkesten gizledin, özel kalsın istedin…” “Yalan söylemek istemiyorum.” “O zaman gerçeği söyle,” dedi Demir sakince. “Ama kimse inanmaz. Ve inanmak istemezler. Herkes kendi aklına uygun olanı seçer.” Başımı yavaşça salladım. “Ben ikisini de yapamam. Yalan da söyleyemem, gerçeği de olduğu gibi anlatamam. O zaman Gülce beni psikoloğa götürür.” Demir sessizleşti. Sonra yaklaştı. “Onlara sadece bir şeyler yaşandığını ve seni artık başka bir hayatın beklediğini söyle. Beni sevmek zorunda değiller. Anlamaları da gerekmez. Sen inanıyorsan yeter.” Gözlerim doldu ama ağlamadım. “Ama ben... hâlâ inanmaya çalışıyorum.” Demir elimi tuttu. “İkimiz de öyle.” İçime derin bir nefes çektim. Kararımı verdim. Ama etrafımdaki dünya bunu bilmiyor. Onlara ne diyeceğim hâlâ bilmiyorum. Gülce arayıp duruyor. Elif’in mesajları cebimde birikmiş. Yarın onları aramalıydım. Belki buluşurduk. Belki sadece “Aşık oldum” derdim, hem kendime hem onlara. Ne kadar yalan, o kadar gerçekti. Ve belki, birkaç gün sonra nikâh masasına oturduğumda… her şeyin neye dönüşeceğini görecektim. Ama artık bu hikâyenin ortasında bir rolüm vardı. Ve sahne… çoktan kurulmuştu. ***** Demir arabayı hastanenin önünde yavaşça durdurdu. Siyah camlardan dışarıya baktım; her şey normal görünüyordu. İnsanlar girip çıkıyor, ambulanslar acil girişe yanaşıyor, hayat kaldığı yerden akıyordu. Sanki ben bu akışın dışında kalmış gibiydim artık. Demir sessizce elini kontağa uzattı ama motoru kapatmadı. Bana döndü. Gözlerinde o tanıdık sertlikten eser yoktu bu kez, sadece dikkatli bir tedirginlik vardı. “Bugünlük bu kadar. İçeride fazla kalma. Gözler üzerindedir, unutma.” Başımı salladım. Elim kapı koluna gitti ama inmedi elim. Gözlerimi kaçırmadan son kez sordum: “Gerçekten emin misin bu evliliğin bizi koruyacağına?” Demir bir an düşündü, sonra net bir ifadeyle konuştu: “Hayatımda ilk defa emin olduğum tek şey bu, Lara. Beni yanlış anlayan çok oldu ama sen… beni doğru yerden gördün. O yüzden artık ikimiz bir çizgide yürüyeceğiz. Korkma.” Arabanın kapısını açtım, serin sabah havası yüzüme çarptı. Çantamı omzuma taktım. Bir an durup Demir’e baktım. “Akşam konuşuruz.” O sadece başını salladı. Gözlerim onun üzerindeyken araba ağır ağır uzaklaştı. Siyah gövdesi hastanenin köşesinden dönünce görünmez oldu. Ve ben… normal hayatımın ortasına geri döndüm. Ama hiçbir şey artık normal değildi. Gülce beni görünce kaşlarını kaldırdı. “Nihayet,” dedi, “telefonları açmak çok eski moda değil mi sence de?” Zoraki gülümsedim. “Yo… sadece biraz yoğun geçti son günler.” Elif yanıma yaklaştı, masasından kalkarken kaşlarını çattı. “Sende bir şey var. Bakışların değişmiş. Yüzünde garip bir ışık var, bu ya iyi bir haber ya da bomba bir felaket.” Derin bir nefes aldım. Kalbim deli gibi atıyordu. “Kızlar… size bir şey söylemem lazım.” Gülce hemen sandalyeye kuruldu. “Kesin biriyle tanıştın.” Elif gözlerini kısarak baktı. “Söyle bakalım.” Bir saniye düşündüm. Sonra hızlıca söyledim, kelimeler peş peşe döküldü: “Evleneceğim.” Sessizlik. Göz bebekleri büyüdü. Dudaklar açık kaldı. “NE?!” ikisi bir ağızdan bağırdı. Gülce ağzını kapattı, sonra tekrar açtı. “Sen… ne?! Şaka mı bu?!” Elif gözlerini kısmıştı. “Ne zaman? Kimle? Kaç yıldır görüşüyorsun sen?” Boğazım düğümlendi. O an ne gerçek ne yalan bildiğim hiçbir şey yoktu ama konuşmam gerekiyordu. Yalanımı seçtim. Kolay olanı. Mantıklı olanı. “Adı Demir. Yurt dışında tanıştık. Bir süredir görüşüyorduk ama... özel kalmasını istedik. Sessiz, sakin bir şekilde tanımaya çalıştık birbirimizi. Sonra her şey çok netleşti. Yani... emindik artık. O yüzden hızlıca karar verdik.” Gülce gözlerini yuvarladı. “Bana anlatmadığın biriyle nasıl bu kadar hızlı evleniyorsun?” “Çünkü anlatmak istemedim. Bu bambaşka bir şeydi. Daha önce hiç yaşamadığım bir şey… Anlatmaya kalksam bile eksik kalacaktı.” Elif sessizce izliyordu beni. “Ne zaman?” Yutkundum. “Üç gün sonra.” Yine sessizlik. Sonra Gülce’nin çığlığı yükseldi: “Kızım ne üç günü nasıl hazırlanacağız" Güldüm. Gerçekten güldüm. İlk defa içimden gelen bir gülüştü bu. Elif hafifçe yaklaştı, bana baktı. “O zaman... gerçekten âşıksın sen. Öyle mi?” Başımı salladım. “Belki... daha çok güveniyorum. Ve bu da yeterli bir başlangıç.” İçimde fırtınalar kopuyordu ama yüzümde sakin bir maske vardı artık. O an fark ettim… bu yalanın içinde biraz da gerçek vardı. Ben gerçekten... artık onunla yürümeye başlamıştım. Ve bu hikâye daha yeni başlıyordu. **** Üç gün sonra. Havanın garip bir huzuru vardı o sabah. Güneş bulutların arasından nazlı nazlı süzülüyor, şehir normal bir güne başlıyordu ama benim içimdeki dünya bambaşka bir sessizliğe hazırlanıyordu. Aynanın karşısında duruyordum. Beyaz, sade ama zarif bir elbise vardı üzerimde. Ne abartılı duvaklar ne de gösterişli taşlar… Sadece ben vardım. Bambaşka bir hayatın eşiğinde, bambaşka bir adamın koluna girmek üzere... Kalbim ağzımda atıyordu. Her nefes alışımda içimde bir “doğru mu yapıyorum?” yankısı vardı. Ama sonra Demir’in sesi geldi kulağıma. “Artık sadece sen varsın.” Bu cümle beni ayakta tutuyordu. Kapı tıklatıldı. Gülce kafasını uzattı. “Her şey hazır. Hazırsan çıkıyoruz.” Başımı salladım. Son bir kez aynaya baktım. Gözlerimde kararlılık vardı. Ve biraz da korku. Ama o korku, artık yalnız olmamanın korkusuydu. Yanımda biri olacak, bu karanlık dünyada omuz omuza duracağım bir adam… Nikâh salonuna geldiğimizde içeride sessizlik hâkimdi. Büyük kalabalıklar yoktu. Sadece Demir’in birkaç adamı, ben, Gülce, Elif ve belediyeden gelen nikâh memuru… Herkesin ifadesi aynıydı: Ciddiyet. Demir salonun diğer ucundaydı. Siyah, sade ama çok şık bir takım giymişti. Saçları arkaya taranmış, gözleri yine o koyu karanlığını taşıyordu ama bu kez daha farklıydı… gözleri bana aitti sanki. Sadece bana bakıyordu. Yavaşça yanına yürüdüm. Her adımda kalbim biraz daha hızlandı. Elimi uzattı. Hiç tereddüt etmeden tuttum. Nikâh memuru ciddi bir ses tonuyla başladı konuşmaya. Formaliteler, kimlik kontrolleri, tanıklar… sonra o an geldi. “Lara Aydın. Hiçbir baskı ve zorlama olmadan, kendi isteğinizle Demir Yücel ile evlenmeyi kabul ediyor musunuz?” Derin bir nefes aldım. Kalabalığa değil, sadece ona baktım. “Evet,” dedim. Net ve kararlı. “Demir Yücel. Siz de hiçbir baskı ve zorlama olmadan, kendi isteğinizle Lara Aydın ile evlenmeyi kabul ediyor musunuz?” Demir bana döndü. Gözlerinin derinliğinde bir yemin gibi duran ifadeyle cevap verdi. “Evet.” Ve ardından imzalar atıldı. Kalem elimde titremedi. Soyadımın yanında onun adı yazıyordu artık. O an... artık Lara Yücel’dim. Demir’in karısı. Kağıt üzerinde başlayan, ama belki de kaderde yazılı olan bir birlikteliğin ilk günüydü bu. Nikâh memuru gülümsedi. “Sizi karı-koca ilan ediyorum.” Demir elimi tuttu. Bu kez daha sıkı. Yavaşça yanıma eğildi, dudaklarını yanağıma yaklaştırdı. Öpmedi. Fısıldadı sadece. “Artık resmen benimsin. Ve ben de seninim.”
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE