Demir kolumdan tuttuğu gibi beni ayağa kaldırdı. Titriyordum. Bedenim soğuk, dizlerim hâlâ güçsüzdü. Ama gözlerimin içine bakarken tek kelime etmedi. Yüzü karanlıktı, dudakları sıkılıydı. Bir şeyler söylemek istiyordu ama henüz zamanı değildi belki de.
Dışarı çıktığımızda siyah bir araç kapının önünde hazır bekliyordu. Kapıyı benim için açtı. Arka koltukta sessizce oturdum. O da yan tarafıma geçti. Arabanın içi karanlık ve sessizdi. Koruma gibi görünen adamlar öne oturdu, kimse bir kelime etmedi. Motor çalıştı ve yola koyulduk.
Dakikalar geçti. Camdan dışarı bakıyordum ama nereden geçtiğimizi fark edemiyordum. Tüm şehir, bana yabancı bir ülke gibi geliyordu artık. Birkaç virajdan sonra yüksek duvarlarla çevrili büyük bir demir kapının önünde durduk. Kamera, hareket, şifre... Kapı yavaşça açıldı.
Geniş bir bahçenin içinden geçerek büyük, modern bir villanın önüne geldik. Tertemizti. Her şey düzenliydi ama bir evden çok bir karargâhı andırıyordu. Kapılar açıldı. İçeri girdiğimizde koridor sessizdi. Etraf korumalarla doluydu. Hepsi bakışlarını bizden kaçırıyordu ama dikkatleri üzerimizdeydi.
Demir beni salonun köşesindeki kanepeye oturttu. Kendisi karşıya geçti. Ceketini çıkardı, gömleğinin üst düğmesini açtı. Yüzü sertti, ama içinde bir şeyleri açıklamaya çalışan bir adamın çabası vardı.
“Kim olduğumu bilmediğini söyledin. Doğru,” dedi. “Ve sana gerçeği anlatmam gerekiyor.”
Sustum. Gözlerimle ona baktım.
“Ben Demir Yücel. Bu şehrin en büyük mafya oluşumlarından birinin lideriyim. Babamdan kalma ama benim ellerimle büyüttüğüm bir yapı bu. Kirli işlerin tam ortasındayım. Silah, para, ihanet... hepsi iç içe.”
Boğazım düğümlendi ama tepki vermedim. Zaten hissediyordum.
“Yaralandığım gece, bana düzenlenen bir suikastın ortasındaydım. O sokakta tek başıma kaldım çünkü etrafımdaki herkes ya öldü ya da kaçtı. Ve sen… beni buldun. Hiç tanımadığın halde yardım ettin.”
Gözleri bana kilitlendi. “O yüzden seni hedef aldılar. Bana yardım ettiğin için. O adamlar benim düşmanlarım. Aylardır benimle uğraşıyorlar ama doğrudan bana ulaşamadıkları için zayıf halkaları yokluyorlar. Sen de o an onların gözünde bir açık oldun.”
İçimde bir şeyler ezildi. O gece sadece birini kurtarmıştım. Sırf insanlık içindi. Ama şimdi ölümle burun burunaydım.
Demir ayağa kalktı. Pencereye yöneldi. Bir süre dışarı baktı. Ardından bana döndü.
“Lara,” dedi adımı ilk kez bu kadar net bir tonda söyleyerek, “seni korumam gerek. Artık seni tanıyorlar. Seni yalnız bırakırsam bir gün tekrar gelirler… ve bu kez ben yetişemem.”
Yutkundum. “Peki... ne yapacaksın?”
Gözlerinin içine bakarak konuştu. “Benimle evlenmeni istiyorum.”
Sanki o an zaman durdu. Kalbim yerinden fırlayacak gibiydi. Ne söylediğini anlamaya çalıştım ama o ciddiydi.
“Bu bir teklif değil, Lara. Seni koruyabileceğim tek yol bu. Adımı taşırsan sana dokunamazlar. Benim eşim olursan kimse seni tehdit edemez.”
Kalkmaya çalıştım ama ayaklarım tutmadı. “Bu… bu delilik. Daha dün tanıştık.”
“Benim dünyamda dün, yarın kadar uzak olabilir. Sana zarar gelsin istemiyorum. Seni tanıdıkça… neden bilmiyorum ama... seni tehlikeden uzak tutmak içgüdüm haline geldi.”
“Bu, bir hayat değil Demir. Karanlık, kan, ölüm... ben sadece bir doktordum. Hayat kurtarıyordum. Şimdi kendi hayatımdan korkuyorum.”
Demir yanıma geldi. Eğilip göz hizama indi. “Sen bana hayat verdin. Şimdi sıra bende. Sana bir hayat borçluyum. Ve bunu ancak senin yanında olarak ödeyebilirim.”
Sözleri kararlıydı. Ama kalbim karmaşayla çarpıyordu. Aklım hayır dese de, gözlerinin içindeki karanlıkla birlikte parlayan kırılganlık… içimdeki cevabı sessizce fısıldıyordu.
Ve şimdi… seçim bendeydi.
Bir süre hiçbir şey söyleyemedim. Nefes almakta zorlanıyordum. Başım ellerimin arasındaydı. Demir'in söyledikleri kafamın içinde yankılanıyordu ama kelimeler bir türlü yerine oturmuyordu. "Benimle evlenmeni istiyorum…"
Başımı yavaşça kaldırdım. Ona baktım. Hâlâ oradaydı, hâlâ gözümün içine bakıyordu. Gözlerinde tehdit yoktu, zorlama da yoktu ama bu... bir tekliften çok daha fazlasıydı.
“Demir…” dedim, adını ilk kez bu kadar yorgun bir tonla söyleyerek. “Ben... ben sıradan bir insanım. Bir doktorum. Her sabah erken kalkarım. İşe giderim, akşam yorgun dönerim. Arkadaşlarımla kahve içerim, dertleşirim. Bir hayatım var, kendimce kurduğum bir düzenim...”
Gözlerim doldu ama ağlamadım. “Ben geceleri silah sesiyle uyanmak istemiyorum. Kapımı her çalanın arkasında ölüm olup olmadığını düşünmek istemiyorum. Arkadaşlarıma... Gülce’ye, Elif’e... bunu nasıl açıklayabilirim? ‘Evlendim çünkü beni kurtaran adam bir mafya lideriydi’ mi diyeceğim?”
Demir bir şey demedi. Sadece dinliyordu. Ama içindeki baskı, suskunluğunda saklıydı.
“Benim hayalim, iyi bir doktor olup insanlara yardım etmekti. Bir gün aile kurmaktı belki, çocuk sahibi olmak... Onları hastane dönüşü parka götürmek, eşimle sessizce film izlemek. Kendi normalimde mutlu olmak istiyordum. Şimdi ise ne olduğunu bile anlayamadan başka bir hayatın ortasında buldum kendimi.”
Ayağa kalktım. Titriyordum ama toparlanmaya çalıştım. Gözlerim onun üzerinde dolaştı. “Evet, seni evime aldım. Çünkü yardıma ihtiyacın vardı. Çünkü ölü birini geride bırakamazdım. Ve evet... seni görünce bir bağ kurdum. Belki tanımadığım halde içim ısındı, belki gözlerindeki yorgunluğu kendi yorgunluğumla karıştırdım. Ama bu... bu başka bir şey Demir.”
Adımlarımı pencereye doğru attım. Şehrin manzarası önümdeydi ama o an gözüm hiçbir şey görmüyordu.
“Ben senin karanlığına ait değilim. Ve sen de benim sıradan, huzurlu hayatıma ait değilsin.”
Arkamdan yaklaşmadı. Dokunmadı. Sadece sesi yankılandı arkamda. “Biliyorum.”
Başımı çevirip baktım. Sertti, ama kırgındı.
“Senin huzuruna gölge düşürmek istemem. Ama eğer sana bir daha dokunmaya kalkarlarsa, bu sefer yetişememekten korkuyorum. Benimle olursan seni kimse tehdit edemez. Ama olmazsan... seni korumam çok daha zor olacak.”
“Ben tehdit edilmek istemiyorum,” dedim. “Korunmak istemiyorum. Korkmadan yaşamak istiyorum. Kendi hayatımı seçmek istiyorum.”
Demir, birkaç adım attı. Göz göze geldik. “O zaman seç,” dedi sessizce. “Ama ne seçersen seç... ben senin hayatından silinmeyeceğim.”
Kalbim öyle hızlı atıyordu ki, bedenim onu taşıyamayacak gibiydi.
“Zaman ver bana,” dedim. “Bu bir günde karar verilecek bir şey değil. Bu benim hayatım, Demir.”
Başını yavaşça salladı. “Ne kadar zaman istersen...”
Ve o anda, içimde bir boşluk daha büyüdü. Demir gitmiyordu. Ama aynı zamanda yanımda da değildi. Biz birbirimize çok uzaktık. Ve bu uzaklığın ortasında, bir karar beni bekliyordu. Ya tanımadığım bir dünyanın içinde, tanımaya başladığım bir adama güvenecektim.
Ya da geçmişe tutunup, her şey olmamış gibi davranacaktım.
Ama artık hiçbir şey… aynı olmayacaktı.
Ne yapacağımı bilmiyordum. nasıl bir evlilik olacaktı ne kadar sürecekti. kağıt üstündemi olacaktı sadece bunlar benim aklımı karıştırıyordu.
"Peki bu evlilik ne kadar sürecek?"
Bana baktı. derin bir nefes aldı. "Bak Lara ben bir liderim ve bu evlilik her kese duyurulacak. eğer ki kabul edersen öyle kolayca çıkıp gidemezsin." Biraz duraksadı ve devam etti.
"Bu evliliği kabul edersen gerçek bir evlilik olacak Lara. Ben oyun oynayacak yaşı çoktan geçtim"
Ne diyordu bu adam.
Tanımadığım bir adamla evlenip birde onunla gerçek bir karı koca ilişkisi mi kuracaktım