“DNA testi”

4046 Kelimeler
Genç adam yavaş adımlarla kadına yaklaştı. Ayakları onu kadına doğru götürürken bakışları etrafı tarıyordu. Her şey normaldi. Masada duran dokunulmamış yemek tepsisi dışında. Neden yememişti ki? Giderken dedikleri yüzünden inat mı yapıyordu? Eğer öyle bir şey yapmışsa aptallık etmiş olurdu. Düşünmeyi keserek yerde baygın halde yatan kadına yaklaştı. Kucağına almadan önce eğilerek parmak uçlarını boynuna dokundurdu. Yaşıyordu. Yatağa doğru yürürken koluna yayılan ıslaklıkla endişelenmişti. Kadın kucağında dönerek onu kaldırdığı yere baktı. Yerde kan lekeleri yüzüne sırıtıyordu. O an içinde garip bir şey hissetti adam. Sanki başında bir ton bela yokmuş gibi bir de bu kadın ve onun bebeği çıkmıştı. Kardeşinin acısı, mağazasında çıkan yangın, kaybettiği iki çalışanı derken son on gündür yaşadıkları onun için çok fazlaydı. “Kapıyı aç!” dedi görevliye. Adam kafasını sallayarak baktığı kan lekesinden uzaklaşarak kapıya doğru yürüdü. Kapıyı açarak kulbunu sıkı sıkı kavradı adam geçtikten sonra arkasından çıkarak kapattı. Koridorda asansöre doğru yürüyen adam ona  “Asansörü çağır!” diye bağırdı bu sefer. Genç görevli aşağıda onun neler yaptığını görmüştü. Fazla sinirli yapıya sahipti. Bulaşmamak en iyisiydi. Asansörün yanına gitti.  Düğmeye basarak çağırdı. Şanslarına boş olan asansör hemen gelmişti. Asansöre binerek birinci katı çağıran görevli endişeyle adamın kucağındaki kadına bakıyordu. Aynadan onun bakışlarını fark eden Alp görüntüyü izledi. kendine doğru çektiği kadının kömür karası saçları şelale gibi kolundan aşağı akıyor, bakanın içini hoş ediyordu. Tabii bu durum genç adam için geçerli değildi. Aynadan izlediği görüntü hoşuna gitmek yerine sinirlerine dokunmuştu. “Sakın ölüp de başımı belaya sokma Küçük Yılan” diye söylendi bakışlarını aynadan çekerken. “Başka yere bak!” Genç adama hırlamayı da ihmal etmemişti elbette. Aceleyle bakışlarını kaçıran görevliyi nihayet duran asansör kurtarmıştı. Bir an öfkeli adamın üzerine atlayacağından korkmuştu. Derin nefes alarak kapıdan çıkan adamı takip etti. Otelden çıktıktan sonra koşar adımlarla arabaya doğru gittiler. Arka kapının önünde görevliye döndü. “Adın ne senin?” diye sordu. Kaskatı kesilen genç adam kızgın demir gibi dağlayan sesi duyunca irkildi. Birkaç saniye ne dediğini algılamak için vakit harcadı. Nihayet anladığında “Adım Nihat efendim” diye yanıtladı onu. Kafasını salladı genç adam. “Peki Nihat, sen şimdi şu arka cebimden arabanın anahtarını al ve kilidi aç.” dedi. Nihat kafasını sallayarak dediğini yaptı.  Anahtarı alarak araba kilidini açtı. Kapıyı açarak onun kadını arka koltuğa yatırmasını bekledi. Ama Alp yine onu şaşırtmayı başararak öfkesini soğutmak ister gibi arka arkaya nefesler alıp kafasını yukarı doğru kaldırdığını gördü. Neyi bekliyordu bu adam? Merak etmişti. “Binsene oğlum. Seni mi bekleyeceğim tüm gün?” “Ama efendim benim iş-” “Binmezsen bir işin olmayacak aslanım. Haydi beni deli etmeden bin şu lanet arabaya.” Nihat arabaya biner binmez genç adam kadının kafası onun dizine yatacak şekilde yerleştirdi. Sürücü koltuğuna binerek arabayı çalıştırdı. Otelin önünden çıkıp ana yola geçerken dikiz aynasından Nihat`ın kadına dokunmadan düşmesini engellemeye çalışmasını fark etti. Kafasını sallayarak  yola baktı. Yarım saat sonra en yakın hastaneye geldiklerinde kadını bu sefer Nihat`a taşıtmıştı. Acilde muayene edildikten sonra normal odaya alınmıştı. Doktorun kadınla konuşmasını fırsat bilen adam dışarı çıktı. Arabasına doğru yürürken çalan telefonunu cebinden çıkardı. Ekrana baktığında dişlerini sıkmıştı. Yeşil ikonu kaydırırken içinden ona kadar sayıyordu. "Alp beni aramışsın.” dedi hattın diğer ucundaki ses. "Neredesin sen? Sabahtan beri sana ulaşmaya çalışıyorum." "Nerede olabilirim acaba? Tabii ki senin dağıttıklarını toplamakla meşguldüm." Kinayeli sesi adamın sinirlerini kamçılıyordu. "Kes zırvalamayı. İşçilerin aileleri ile görüştün mü? Son durum ne?" "İşler biraz karıştı. Ölen işçilerden birinin ailesi bize dava açmaya hazırlanıyor."  Mağaza yanarken dışarı çıkmadan önce bolca duman soluyan iki işçi dışarı çıksalar da zehirlendikleri için hayatlarını kaybetmişlerdi. Her ikisinin ailesiyle görüşmüştü aynı gün. Yangın içtiği sigarayı söndürmeden çöp kutusuna atan satış elemanı yüzünden çıkmıştı. Kaç gündür yaptığı araştırmalardan sonra bu gerçeğe ulaşmışlardı. Satış elemanı kadın o gün kayıplara karışsa da adaletten uzun süre kaçamamıştı. O kadın tutuklansa da yangının yankısı hâlâ sürüyordu. Derin nefes alarak burun kemerini sıktı. "Yok gerçekten sınanıyorum. Delirmeme az kaldı." "Tımarhanede ziyaret ederim seni patron" "Kapat Şenay şu telefonu. Yine delirtmeyi başardın beni." "Peki patron. Gelişmeler hakkında sana daha sonra detaylı bilgi veririm." Sesinden gülümsediğini anlayacak kadar iyi tanıyordu onu Alp. "Peki." Tam kapatacakken aklına gelen şeyle duraksadı. “Şenay” “Efendim.”  "Kovuldun. Yarın seni şirketimde görmek istemiyorum." "Tamam patron. Öğlen toplantıda görüşürüz." Genç adam söylenerek telefonu kapattı. Arkasına döndüğünde kendisini izleyen Nihat`ı gördü. Onu görünce nerede olduğunu hatırlamıştı. “Doktor sizi görmek istedi Alp Bey.” dedi Nihat. Tek kaşını kaldırdı adam. “Beni niye görmek istiyor o?” “Bilmiyorum efendim.” Hastaneye gitmek yerine arabanın bagajını açtı. Bagajda ekstra durumlar için tuttuğu kıyafetlerini alarak Nihat`a uzattı. Kıyafetleri alan Nihat artık şaşırmayı bırakmıştı. Kendini olayın akışına bırakarak adam nereye savurursa oraya gidiyordu. Genç adam bagajı kapatıp arabayı kilitledikten sonra önce lavaboya girdi. Eline ve koluna bulaşmış kurumuş kanı yıkadı. Ellerini kuruladıktan sonra dışarı çıkarak kapıda bekleyen Nihat`a kendisini takip etmesi için işaret etti.  “Üzerimi değişmek için oda ve bir çöp poşeti bulalım.” Dedi genç adam. “İlerideki hemşireye sorabiliriz efendim” Hızla Nihat`ın gösterdiği hemşireye doğru yürüdüler. Kendisine doğru gelen adamları fark eden genç hemşire yanına yaklaşmalarını bekledi. Yanına geldiklerinde gülümseyerek “Nasıl yardımcı olabilirim?” diye sordu. Alp kanlı pantolonunu gösterdi. “Üzerimi değiştirmem için bana boş oda gösterin. Bir de çöp poşeti lazım.” “Size şimdi bir oda bulacağım. Takip edin beni.” Dediğinde Alp dönerek Nihat`ın elindeki kıyafetleri aldı ve durduğu yerde kendisini beklemesini söyledi. Daha sonra hemşireyi takip ederek gösterdiği odaya girdi ve üzerini değişti. Birkaç dakika sonra  Nihat`ın getirdiği kirlilerini poşete koyarak atması için hemşireye uzattı. Odadan çıktıktan sonra Nihat`ı bularak kadının bulunduğu odaya doğru yürüdü. İçeri girdiğinde doktorun kadınla konuştuğunu duydu. Kendisini fark edince toparlanan Sarha bakışlarını kaçırdı. Adam doktorun ona ne söylediğini merak etti. Doktor hanım açılan kapıya dönerek gülümsedi. “Eşiniz de geldi. Şimdi konuşabiliriz.” “Nesi var doktor hanım?” diye sordu adam ilgisizce. Bakışlarını odada dolaştırdı. Tekrar kadına baktığında üzerinde hasta önlüğü olduğunu gördü. Kanlı elbisesini çıkarmışlardı. “Hamileliği yüzünden tansiyonu düşmüş. Bayılmanın sebebi bu. Hamilelikte bu normal bir şey.” Genç kadın yemek yemek için yataktan kalkarak masaya yaklaştığında başı dönmüş, midesi bulanmıştı. Geri dönüp telefona uzanmak istemişti ama gözleri kararmıştı. O andan sonrası yoktu. Bayılmıştı. Karnına baktı adam. Bebek düşmemişti demek. Allah`ın belası kadın hâlâ ayak bağıydı ona. “Peki kanama neyin nesi?” diye sordu sabırsızca. Doktor hanım gülümsedi. “Atılım kanaması diyoruz biz ona. Eşinizin bedeni hamileliğe yeni yeni alışıyor.  Gebelik süresi boyunca salgılanan hormonlar adet döneminin başlamasını engeller. Bazı yeterli hormonların üretilemediği durumlarda ise kanama oluşabiliyor. Eğer böyle bir durum söz konusuysa bu süreç gebelikten itibaren üç ay sürmektedir. Daha sonrasında ise hormon üretimi görevini plasenta üstleniyor.” Doktor lafını bitirir bitirmez kadın hemen atıldı. “Bebeğimin babası şehit oldu Şebnem hanım.” Cenk aklına gelince dolu dolu gözlerini gözlerinde hiçbir duygu kırıntısı barındırmadan kendisina bakan adama çevirdi. “Alp bey onun amcası” amca kelimesini duyan adam gözlerini devirdi. “Özür dilerim. Bilmiyordum.” dedi Şebnem Hanım “Ne zaman çıkabiliriz?” buz gibi sesi kadının içini dondurmuştu. Hâlâ inanmıyordu kendisine. Cenk için üzüldü biranda. Ağabeyinin bu tutumunu görseydi çok üzülürdü. Emindi. “Bir saat kadar dinlensin çıkış işlemini yapacağız. Geçmiş olsun” diyerek çıkan Şebnem Hanımın ardından gözlerini kapattı kadın. Elini karnına götürerek dokundu. Bebeği, bu dünyadaki tek yaşama sebebi onu terk etmemişti. Hâlâ onunlaydı. Kaskatı bedeni duyduklarıyla rahatlarken yanaklarına yaşlar süzüldü. Yanındaki adamın buz gibi varlığını unutarak bir süre hıçkırarak ağladı. “Ağlama!” uyarısını duyunca burnunu çekti. Gözlerini açarak ona baktı. Adam koltukta oturmuş elindeki telefonla bir şeyler yapıyordu. Yüzüne bakmaya tenezzül bile etmemişti. Kuruluktan ağrıyan boğazına rağmen yutkundu. "Yine kurtulamadın bizden.” dedi bir çıkarımda bulunarak.  Nihayet kafasını telefondan kaldıran adam kadına dikti ateşten kararmış karamellerini. "Ne saçmalıyorsun sen? Benim  sizden kurtulmaya çalıştığım filan yok." Ağrıyan boğazına götürdü elini kadın. "Halim olsa inan bu dediğine gülerdim." diyen kadına doğru eğildi adam. "Umurumda olduğunu sanıyorsan yanlıyorusun güzelim." Güzelim kelimesini öyle tiksintiyle söylemişti ki, kadın kendinden nefret etti.  "Senin bana olan nefretini anlamıyorum. Öfkeni hak edecek ne yaptım sana? Ben senin kardeşinin bebeğini taşıyorum." Adam koltuktan kalkarak camın önüne geldi. Gergin bedeni irileşmiş adam odaya öyle enerji yayıyordu ki, Sahra nefes almakta zorlanıyordu. Elleri ceplerinde dışarıyı izleyen Alp nihayet konuştu. "Sen kardeşimin bebeğini taşımıyorsun. Derdin ne bilmiyorum ama öğreneceğim." Sarha öfkeyle yatağında doğruldu. Hafif başı dönse de umursamadı. "Gerçekleri kabullenmek neden bu kadar zor. Sebepsiz öfkenin farkında mısın?” dedi sinirle. Artık canına tak etmişti. Dayanamıyordu. Alp sert hareketle kadına dönerek gözlerinin içine baktı. "Canına susama kadın. Benim sabırımla da oynama. O karnındakinin kardeşimden olmadığını ikimiz de biliyoruz." Kinayeli sesi, ağzından çıkan kelimeler ucu kör iğneler gibi etini deliyordu. “DNA testi istiyorum” dedi kadın katiyetle. Çenesini yukarı dikerek adama baktı. Onun ise tepkisi yukarı kaldırdığı sol kaşıydı. “Ha yani belgeli rezil olmak istiyorum diyorsun. Olur benim için hava hoş Küçük Yılan. Sonuçlardan sonra seni büyük bir zevkle geldiğin cehenneme yollayacağım. Şimdilik yattığın yerin tadını çıkar.” Diyerek dışarı çıkarken kapıyı sertçe kapatmıştı. Ardından hissettiği acı yüzünden yatağa boş çuval gibi çöken kadını görmemişti elbette. Cebinden telefonu çıkartarak konuşmak istediği ismi buldu ve kaydırdı. İki, üç çalışta açılan telefonun diğer ucundaki kişiye "Doktor neredesin?” diye sordu. "Sana da iyi günler kardeşim. Yine neşenle günümü aydınlattın” Arkadaşının gülümseyen sesine karşılık öfkeyle soludu. "Zırvalamayı kes doktor. Sinirlerim tepemde zaten" "Aaa gerçekten mi? Çok şaşırdım şuan. Sinirlerinin tepende olmadığı bir gün var mı acaba senin?" "Doktor!" "Aman tamam be. Ne oldu söyle?" “DNA testi için güvenilir klinik bulman lazım” “Buluruz kardeşim. Bebeğin Cenk`ten olduğunda hâlâ ısrarcı mı?” diye sorarken aralarındaki konuşma ciddi boyuta taşınmıştı. “Evet. Ben rezil olmak için bu kadar uğraşan bir kadın görmedim kardeşim” diyerek gözlerini devirdi. “Neredesin sen?” diye sordu Semih. “Bursa`da.” “Buradasın demek. Fabrikada mısın?” “Hayır.” “Anlaşıldı senin sohbet limitin bitti. Zorlasam da konuşmayacaksın. Konum at bari olduğun yere geleyim” “Atıyorum” Konum atıp telefonu kapattıktan sonra az ileride duran Nihat`ı gördü. Eliyle ona gel işareti yaptı. Nihat hızla yanına gelmişti. “İşine dönebilirsin Nihat. Her şey için teşekkür ederim.” Cebinden çıkardığı cüzdanı açmak isterken Nihat elini kavradı. “Yapmayın Alp Bey. Ben para için yapmadım bunları.” “Seni tehdit ettiğim için yaptın”diyerek kafasını salladı. “Hayır. Onun için de yapmadım. Yardıma muhtaç genç bir kadın için yaptım.” “Hiç olmazsa taksi paranı vereyim oğlum.” Saatlerdir sinirli hallerine şahit olan Nihat bu uysal Alp`i garipsemişti. Demek ki sinirli olmayınca gayet de medeni bir adam olabiliyordu. Gülümsedi. “Gerek yok efendim. Burası otele yakın zaten. Otobüsle giderim.” Kafasını sallayarak elini uzattı Alp. Nihat anında elini sıkarken “O hanımefendiye dikkat edin Alp Bey. İyi günler.” “İyi günler Nihat” Nihat gittikten sonra doktorun yanına gitmiş ona bir takım isteklerini ilettikten sonra Semih`ten aldığı mesaj doğrultusunda aşağı inmişti. Arabasının yanında onu bekliyordu. Kendisini görünce ışıl ışıl gülümseyen adam sinirine dokunmuştu. Kaşlarını çatmıştı. Yanına vardı Semih. Hâlâ aynı şekilde gülümsüyordu. Hatta ağzı kulaklarındaydı.   "Naber dostum. Yine kimi dağıttında toparlatmam için yardım isteyeceksin? Kol mu kırdın burun mu?" Genç adam arkadaşına gözlerini kısarak baktı. "Sizdeki bu zevzeklik aileden gelen bir yetenek mi acaba doktor?” " Ha ha. Yine sol tarafımızdan kalkmışız. Mükemmel. Şu DNA meselesini anlat bakalım." "Doktor şimdi sana bir kere de olup biteni anlatacağım. Zeki adamsındır sen. Soru sormak detay istemek yok. Ne anlattıysam o." Arabaya binerek Semih`in de binmesini bekledi. O da bindikten sonra anlatmaya başladı. Yüzü şekilden şekile giren Semih “Ulan biran kız açlıktan bayıldı sandım.” Can dostunun sert tepkisi adamı şaşırtmıştı. Kaşlarını kaldırdı. Etrafındaki herkes, hatta o Nihat denen yabancı bile kadının derdine yanıyordu. Bu durum hiç hoşuna gitmemişti. “Öyle bir şey yapsaydım ne olurdu?” diye sordu. Sırf merakından sormuştu. Semih hiddetli kahvelerini dostuna dikti. “Ağzının ortasına okkalı bir yumruk yerdin. O olurdu dostum.” Adam ağzını açıp bir şey söyleyecekken o kadın için dostuyla tartışmaya değmediği düştü aklına. Elini şöyle bir salladı. Sahra Hanım(!) konusunu uzatmayacaktı. Aklına gelen şeyle hafifçe direksiyona vurdu. "Bu arada kız kardeşini işten kovdum." Semih konunun ışık hızıyla değişmesine şaşırsa da ses etmedi. Dostunun böyle dengesizliklerine alışıktı. "Şenay'ı mı? " diye sordu. Alp ona dönerek gözlerini devirdi. "Ondan başka kız kardeşin mi var? Ona iş baksan iyi olur. Artık onunla çalışmayacağım” Gözlerini devirme sırası Semih`teydi. "Dedi  kızı elli kere işten kovan patron." "Bu sefer kararım kesin." Elini pes ettiğini göstermek için havaya kaldırdı Semih. "Sizinle uğraşmıyorum artık ben. O yüzden ne haliniz varsa görün. " “DNA testini kimse bilmeyecek doktor. Gizlice ayarlaman lazım.”dedi genç adam. Kafasını salladı Semih. “Test bu klinikte de yapabiliriz dostum. Başhekim arkadaşım. Hemen ayarlayabilirim.” Kafasını salladı adam. Memnun olmuştu. “Yapalım da kurtulayım şu kadından.”   ****** Genç kadın odadan çıkan adamın ardından geri yatarak gözlerini kapattı. DNA için aniden karar vermişti ama doğru karar olduğunu biliyordu. Sonuçlar geldiğinde adamın surat halini merak ediyordu. Kendinden o kadar emindi ki, kalp krizi geçirmese iyiydi. “Keşke yaşasaydın sevgilim. Bu hallere düşmeseydi bebeğimiz. Beni sarıp sarmalayan sevgine ve sıcaklığına öyle ihtiyacım var ki.”yanaklarına düşen yaşları sildi. Kuru boğazı yutkundukça canını yaksa da umursamadı. Susamıştı. Hem de çok. Kapı açılınca o da gözlerini açmıştı. Gelen bir hemşireydi. Elinde poşet vardı. “Gitme zamanınız geldi Sahra Hanım.” Gideceği için üzülmüştü. Yine o adamın gergin varlığıyla sarmalanacaktı. Bunu hiç istemiyordu. “Ama önce üzerinizi giyin.” diyerek poşetin içindekileri çıkardı. Poşetin içinden kısa kol çizgili diz altı elbise, spor ayakkabı, siyah renk iç çamaşırı takımı ve kadın pedi çıkmıştı. “Kim aldı bunları?” diye sordu. Merak etmişti. Poşetten çıkanları dikkatle yatağa koyan hemşire ona bakarak gülümsedi. “Alp Bey neye ihtiyacı varsa alın dedi. Ben de arkadaşımla birlikte gittim aldım. Beğenmediniz mi?” Adamın ismi açık yaraya serpilen tuz gibi canını acıtmıştı. “Çok beğendim. Zahmet ettiniz. Ben üzerimi giyerken siz de bana su getirebilir misiniz? Susadım da.” “Tabii ki. Hemen getiriyorum.” Hemşire gittikten sonra kapıyı kilitledi. Önlüğünü yavaş yavaş çıkarttı. Üzerini giyerek kapıyı açtı. Yatağın kenarında oturup ayakkabılarını giyerken açtığı kapıdan hemşire elinde su dolu pet şişesi içeri girmişti. Suyu gören kadın daha önce mutlu olduğu başka an hatırlamıyordu. Hemşire suyu uzatınca kapağını açtı. Kafasına dikerek hepsini içmişti. Şişeyi indirirken elinin tersiyle ağzını sildi. “Çok teşekkür ederim. Allah razı olsun.” Boş şişeye bakan hemşire gülümsedi. “Yarasın güzel kızım. Ben çıkıyorum. Birazdan Alp Bey gelecek.” Alp ismini duyan kadın gerilmişti. “Tamam” demişti ne diyeceğini bilemeden. Hemşire geçmiş olsun dileyerek çıktı odadan. O çıktıktan sonra elindeki pet şişeye baktı. Şu an kendini bu pet şişe gibi bomboş hissediyordu. Boş ve buruşturulup kenara atılmış. “Testi bu klinikte yapacağız.” diyen adamın sesiyle irkilerek kafasını kaldırdı. Kapıda duruyordu. O kapıyı ne zaman açmıştı ki? Hiç duymamıştı. “Tamam” dedi kısaca. Onun için hava hoştu. Nerede isterse orada yapacaktı testi. “Hazırlan doktor bizi bekliyor” dedi kapıdan çıkmadan önce. Açık kalan kapıyla bir süre bakıştıktan sonra ayağa kalktı. Aldığı serum iyi gelmişti. Baş dönmesi geçmişti. Kendini bedenen iyi hissediyordu. Ruhu yara bere içinde olmasa daha iyi olurdu aslında. Canı yanıyordu. Sevdiği adam ciğerinin köşesini sökerek kendiyle beraber mezara götürmüş gibi yanıyordu hem de. Odadan çıktıktan sonra aklına gelen soruyla yanında yürüyen adamın koluna yapıştı. “Testin göbek kordonundan alındığını duydum. Acıtıyormuş. Bebeğimin canı çok yanmaz değil mi?” Alp koluna yapışan küçük, pamuk gibi ele baktı. O elin sahibine cevap vermeden önce kabaca kolunu çekmişti.  “Hangi devirde yaşıyorsun sen Yılan?” diye sordu sertçe. Kadın anlamamıştı. Gözlerini kırpıştırdı. “Anlamadım”diyerek hislerini dile getirdi. Adam bıkkınlıkla tavana baktı. Bakışlarını indirdiğinde kendisine koca kadın yerine bilgiye aç küçük kız bakıyor gibi hissetmişti. “Anneden alınan kan sayesinde anlaşılıyor babanın kim olduğu.”  Gözle görülür biçimde rahatlayan kadın yürümeye başladı. “Peki babalığı nasıl tespit edecekler? Cenk-” ismi dilini ağzına tıkılmış köz köz kömür gibi yakarken gözleri dolmuştu. O olsaydı sahip çıkardı bebeğine. Asla şüphe etmezdi. “Akrabalık testi yaptıracağız. Testte bebeğin amcası –asla öyle bir şey olmayacak – ben çıkarsam kardeşim de babası olmuş olacak.” “Bebeğin amcası sensin” kadındaki eminlik adamı çileden çıkarsa da kendini zorlukla tutmuştu. Karşısındaki bir erkek olsaydı çoktan çenesine yumruğu yemişti. Fiziksel şiddeti kenara iterek kadına doğru eğildi. Açıkca boy avantajını kullanıyordu. İriliğinden korkmazsa bile gözlerindeki alay karışmış simsiyah nefretten korkacaktı. “Bilinçaltın seni bu kelimeyi sık sık tekrarlayarak mı inandırdı?” yarım ağız gülümseyerek sorduğu soruyu cevapsız bırakan kadın ellerini adamın ateş gibi yanan göğsüne bastırarak itti. “Nerede bu doktor?” diye sordu. Geri çekilen adam kadına öncen geçmesi için nezaketten uzak alay kokan bir reverans yaptı. “Önden buyur Küçük Yılan” Asansörün kapısı açılınca içeri giren ikili birbirilerine en uzak iki köşeye gittiler.   *****  “Test sonucu ne zaman çıkar?” diye sordu genç kadın. Bir buçuk saat önce kan testi vererek hastaneden çıkmış yola koyulmuşlardı. “On iki gün sonra.” Aldığı cevapla kafasını yola çevirdi kadın. Nereye gittiklerini de merak ediyordu ama sormadı. Bir saat sonra bir evin önünde durduklarında dönerek adama baktı. Bakışlarından akan soruyu görse de suskunluğunu koruyan adama daha da gıcık olmuştu. Burası kimin eviydi? Neden gelmişlerdi? Bundan sonra neler olacaktı? Tüm bu soruların cevabını merak ediyordu. Adam üst bedenini kadına döndürdü. Onunla konuşmak zorunda kaldığı için sıkıntılı nefes koyvererek gözlerinin içine baktı. "İçeride bana anlattığın zırvalıklardan bahsedersen canını yakarım bilmiş ol." Diye hırlayan adama sırtını dikleştirerek korkusuzca baktı. "Zırvalık değil onlar. Görmek istemediğin gerçekler." dediğinde adam onunla dalga geçer gibi kafasını salladı.  "Göreceğim merak etme. On iki gün sonra sende göreceksin. Dediğimi yap ve çok şey konuşma. Hatta mümkünse çeneni kapalı tut. Şimdi in aradaban." diyen adam kendisi de inerek kapıyı kapatmıştı. Genç kadın arabada kalmanın ona yararı olmayacağını bildiği için adamın ardından inmişti. Adımları adamı takip ederek büyük evin önünde durdu. Kapıyı çalan adamın gergin sırtına bakmayı reddederek etrafa baktı. Evin güzel bahçesi vardı. Hatta ileride hep hayalini kurduğu hamak da vardı. Hamağı gördüğünde istemsizce gülümseyen kadının dikkatini açılan kapı ve onları karşılayan kadın çekmişti. Bakışlarını hamaktan çekerek kapıya çevirdi. Kendisine ışıl ışıl gülümseyen bakan kadına gülümsememek imkansızdı. “Hoş geldiniz” dedi kadın. “Hoş bulduk” diye karşılık veren adama gülümseyen kadın kenara çekilerek içeri geçmeleri için alan açtı. Kadın içeri girdikten sonra diğer kadın kaşlarını çatarak adama baktı. “Sen gelmiyor musun Alp?” diye sorunca Alp kafasını salladı. “Hayır. Semih sana ne yapacağını anlatmıştır Esra. İşlerim bitince gelip alırım onu” onu derken sesi fazlasıyla ağır yük taşıyan birinin sesi gibi yorgun çıkmıştı. Esra kadına bakarak gülümsedi. “Tamam canım. Sen merak etme ben Sahra`yla ilgilenirim.” Adam gittikten sonra kapıyı kapatan Esra dolaptan terlik alarak kadına uzattı. “Şunları giy de ayakların rahatlasın.” “Teşekkür ederim” dedi. Terlikleri giydikten sonra eve geçtiler. Esra onu doğrudan mutfağa götürdü. Sandalye çekerek oturmasını istedi. “Otur canım. Sen şimdi benim kim olduğumu merak ediyorsun. Anlatayım.” Bir yandan konuşuyor diğer yandan da masayı kuruyordu. O arada kalkıp kendisine yardım etmek isteyen kadını da azarlamayı ihmal etmedi. “Ben Alp`in arkadaşı Semih`in eşiyim. Onlar yakın arkadaş oldukları için de seni bana anlatmakta sakınca görmediler. Ben de seninle tanışmayı çok isteyince sağ olsun Alp de kırmadı getirdi.” Esra adamın ismi geçtikçe kadının nasıl gerildiğini fark etmişti elbette. Aralarında geçenleri biliyordu. O yüzden gerginliğin nedenini sorup da canını sıkmak istemedi. Sahra ellerini yıkamak için lavaboyu sorarak ayağa kalktı ve Esra`nın gösterdiği lavaboya girdi. İhtiyacını giderdikten sonra elini yüzünü yıkadı. Lavabodan çıkıp mutfağa girdiğinde Esra yemekleri servis ediyordu. Havayı derin derin koklayarak sandalyeyi çekti. Esra da oturunca birbirilerine gülümseyerek yemeye başladılar.    “Kaç yaşındasın Sahra?” diye sordu Esra yemeğin ardından tatlıyla çay içerken. Genç kadın yudumladığı çayını tabağına bırakıp Bursa`nın tadına doyulmaz tatlısı Cevizli Lokumundan bir ısırık aldı. Bu leziz tatlıyı yemeden önce Esra`ya bolca iltifat etmeyi unutmamıştı. “Yirmi” dedi tatlıyı yuttuktan sonra. “Çok gençsin canım.” Sesinde zerre iğneleme olmayan kadına gülümsedi Sahra. Bugün ne çok gülümsemişti. “Anne olmayı çok istiyorsunuz değil mi?” diye sorduğunda Esra bakışlarını kaçırıp elindeki çay bardağına indirdi. “Nereden anladın?” bakışlarını kaldırıp kadına dikti. “Geldiğimden beri sürekli karnıma bakıyorsunuz.” “Kaç aylık?” “Üç aylık” elini karnına götürüp sevgiyle okşadı. “Keşke Cenk yaşasaydı. Baba olacağı için o kadar mutlu olurdu ki.” dedi üzgün sesle. Kafasını hızla kaldırıp şaşkın bakışlarını Esra`ya  yönlendirdi. “Bana inanıyor musunuz?” diye sorunca Esra kalkalarak kadının yanındaki sandalyeye oturdu. Ellerini kavrayarak sıkıca tuttu. “Alp neden sana inanmıyor bilmiyorum ama ben sana inanıyorum Sahra.”dedi. Gözleri solan genç kadın ellerinin üzerindeki zarif elleri sıktı. “İnşallah çok yakında siz de benim yaşadığım bu güzel hisleri yaşarsınız Esra Hanım” Esra yaşlı yanaklarını silerek kadının eline hafifçe fiske attı. “Bana siz demeyi kes lütfen. Esra abla de” “Tamam Esra abla”   “Ha şöyle. Ve eminim Alp de anlayacak hatasını.” “Onun hatasını anlamasını değil benden uzak durmasını istiyorum abla.” Burun kıvırıp sarfettiği kelimeler Esra`yı gülümsetmişti. Alp`in öfkeli olmadığı zaman ne kadar cana yakın bir adam olduğunu bilmiyordu elbette. Gerçi o halini çok az kişi biliyordu ya orası da ayrı konuydu. “Yorgunsun sen. Gel sana uyuyacağın odayı göstereyim. Yatağın üzerinde pijama takımı da var. Giyinip uyu.” İçinden Esra`ya teşekkür ederek ayağa kalktı ve gösterdiği odaya girdi. Üzerini değişerek yatağa yatana kadar ne kadar yorgun olduğunu hissetmemişti bile. Uykuya dalarken gözlerinin önüne gelen aşık olduğu kahverengi gözler acıyla iç geçirmesine neden olmuştu. ****** Genç adam bir türlü kovamadığı sekreteriyle fabrikadan ayrılırken Esra`nın sorgusundan geçiyordu. Telefonla konuşurken bakışlarıyla direksiyona Şenay`ın geçmesini istemişti. Şenay şoför koltuğuna geçerken yanlarından geçen çalışanların arasındaki onlara bakarak imalı bir şekilde gülen kadınlara gözlerini devirdi. Uzun zamandır onun patronla ilişki yaşadığına dair dedikodu dolaşıyordu fabrikada. İlk başlarda onlara böyle bir şeyin olmadığını anlatmaya çalışsa da zamanla her şeyi akarına bırakmıştı. Herkes kendi istediği gibi anlıyordu durumu. Arabayı çalıştırıp yola koyulurken yengesinin patronuna çektiği nutuğa gülüyordu. “Yeter ulan! Çenenle canımı çıkardın. O yılanın benim için ne hissettiği umurumda değil. Başka diyeceğin yoksa kapat şu telefonu.” Esra ona her ne dediyse Alp kocaman oflayarak kapattığı telefonu cebine atarken Şenay katıla katıla gülüyordu. Didişerek eve geldiklerinde Şenay arabadan inerek eve doğru koştu. Sakince arabadan inen genç adam kapıyı kilitleyip eve doğru gelirken Semih kapıda onu bekliyordu. “Kıza ne dedin de öcü görmüş gibi girdi eve?” diye sorarken gülümsüyordu. “Kafa ütülemeyi kesmezse saçını keseceğimi söyledim”dedi ciddi ciddi. Eve girerken arkasından kocaman açılmış gözlerle gelen arkadaşının farkındaydı. “Sen onu tehdit etmemişsin dostum. Resmen ölüm fermanını imzalamışsın. Saçlarını ne kadar sevdiğini biliyorsun.” “Bazılarını zayıf yerlerinden vurmayı sevdiğimi biliyorsun.” dedi umursamazca. Salona girerken belli etmese de etrafa bakınarak kadını arıyordu. “Bilmez miyim? En iyi ben bilirim zaten.” “Aferin doktor” Yarım saat sonra akşam yemeği için sofra kurarken Şenay ve Esra`ya katılan Sahra`nın üzerindeki düşük omuzlu, dizlerinin bir karış üzerinde biten kloş etekli elbise, at kuyruğu topladığı tülbentsiz kömür karası saçları adamın kaşlarını çatmasına neden olmuştu. Kadın bu haliyle zaten küçük olan yaşından daha da küçük gözükmüştü. Hele kendisini görmezden gelerek Semih`e selam vermesi dişlerini sıkmasına neden olmuştu. “Hoş geldin Sahra. Nasılsın?” diye sordu Semih. “Hoş bulduk Semih Bey. İyiyim çok şükür. Sağ olsun Esra abla bana çok iyi baktı.” dedi kadın Semih`e gülümseyerek. Semih yanındaki adamdan yayılan gerilimin kokusunu alınca kıpırdandı. Bu fırsatı hayatta kaçıramazdı.    “İyi olmana sevindim Sahra`cım.” Samimi hitabı son damla olmuştu. Adam ayağa fırladı. Masayı geçerek kadının yanına vardı. Kolunu kavrayarak peşinden gelmesi için hızlıca yürüttü. Salondan çıkarak lavabonun kapısına geldiklerinde kapıya doğru itti ama kolunu bırakmadı. “Git çıkar şunu üzerinden” diye hırladı dişlerinin arasından. Kadın adamın yakınlığından rahatsız olarak kolunu kurtarmaya çalıştı. Adam milim kıpırdamadı. “Nesi var elbisemin?” diye sordu çenesini dikleştirerek. Kadının meydan okuması hem hoşuna gitmiş hem sinirlenmesine sebep olmuşdu. “Hoşuma gitmedi.” Duyduğu sebep kadını çileden çıkarmıştı.  “Hah” diye nida çıkardı ağzından. “Senin beğeninle elbise giymiyorum ben.” Adamın karışık duygularla bakan gözlerine meydan okuyarak baktı. Ağzından çıkan kelimelerle kaşları hafifçe kalkıp indi. “Diyorsun” “Aynen öyle diyorum. Şimdi çekil önümden. Millete ayıp oluyor. Sofrada bizi bekliyorlar.” Adamın göğsüne dokunarak itmek istedi. Adam oralı bile olmadan açık omzuna doğru eğildi. Dudakları tam tenine değecekken durdu. Kadının kalbi şakaklarını zonklatacak kadar hızlıca atmaya başladı. Bedeninden yayılan koku ciğerlerini dağlarken elleri elbisesinin eteğine yol alınca ağlamaklı sesle “Lütfen” diye yalvardı. Ona dokunmasını istemiyordu. Öpmesini hiç istemiyordu. “Ya kendin gider bu elbiseyi çıkarırsın ya da ben hemen burada herkesin gözünün önünde parçalayarak çıkartırım. Seçim senin Yılan.”
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE