“18. YAŞ”

1009 Kelimeler
ASMİN Ruhen ve bedenen artık bitmiştim. Öyle ki, biz düğüne döndüğümüzde Rohat abi, eniştesinin kardeşiyle basılmış iki aile arası berdel kararı çıkmış Dicle de evliliğe sürüklenmişti. Bu akşam kendi yaşadığım şok kendime yeterken etrafımda olan olayları algılayamıyordum bile. Elbisemin ıslak meniden sertleşen yerleri bacağıma ateş gibi değiyordu. Ama en büyük ateş benim göğsümde yanıyordu. Babam bile bana inanmamış; annemin tuzağına düşmüştük. Annemin bana yaşattıkları ve üç kuruşa beni miras hakkı için satmasını bir ömür boyu unutmayacaktım. Benim artık güvendiğim hiç bir dalım yoktu. Gülşah ablanın düğününde yaşadığım lanet geceden sonra iyice içime kapandım. Tek arkadaşım olan Efsun bile bu durumu fark edip beni sıkıştırmaya başladı. Ama yaşadığım olayları utancımdan ve biraz da annemin korkusundan kimseye anlatamıyordum. Öğlenleri kantine inmeye zorlar ama sonuçsuz kalınca kendi kafasına göre bişeyler alıp gelerek bana zorla yedirmeye çalışırdı. Annem bile kızını düşünmemişken bi yabancının sadece arkadaşlık sıfatı altında beni ne kadar önemsediğini gördükçe daha da kahroluyordum. Yine kantine inmediğim bi gün, bi borwni kekin üzerine mum dikmiş “iyiki doğdun Asmiiiiiin!” Diye sınıfa girince önce keke bakıp sonra arkadaşımın yüzündeki ifadeye bakarak kendimi daha fazla tutamayıp hıçkırıklara boğuldum. “Ayy yeter bak senin bu hallerinden bana gına geldi şu keki ağzına tepicem bak!” diye eli belinde söyleniyordu. Keşke doğmasaydım. Bi pislikle evlenip bi ömür yaşamaktansa bu dünyaya hiç gelmemiş olmayı dilerdim. Elindeki keki sırama bırakıp öndeki sıraya oturarak bana döndü. Bi çocuk gibi yüzünü avuçları arasına sıkıştırıp gözlerimin içine baktı. Efsunla 3 yıldır arkadaştık. Halimi o kadar iyi anlıyordu ki ben söylemesem bile bişeyler olduğunu hep bilirdi. “Asmin son haftalarda sende bir şey var bak artık yeter kızım bize gel kafan dağılır diyeceğim ama annen izin vermiyor. Ben geliyim diyorum ona da yok diyorsun neyin var senin Allah aşkına…” Tabi Efsun özgürdü… abisi ve yengesiyle yaşıyordu. Onlarında açıkçası Efsun hiç umrunda değildi. Ona göre demesi kolaydı ama annem gardiyan gibi benim başımda nöbetteydi. “Lütfen sorma!” diye gözlerinin içine yalvararak baktım. Başıyla suskun bi şekilde beni onayladı. “Efsun… çok teşekkür ederim” diye gözlerimin yaşını silerek tekrar ona döndüm. “Off alt tarafı bi kek be… artık akşam abin kutlayana kadar idare edersin benim küçük çaplı prodüksiyonumla…” diye dalga geçti. Oysa onun beni böylesine düşünmesine ne kadar da mutlu oluyordum ben. Derin bi nefes alıp yanmaktan erimiş mumu yarısında söndürdüm. “Aferin doğum günü çocuğu söyle bakalım 18 yaş sana ne çılgınlıklar getirdi?” diye dalgayla sordu. O 19 yaşındaydı. Köyde lise olmadığı için bir yıl geç başlamış liseye. “Aman ne getirecek aynı… dünden bi farkı yok” dedim. “Sana verdiğim kitabı okudun mu?” Deyince kafamı salladım. “Fırsat olmadı… rafta duruyordu.” dedim. Zaten ders çalışmayı artık bırakmıştım. Kitap falan da umrumda değildi. Okuyamayacaksam ne anlamı vardı ki bunların… “Bak çok sürükleyici bi oku kafan dağılır…” dedi. Geçiştirmek için başımı sallayınca çantasına uzanıp bi hediye paketi çıkardı. Onun iyiliği altında sanki eziliyordum. “Niye paranı harcadın ya ne gerek vardı?” dedim. Aile olarak durumu çok iyi insanlar değildi. Abisi ile yengesi çalışırken bi yaşlı annesi vardı oda köyde kalıyordu. Bide bana masraf yapması çok utandırdı beni. “Biz ağa kızı değiliz valla çam sakızı çoban armağanı işte…” dediğinde gözlerimi devirdim. Sanki zengin olmak, ağa kızı olmak beni o pislikten korumuş gibi… Halbuki ben Efsunun yerinde olmayı o kadar isterdim ki. Tamam onun da mükemmel bi hayatı yoktu. Benim annemse onunda yengesiydi. Ama o özgürdü. Yeri geldiğimi her lafı sayıyor posta koyup çıkıyordu. Ama ben anneme tok demeye kalksam en basiti, kollarımı kıvırıp duruyordu “Ee hadi açmayacak mısın?” Diye elimdeki paketi işaret etti. Gülümseyip renkli paketin ağzı kısmını açınca içinden bi kitap çıktı. Elini kitaba koyarak, “kızım bu kitap var ya manyak! Kesinlikle okumalısın.” Dedi. Bende kitap okuyacak hal mi vardı? Ama yine de benim için masraf etmişti; minnettardım. Hediyemi çantama koyup. Kendimi iyi hissetmediğimi söyledim. Efsun seninle geleyim dese de gerek yok diye ısrar ettim. Biraz yalnız kalmaya ihtiyacım vardı. Öğleden sonraki derslere girmedim. Normalde hep konaktan almaya adamlardan biri gelirdi ama bu gün yalnız kalıp yürümek istedim. Konağa yaklaştığımda içeri girmek bile istemiyordum. Ayaklarım, ileri gitsede zihnim, geri geri kaçıyordu. İçeri girdiğimde Sidra ile yüz yüze geldik. Hava serin olsa da anladığım kadarıyla hava alıyordu. “Hoş geldin Asmin sizin de misafirleriniz vardı” diye bizim salonu gösterdi. Allah Allah bizim misafirimiz kim ola ki diye yönlendiğimde içerden dayımın kahkasını duymamla olduğum yerde donup kaldım. İçerden başka seslerde geliyordu. Belki o pislikte buradaydı. Bedenim korkudan titremeye başlarken ne yapacağımı bir an bilemedim. Tam arkamı dönüp gidecekken annem kapıyı açınca yüz yüze geldik. “Kız senin ne işin var bu saatte konakta?” “E-erken çıkmıştım.” Korkudan dilim bile birbirine dolandı. “Aman iyi yapmışsın gel bak dayınlar geldi. Bi hoşgeldin de. Senin doğum günün için gelmişler. Miran bir sürü hediye almış” Allah onu da hediyesini de kahretsin. Adını duydukça bile midem bulanıyor. Tam da okuldan erken çıkacak zamanı bulmuşum. Talihsizliğime bi çentik daha… “Ne bakıyorsun kız avel avel. Gel önce bi hoşgeldin yap sonra da git söyle de bi kahve yapsın mutfaktakiler.” Annemin peşinden istemeye istemeye içeri sürüklenirken tüm bedenim buz kesmişti. Dayım, “ooo Asmin kızımızda gelmiş. Gel bakalım benim güzel gelinim” deyince bi şok dalgası beynimden vurdu beni. Artık açık açık söylüyorlardı da. Annem, “aman abi dur yerin kulağı var aramızda şimdilik” derken daha ne kadar nefret edebileceksem ediyordum annemden. Dayım, yengem, Miran sırayla oturmuş aç gözlerini de bana dikmişken kendimi tam bi kurtlar sofrasında gibi hissettim. Dayımla yengemin elini öperken yengem, “maşallah pek de güzelleşmiş Asmin” dedi. Ben o pisliğe yüzümü dönmeden annemin yanına hızla gidip, “Ben bi üzerimi değiştireyim anne” dedim. Annem Mirana da hoşgeldin diyeyim diye kaş göz etse de umrumda değildi. Salondan çıkıp kendimi odama attım. Banyoya girip bi elimi yüzümü yıkadım. O gün yaptığı pisliği asla unutamıyordum. Düşündükçe hala midem bulanıyordu. Okul gömleğimin düğmelerini açarak odama girdiğimde onunla burun buruna geldim. “Se-senin ne işin var burda?!” diye şaşkınlık ve korkuyla açılan önümdeki gömleğin iki yanından tutup kendimi sıkıca kapatsamda arsız gözlerini çoktan bedenime dikmişti.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE