14. Bölüm : “Balayı”
Aybige Alpdemir… 🥳🥳🥳
Bazen hayatı akışına bırakmak gerekir… Bazen…
Ama şimdi değil. Benim için sanki zaman durmuş gibiydi. Latife teyzenin sesiyle kendime geldim;
“Haydi hep birlikte bize geçelim, bir yorgunluk kahvesi içelim.” dedi.
Derin bir nefes alıp verdim, “Oh…” der gibi. Timur hâlâ sırıtıyordu. Bunun bu sırıtmasının altından bir şey çıkacak ama ne? Umarım kahveleri içtikten sonra evli evine, köylü köyüne derler ve herkes kendi evine geçer.
Timur ve ben en arkada el ele yürüyoruz, aile büyükleri önde. Ceketini çıkarıp omzuma örttü Timur, homurdanmayı da ihmal etmedi tabii;
“Ne gerek vardı bu kadar incecik giyinmeye? Bak hastalanacaksın.” dedi.
“Yemeğin ve fotoğraf çekiminin bu kadar uzun süreceğini tahmin edememiştim. Bu elbiseye ilk görüşte aşık oldum. Çok yakıştığı için başka bir model denemedim bile. Kar da yağsa ben bu elbiseyi yine bu şekilde giyerdim.” dedim.
“İlk görüşte aşık mı oldun? Elbiseye?” diye bir daha sordu.
“Evet, yoksa sen ilk görüşte aşka da mı karşısın? İnanmıyor musun?” dedim.
“Artık inanıyorum öyle şeylere. Şimdi inanmıyorum dersem başıma gelir, o yüzden büyük konuşmamaya kararlıyım.” dedi.
Boşta kalan elimle ceketin iki yakasını birleştirip tuttum. İlk görüşte aşka artık inanıyorum dedi.
Hadi… Benimle evliyken başka birine aşık olursa? Ya da belki de şu an başka birini seviyor? Resmen içim ürperdi, daha çok üşüdüm.
Hep birlikte Latife teyzelerin evine çıktık. İçeri girince Latife teyze bana doğru düzgün bir hırka verdi, onu giydim. Timur’un ceketini de tekrar Timur’a verdim.
Aslında sormak istiyorum Latife teyzeye, ben burada mı kalacağım, evime geçsem olur mu? Zamanla birbirimize alıştıktan sonra aynı evde kalırız demek istiyorum ama utandığım için hiçbir şey soramıyorum.
Asena beş karış suratla kahveleri dağıttı. Hepimiz aldık. Halil dayı bana bakarak;
“Ömrümden 10 yıl gitti. Bugünü nasıl atlatacağız, çok yorulacağız, çok uğraşacağız diye bir dünya stres yaptım. Ama iyi ki senin aklına uymuşuz. Dört beş saatte her şey oldu bitti. Ne güzel, kimse haddinden fazla yorulmadı, hırpalanmadı. Umarım sizin sayenizde mahallenin gençleri bu şekilde evlenmeyi örnek alır da ne aileleri ne de kendilerini yormazlar, maddi manevi.” dedi.
Babam da;
“Kadim dostum, artık sevgili dünürüm diyeyim sana Halil. Nermin ve Ahmet’i bilirsin; çocuklar bir yıldır sözlü, bir yıldır da nişanlılardı. Böyle de yapılabilirmiş aslında düğün dediler. Hemen oracıkta karar verdiler. Yemekli ve oldukça sade bir nikâh töreniyle onlar da evlenip yuvalarını kuracaklar. Ahmet, en azından düğün için biriktirdiğim paranın yarısını harcamış olurum, kalan meblağla iyi veya kötü bir araba alırım dedi. Nermin’e de mantıklı geldi. Ömrümde belki de bir defa göreceğim akrabalarım eğlensin, yesin içsin düşüncesiyle o kadar büyük bir masraf yapmamıza aslında gerek yokmuş. Şu an buradaki tüm davetliler gayet halinden memnun. Kimse yadırgamadı, tuhaf tuhaf bakmıyor diyerek Ahmet’i onayladı. Bence yavaş yavaş gençlerimiz artık sadeliğe yönelecek.” dedi.
Ben hâlâ nerede uyuyacağımı düşünüyorum. Kesinlikle ortama uyum sağlayamıyorum. Konuşmalara odaklanamadım. Timur gözlerini kısıp bana baktı, bende omuz silktim. O sırada Elif, oturduğu yerde başını Kürşat’ın koluna koydu ve uyuklamaya başladı. Ayaklandım hemen.
“Elif’in uykusu gelmiş, onu götürelim de yatıralım. Haydi Kürşat, çocuk çok yoruldu. Hem de üşümüştür, hastalanmasın.” dedim.
Babam;
“Kahvemizi içelim, hep birlikte kalkarız. Sen de evden almak istediğin eşyalarını alırsın.” deyince ne diyeceğimi bilemeden Latife teyzenin gözüne baktım yine…
Latife teyze;
“Ufak bir çanta hazırla. Zaten Timur izni bitip gittiğinde sen Elif için babanlarda kalmaya devam edeceksin kızım. Çocuktan birden bire uzaklaşma.” dedi.
“Ta… Tamam…” diye birden kekeledim.
Timur yine sırıttı benim bu hâlimi görünce. Keşke aklından geçenleri okuyabilsem…
Babam hızlıca kahvesini yudumladı ve;
“Ziyade olsun, elinize sağlık.” deyip ayaklandı.
Kürşat, Elif’i kucağına aldı. Onlar önde, ben arkada Latife teyzelerle vedalaşıp çıktık. Kendi evimize geçtik. Elif’e aslında sıcak bir duş aldırmak istiyordum ama uykudan gözlerini açamıyordu.
Babam;
“Çocuk yoruldu, rahatını bozma. Pijamasını giydir, yatır. Sabah ilgileniriz biz.” deyince yıkamak için ısrar edemedim.
Normalde Elif’le ben yatıyorduk. Bugün babam yatacak, yalnız bırakmayacak Elif’i. Zaten ara ara ben babamı özledim, onunla uyumak istiyorum dediği olurdu. Gider babamla yatardı, bazen de Kürşat’la uyurdu. İyi ki o şekilde uyuduğu olmuş, çok zorlanmayacak geceleri diye sevindim.
Elif’e pijamalarını giydirdim ve babamın yatağına yatırdım. Üzerini sıkıca örttüm. Kapıyı kapatıp odadan çıktığımda, salonda Kürşat’ı ve babamı ayakta beklerken gördüm. Gözlerim doldu. Aynı şekilde babamın ve Kürşat’ın da gözleri dolu dolu oldu.
Babam cebinden anahtar çıkardı, bana uzatıp;
“Ne zaman ihtiyacın olursa hiç çekinmeden kullan. Bu kapı hiçbir zaman sana kapanmayacak. Bizden çok senin evin, senin yuvan burası. Ama şimdilik bu yuvadan uçuyorsun. Yeni yuvana da tıpkı bu eve verdiğin gibi emek ver. Ben inanıyorum, senin verdiğin o emekleri Timur asla hiçe saymayacak, boşa çıkarmayacak.” dedi.
Ağladım. İki gözümden de aynı anda hızlıca yaşlar süzüldü. Elini öptüm babamın. Önce alnımı, sonra gözlerimi öpüp sıkıca sarıldı bana.
Sonra Kürşat’la göz göze geldik. Onun da gözleri dolu doluydu. Boynuna sarıldım.
Kürşat;
“Sen benim hem ablam, hem annem, hem en iyi arkadaşım, sırdaşımsın. Gittiğin her yeri güzelleştirme huyun var. Ah ablammm… Yeni yuvan sana mutluluk ve güzellik getirsin. Ne zaman kendini darda ve zorda hissedersen bana alo demen yeterli. Sadece bir abiye ihtiyacın olduğunda değil; ne zaman, neye ihtiyacın olursa ilk beni ara.” dedi.
Uzaklaştım, gururla baktım ona.
“Kürşat'ımmm, sen de benim gibi çok erken büyüdün. Teşekkür ederim bir tanem.” dedim.
Daha sonra babam;
“Şule aradı, odada bir çanta varmış. Onu alsın yeterli dedi. Sen yorulma diye Şule sabahtan hazırlamış o çantayı.” dedi.
O sırada evin kapısı çaldı. Zile basılmadı, hafifçe kapı tıklatıldı.
Kürşat kapıyı açınca;
“Abla, Timur… enişte gelmiş.” dedi.
Timur;
“Ne eniştesi oğlum? Abi de bana. Enişte biraz mesafeli bir hitap oldu sanki.” dedi.
“Tamamdır abi. Aslında ben de sevemedim pek o sözü.”
“Ne yaptınız? Elif uyudu mu?” diye sordu Timur.
“Uyudu. Ablam da hazır.” dedi Kürşat.
Koridorda göz göze geldik Timur'la. Galiba ağladığım belli… Çünkü gözlerime bakınca kaşları çatıldı biraz.
Odamdan çantayı aldım, koridorda yere bıraktım. Bir kere daha sarıldım babama ve Kürşat’a. Babamın verdiği, evin ve arabanın yedek anahtarının takılı olduğu o anahtarlığı da kol çantama koydum. Timur koridordan benim küçük valizimi aldı ve birlikte kapıdan öylece çıktık.
Sessiz sedasız… Hiçbir şeyin gösterişine gerek yok. Davul zurna ile gelin almalar zaten bana saçma gelirdi. Ama böyle aşırı sessiz veda da sanki daha ağır oldu benim için.
Binadan çıktığımızda dönüp arkaya baktım. Benim odamın ışığı yanmıyor… Salonun ve mutfağın ışığı yanıyor. Babam sigara içecek, Kürşat salonda biraz oyalanacak galiba…
“Aybige, aileni, evini ne zaman özlersen, söz veriyorum gelip göreceksin.” dedi Timur ve sırtıma dokundu.
Binanın bahçe kapısına doğru yürüdük.
“Timur, nereye gidiyoruz?” diye sordum.
O sırada Timur’un arabasının ışıkları yandı. Elindeki anahtarla uzaktan arabayı açtı, bana baktı.
“Beş yıldızlı otelde balayı odası ayırttım bizim için. Oraya gidiyoruz.” dedi.
Durakaldım, tam da yolun ortasında. Timur elimden tutup yürüttü beni. Önce arka kapıyı açıp valizimi koydu.
Daha sonra bana bakıp;
“Hadi bakalım gelin hanım, geçin de ön koltuğa oturun. Balayı odamıza bir an önce gidelim.” dedi.
“Dalga mı geçiyorsun sen? Konuşmuştuk bu durumu.” dedim.
“Evet, dalga geçiyorum. Sence gerçekten evleniyor olsak ve herkes akşamında kendi evine geçip uyusa dikkat çekmez miydi bu durum? Lütfen Aybige, biraz bana ayak uydur. Kimse şüphelenmesin diye çabalıyorum. Hadi geç arabaya ve merak etme, söz verdiğim gibi ayrı yataklarda yatacağız. Zaten o dediğin şey ancak kitaplarda olur; ortada hiçbir sebep yokken mecburen aynı yatakta yatmak.” dedi.
Yine kitaplarımla dalga geçiyor… Başımı olumsuz anlamda sağa sola salladım ve arabanın kapısını açıp yolcu tarafına oturdum. Timur, elbisemin kuyruğunu toplayıp kapıyı kapattı.
Kesin Latife teyze camdan bakıyor. Timur o yüzden bana böyle kibar davranıyordur. O da şoför koltuğuna geldi ve sessizce beş yıldızlı otele doğru yola çıktık.
Soru sormadım, hiç konuşmadım. Aklım babam ve Kürşat’la olan vedada kaldı. Timur da sessizdi.
Otelin önüne gelince kapıda duran bir görevli hemen arabaya doğru geldi, benim kapımı açtı. Daha sonra Timur’un olduğu tarafa geçti. Timur anahtarı verdi, galiba bu gelen valeydi. Sonra arabadan valizi alınca başka bir görevli geldi.
“Hoş geldiniz, hayırlı olsun. Buyurun, beni takip edin.” dedi.
O görevli Timur'un elinde duran iki küçük valizi de aldı, birlikte asansöre bindik. Daha sonra, bana yolda üstüne basa basa söylediği balayı odasına geldik. Otelin bellboy görevlisi bize klimayı, oda kartını ve minibar dedikleri yerleri hızlıca tanıttı. Timur bahşiş verip teşekkür etti ve hızlıca yolladı görevliyi. Daha sonra kendisiyle birlikte getirdiği valizi açıp içinden orta boy bir paket çıkardı.
“Aybige, bunu annem koydu. Aybige’ye ver, o anlar dedi. Al bakalım, bu senin.” diye uzattı.
Aldım, pakete baktım ve;
“Hiçbir şey anlamadım. Bana bir şey demedi Latife teyze.” dedim.
Timur;
“Artık Latife anne demeye alıştırırsan kendini iyi olur. Kapalı paketten bir şey anlamaman gayet normal, bence açmalısın.” dedi.
Gül yapraklarıyla süslenmiş yatağın üzerine koydum paketi ve açtım. Gördüğüm şeyle benim gözüm kocaman açıldı şaşkınlıktan. Timur kahkaha attı ve;
“Latife Sultan son dokunuşu yapmış.” dedi.
Paketin içinden ekru tonlarda, gelin seti dediğimiz gecelik takımı çıktı. Markaya ayrı, gecelik takımına ayrı şaşırıyorum.
“Latife teyze bu markayı nereden biliyormuş böyle?” dedim, içindeki ip askılı geceliği havaya kaldırıp bakarken.
Timur;
“Annemi asla hafife alma Aybige. Bak, o çok keskin zekalı biridir. Özellikle annemin yanında sakın pot kırma, açık verme. Neyse, ben bir duş alayım. Damat seti olmadığına göre baksırla yatacağım.” dedi.
Tam banyoya doğru ilerlerken bileğinden yakaladım.
“Aklından bile geçirme! O banyoyu önce ben kullanacağım. Ayrıca burada şu ikili koltuktan başka yatak yok. Nerede yatacağız?” diye sordum.
Timur tek kaşını havaya kaldırıp;
“Kocaman geniş yatak. Bir kenarda sen, bir kenarda ben yatarız. Ayrıca odada ikinci yatak olmaması gayet normal çünkü burası balayı odası. O ikili koltuğa ne sen ne ben sığmayız. Araya yastık falan koy, yatağın bir tarafında sen, diğer tarafında ben yatarım. Korkma, yamyam değilim, insan yemiyorum.” deyip dişlerini gösterip hızla birbirine vurarak takırdattı.
Sinirlendim;
“Manyaksın sen! Gerçekten manyağın en önde gidenisin hem de!!! Duşa giriyorum, sakın bir şey bahane edip peşimden gelme.” deyip yerleri döve döve banyoya girdim.
Kapıyı hemen kilitledim. Elimi yumruk yapıp ağzıma bastırdım ve hem ısırıp hem sesimin çok çıkmamasına gayret ederek çığlık attım. Ukalâ! Hem benim kitaplarımla dalga geçiyor hem de ne yazıyorsam aynısını yaşıyoruz farkında değil. O şom ağzını açtığı için başımıza gelmeyen kalmadı!
Neyse, duş alıp rahatlayayım bari. Artık Timur’un yanında ne kadar rahat olabilirsem… Bir an önce sabah olsun da Elif’i bahane edip kahvaltı için evime gideyim, diye düşündüm.
Soyunup duşa girdim. Sıcak ve bol köpüklü bir duş aldım. Kendimi iyi hissetmediğimde ya da uykuya dalmakta zorlandığımda her zaman böyle sıcacık bir duş alırım. Tüm vücudum, hatta zihnim, düşüncelerim gevşer; gerginlikten uzaklaşırım. Sıcak duştan sonra sabaha kadar bebek gibi uyurum. Duşumu alıp kabinden çıkınca aklıma geldi. Ben yanımda herhangi bir kıyafet alıp girmedim banyoya. Burada hazır olan bornozu giydim, saçıma da havluyu sardım. Kapıyı açıp ufacık bir aralıktan Timur’a seslendim;
“Timur, benim kendi valizimi verir misin bana?” diye.
“Arkandan gelmemem için tembihlemiştin, o yüzden getirmiyorum valizini. Gel kendin al.!” dedi hödük…
“Saçmalama, müsait değilim. Valizimi banyonun kapısının önüne koy lütfen. Bak, lütfen diyorum.” dedim.
“Emriniz olur küçük hanım.” dedi.
Ayak seslerini duyunca banyoyu kapatıp kilitledim.
Daha sonra Timur’un sesini duydum;
“Çantayı bıraktım. Şimdi de gidiyorum. Sapık muamelesi yapma bana, ikide bir kapıyı kilitleyip durma.” dedi.
Ayak sesleri uzaklaşınca kilidi açtım ve valizi aldım. Canım arkadaşım Şule… İyi günümde, kötü günümde hep böyle benim düşünemediğim her şeyi düşünüp akıl eder ve yardımcı olur. İçimden Şule’yi överken çantayı açınca gördüklerimle o övgüler yerini aniden küfür ve hakarete bıraktı.
Geri zekalı! Resmen benimle dalga geçiyor! Valizin içinden ipekli ve seksi gecelikler çıktı. Bir de not yazmış mal;
# Bunları görünce bana küfür edeceğini biliyorum ama ben sırf Timur ağzının payını alsın diye, bu anlaşmalı evliliğin gerçek evliliğe dönüşmesi için çabalıyorum. Tamamen senin iyiliğin için. Ayrıca Timur cezasız kalmamalı. Bunlardan birini giy ve öylece uyu, bu eziyet ona yeter. #
Kağıdı parçalayıp klozete attım. O sırada banyonun kapısı tıklatıldı.
Timur;
“Ağaç oldum burada Aybige! Benim de duş almam gerekiyor, biraz hızlanır mısın?” dedi.
Çantanın içine belki de normal pamuklu bir pijama koymuştur diye hızlıca bakındım. Ama yok… Derin bir nefes alıp verdim. Bornozum daha kapalı… Çantanın fermuarını kapatıp elime aldım. Banyonun kapısını açıp bir hışımla çıktım. Tabii ki Timur’un yanından geçerken ona omzumla çarpmayı ihmal etmedim. Daha sonra çantayı ikili koltuğun yanına doğru fırlattım.
Timur;
“Ne oldu Aybige? İyi misin?”
“Değilim! Lanet olsun! Şule resmen dalga geçiyor benimle.!!! Annenin koyduğu geceliğin daha kötülerini koymuş. Valizin içinde bir tane normal pamuklu pijama yok! Elime geçirirsem ümüğünü sıkacağım onun!” dedim.
Timur;
“Tamam, sakin ol. Benimkilerden bir şey ayarlarız.” deyip kendi çantasını açtı.
“Tişört ve şort var, işini görür mü?”
“Görür, görür. Ver.” deyip elinden aldım.
Daha sonra Timur’a bakıp;
“Hadi sen duşa gir, ben de üzerimi değiştireyim. Geri zekalı, o gecelikleri nereden bulmuş bilmiyorum. Şu üzerimdeki bornoz bile daha kapalı.”
“Bakabilir miyim? Merak ettim.” deyince hızla başımı çevirip Timur'a ters ters baktım, daha sonra iki elini teslim olur gibi havaya kaldırdı ve;
“Sadece şaka yaptım. Tamam küçük hanım, sakin ol.” dedi.
“Bana küçük hanım deyip durma! Ben küçük değilim!”
Gülümsedi;
“Evet, sen küçük değilsin. Ben bir duşa gireyim, yoksa Şule yerine beni parçalayacaksın.” dedi ve banyoya girdi.
Hazır o yokken ben de hemen bornozumu çıkardım. İç çamaşırlarımı giyip üzerine Timur’un bana verdiği tişörtle şortu giydim. Şort tam dizlerimin altında, kapri gibi oldu; tişört zaten bana neredeyse üç beden büyük. Her türlü Latife teyzenin ve Şule’nin koyduğu geceliklerden iyidir deyip yatağın üzerinden bir tane yastık aldım. Pikeyi de alıp yorganı ve diğer yastıkları Timur’a bıraktım. Saçımın nemini havlu ile aldıktan sonra tepemde toplayıp ikili koltuğa iki büklüm yattım.
“Çok da kötü değil… Sabaha kadar idare ederim…” diye mırıldandım…
Yorgunluk, sıcak duş ve geçirdiğim küçük çaplı öfke krizinin verdiği ağırlık ile gözlerimi kapatmamla uykuya dalmam bir oldu…
Yıllarca hayalini kurduğum bir sabaha uyanacağımı bilmeden…
Kıdemli Üsteğmen Timur Alpdemir… 💣💣💣
Duştan belimde havlu ile çıkıp kaslı vücudumla Aybige’ye şov yapmayı hayal etmiştim ama küçük hanım çoktan uyumuş. Şans mı var bende anasını satayım…! Aklıma gelenle birden aslında uyuması daha iyi oldu dedim. Kirli çamaşır için odadaki dolapta duran bez çantayı aldım. Annemin ve Şule’nin çantalara koyduğu saten, ipekli geceliklere baktım. Hepsini bu torbanın içine koyup kendi valizimin en altına yerleştirdim. Hem annem hem Şule gayet zevkliymiş bu konularda.
Ahtım var kalemşör…
Bu geceliklerin hepsini sana giydireceğim. Öyle oğlan çocuğu gibi benim tişörtüm ve şortumla uyuduğun bu gecenin intikamını senden alacağım.!
Aybige’ye bu vücudumla şov yapamayacağımı anlayınca ben de üzerimi giyindim. Aslında tek boxerla uyumak var, ancak sabah beni parçalar. O yüzden ben de mecburen şort ve tişört giydim. Balayı yatağına baktım… Kırmızı gül yaprakları, yanan mumlar ve diğer kokulu süsler… Ah be! Ne odanın ne de yatağın tadını çıkarmak şimdilik nasip değil. Neyse, daha güzeli için sabretmek zorundayım.
Yatağı açtım. Aybige'nin yüzüne doğru iyice eğilip baktım. Nefes alışlarını takip ettim… Oldukça yavaş nefes alıyor, ayrıca düzenli. Bu demek oluyor ki derin uykuda. Kucağıma aldım ve onu yatağa yatırdım. Ben de hemen yanına yattım. Daha sonra Aybige’yi kendime doğru çektim, göğsüme yatırdım. Bacağının birini benim üzerime attı, koluyla da sarıldı.
Gülmemek için kendimi zor tutuyorum. Şimdi gülüp de uyandırmayayım küçük hanımı… İçinden pembe ejderha çıkıyor sinirlendiğinde. Ağzıyla değil gözleriyle alev püskürtüyor. Bu yüzden canımı riske atamam.
Yavaş yavaş saçlarını okşayarak ben de öylece uykuya daldım. Artık sabah bir bahane bulurum. Sen kendin geldin derim. İnanır çünkü kucağımda taşıdım, kımıldamadı bile. Uykusu derin demek ki… Kandırmak kolay olacak.
Saten gecelikler çok güzeldi bee…
Şansımı seveyim!!!