Derya, tam arkasında hissettiği ateşe boyun eğmek istemiyordu. Bedeni her ne kadar ateş içinde kalsa ve nefes alması zorlaşmış olsa bile bir daha o çekime kapılmak istemiyordu. Duman, onun için yasak olan bir histi. Bir kere kapılmış ve acısını hala yaşıyordu. İkincisini kalbinin kaldıramayacağından kesinlikle emindi. Onun için ardına dönüp kendisini yırtıcı bir kuş misali izleyen gri bakışlara bakmamıştı bile. Çünkü biliyordu ki eğer o karanlık griler ile göz göze gelirse tüm bedeninin kontrolünü kaybederdi. Bunu bir kere yapmıştı. Bir kere daha aynı yangına düşmeye niyeti yoktu. Adım adım hemen karşısında duran ekip arkadaşlarının yanından geçti ve hiçbiri, tek bir kelime bile edememişti. Kapının hemen önünde duran Zafer ile Dağhan’ın karşısında durup gülümsedi. Onları gerçekten çok özlemişti ve konuşmaya pek fırsat bulamamışlardı. Onun için,
“Harika bir işti beyler. Efsaneler unvanını hakkıyla almışsınız” dediğinde her iki adam da gülümserken Zafer,
“Seni dinleselerdi şansları olacağı kesindi” dediğinde genç kadın öfkeli bakışları hemen arkasında duran ekip arkadaşlarına yöneltti ve her biri bakışlarını kaçırdı. Zafer haklıydı. Aslında Ateş Böceği olarak onları fazlasıyla aydınlatacak yolları vardı. Onu dinleselerdi belki yine kaybederlerdi ama savaşarak. Hiçbir arkadaş ile göze göze gelemiyordu çünkü her biri bakışlarını kaçırıyordu. Derin bir nefes aldı ve tam da o an karşılaşmak istemediği bakışlar ile sabitlenen gözleri yutkunmasına neden oldu. Çünkü bakışlarını kaçırmayan tek kişi Duman’dı ve oda cidden buz gibi bakışlarından ejderhanın ağzından alev salışına benzer bir ateşle yakıyordu. Bedeni ateşe teslim olmadan bakışlarını zorda olsa çekti ve o an Cesur ile göz göze geldi. Cesur, Derya için cidden abi gibiydi. Teşkilatta ilk görevi onunla olmuştu ve o günden sonrasında aralarındaki ilişki farklı bir boyuta taşınmıştı. Her ikisi efsanelerden eğitim almıştı ve ne istediğini bilen sistemli olmayı deneyen kişilerdi. Üstelik Cesur, Derya’nın kalbindeki acıyı biliyordu. Kimin açtığını iki yıldır öğrenmek için çok uğraşmıştı fakat Derya, ona söylememişti. Fakat genç adam Derya’nın bakışlarındaki bu acıyı nerede olsa tanırdı. Onun için kaşlarını çattı ve bakışlarını arkasındaki adam çevirmeden dişlerini sıktı. Artık o yaranın sahibinin kim olduğunu biliyordu ve bugünü berbat ettiği için kendini bir ara tekmelemesi için Caner’e teslim etmeyi düşündü. Caner teşkilatta dövüş yetenekler üzerine birincilik almış ve neredeyse dövüş yetenekleri ile donatılmış bir robota benziyordu. Derya, bakışlarını Cesur’dan ayırıp, hemen karşısında duran Dağhan ve Zafer arasında dolaştırdıktan sonra
“Kızlar nasıl?” diye sordu. Konuyu bugünden farklı bir yöne çekmeye ihtiyacı vardı yoksa avazı çıktığı kadar bağırmanın aşamasındaydı. Her ikisi de gözlerini kocaman açıp, başlarını sağa sola salladılar ve Dağhan,
“Onlar hakkında kesinlikle bilgi vermemiz yasak. Eğer onları merak ediyorsan adaya gitmen gerekiyor” dediğinde Derya gülümseyerek,
“Haklılar” dedi. Çünkü onlara sessizce adadan kaçarak veda etmediği gibi bir kere arayıp nasıl olduklarını sormamıştı. Bunun nedeni onları unuttuğu için değil hatırlamak istemediği şeyler yüzündendin. Ardından Dağhan’ın gözlerine sevimli taklidi yaparak,
“Tamam kız mı erkek mi? Bari onu söyle” dediğinde Dağhan kaşlarını tekrar havaya kaldırıp başını sağa sola salladı. Ardından net bir sesle
“Bu bilgi, kesinlikle yasak olanlardan” dediğinde Derya şaşkınca bir öfke ile
“Cidden ellerine düşeni parçalıyorlar değil mi?” diye sorunca her iki adamda başını evet anlamında hiç düşünmeden sallamıştı. Dağhan,
“Bence senin de öyle yapman gerekiyor” dediğinde genç kadın, kendi gözleri gibi yemyeşil olan bakışlara dalıp iki yıl önce onu iskeleye ilk vapura yetiştirdiği zaman söylediği kelimelerin anına gitti.
“Bugün onun dediği doğruysa, günü geldiğinde senin dediğin doğru olur. O gün geldiğinde onu parçalamadan affetmeyeceğine söz vermeden bu arabadan inme” demişti ve genç kadın sadece sırıtmıştı. Şimdi ise karşısında Dağhan sırıtıyordu. Sırıtması yüzünden bir an olsun ayrılmadan genç kızın kulağına kadar eğildi ve
“Sözünü tut” dediğinde yutkunmuştu. Karşısındaki sıradan bir erkek değildi. Duman Kara’yı parçalanmak mı? Karşısında küle dönmeden nasıl mümkün olabilirdi ki?
…………………………………..
Murat ile buluşmasının üzerinden yarım saat geçmişti ki kafede neredeyse patlayacağını düşünüyordu. Arkadaşının yeni işindeki mesai çılgınlıklarını her ne kadar dinlemek istiyor olsa bile aklı sanki onun kontrolünde değilmiş gibiydi. Burada durmak istemiyordu. Aklını dağıtacak daha gürültülü ve elindeki kahvenin haricinde daha sert bir şeylere ihtiyacı vardı. Hafta içi olduğu ve yarın teşkilatta yeni bir operasyon eğitimi mesajı geldiği için sabaha ayık ve zinde kalkması gerekiyordu. Bu dağıtma için hafta sonunu beklemesi gerekecekti. Murat, karşısında konuşurken telefonunu eline aldı ve Murat ile göz göze geldiğinde genç adam karşısında derin bir nefes vererek,
“Yine görev dimi?” diye sordu. Derya, karşısındaki arkadaşının sitemli sorusuna gülümseyerek,
“Benim işimde bu” dediğinde Genç adamı, son zamanlarda ne kadar sık bu bahane ile ektiğini hatırlayınca ise içinde bir sızı oluştu. Fakat şu anda cidden yalnız kalmaya ihtiyacı vardı. Yeni bir operasyon haberini bu kadar erken beklemiyordu. Bunun için zihnini boşaltması, derin bir uyku çekmesi ve sabaha zinde kalkması gerekiyordu. Sonuçta anaokulu zihniyetinde yaramaz 7 tane ekip arkadaşı vardı ve her biri tek başına oynamayı seviyordu. Hesabı ödedikten sonra Murat ile restoranın otoparkına doğru yürüdüler. Her ikisi de arabasını bu otoparka park etmişlerdi. Tam arabalarının yanına gittikleri esnada Murat, Derya’nın elini tuttu ve onu kendine biraz çekerek milimlik boşluk bırakacak mesafede durdurduğunda Derya, bakışlarından yaylan duyguyu hiç beğenmemişti. Murat günlerdir bu konuşmaya hazırlanıyordu ve cidden bu gecenin sonunu bu şekilde hayal etmediğinden biraz gergindi.
“Bu gece seninle konuşmak istediklerim vardı” diye söylediği esnada Derya, duracaklarının gerginliği ile gerildi. Çünkü arkadaşını kırmak isteniyordu. Üstelik, kendilerini abisi sanan ekip arkadaşlarının haklı çıkmasını da istemiyordu. Murat onun gençlik arkadaşıydı. Bunca paylaşılmışlığı mahvedemezdi. Lanet olsun bu adam kendi elleri ile kız ayarladığı bile olmuştu. Okulda herkes Murat’ın kız kardeşi diye bilirdi. Derya,
“Lütfen, yapma” diye söylendi. Derya, biliyordu ki arkadaşı aklından geçen cümleleri söylerse bir daha hiçbir şeyleri eskisi gibi kalmayacaktı. Murat’ın kardeşliğini, arkadaşlığını kaybetmek istemiyordu. Bir ailesi yoktu ve onu ailesi olarak görüyordu. Hangi abi, kardeşine o gözle bakabilirdi? Arkadaşları yanılıyordu ve Murat bu akşam böylesi bir hatayı yapmamalıydı. Fakat genç adam ise kararan bakışları ile Derya’nın yüzünü taradı. Derya,
“Aklımdan geçenleri söyleme” dediğinde Murat bu sefer dişlerini sıkarak,
“Neden bir şansım yok? Etrafındaki o teşkilat piçlerinden neyim eksik?” dediğinde Derya hızla elini çektiğinde ise Murat daha öfkelenerek bir adım attı ve
“Onlar kadar kaba, öfkeli, nezaketsiz veya şiddet dolu olmadığım için mi ilgini çekmiyorum” dediği anda elini tekrar Derya’ya uzattı ve çevik bir hareket ile genç adamın, avucunun içine sapladığı sadece iki parmağını kullanarak iki büklüm olmasını sağlayan hareketi sayesinde yere çömelmiş arkadaşının, gözlerine öfkeyle bakıp
“Sence, bu ses tonunda sarf edilen kelimelerden korkacak bir kıza mı benziyorum?” dediğinde genç adam aslında arkadaşının kim olduğunu anlamış oldu. Derya, teşkilatta olmasına rağmen gizli kalmak açısından dış hayatında, özellikle Murat’tın yanında sakin, kavgacı olmayan ve Murat’ın kendini küçük hissetmesine neden olmamak adına geri planda kalırdı. Hatta arkadaşının, yanında birkaç kere kendisine laf atan adamlara karşı sessiz kalıp arkadaşının aynı lisedeki gibi onu korumasına izin veriyordu. Fakat arkadaşı bunu fazlasıyla yanlış anlamış olmalıydı. Murat acı dolu bir sesle,
“Yanlış anladın!” diye haykırdığında elini bıraktı ve gözlerini gözlerinden ayırmadan,
“Bende öyle düşündüm. Şimdi, dinlenmem yarın için dinlenmem gerekiyor. Bu gecenin öfkesini atana kadar seni görmesem iyi edersin” dediğinde ise genç adamdan tek ses gelmemişti. Çünkü, ikinci kere kırılıp kırılmadığını düşündüğü kolunu incelemekle meşguldü. Derya ise arabaya binip evine doğru sürmeye başladı. Bu gece gerçekten berbattı. Murat ise kendi arabasına giderken,
“Bana yalvardığını göreceğim adi sürtük!” diye söyleniyordu ki bir anda duvara tosladığını sandı. Dengesini topladığı anda gözleri neye çarptığını taradı ve karşılaştığı bakışlar ile neredeyse yutkundu. Çünkü o bakışların neredeyse onu öldürmek üzere olduğunu anlamayacak kadar aptal falan değildi.
………………………………
Derya, aslında güne çok güzel bir moral ile başlamıştı. Murat’ın dengesiz hamlesi biraz olsun canını sıksa bile sandığı kadar derinden acıtmamıştı. Güne hazırdı. Ekibi için harika bir fikri vardı ve bu sefer kimin kime ihtiyacı olduğunu gösterecekti. Hazırlandı ve tam teşkilata gideceği esnada hastanede çalışan hemşire arkadaşlarından biri olan Yasemin onu sabahın köründe aradı ve
“Seninkilerden biri Murat’ı yine benzetmiş. Fakat, bu seferkinin eli baya bir ağırmış sanırım. Tam 10 gün rapor verdik.” Dediğinde Derya resmen dişlerini öfkeyle kırarcasına sıkmıştı. Gerçekten bu kadarı da sinir bozucuydu.
“İfadesinde kimi söyledi?” diye sordu. Bir isim verdiyse kesinlikle o kişiyi bugün kendi öldürecekti. Fakat Yasemin telefonun diğer ucunda kahkaha atarak,
“Evinin merdiveninden düştüğünü söyledi. Fakat merdiven tamamıyla yüzüne çalışmış” dediğinde ise arkadaşlarından kesinlikle emin oldu. Çünkü diğer dövülmelerinde de benzer bahaneler üretmişti. Merdivenden düştüğünü, arabanın kapısına sıkıştığını, fazla alkol aldığını falan. İşte güzel başlayan bir güne öfke ile devam etmenin anlık geçişi buydu. Hızla evinden çıkmış ve sadece 10 dakikada teşkilatın kapısından öfkeyle girmiş, ekip arkadaşlarının bulunduğu toplantı salonuna dalmış ve içeride kimin olduğunu umursamadan karşısında duran 7 arkadaşına öfkeyle baktıktan hemen sonra,
“Size ona bir daha elinizi sürerseniz sizi öldüreceğimi söylemiştim” dediğinde 7 arkadaş şaşkın bir şekilde Derya’ya baktı ve kısa bir sessizliğin ardından ilk konuşan Caner oldu.
“Kum torbasına vurmaktan farkı olmadığı için ben zahmet bile etmedim” dedi. Ardından Cesur,
“Dün gece o ucubeyi hiç görmedim hanginiz yaptıysa eline sağlık” dedi, Berk,
“İyi iş çıkarmış mı bari?” diye sorarken Emir,
“Neyi kaçırdım?” diye sorarak arkadaşlarına baktı. Çünkü geceyi fazlasıyla ateşli bir hatunla geçirmişti. Kafası henüz yerine bile gelmemişti. Ali ise,
“Yine sakarlık yapıp bir yerlerden mi düşmüş?” diye sorunca tüm ekip kahkaha atmıştı. Tabi burada gülmeyen tek kişi Derya’ydı. Kaya ve diğer ekip üyesi Toprak başlarını sağa sola sallayarak kendileri olmadığını belirtirken Kaya,
“Onu bir temiz dövmek istemediğim anlamına gelmiyor” dediğinde ise genç kız artık patlayarak,
“Siz değilseniz kim yaptı o zaman?” diye bağırdığında ise hemen arkasında hissettiği ateş ile gözleri kocaman oldu. Burnuna ulaşan keskin koku ve kalbinin içinde deli gibi atmaya başlaması arkasında kimin olduğunu anlamasında zorluk çekmemesini sağlıyordu. Hemen kulağının dibinde kadar eğilip,
“Bir dahakine doğru yere basarsa zarar görmez” dediğinde ise Genç kadının nefesi resmen kesilmişti. Duman’dı. Lanet olsun o anı görmüştü ve o gittikten sonra Murat’tı o hale o getirmişti. Dönüp onunla yüzleşmek isteyebilirdi fakat ekip arkadaşları şu anda gözünün içine bakıyordu. Hemen arkasındaki dev gibi adamın gür sesi ile
“Herkes yerine!” emri geldiği anda bulundukları yer bir anda bomboş kalmıştı. Lanet oluşun ki rütbesi hepsinden yüksekti ve tek bir emri ile size her istediğini yaptıra bilirdi. Derya, tüm arkadaşları odayı terk ettikten hemen sonra bir anda döndü ve Duman ile burun buruna geldiğinde bakışlarını bakışlarından alamadı. Genç kadın hala bir insanın adı renginde göz rengi olabilir mi? Diye sorgulamadan edemiyordu. Ve bir bakışla tüm beden felç edilebilir mi diye? Derya, nerdeyse zorla bulduğu sesi ile
“Ben gerekeni söylemiştim” dediğinde ise Duman gayet net çıkan bir sesle
“Derdim karşındayken söyledikleri ile değildi.” Dedi ve Genç kadın kaşlarını çatarak,
“Neyle o zaman?” diye sordu. Duman derin bir nefes aldı ve yine de bakışlarını iki yıldır özlemini çektiği bakışlarından çekmeyerek birkaç saniye sessiz kaldı. Hala öfkesini gözlerinden okuyabiliyordu. Onun için kalbi içinde bir an tekledi ve
“Arkandan söyledikleriydi.” Dediğinde genç kadın kaşlarını iyice çattığında Duman’ın kulaklığından, Zafer’in
“Birbirinizi öldürmediyseniz biz hazırız.” Kelimeleri yükseldiğinde ise Duman sırıtarak,
“Benim ekip hazır” dediğinde Derya dişlerini sıktı. Tamam ne dediğini merak dahi etmiyordu. Fakat onun hakkında söylenen bir şeyse bile onu neden etkilesindi ki? Neden onu takip etmişti? Neden dinlemiş ve neden karışma ihtiyacı duymuştu? Birçok neden sorusu beyninde dönüp duruyordu ve ağzında sadece,
“Neden?” diye bir soru yükseldi. Duman ise sadece gözlerine bakmakla yetindi. Bakışlarındaki her ne ise tüm bedenini ele geçirmiş gibiydi. Dumanın gözlerinde kaybolan Derya yutkunmadan edememişti. Kalbinde hissettiği duygu nasıl oluyordu da bu kadar kontrolü ele alabiliyordu. Bir an önce kendini toparlaması gerekiyordu. Onun için bir adım geriledi ve
“Ekibim hazır mı diye bakmam gerekiyor” dediğinde Duman, sadece sırıtarak başını tamam dercesine sallamıştı. Her ikisi de biliyordu. İki kalpte iki yıl önce de kalmış, hasretle birbirine karışmayı bekliyordu. Sadece birinin ilk atağı yapması gerekiyordu. Onun için tam kapıdan çıkmak üzereyken
“Kaybeden yemeği ısmarlar” dediğinde genç kadın bir anda duraksadı ve Duman ile göz göze geldi. Sonrasında çatılan kaşları ile
“Ne yemeği?” duman omzunu silkerek,
“Et olduğu sürece ne olduğunu pek seçmem” dediğinde ise genç kadın sadece şaşkınca baka kaldı. Ardından Duman,
“Lüks bir yerde” dediğinde ise dişlerini sıktı ve odadan hızla çıkıp kendi takip bölümüne girdi. Bugün kazanması olası değildi. Çünkü ekibi zaten onu dinlemiyordu.
…………………
“Kızım orada mısın?” diye bağıran Cesur’a kahkaha atan fakat cevap bile vermeyen derya elinde cipsi ile tüm arkadaşlarının ekrandan bir, bir çarpıya dönmesini izlerken keyiften dört köşe oluyordu. Operasyon boyunca onlara hiçbir bilgi vermemişti. Kim nereden geliyor? Hangi katta kaç kişi var? Nişancı nerede? Hiçbir bilgi. Arkadaşları resmen kör kalmıştı ve sadece 10 dakikada elenmişti. Buna aslında üzülmesi gerekiyordu fakat bu tüm ekibin bir şeyi anlamasına neden olmalıydı. Derya, susarsa ekip kör olurdu. Onun için Derya sadece keyifle sırıtıyordu. Operasyon bittiğinde Duman, kapıda belirdi ve gayet memnun bir ifade ile
“tek yönlendirme yapmadın değil mi?” diye sordu. Genç kadın elindeki cipsi ağzına atarken sırıttı ve Duman onu o koltuktan kaldırıp tüm o sırıtmasını yutarcasına öpme isteği ile doldu. Lanet olsun kız gerçekten zekiydi. Bu aşamada vermesi gereken ders buydu ve cidden bunu yapmasını umuyordu. Fakat sadece başını taktir ettim dercesine sallarken tüm ekip arkadaşları içeriye dolup, şaşkınca,
“Ne oldu?”, “İlk sen mi öldün?” “Bağlantın mı kesildi” “Seni duyamadık” diye birçok sorular karmaşık bir şekilde yükselmeye başladığında Zafer hepsinin arkasından kahkaha attı ve Derya sırıtarak,
“Hepinizi duydum.” Dediğinde ise tüm ekip ağzı açık bir şekilde ona baka kaldı. Derya ise elindeki cipsi masanın altındaki çöp kutusuna atıp ellerini birbirine çarparak gülümsedi ve
“Fakat cevap vermek istemedim” dediğinde ise Caner,
“Neden?” diye sert bir şekilde sorunca Derya,
“Sana, odaya girme dediğimde sen neden girdiysen, ya da Berk’e yerinden ayrılma dediğimde neden ayrıldıysa, Cesur’a pozisyonunda kal dediğimde neden kalmadıysa hatta hepinize ne söylediysen siz neden tersini ve bildiğinizi yaptıysanız. Dedi ve tüm arkadaşlarını bir anda derin bir nefes alıp vermesini duydu. Bu ne olduğunu anladıklarının anlamına geliyordu. Onun için net bir sesle,
“Benim sesime, yönlendirmeme, uyarılarıma, çıkış yollarımı söylememe ihtiyacınız var. Onun için bireysel değil ekip olmanız gerekiyor.” dediğinde oluşan sessizliği Dağhan,
“Operasyonda ekip olmazsanız. Yapacağınız her bireysellikte burada bir arkadaşınızın çarpı olması demek olacaktır. Bu iş çocuk oyuncağı değil beyler, buradaki her çarpı bir şehit demek. Kendiniz toplayın ve ekipte göreviniz ne ise onu yapın. Komutları dinleyin, uyun, uygulayın.” Dediğinde her biri tamam dercesine başını sallamıştı. Derya, duman ile göz göze geldiğinde Bakışları ile yaptığının ne kadar doğru olduğunu başını aşağı yukarı bir kere sallayarak onay verdiğinde genç kadının içinde bir kıpırtı oldu. Tamam, her şey bir yana Duman Kara’dan, olumlu bir eleştiri almak hiç de kolay bir şey değil. Derya, masanın üzerinde duran çantasını alıp omzuna atarken, arkadaşları da odadan çıkıyorlardı. Hepsi çıktıktan sonra Derya kapıya doğru yürüdü ve Duman, kapıdan milim ayrılmamıştı. Geçmesi için izin bile vermiyordu ki Derya bunun için çabalamıyordu bile bakışları inatla birbiri ile savaşırken her ikisinin de kalbi deli gibi atıyordu ve Duman sonunda
“Siktir et sonrayı” diye mırıldanarak Genç kadını, belinden kavrayıp kendine çekerken diğer eli ile kapıyı aynı anda kapattı ve dudaklarını, iki yıldır özlemi ile yanıp tutuştu dudakların ateşine bıraktı. Sanki iki yıldır susuz kalmışta bir anda yağmura kavuşmuşçasına bir açlıkla Derya’nın dudaklarını öptü. Kupkuru kalmış toprak, nasıl yağmur suyunu en derinlerine çekmek isterse aynen öyle çekmek istiyordu onu en derinlerine. Nefessiz kalana kadar hatta ölene kadar bırakmak istemiyordu. Dudakları, nefes almak için ayrıldığında Duman, gözleri kapalı bir şekilde alnını Derya’nın alnına yasladı ve
“Seni özledim baş belası” dediğinde genç kadının kalbi oracıkta duru verdi.