"Hayır, Volkan. Amerika bağımsızlık bildirgesini yayınladıktan sonra, orada oluşan bu hareket Fransa'da aydınlanma çağının fitilini ateşliyor. Ama tarzları tabii ki farklı. Yani Amerika'da sansürlere karşı çarpıcı bir hareket yok mesela. Ama Fransa'da aydınlanma çağında ansiklopedi icat ediliyor. Kelime anlamı bile bilgi zinciri/döngüsü gibi bir şey. Bak icadının sebebi şu; bir bilgi verirken, bir bilgi paylaşırken kaynağının da paylaşılması gerekir. Politik bir bilgi paylaşılacak diyelim. Bunu direkt kitap olarak yazdıkları zaman veya bildiri olarak yayımladıklarında, 14. Louise buna sansür veya yasak getirtebilir. Ama ansiklopedide paylaştığı bilginin referansı başka bir fasikülde ve o fasikül henüz yayımlanmazsa ne olur?"
Volkan birden bire ayıp yüzünde avel bir gülümsemeyle başını aşağı yukarı salladı.
"Nazım Hikmet, Gülhane Parkı ve ceviz ağacı üçlemesi..." dedi.
Yine günü tamamlamış, buraya bir şeyler içmeye ve ateşli torbacımı beklemeye gelmiştim. Neredeyse on gün geçmişti ama ortalarda görünmüyordu. Onun yerine esirgeme kurumunda büyümüş, 18 yaşına gelince yurttan çıkarılmış, üniversite okumaya çalışan bir hukuk öğrencisi geliyordu. Hayat bu kadar ironik olabiliyor işte. Bugün geldiğinde güzel bir haber verecektim, ona burs bulmuştum. Eğer bizimkiler fikirlerini değiştirmezse önümüzdeki ay Ayvalık'a taşınacaklardı ve o zaman her gün istismar edildiği o evden kurtulabilirdi. Aslında kendi evime almayı düşündüm bir an ama evime her gece getirdiğim tiplerle bu kızcağızı aynı çatı altında tutamazdım. Hem benim evim ders çalışmaya da uygun değildi.
Giydiğim bustiyerin açıkta bıraktığı göğüslerime pudra şekeri yağmaya başladı. Başımı kaldırınca onu gördüm. Biricik yerine sexy torbacım gelmişti. Birden dilini ağzımdan içeri soktu ve dilimin üstünde, diliyle bir şeyler gezdirip geri kendi ağzına aldı. Ağız hijyenim için kimseyle öpüşmüyordum ve böylece çok güzel dişlerim oluyordu ama bu yaşadığım his bambaşkaydı. O dilin dilimin üstünde kayması, dudaklarıma sıfırlanmış dudakların sıcaklığı, bu adamın bu açıdan aldığım kokusu, yüzümde hissettiğim yüzü... İyi bir diş estetisyeni bulup, bu öpüşme işini ne kadar ileri götürmem gerektiğini öğrenmeliydim. Bu çok güzel ve çok tahrik ediciydi. Sıcak basmaya başlamıştı çoktan. Yine de beni öpmeyi adet haline getirmemeliydi. En azından dişlerimin güzelliğini koruma altına alana kadar.
"Sana öpüşmekten hoşlanmadığımı söyledim, öyle değil mi?" diye çıkıştım.
Elini bacak arama atıp kadınlığımı parmağıyla okşamaya başladı. Yine çamaşır giymemiştim.
"Burası öyle demiyor ama. Seni tam da burada, herkesin içinde sikerim ve kimsenin ruhu duymaz. Bana kaç para verirsin?"
"Sana her servisin için iyi ödeme yaparım ve iyi de bahşiş veririm. Ama sen önce söylesene, Biricik nerede?"
"O kim?"
"Kaç gündür senin yerine gelen kız. Her gün evinizde verdiğiniz oda için altınıza aldığın kızın adını mı bilmiyorsun yoksa?"
"Ne ne ne ne? Düzgün konuş yoksa seni gerçekten sikerim gerizekalı! Benim öyle bir kızdan haberim yok. Sen şunu doğru düzgün anlatsana."
Biricik'in hayat hikayesini, başına gelenleri, kıza burs bulduğumu ve birlikte çalıştığı insanların yaptıklarını tek tek anlattım.
"Lan!" dedi büyük bir öfkeyle. "Sikerim ulan onların ecdatlarını! Küçücük kız ulan! Küçücük kızdan ne istediniz?!" dedi öfkeyle. Gözleri dolmuştu. Ceketini bana verip giderken sadece "Cebinde" dedi.
Mal cebindeydi. Aslında hiç sevmezdim kullanmayı ama bu madde insana kilo verdiriyor. Formumu korumak, fiziğimi düzgün tutmak için kullanıyordum.
Akrep ve yelkovan birbirini kovalarken, Volkan'la sohbetimiz iyice koyulaşmıştı. Aklım hala Biricik'teydi. Benim 666 belirdi yine solumda. Önüme bir kart bıraktı.
"Bundan sonra böyle bir şey duyarsan hemen bana bu numaradan ulaş. Kızı güvenli bir yere aldım. Tedavi de olması lazım. Ruhu çekilmiş gibiydi."
"Ben başlarda ona tozun 3-4 katı kadar bahşiş veriyordum ama farkedip elinden almışlar. Annemler evi boşaltacaklardı önümüzdeki ay. Ben de onu oraya almayı düşünüyordum."
"Gerek kalmadı, ben hallettim. Her konuda destek olacağım ona. Bunlarla da alışverişi kes. Ben sana başka yer bulurum. Feriştahlarını sikeceğim bunların ben, feriştahlarını! Şerefsiz soysuzlar. Orospu diye bunların ruhuna denir işte."
Gerçekten de bir gün sonra bütün mafyayı çökertip, müşterileriyle beraber canlarına okuyacaktı, ben hariç. Ben o zaman beni koruduğunu sanmıştım ama onun benimle ilgili çok daha farklı plânları varmış.
"Biricik'i görebilir miyim?"
"Ada ablası sen misin?"
"Evet."
"Görebilirsin o zaman. Hatta gel, götürdüğüm eve gidelim. Belki yanında bir kadın olursa kendini iyi hisseder."
"Hemen gidelim." dedim heyecanla. "Asta la vista Volkan." dedim el sallayarak.
Hâlâ adını bilmediğim sexy torbacımla giderken benzincide durdurdum. Kızın ihtiyacı olabilir diye alışveriş yaptım. Kahvaltılık, hazır sandviç, çay, kahve, atıştırmalık, kişisel hijyen ürünleri, peluş ayıcık... Sonra aklıma gelen şeyle eve uğramamız gerektiğini söyledim. Bir sürü hiç giymediğim kıyafetim vardı. Güzel bir bavul hazırladım Biricik için ve nihayet genç kızı görmeye gidebildik.
Benim torbacı kapıyı anahtarla açtı ve anahtarı bana verdi.
"İki kopyası var. Biri kızda, bu da sende kalsın. Ben yarın ona yeni bir numara ve hat da alırım."
Bu sırada tedirgin adımlarla biricik geldi. Birden koşup, sarıldım. Bütün akşam aklım ondaydı.
"Oh! Biricik! Çok şükür kızım! Kurtuldun artık!"
"Kurtuldum mu sahiden?" dedi. Bana inanmıyordu.
"Abla, bu adam mı benden faydalanacak artık?" diye sordu fısıltıyla ama bizim torbacı duymuştu çoktan.
"Beni o şerefsizlerle bir tutma, Biricik. Ben, sana elimi sürmem. Bir menfaat beklediğim için de sana yardım etmiyorum. Bundan sonra Ada ablanla görüşürsün. Buranın yedek anahtarını bile ona verdim abicim. Hatta şimdi de gidiyorum. Neye ihtiyacın olursa Ada ablana söyle, o bana iletir. Bir daha da sakın, hiç kimsenin karşısında sessiz kalma. Sen artık yalnız değilsin. Ben çıkıyorum. Sizi yalnız bıraksam, iyi olacak." dedi ve gitti.
Biricik'i banyoya götürüp yıkadım. Vücudundaki morluklar, yaralar, çürükler, izler çok kötü görünüyordu. Zavallı kız... Morlukları için krem sürdüm. Saçlarını güzelce tarayıp kuruttum. Sonra çorba yaptım ona. Pek bilmezdim ama internetten baktım. Fena olmamıştı. Çorbasını içerken bir anda durdu.
"Abla. Siz bana neden yardım ediyorsunuz?" diye sordu.
Hayatımda çok az şey beni üzmüştü. Bu sorunun acısı onlardan biriydi.
"Sana kötülük yapanlara neden kötülük yaptıklarını sordun mu hiç?" diye soruyla yanıtladım sorusunu.
İnsanların kötü olmalarını, umursamaz olmalarını, hep banacılıklarını, bana dokunmayan yılan bin yaşasıncılıklarını o kadar kanıksamıştık ki, iyi yapılan her hareketin altından bir çapanoğlu arıyorduk. Şakayla karışık cevap verdim.
"Sana kötülük yapmak pek menfaatimize olmayacak. Biz de iyilik yapalım da, ilerde bir avukata ihtiyacımız olursa, bedava avukatlık hizmeti için bu günleri başına kakalım istedik." kendi iğrenç şakama ben bile gülmemiştim.
"Burada yalnız korkar mısın?"
"Bilmem ki abla. Her şey öyle aniden oldu ki... O abi, Sansar'ın altından beni resmen kağıt gibi çekip çıkardı ve burada buldum kendimi. Saniyeler içinde oldu sanki. Hiçbir şeyi idrak edemedim henüz."
"O da senin yaptığın işi yapıyordu ama senden haberi yokmuş. Çetede işler nasıl ilerliyor, bilmiyorum. Neyse, kurtuldun artık." Gidip çantamdan kredi kartımı çıkardım.
"Şimdilik bununla idare et. Şifresi: 2195, bir yere not al. Nakte ihtiyacın olursa avans çekebilirsin, çekinme sakın. Ben sana nakit de veririm sonra. Ne ihtiyacın olursa bana haber ver. Anlaştık mı?"
"Abla, ne gerek vardı?"
"Çok gerek vardı kızım. Çağırmak istediğin biri var mı buraya?"
"Yok abla, kimsem yok ki."
"Okula gidiyorsun o kadar. Hiç mi arkadaşın yok?"
"Bir tane arkadaşım var ama onu da çağıramam."
"Neden?"
"Çünkü oğlan. Bu saatte nasıl çağırayım?" dedi gülerek.
"Adı ne bu oğlanın? Yakışıklı mı? Boyu kaç santim? Kaslı mı? Renkli gözlü mü?Atletik vücutlu mu?" Muzip bir ifadeyle, kaş göz işareti yaparak soruları peş peşe dizdim. Ben sordukça, o kızarıp bozardı. Biraz utandırmıştım ama sırıtıyordu.
"Hoşlanıyorsun sen bu oğlandan." dedim.
Birden yüzü soldu yine.
"Hoşlansam ne, hoşlanmasam ne abla? Aman..." dedi birden. Umursamaz görünüyordu ama canı sıkılmıştı, belliydi.
"Niye öyle dedin şimdi?"
"Halimi bilmez gibi konuşma. Ne yapsın benim gibisini?"
"Ne demek ne yapsın? Gül gibi kızsın sen."
"Benim gibisi ona layık mı? Dengi miyim ben onun? Bir çatı için herkesin altına yatacak kadar, bir kap yemek için toz satacak kadar düşük birini ne yapsın ki?"
Masaya avucumu sertçe vurdum. Bu hareketimle irkildi.
"Salak salak konuşma! Sen mi dedin anne babana 'Beni yapın ama bakamayın. Komşular beni, bezimden taşan kaç günlük pisliğim içinde, ben açlıktan zaafiyet geçirirken ağlama nöbetine girdiğim için bulsunlar ve hiçbir akrabam sahip çıkamadığı için yetiştirme yurduna bırakılayım.' diye? Sen mi istedin kalacak yerin yokken yurttan çıkarılmayı? Seni yargılayanlar bir dönüp baksınlar bakalım kaç gece sokakta yatabiliyorlar, kaç gün aç gezebiliyorlar. Yardıma ihtiyacın varken senden faydalananlar utanmalı, sen değil. Anladın mı?! Sen değersiz değilsin! Koskoca şirketler, üç kuruş fazladan kazanmak için neler yapıyorlar bu dünyada ve bütün bu kirli işlerine rağmen ayakta alkışlanıyorlar. Politikacılar, sırf koltukları gitmesin diye ne çirkin hareketler yapıyorlar, insanlıktan ne kadar uzaklar, senin haberin var mı? Eğer beyefendi, seni bu yüzden beğenmeyecekse, siktirsin gitsin! Sen, dimdik duracaksın Biricik! Hiç kimse, senden daha değerli olmasın."
Karşımda gözleri doldu.
"Haklısın..." dedim sonra da... "Bu saatte çağırma tabii. Ama yarın bir yere kahve içmeye davet et. Bak sana çok güzel bir bavul dolusu kıyafet getirdim. Süslen güzelce. Kahveyi de sen ısmarlarsın hatta. Belki sinemaya gidersiniz önce. Bence güzel bir haftasonu olur."
"Sen böyle her şey normalmiş gibi konuşuyorsun benimle ama ben bunları yapsam içinden beni yargılamaz mısın? Sonuçta başımdan neler geçmiş ve ben erkeklerden tiksineceğime azmış gibi-" dediği anda lafını kestim.
"Beni iyice sinirlendirmeye başladın. Kızım birincisi herkesi siktir et! Kimin ne düşündüğünü umursama artık. İkincisi de benim düşündüğüm tek şey, bir genç kız olarak senin her şeye rağmen sevmeye ve sevilmeye ihtiyacın olduğu. Birini sevmen kadar, flört etmen kadar doğal bir şey daha yok. Bugüne kadar yaşadıkların anormaldi ama bundan sonra her şey senin istediğin gibi olacak. O torbacıyı bilmem ama ben senin yanındayım. Bir ay kadar burada idare et. Sana burs ayarladım, bu hafta başlayacaklar sana destek olmaya. Önümüzdeki ay da annemler Ayvalık'taki yazlıklarına temelli taşınıyorlar. Seni onların evine alırım. Benim evimle iki sokak mesafe. Geç oldu artık. Uyuyalım mı?"
"Olur. Burada mı kalacaksın?" diye sordu büyük bir heyecanla.
"Bu gece alış diye kalmayı düşünüyorum ama istemezsen-"
"Yok yok... Kal abla, lütfen."
Bu kızın her şeye rağmen direnen saflığı gözlerime bir pus indirse de, yüzüme bir tebessüm oturtmuştu. Bu kızı kurtaran koca yürekli adamın, benim son nefesim olduğunu nereden bilebilirdim ki?
Seni kardeşim gibi gördüm Biricik'im. Arkamdan, katilime sarılıp ne kadar gözyaşı döktün temiz kız. Seninle buradan bile gurur duyuyorum. Umarım artık o oğlana karşı olan gardını da indirirsin, birtanem. Senin gözlerinin içine bakıyor çünkü. Hakettiğin sevgiye sahipsin en azından, buna izin ver yüreği güzel kızım.