ALFA KIZI

1039 Kelimeler
Sabahın ilk ışıkları penceremden süzülürken, göz kapaklarımı ağır ağır açtım. Yatağın kenarına oturup derin bir nefes aldım, ciğerlerime çektiğim serin havayla gece boyunca biriken uyuşukluğu attım. Ayaklarım tahta zemine değdiğinde, tabanlarımdaki nasırların sert yüzeye temas ettiğini hissettim. Pencereden dışarı baktığımda, ormanın derinliklerinde dans eden sis perdesinin ardında, sürümüzün topraklarının uzanıp gittiğini gördüm. Bugün önemli bir gündü - yeni bir eğitim döngüsü başlıyordu ve hazır olmalıydım. **Midemde tuhaf bir ağırlık vardı.** Kahvaltı yapmak istemiyordum, bu alışılmadık bir durumdu. Mutfağa yöneldiğimde, tezgahın üzerindeki taze portakallar gözüme çarptı. Bıçağı kavradığımda, avuç içlerimdeki sert nasırların metal sapı nasıl kavradığını fark ettim. Portakalları ikiye bölerken, meyvenin kabuğundan fışkıran yağ damlalarının parmaklarıma yapıştığını hissettim. Sıkacağın kolunu çevirdiğimde, kaslarımdaki gerginlik her dönüşte biraz daha belirginleşiyordu. İlk damlalar bardağa düştüğünde, kulaklarımda yankılanan o ses bile bu sabahın farklı olduğunu anlatıyordu sanki. Tam dolu bardağı kavradım ve tek yudumda içtim. Asitliği dilimin ucunu yaktı, gözlerim refleks olarak kısıldı, ama bu acı zihnimi berraklaştırdı. **Kendi evimdi burası.** Babamın sürü evinden sadece birkaç kilometre uzakta, kendi ellerimle inşa ettiğim bu küçük sığınak. Duvarlarını taş taş örerken her birinin soğukluğunu avuçlarımda hissetmiştim. Çatısını kapatırken yağan yağmurun altında ıslanmış, tahtaların suyla şişmesini izlemiştim. Şimdi, bu dört duvar arasında gerçek anlamda özgürdüm. Salonumun ortasına çömelmiş, dün gece bıraktığım eşyaları topluyordum. Yerdeki el yapımı kilimin üzerindeki toprak izlerini fark ettim - dün antrenmandan döndüğümde çizmelerimi çıkaracak halim kalmamıştı. Temizlik yaparken, her hareketimde omuzlarımdaki gerginliği, baldırlarımdaki yanmayı hissediyordum. **Sürü evinde yaşamayı reddetmem herkesi şaşırtmıştı.** Annem ilk duyduğunda yüzündeki ifadeyi asla unutmayacağım. "Ama neden?" diye sormuştu, sesindeki titremeyi bastırmaya çalışarak. Babam ise önce derin bir sessizliğe bürünmüş, sonra alfa sesiyle gürlemişti: "Bu bir zayıflık göstergesi!" Ama ben biliyordum - bu bir zayıflık değil, güç isteğiydi. Sürü evindeki o kalabalıkta, her hareketimin izlendiği, her nefesimin duyulduğu o ortamda kendimi kaybediyordum. Bu küçük ev, benim gerçek benliğimi bulduğum yerdi. **Evimi inşa ederken karşılaştığım zorluklar...** İlk kazmayı vurduğumda toprağın beklenmedik sertliği beni şaşırtmıştı. Taşları taşırken parmak uçlarımın nasıl kanadığını, nasırlarımın nasıl patladığını hatırlıyorum. Ama her bir acı, özgürlüğümün bedeliydi. Şimdi burada, tek başıma otururken, duvarlardaki her çatlağı, zemindeki her düzensizliği biliyordum - çünkü hepsi benim eserimdi, benim mücadelemdi. **Sürüyle bağlarım tamamen kopmuş değildi elbette.** Babamın ısrarıyla çoğu yemeği sürü evinde yiyordum. Her akşamüstü, güneş batarken o yola düşer, sürünün seslerini uzaktan duymaya başlardım. Yemeklerde abimin yanına otururdum - aramızdaki tek yaş farkına rağmen, onun geleceğin alfası olacağını biliyorduk. Babamın ikimizi de aynı şekilde eğitmesi ise sürüde şaşkınlık yaratıyordu. "Bir dişi neden alfa eğitimi alıyor?" diye fısıldaşmaları kulaklarıma geliyordu. **Eğitim sahasında her gün kendimi kanıtlıyordum.** Dişi olmam, erkeklerden oluşan savaşçı grubuna girmeme engel değildi. İlk gün, eğitmenin gözlerindeki şüpheyi görmüştüm. "Sen burada ne yapıyorsun küçük dişi?" diye sormuştu alaycı bir tavırla. O gün antrenmanda onu yere serdiğimde yüzündeki ifade paha biçilmezdi. O andan sonra kimse benim varlığımı sorgulamadı, ama mücadele bitmemişti. **Bugün yine eğitim sahasına gidecektim.** Çizmelerimi bağlarken, derinin sert dokusu parmaklarımın altında hissediyordum. Kapıyı açtığımda, sabah serinliği yüzümü okşadı. Ormanın içinden geçen patikada yürürken, ayaklarımın altındaki toprak bana güç veriyordu. Dallardan süzülen çiğ damlaları enseme düştüğinde irkiliyordum. Sürü evinin silueti uzaktan göründüğünde, içimde her zamanki o huzursuzluk belirdi. Ama bunun üstesinden gelecektim - çünkü ben sadece bir alfanın kızı değil, kendi yolunu çizen bir savaşçıydım. **Antrenman alanına vardığımda, diğerlerinin bakışlarını ensemde hissettim.** Erkekler grubundaki tek dişi olmanın ağırlığı omuzlarıma çökmüştü. Eğitmenin dudaklarındaki o küçümseyen gülümsemeyi görmezden geldim. Bugün yine hepsini yere serecektim. Parmaklarımı yumruk yaptığımda, tırnaklarım avuç içlerime battı. Bu acı, odaklanmamı sağlıyordu. **İlk dövüş çemberine adım attığımda,** karşımda duran devasa erkek kurdun gözlerindeki güveni gördüm. "Küçük dişi," diye hırladı alaycı bir sesle. İlk hamlesini bekledim, nefes alışverişimi düzenledim. O saldırdığında, yıllardır içimde biriken öfkeyle karşılık verdim. Yumruğum çenesine çarptığında çıkan ses, tüm alanda yankılandı. Yere serildiğinde, etraftaki şaşkın bakışları görmezden geldim. **Eğitmenin yanına yürüdüm.** Gözlerindeki yeni ifadeyi gördüm - saygıyla karışık bir korku. "Yarın daha erken gel," dedi kısık bir sesle. Bu küçük zafer bile içimde bir ateş yaktı. Dönüp ormandaki evime doğru yürürken, sırtımdaki ter soğuyordu. Yolum uzundu, ama her adım bana ait olan bir yere götürüyordu beni. **Eve döndüğümde,** gün batımının son ışıkları penceremden içeri süzülüyordu. Çizmelerimi çıkarırken ayaklarımdaki ağrıyı hissettim. Mutfakta kendime basit bir akşam yemeği hazırlarken, ellerimin titrediğini fark ettim. Bugün yine kendimi kanıtlamıştım. Yatağıma uzandığımda, vücudumdaki her kas ağrıyordu, ama bu ağrı gurur vericiydi. Gözlerimi kapatırken, yarın yeni bir mücadele için hazır olmam gerektiğini biliyordum. Sabahın o belli belirsiz, gri aydınlığında uyandım. Gece boyunca huzursuz rüyaların peşinde koşmuşum gibi bedenim ağır, zihnimse bulanıktı. Yine de yatakta daha fazla debelenmenin bir anlamı yoktu. Banyoya yöneldim, soğuk suyun altında kendime gelmeye çalıştım. Kısa bir duş, üzerimdeki uyuşukluk perdesini hafifçe araladı. Su damlaları tenimden süzülürken, her biri bir önceki günün yorgunluğunu alıp götürüyor gibiydi. Sporcu sütyenimi ve taytımı giyerken, kaslarımın gerginliğini hissettim. Bugün de bedenimi zorlamalı, sınırlarımı test etmeliydim. Çünkü bu, kendimi kanıtlamanın tek yoluydu. Evden çıkarken, serin sabah havası ciğerlerime doldu. Ormana doğru koşmaya başladığımda, ayaklarımın altındaki toprak, her adımda bana güç veriyordu. Ağaçların arasından süzülen ışık huzmeleri, yüzümde dans ediyor, sanki doğa bana eşlik ediyordu. Sürüye ait spor salonuna girdiğimde, içeride kimsenin olmaması içimi rahatlattı. Sabahın bu saatlerinde buraya gelen pek olmazdı zaten. Ama asıl sebep, kimseyle konuşmak, kimsenin bakışlarını üzerimde hissetmek istemeyişimdi. Ailem ve sürü üyeleri, benim için sürekli aynı şeyi tekrarlıyordu: "Bir eş bulmalısın. Hem de güçlü bir sürünün alfasının oğlu olmalı. Sürümüzün ittifaklara ihtiyacı var." Ama kimse benim ne istediğimi sormuyordu. Kum torbasının karşısına geçtiğimde, tüm öfkemi, tüm hırsımı yumruklarıma yüklüyordum. Her vuruş, söylenmemiş sözlerimdi. Her darbe, içimde biriken isyanın dışa vurumu. Kollarım yoruldukça, zihnim daha da berraklaşıyordu. Neden başkalarının belirlediği bir yolda yürümek zorundaydım? Sonunda, artık kollarımı kaldıracak halim kalmadığında, kenardaki sandalyeye çöktüm. Mataramdaki su boğazımdan aşağı akarken, nefesim yavaş yavaş normale dönüyordu. Kalbim hâlâ hızlı atıyordu, ama bu sefer sadece fiziksel yorgunluktan değil, içimdeki fırtınadan kaynaklanıyordu. Terim soğuyup bedenim sakinleştiğinde, spor salonundan ayrıldım. Eve doğru yürürken, ormanın sesleri kulaklarımda yankılanıyordu. Kuşlar, rüzgâr, uzaktaki bir derenin şırıltısı... Hepsi bir ahenk içindeydi. Belki de benim hayatım da böyle olmalıydı. Başkalarının çizdiği yollarda değil, kendi seçtiğim bir yolda ilerlemeliydim. Sürü savaşçısı olarak yıllarca hizmet etmek istiyordum. Gücümü, sürüm için kullanmak istiyordum. Ama bunu, bir ittifak kurma zorunluluğuyla değil, kendi irademle yapmalıydım. Evin göründüğü anda, içimde bir kararlılık belirdi. Belki bugün, aileme gerçek düşüncelerimi anlatmanın zamanıydı. Çünkü bir alfanın kızı olmak demek, başkalarının isteklerine boyun eğmek demek değildi. Gerçek güç, kendi yolunu çizebilmekti.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE