Karanlık, kasvetli odada yalnız başıma oturuyordum. Her şey o kadar hızlı ve beklenmedik şekilde gelişmişti ki, hala yaşadıklarımı anlamaya çalışıyordum. Gözlerim ağlamaktan kızarmış ve şişmişti. Ailem için kendimi feda etmiştim, ama bu durumun ne kadar süreceğini ve neler yaşayacağımı bilmiyordum.
Diyar Ağa, odaya girip beni zorla arabaya bindirdiğinde, kalbim korku ve çaresizlikle dolmuştu. Onun öfkesi gözlerinden okunuyordu. Arabada sessizce otururken, aklımda sadece ailemi koruma düşüncesi vardı. Onların zarar görmesini istemiyordum. Diyar’ın tehditleri kulaklarımda çınlıyordu.
Köydeki eve vardığımızda, Diyar’ın soğuk ve sert bakışları altında eve girdim. Beni bir odaya kilitlediğinde, içimdeki korku daha da büyüdü. Kapının kilitlendiğini duymak, çaresizliğimi artırdı. Odanın içinde ne yapacağımı bilemez halde bir köşeye sinmiştim.
Bir süre sonra, Diyar Ağa odaya geri geldi. Gözlerinde hala öfke ve kararlılık vardı. Ona baktıkça içimdeki korku büyüyordu. Bir şeyler söylemek istedim, ama kelimeler boğazımda düğümlendi. Diyar, bana doğru yaklaşırken, adımlarının ağırlığı ve sertliği beni daha da tedirgin etti.
“Zenan,” dedi soğuk bir sesle, “Bu iş burada bitmedi.”
Ona cevap veremedim. Sadece gözlerimden süzülen yaşlarla ona baktım. Diyar, daha da yaklaşıp elini kolumdan tuttu. Tutuşu sertti ve canımı acıtıyordu. Korkuyla titremeye başladım.
“Beni dinlemezsen, her şey daha da kötü olur.” dedi. Gözlerinde öyle bir tehdit vardı ki, titremem daha da arttı. Kaçacak bir yerim yoktu, köşeye sıkışmıştım. Gözlerimle etrafı tararken, onun kararlı ve öfkeli bakışları arasında sıkışıp kalmıştım.
“Lütfen, onlara zarar verme,” diye fısıldadım, yüzündeki ifade sertleşti. Gözlerinde öfke vardı, ama aynı zamanda içindeki çatışmayı da görebiliyordum. Bir an için duraksadı, sonra hızla geri çekildi.
Kapıya yöneldiğinde, arkasından bakakaldım. Kapıyı hızla kapatıp kilitledi. Ardından adımlarının yankısını duydum, evden çıkarken merdivenlerde yankılanan adımları kulağımda çınlıyordu. Arabaya bindiğini ve hızla uzaklaştığını anladım. Sessizliği dinlerken, kalbim göğsümde hızlı hızlı atıyordu. Bir köşeye büzülüp gözlerimi kapattım. Bu karanlık odada, yalnızlık ve korku içinde, ne yapacağımı bilmeden bekledim. Yaşadıklarımı anlamaya ve bir çıkış yolu bulmaya çalışıyordum, ama umutsuzluk beni sarmıştı. İçimdeki bu korku ve çaresizlik, hayatımın en zor anlarından biriydi.
Diyar, karanlık ormanın içinden geçerek, derin düşüncelerle boğuşuyordu. Bir uçurumun kenarına geldiğinde arabayı durdurdu ve dışarı çıktı. Uçurumun kenarında durup, ellerini yumruk yaparak, öfkesiyle ve çaresizliğiyle baş başa kaldı. Ne yapacağını bilemez halde durunca vazgeç çıktığı kadar bağırdı. Bağırışı tam bir aslanı andırıyordu.
Diyar’ın çaresizliğini anlatmak kolay değildi. Aklında intikam duygusu vardı ama karşısında masum bir kız duruyordu. Ailesinin kan davası ve yılların öfkesi, Elif’in masumiyetiyle çarpışıyordu. Ne yapacağını, nasıl davranacağını bilmez haldeydi. Kendini bir çıkmazda hissediyordu.
Bu düşüncelerle boğuşurken, en doğru kararın ne olduğunu düşünmeye başladı. Elif’in ailesine zarar vermek istemiyordu ama kan davasını da sona erdirmek zorundaydı. Aklına gelen tek çözüm, nikah kıymaktı. Bu, kan davasını sona erdirmenin ve adaleti sağlamanın bir yolu olabilirdi.
Diyar, bu karara varınca, hızla arabasına geri bindi ve köye geri döndü. Oradan hemen bir hoca bulup, dini nikahı kıyacaklarını söyleyerek, onu yanına aldı. Kalbinde hala öfke vardı ama kararlılığı daha baskındı.
Ben, odada ne olacağını bilmeden beklerken, kapının sesiyle irkildim. Kapı açıldığında, Diyar’ı ve yanında bir hocayı gördüm. Gözlerimde korku ve şaşkınlık vardı. Diyar, bana doğru yaklaştı. “Zenan ya da Elif, bu işin sonunu getirmek zorundayız,” dedi sert bir sesle. “Sana dini nikah kıyacağız. Seni kendime eş olarak alacağım. Bu, kan davasını sona erdirmenin tek yolu. Erkek olsan her şey daha farklı olurdu ama bir kadın olduğun için tek çözüm bu. Anneni, babanı düşünüyorsan sen de bunu kabul edeceksin. Yoksa seni değil babanı almak zorunda kalacağım.”
Sözleri beni daha da korkuttu. Ne yapacağımı, ne diyeceğimi bilemedim. Hoca, sessizce bir köşede duruyor, gözleriyle durumu anlamaya çalışıyordu. Diyar, elimi tutarak beni ayağa kaldırdı. Dizlerim titriyordu, ama Diyar’ın gözlerindeki kararlılık, itiraz etmeme izin vermiyordu. Zaten edemezdim de, aksi halde babamın başı belaya girerdi. Ailemi korumak için bu adamla evlenip onun karısı olmayı kabul edecektim.
Hoca, dualarını okurken, Diyar’ın da bu durumdan aslında hiç mutlu olmadığını fark ediyordum ama intikam duygusu gözünü o kadar kör etmişti ki, tek yolun bu olduğuna inanıyordu. Hoca, nikahı kıydıktan sonra evden ayrıldı. “Artık evliyiz, sen artık benim karımsın, bundan sonra yapacağın tek şey bana ve aileme hizmet etmek olacak.” dedi, sesi tehditkar ve soğuktu. Kapıyı kilitlemeden önce bana döndü ve "Gece geri geleceğim," dedi, "Hazırlan ve bekle."
Sözleri beni hem korkuttu hem de şaşkına çevirdi. Ne demek istediğini anlamadım, fakat sonra düşününce aklımdan geçirdiğim şeyin doğru olduğunu gözlerinde gördüm. Onun bu imalı bakışları altında sessizce başımı salladım. Kalbim korkuyla çarpıyordu. Kapıyı kilitleyip ayrıldıktan sonra, sözleri kafamda yankılanıyordu. "Gece geri geleceğim. Hazırlan." Ne demek istediğini anlayamıyordum. Dini nikah kıyılmıştı, ama gece olunca ne yapmayı planladığını bilmiyordum. Sadece hissediyordum, bu evlilik nikahta fazlası olacaktı. Ailem için her şeyi göze alığımdan dolayı, kendimi tüm olasılıklara hazırladım. Ne olacaksa olsun, bir dava varsa ve ben bedelsem, bu bedeli ödeyeceğim.
Karanlık odada beklerken, gözlerim yaşlarla doldu. Ailem için kendimi feda etmeye karar vermiştim, ama bu durumun ne kadar zor olacağını tahmin edememiştim. Gece ilerledikçe, kapının her an açılmasını bekledim. Her küçük seste irkildim, her gölgeye korkuyla baktım. İçimdeki korku ve endişe, beni çaresiz ve zayıf hissettiriyordu. Diyar’ın öfkesiyle nasıl başa çıkacağımı, bu gece neler olacağını bilmiyordum. Beklemekten başka çarem yoktu. Geri geleceğini biliyordum, ama ne zaman ve nasıl geleceğini bilmiyordum.
Saat epey geç olduğunda, kapının açılma sesini duyduğum, kalbim duracakmış gibi oldu. İçeri giren Diyar’ı gördüğümde, gözlerimdeki korkuyu gizleyemedim. Kapıyı kapatıp bana doğru yürüdü. Elinde bir şey tutuyordu. Sessizce bana bir beyaz elbise uzattı.
“Bunu giy,” dedi, sesi soğuk ve emir doluydu.
Elbiseyi titreyen ellerimle aldım ve ne yapacağımı bilmez halde ona baktım. Arkasını dönerek şömineye yöneldi. Odanın içi soğuktu. Şöminenin başına geçip, kibriti çakarak ateşi yaktı. Alevler, odanın karanlığını yavaş yavaş aydınlatırken, içimdeki korku daha da büyüdü.
Elbiseyi giymek için köşeye çekildim. Diyar’ın ise yüzü şömineye, bana sırtını dönmüş hali, onun da aslında tedirgin olduğunu gösteriyordu. Sessizce elbiseyi giyerken onun her hareketini izledim. Arkası dönük olduğu için beni göremiyordu fakat bu şekilde çok masum duruyordu. Giyindikten sonra, karşısına geçtim. Şöminenin alevleri, odanın içindeki sessizliği daha da belirgin hale getiriyordu. Gecenin karanlığında duyulan tek ses, şöminenin çıtırtılarıydı.
Diyar, arkasını dönerek bana baktı. Yerde, yünden yapılmış yer yatağı vardı ve bana orayı göstererek oturmamı söyledi. Daha sonra da şöminenin kenarında duran kırmızı yazmayı uzattı. ‘’ Başına ört bunu.’’ dedi. Şimdi tam bir gelin gibi olmuştum ve kaderime razıydım. ‘’Hazır mısın?’’
Kalbim hızla çarpmaya başladı, gerçekten hazır mıydım? İnsan böyle bir şeye nasıl hazır olur bilemiyorum ki. ‘’Hazır mısın diye sordum?’’ dedi tekrar. Ne olacaksa olsun diye düşünerek kafamı salladım. Sessizlik içinde bana doğru birkaç adım attı. Gözlerim onun gözlerinden kaçıyordu, ama yine de kaçacak bir yerim yoktu. Kalbim korkuyla çarpmaya devam ediyordu. Şöminenin ışığı, odanın karanlığını biraz olsun kırıyordu, ama içimdeki korku ve çaresizlik, bu aydınlığı gölgelemekteydi, her genç kız böyle hissederdi sanırım. Ne yapacağını, ne söyleyeceğini bilmiyordum.
Diyar, gözlerindeki öfkeyi saklamaya çalışırken bana yaklaştı. Her adımında kalbim hızla çarpıyordu. Onunla birlikte olmak zorunda olduğumu bilmek, içimdeki korkuyu ve stresi daha da artırıyordu. Gözlerimden süzülen yaşları silmeye çalışarak, ona baktım. Gözlerinde hala o kararlılık ve öfke vardı, ama yaklaşırken daha nazik görünmeye çalışıyordu.
"Zenan," dedi, sesi daha yumuşak ama hala sert bir tondaydı. "Bu işin başka yolu yok. Ama sana zarar vermek istemiyorum."
Gözlerimdeki korku ve stresle ona bakarken, ellerinin titrediğini fark ettim. Yatağın kenarına, tam yanıma oturdu. Yüzüme dikkatle baktı ve duamı yavaşça kaldırdı, yüzümü avuçları arasına aldı ve ilk önce alnıma bir öpücük kondurdu. Yavaşça elimi tutarak, beni kendisine doğru çekti. Kalbim hızla çarpmaya devam ederken heyecandan ne yapacağımı bilemiyordum ama bir şey yapmak gibi bir derdim de yoktu. Sadece olana razı olmuştum.
"Beni dinle," dedi nazikçe. "Bu durumu ikimiz için de en az acı verici hale getirmeye çalışacağım."
Sözleri biraz olsun içimi rahatlatsa da, hala büyük bir korku ve stres altındaydım. Diyar’ın nazik olmaya çalıştığını görebiliyordum, ama içimdeki korku bu durumu kolaylaştırmıyordu. Her şey ve her yer o kadar sessizdi ki, dışarıdan hiç ses gelmiyordu. Yavaşça yüzümü okşadı, gözlerinde bir parça yumuşama vardı. "Korkma," dedi nazikçe. "Sana zarar vermeyeceğim."
Nazik dokunuşları ve yumuşak sözleri, biraz olsun içimi rahatlatmaya çalışsa da, hala büyük bir stres altındaydım. Diyar’ın gözlerinde, kendisinin de bu durumdan rahatsız olduğunu hissedebiliyordum, ama bu durumdan kaçış yoktu. Yüzüme dokunurken, gözlerimden süzülen yaşları parmaklarıyla sildi. Ardından, yavaşça yüzünü bana yaklaştırdı. Dudakları, benimkilerle buluşmadan önce bir an duraksadı, gözlerimin içine derin ve anlamlı baktı. Gözlerimdeki korkuyu okuyormuş gibi. Derin bir nefes aldım, kalbim hızla çarpmaya devam ediyordu. Diyar, dudaklarını benimkilerle buluşturduğunda, içimde bir karmaşa yaşandı. Öpücüğü, beklediğimden daha yumuşaktı. İlk başta korku ve tereddütle karşılık verdim, ama onun sakin dokunuşları, içimdeki korkuyu biraz olsun hafifletiyordu. Öpücüğünü derinleştirirken, elleri belime sarıldı ve beni daha da yakınlaştırdı. Bu an, benim için hem korkutucu hem de şaşırtıcı derecede rahatlatıcıydı. Normal şartlar altında evlenmiş olsam sanırım yine aynı duyguları hissederdim diye düşünmedim desem yalan olur. Diyar’ın nazik öpücüğü, içimdeki karmaşayı hafifletiyor, ona karşı olan korkumu bir nebze olsun azaltıyordu. Dudaklarımız birbirine kenetlenmişken, sıcak nefesini yanağımda hissettim. Öpücüğü yavaşça boynuma doğru kayarken, içimdeki korkunun yerini şaşırtıcı bir huzur aldı.
Boynuma küçük öpücükler kondururken, elleri belimden yukarı doğru kaydı ve sırtımı nazikçe okşadı. Elbisemin fermuarını açtı ve omuzlarımdan yavaşça aşağı indirdi. Beni tamamen yatağa yatırdığında karşısında tamamen saf bir şekilde duruyordum. Gömleğinin düğmelerini tek tek açtı ve Şöminenin ateşi vücuduna aydınlık verdi. Şimdi oda benim karşımda saf bir şekilde duruyordu. Odayı aydınlatan tek şey ateşin tavana olan yansımasıydı.
Yanıma uzandı ve bana dokunmaya başladı. Dudaklarıma, boynuma, vücuduma. Bu dokunuşlar, içimde bir sıcaklık yaratıyordu ve onun da aynı durumda olduğunu bakışlarından anlayabiliyordum. Gözlerine bakmaya o kadar çekiniyordum ki, yanlış bir hareketimde bana öfkelenip kızmasından korkuyordum. Kontrolü tamamen ona bırakıp kaderime razı olmuştum. Her ne kadar bu duruma mecbur kalsam da, Diyar’ın nazik ve şefkatli yaklaşımı, içimdeki korkuyu hafifletiyordu.
"Zenan," diye fısıldadı kulağıma, sesi bu sefer daha da yumuşak ve şefkat doluydu. "Bu zor bir durum, ama birlikte atlatabiliriz."
Gözlerimden süzülen yaşlarla ona baktım. "Lütfen, bana zarar verme," dedim, ama sesim titrek ve zayıftı.
Diyar, dudaklarını tekrar benimkilerle buluşturdu ve öpücüğü daha derin ve tutkulu hale geldi. Elleri, sırtımdan aşağı doğru kayarak belimi sıkıca sardı. Bu an, benim için hem korkutucu hem de beklenmedik derecede huzur vericiydi. Onunla bu şekilde olmak zorunda kalmak, tek vücut olmak, içimde derin bir karmaşa yaratıyordu, geçmişte daha küçük bir çocukken kan bedeli olarak veriliyorsun ve bu bedeli ödemek zorundasın. Bunu da ağanın karısı olarak, ömür boyu bu aileye hizmet ederek yapmak zorundasın. Ama Diyar’ın dokunuşları, canımı hiç acıtmaması, bu durumu katlanılabilir hale getiriyordu. Bu durum içimde derin bir iz bıraksa da, bu zor anları atlatmaya çalışarak, geceyi geçirdim.