Diyar Ağa ve Zenan'ın karşılaşması

2022 Kelimeler
Kasvetli bir akşamüstü, Şırnak’ın uzak bir köy evinde, karanlık ve izole bir atmosfer hüküm sürüyordu. Evin perdeleri kapalıydı ve içerideki havada ağır bir melankoli asılıydı. Tahta duvarları eski, minderlerle kaplı odada, Elif ve Diyar’ın dini nikahı kıyılacaktı. Elif’in kalbi, içinde bulunduğu duruma karşı koyamayacağı bir hüzünle doluydu, Diyar ise gözlerinde öfkenin aleviyle dolu bakışlarını saklamıyordu. Nikah odası, köy evinin en sessiz ve en karanlık odasıydı. Duvarlara asılmış birkaç eski fotoğraf ve tespihler dışında süssüzdü. Evin ortasında, yere serilmiş büyük bir kilim üzerinde, minderler yerleştirilmişti. Diyar, sert ve kararlı adımlarla içeri girerken, kız arkasından çaresizlikle onu takip etti. Elif’in gözleri, ağlamaktan kızarmış ve yaşlarla doluydu. Nikahı kıyacak hoca, iki tarafın ortasında, minderin üzerine oturmuş, sessizce dualarını okuyordu. Hoca, Diyar’ın öfkesini ve Elif’in çaresizliğini fark ederek, bu kasvetli atmosferin ağırlığını hissetti. Elif, dizlerinin üzerine oturduğunda, sessizce gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı. Diyar, Elif’in karşısına oturarak, gözlerini ondan ayırmadan, hoca ile göz göze geldi. Hocanın sesi, odanın sessizliğinde yankılandı. "Nikahı kıyacak mıyız?" dedi, sesi derin ve ağırdı. Diyar, hocanın sorusuna hemen yanıt verdi, "Evet," diye sertçe karşılık verdi. Gözlerinde, yılların öfkesinin yansıması vardı. Elif ise, bu anın ağırlığı altında eziliyor gibi hissediyordu. Her ne kadar direnmek istese de, içinde bulunduğu durumun çaresizliğini kabullenmek zorunda kaldı. Hoca, dualarını okumaya başladığında, Elif’in gözlerinden akan yaşlar daha da hızlandı. Diyar’ın kararlı duruşu, Elif’in kırılmış ruhunun tam zıttıydı. Duaların ardından, hoca, Diyar’a dönerek, "Diyar Ağa, Elif Hanım’ı eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?" diye sordu. Diyar, gözlerini Elif’in gözlerinden ayırmadan, "Evet, kabul ediyorum," dedi, sesi güçlü ve kararlıydı. İçinde taşıdığı öfke, bu kelimelere yansıyordu. Sonra hoca, Elif’e dönerek aynı soruyu sordu, "Elif Hanım, Diyar Ağa’yı eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?" Elif, bir an duraksadı. Gözleri yaşlarla dolu, kalbi ise acıdan parçalanıyordu. Odanın kasveti, onun çaresizliğini daha da derinleştiriyordu. Derin bir nefes aldı ve gözlerinden süzülen yaşları silmeye çalışarak, "Evet, kabul ediyorum," dedi. Sesi titrek ve acılıydı. Bu kelimeler, onun için bir teslimiyetin ve çaresizliğin sembolüydü. Hoca, nikah duasını okuyarak, nikahın tamamlandığını ilan etti. "Allah sizi hayırlı ve mutlu eylesin," dedi. Kız, hıçkırıklarını bastırmaya çalışarak sessizce ağlamaya devam etti. Ağa ise, gözlerinde hala öfkenin parıltısı ile odada dikiliyordu. Nikahın ardından, hoca sessizce odadan ayrıldı. Elif, gözyaşları içinde, Diyar’a bakarak, "Bu şekilde devam edemeyiz, Diyar. Bu öfke ve acı bizi yok edecek," dedi, sesi yorgun ve çaresizdi. Diyar, Elif’in bu sözlerine karşılık bir şey söylemeden, sadece ona baktı. İçinde taşıdığı intikam duygusu, onun yüreğinde ağır bir yük oluşturuyordu. Bu köy evinde, kasvetin ve hüznün ortasında, Diyar ve Elif’in nikahı kıyıldı. Bu nikah, sadece bir evlilik değil, aynı zamanda iki kırık ruhun çaresizce birbirine bağlanmasının sembolüydü. Odanın sessizliği, Kızın gözyaşları ve adamın öfkesi, bu anın ağırlığını hissettirdi. Şehirden uzak, izole ve kasvetli bu köy evinde, iki insanın kaderi mühürlendi. -ÜÇ GÜN ÖNCE- Diyar Ağa, şirketin geniş ofisinde çalışırken, düşünceleri hep geçmişin acı hatıralarına dönüyordu. Babasının ve abisinin intikamını almak için yıllardır beklemiş, planlar yapmıştı. İçindeki öfke ve kararlılık, her geçen gün daha da büyüyordu. Bir sabah, çalıştığı sırada, adamlarından biri aceleyle odaya girdi. "Efendim, önemli bir haberimiz var. Kanlılarımızın izini bulduk," dedi, sesi heyecan ve endişe doluydu. Diyar, derin bir nefes alarak yerinden kalktı. Gözleri öfkeyle parladı. "Nerede buldunuz? Hemen söyle," dedi, sesi titriyordu. "İstanbul’da, Beykoz’da bir evde yaşıyorlar. Ne yapmamızı emredersiniz?" "Hemen İstanbul’a gidiyoruz. İlk uçakla," dedi, kararlı bir sesle. Adamlarına hiçbir ayrıntıyı açıklamadan, sadece gitmeleri gerektiğini belirtti. Yolda, içindeki öfke daha da büyüyordu. İstanbul’a vardıklarında, vakit kaybetmeden kanlılarının evine doğru yola çıktılar. Aklında tek bir düşünce vardı: Adalet ve intikam. Beykoz’daki eve vardıklarında, arabadan indi ve kapıya doğru yürüdü. Gözlerinde alev alev yanan bir öfke vardı. Kapıya ulaştığında, düşünmeden, tüm gücüyle kapıyı tekmeleyerek kırdı. Kapının kırılma sesi, evin içindekileri neye uğradıklarını şaşırtacak kadar güçlüydü. Kapı büyük bir gürültüyle açıldığında, içeridekiler şok içinde kalmıştı. Öfkeyle içeri girerken, gözleri ateş gibi parlıyordu. Evdekiler, ne olduğunu anlamadan, Diyar’ın sert bakışlarıyla karşılaştılar. "Evin sahibi nerede?" diye bağırdı, sesi bütün evi doldurdu. Evin arka odalarından birinden bir adam çıktı, gözlerinde korku ve şaşkınlık vardı. "Ne istiyorsun? Kim olduğunu sanıyorsun?" diye sordu, sesi titreyerek. "Ben Diyar Ağa. Babamın ve abimin intikamını almak için geldim. Onların kanı yerde kalmayacak!" "Bizimle ne alıp veremediğin var? Bu kadar yıl sonra neden geldin?" "Sizin yüzünüzden ailem parçalandı. Babam ve abim öldü. Şimdi adaleti sağlamanın zamanı geldi." Evin içindekiler, Diyar’ın öfkesinin ve kararlılığının büyüklüğü karşısında sessizce duruyorlardı, içindeki öfkenin her geçen saniye daha da büyüdüğünü hissediyordu. Evin sahibi, gözlerinde korku ve çaresizlikle Diyar’a baktı. "Ne yapmayı planlıyorsun?" diye sordu, sesi titreyerek. "Zenan’ı bulacağım ve hak ettiği cezayı vereceğim. Bu dava burada bitmeyecek." Karı koca, birbirlerine bakarak sessizce konuşmaya başladılar. Kadın, hafifçe titreyerek, "Bu nasıl mümkün olabilir? Bunca yıl sonra bizi nasıl buldular?" dedi, sesi kısık ve endişeliydi. Koca, gözlerini Diyar’dan ayırmadan, karısına, "Bilmiyorum, ama böyle bir hatayı nasıl yaptık? Onları buraya nasıl getirdik?" diye fısıldadı, gözlerinde çaresizlik vardı. Diyar, bu sessiz konuşmayı duyunca öfkeyle bir adım daha attı. "Zenan nerede? Onu hemen teslim edin!" diye bağırdı, sesi bütün evi inletti. "Zenan burada değil." "Yalan söylemeyin! Zenan burada ve onu hemen teslim edeceksiniz!" diye kükredi, gözlerinde öfke ateşiyle. "Lütfen, sakin ol. Zenan bizimle değil, onu kendi ailesine teslim ettik, şuan ne yapıyor, ne durumda hiç bir bilgimizin yok." "Beni aptal yerine koymayın! Zenan’ı hemen getirip teslim edin yoksa burada kimse sağ kalmayacak!" diye tehdit etti, sesi keskin ve kararlıydı. Kadın, gözyaşları içinde, "Zenan’ı kaçırdıklarında ve bize teslim ettiklerinde biz de ne yapacağımızı bilemedik. Bir süre bizimle kaldı... O bizim çocuğumuz gibi oldu. Ona zarar vermeyin," dedi, sesi hıçkırıklarla kesiliyordu. "Zenan bizim kanlımızın çocuğu ve bedel karşılığı ailesinden alındı, size emanet edildi, siz de bize ihanet ettiniz ama şuan bunun zamanı değil. Zamanı geldiğinde bunu da görüşeceğiz, şimdi sıra Zenan da. Onun bedelini ödemesi gerekiyor. Onu hemen getirin!" "Zenan bu meselede masum. O sadece bir çocuktu. Lütfen, bunu düşünün." "Masum mu? Asıl babam ve abim masumdu. Onların kanı yerde kalmayacak. Zenan’ın bedelini ödeyeceği gün geldi!" Aralarındaki tartışma, giderek büyüdü. Diyar’ın öfkesi ve kararlılığı, karı kocanın korku ve çaresizliğiyle çarpışıyordu. Evin içinde yankılanan sesler, bu kasvetli atmosferi daha da ağırlaştırdı. Zenan’ın nerede olduğunu öğrenmek ve ona hak ettiği cezayı vermek, adamın tek amacıydı. Bu yolda kimse ona engel olamayacaktı. Karı koca, korku ve çaresizlik içinde birbirlerine bakarken, kadına doğru bir adım daha attı. Gözleri tehditkar ve kararlı bir ifadeyle doluydu. "Eğer Zenan'ın yerini söylemezseniz, bedeli ödeyecek kişi senin kocan olur," dedi, sesi buz gibi ve keskin bir tehdit içeriyordu. Bunu söylerken adamları ellerini beline atmış ve ceketin altında sakladıkları silah ile korkmalarını bağlamıştı. "Hayır, lütfen, ona zarar verme. Her şeyi söyleyeceğim," Kocası, karısının bu sözlerine karşı çıktı. "Hayır! Ona hiçbir şey söylemeyeceksin!" "Zenan'ın yerini bilmek zorundayım. Eğer söylemezseniz, burada kimse sağ kalmaz." "Tamam, tamam, her şeyi anlatacağım." Kadın, gözleri yaşlı, "Zenan'ı kendi ailesine teslim ettik. Aslında şöyle oldu, ilk başta bizimle birlikteydi. Bir süre biz baktık fakat daha sonra onu bulamamanız için ismini değiştirdik. Daha küçük olduğu için zamanla büyüyüp değiştiğinde onu tanıyamayacağınızı düşündük. Şuan ailesinin yanında ve güvende." "Yerlerini biliyor musun?" Kadın, başını iki yana sallayarak, "Hayır, yerlerini bilmiyorum. Sadece onları bulamamanız için her şeyi yaptık, ilk başlarda sürekli yer değiştirdiler fakat sonralarda dava ile ilgili hiç bir haber almayınca son kez yer değiştirip bize de yerlerini söylemediler." dedi. Diyar, kadının söylediklerini dikkatle dinledi ve bu bilginin peşine düşmeye karar verdi. Evden ayrılırken yüzünde soğuk bir kararlılık vardı. Adamlarından birine dönerek, "Bu evden ayrılmayın ve her hareketlerini izleyin. Özellikle adamı takip edin. O bizi Zenan’a götürecek, sakladıkları bir şey var," dedi. Adamları başlarını sallayarak emirleri aldılar. Gece geç saatlerde, Diyar'ın tahmin ettiği gibi adam evden sessizce çıktı. Kimseye görünmediğini düşünerek, karanlığın içinden hızla ilerliyordu. Diyar ve adamları, sessizce onu takip ediyorlardı. Adam, sokakları geçerek, Zenan’ın ailesinin yaşadığı evin önüne geldi. Kapıya yaklaştı ve dikkatlice çevresine bakındı, ama Diyar ve adamlarının gölgelerde gizlendiğini fark edemedi. Adam kapıyı çaldığında, içerideki Ahmet ve Arzu, gece gelen bu beklenmedik misafir karşısında şaşkına döndüler. Kapıyı açtıklarında, karşılarında yıllar önce kaybettikleri eski bir tanıdıklarını gördüler. Ahmet, "Sen? Bunca yıl sonra burada ne işin var?" diye sordu, sesi hem şaşkın hem de endişeliydi. Adam, sessizce içeri girerek kapıyı kapattı. Nefes nefese kalmış bir şekilde "Size söylemem gereken çok önemli şeyler var," dedi, sesi kısık ve telaşlıydı. Ahmet ve Arzu, bu beklenmedik ziyaretçinin getireceği haberlerden korkarak, birbirlerine baktılar. Adam daha konuşmaya başlamadan, dışarıdan büyük bir gürültü duyuldu. Diyar, kapıyı öfkeyle tekmeleyerek kırdı ve içeri girdi. "Sizi buldum!" diye haykırdı, sesi öfke ve zafer doluydu. Gözleri, odadaki herkesin üzerine kararlı ve tehditkar bir şekilde gezindi. Ahmet ve Arzu, Diyar'ı karşılarında görünce korkuyla geriye çekildiler. "Diyar Ağa... Burada ne işin var?" diye sordu Ahmet, sesi titreyerek. "Zenan’ın yerini öğrenmek için buradayım. Onu bulacağım ve hak ettiği cezayı vereceğim." Adam, çaresizlik içinde Diyar’a bakarak, "Ben onları korumaya çalışıyordum. Lütfen, bana zarar verme," diye yalvardı. Diyar, adamın bu sözlerine aldırış etmeden, Ahmet ve Arzu'ya döndü. "Zenan nerede? Onu hemen teslim edin!" diye bağırdı, sesi bütün evi inletti. Arzu, gözlerinde korku ve çaresizlikle, "Zenan bizimle değil, yurt dışına gitti, oraya gönderdik" dedi, sesi titrek ve hıçkırıklarla kesiliyordu. "Yalan söylemeyin! Zenan’ı hemen getirin!" diye kükredi. Gece geç saatlerde, Elif, uzun ve yorucu Şırnak tatilinden yeni dönmüş olmanın verdiği yorgunlukla derin bir uykudaydı. Odasında huzurla uyuyordu, fakat gece boyunca yükselen sesler ve bağırışlar onu uyandırdı. Ne olduğunu anlamaya çalışarak yavaşça yataktan kalktı ve odadan çıkıp salona doğru ilerledi. Salonun kapısını açtığında, karşısında bir grup yabancı insan gördü. Gözleri korku ve şaşkınlıkla dolu olan Elif, tanımadığı bu insanların arasında anne ve babasını gördü. Diyar Ağa'nın karşısında çaresizce duruyorlardı. Diyar, bir an Elif'i fark etmedi, gözleri hala öfkeyle Ahmet ve Arzu'daydı. "Zenan nerede? Onu hemen getirin!" Elif, bu sözleri duyunca korkuyla geri adım attı. "Ne oluyor burada? Siz kimsiniz?" Diyar, Elif'in sesini duyduğunda bir an duraksadı ve ona döndü. Gözlerinde şaşkınlık ve öfke karışımı bir ifade belirdi. "Sen... Sen kimsin?" diye sordu, gözlerini Elif'e dikip. Ahmet, Elif'in durumunu fark ederek, "Lütfen, Elif'i bırak. O hiçbir şey bilmiyor," dedi, sesi yalvarır bir tondaydı. "Elif mi? Bu isimle mi sakladınız Zenan'ı?" "Zenan mı? Benim adım Elif. Ne diyorsunuz?" Diyar Ağa, genç kızın karşısında dururken gözlerinde şaşkınlık karışımı bir ifade vardı. Zenan'ın bir erkek olduğunu düşündüğü için, karşısında genç ve güzel bir kız görmek onu tamamen hazırlıksız yakalamıştı. "Sen... Zenan’sın," diye mırıldandı, gözleri Elif’i dikkatlice süzerek. "Ama sen bir kızsın." "Evet Ben bir kızım, benim adım Elif. Ben Zenan değilim. Ne diyorsunuz?" Sesi korku ve şaşkınlıkla doluydu. Diyar, bir an için şaşkınlıkla kararsız kaldı, fakat içindeki öfke ve intikam duygusu hızla geri döndü. "Bu durum değişmez," dedi sert bir sesle. "Senin ailen, benim abimi ve babamı öldürdü. Bu yüzden, aramızda bir kan davası var." "Lütfen, beni dinleyin. Ben bu olaylarla ilgili hiçbir şey bilmiyorum. Bence siz karıştırıyorsun, böyle bir şey olmuş olamaz. Ayrıca kaçıncı yüzyıl bu, kan davası da neymiş, adalet denen bir şey var ve bunu sağlayan kurumlar var. Bu benim suçum değil." "Senin ailenin bana ve aileme ödettiği bedel çok büyük. Abim ve babam öldürüldü. Şimdi, bu kan davasını sona erdirmek için bir bedel ödemek zorundalar. Seni kan bedeli olarak bana verecekler." Elif, bu sözleri duyduğunda dehşete kapıldı. "Ne? Bu mümkün değil. Böyle bir şey olmuş olamaz. Anne, baba siz de konuşsanıza, inkar etseniz. Neden susuyorsunuz? Lütfen, bana zarar verme." "Eğer seni kan bedeli olarak vermezlerse, babanı alacağım. Bu intikamın başka bir yolu yok." Ahmet, gözyaşları içinde Diyar’a yaklaştı. "Lütfen, Elif masum. Ona zarar verme. Bu meseleyi başka bir şekilde çözebiliriz." "Elif, biz seni korumaya çalıştık. Senin adın aslın Zenan, ismini değiştirdik, belki böyle yaparsak seni korur diye düşündük ama işimizi buldular." "Ne? Bu nasıl mümkün olabilir? Bunca yıl bana yalan mı söylediniz?" Diyar, bu itirafın ardından öfkesini kontrol etmeye çalışarak Elif'e yaklaştı. "Zenan ya da Elif, senin kim olduğun önemli değil. Bu dava bizim için bitmedi. Babamın ve abimin intikamını almak zorundayım." Bir an duraksadı, gözlerinde bir kararsızlık belirdi. "Zenan, yani Elif, bu iş burada bitmeyecek. Adalet sağlanacak ve bunun da tek yolu sensin." dedi, gözlerini genç kızdan ayırmadan. Ama nasıl yapacağı konusunda hiç bir fikri yoktu. Karşısında erkek yerine bir kız vardı ve bu töreye uymazdı. Bu çarpıcı karşılaşma, Elif'in hayatındaki büyük bir sırrı ortaya çıkardı ve Diyar'ın intikam yolculuğunda yeni bir dönüm noktası oldu. Elif, gözyaşları içinde, hayatının bir yalan üzerine kurulduğunu öğrenmenin şokuyla ve Diyar'ın öfkesinin hedefi olmanın korkusuyla baş başa kaldı. Ahmet ve Arzu ise, Elif'i korumak için ellerinden geleni yapmaya kararlıydılar. Başarılı olurlar mı orasını kimse bilemezdi.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE