Bölüm 6:Geçmişin Gölgesi

635 Kelimeler
Simya’nın babası, gençlik yıllarında kendi aşiretinin ve ailesinin kurallarına meydan okuyan yiğit ve cesur bir adamdı. Aşiretinin onaylamadığı, köyde güzelliğiyle tanınan ama soylu bir geçmişe sahip olmayan bir kızı, yani Simya’nın annesini kaçırarak onunla evlendiğinde, herkes onların büyük bir hata yaptığını düşünmüştü. Ancak bu evlilik, hayal edilenin aksine bir aşk hikayesine dönüşmüş, iki genç, tüm zorluklara rağmen birlikte güçlü bir hayat kurmuştu. Simya’nın annesi, neşeli ve sevgi dolu bir kadındı. Küçük evlerinde yankılanan kahkahalar, çiftin tüm dünyasını dolduruyordu. Simya doğduğunda ise bu mutluluk bir kat daha arttı. Evin duvarları, küçük kızın ilk çığlıkları ve gülüşleriyle şenlenirken, ailesi onun geleceği için hayaller kuruyordu. Ancak bu masal, ansızın gelen bir hastalıkla gölgelendi. Simya daha ilkokula başlamadan, annesi kansere yakalandı. Hastalık hızla ilerledi ve tüm çabalara rağmen Simya’nın annesi hayatını kaybetti. Simya’nın babası, eşinin mezarı başında kızına bir söz verdi. “Bu hayatta bir daha kimseyi sevemem, kızım,” dedi. “Annen bir taneydi, sen de benim tek hazinemsin. Bir daha evlenmeyeceğim.” Bu sözden sonra, akrabalarla bağlar iyice koptu. Aşiret, bu durumu bir utanç olarak görüyordu, çünkü hem annesiyle olan evlilik hem de babasının yalnız kalma kararı, aşiretin geleneklerine tamamen aykırıydı. Simya ve babası, iki kişilik bir dünya kurarak hayata tutundular. Küçük evlerinde kendi mutluluklarını yarattılar. Babası, ona hem anne hem baba olmaya çalıştı. Simya’nın kahkahaları, o eve mutluluk getiren tek şey oldu. Simya’nın hayatı, o sıcak yaz akşamında bir anda altüst oldu. Babası, bir düğünde, aşiretinden birkaç kişiyle otururken olay patlak verdi. İbrahim, bir süredir içinde biriken intikam ateşiyle oradaydı. Silahını, babasının yanında oturan adam için doğrultmuştu. İbrahim’in hedefi, kan davası güttüğü o adamdı. Ancak işler korkunç bir şekilde ters gitti. İbrahim’in silahından çıkan kurşun, hedefi yerine Simya’nın babasına isabet etti. O an, düğün meydanı bir anda sessizliğe büründü. Herkes şok içindeydi. Simya’nın babası yere yığılırken, İbrahim silahı elinde sıkıca tutuyor ve etrafındaki haykırışları duymazdan geliyordu... Simya, babasının cenazesinde tek başına kalakaldı. Annesinin mezarının yanına defnedilen babasına bakarken, içindeki yalnızlık hissi dayanılmaz hale geldi. Hayatında kalan tek kişi, artık yoktu. Küçük dünyası, bir anda paramparça olmuştu. Olaydan sonra, hem İbrahim’in hem de Simya’nın ailesi bir araya geldi. Aşiretler, bu tür bir durumu ancak kendi içlerinde çözebilirlerdi. Adaletin sağlanması ve olayın kapanması için bir yol bulunmalıydı. Toplantıda, Simya’nın durumu konuşuldu. Genç kızın hiçbir yakını yoktu, olan uzak akrabaları da onu sahiplenmek istemedi. Bunun üzerine, İbrahim’in Simya’yla evlenmesi gerektiğine karar verildi. Böylece hem İbrahim’in ailesi, kızın sorumluluğunu alacak, hem de olayın kan davasına dönüşmesi önlenmiş olacaktı. İbrahim, bu fikre şiddetle karşı çıktı. “Ben onun babasıni vurmak istemedim,” dedi öfkeyle. “Böyle bir evlilik yapamam.” Ancak aşiret büyükleri kararlıydı. “Kızı ortada bırakamazsın. Karar verildi. Eğer sen onu almazsan, bu mesele daha büyük bir savaşa dönüşür. Onu hem koruyacak hem de kanı temizleyeceksin.” İbrahim’in gözleri karardı. İçindeki suçluluk duygusu, bu evliliği kabul etmek zorunda bıraktı. Evet, babasının ölümünde bir kazayla bile olsa onun payı vardı. Simya’yla mecburen de olsa evlenmek ve onu yalnız bırakmamak zorundaydı. Simya, bu karar verilirken hiçbir şey söylemedi. Zaten söylenecek bir şeyi yoktu. Ağlamaktan içi kurumuştu. Babasının mezarına son kez bakarak, sessizce kaderine boyun eğdi. Aşiretlerin kararına itiraz etmesi mümkün değildi. Hayatında her şey kontrolünden çıkmıştı. Simya, yapılan üstün körü düğünden sonra sessiz bir şekilde İbrahim’in konağına getirildiğinde, içinde bir boşluk vardı. O güne kadar babasıyla kurduğu hayat, bir anda elinden alınmıştı. Şimdi, hiç tanımadığı insanlarla dolu bir konakta, istemediği bir hayatın içine itilmişti. İbrahim ise Simya’nın yüzüne bakmamaya çalışıyor, bu evliliği sadece bir zorunluluk olarak görüyordu. Ancak kendi içinde, ona dokunmamaya dair bir karar almıştı. Babası bir yana, genç kızın da hayatını mahvettiğini biliyordu ve bu yüzden ona dokunarak daha fazla zarar vermek istemiyordu. Böylece, iki insanın da hayatını kökten değiştiren bu olayın ardından, İbrahim ve Simya istemedikleri bir hayatın içinde kendilerini buldular. Ancak geçmişin gölgesi, her an üzerlerinde dolaşıyor ve Mihriban Hanım her fırsatta Simya’nın konumunu onun yüzüne vuruyordu...
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE