Bölüm 21:Kulak Misafiri

488 Kelimeler
Sabahın erken saatlerinde, güneşin ilk ışıkları konağın pencerelerinden süzülmeye başlamışken İbrahim gözlerini açtı. Yanında uyuyan Simya’nın masum yüzüne kısa bir bakış attı. Kalbindeki karmaşa, dün geceyi hatırladıkça daha da derinleşiyordu. Onun küçük ve narin bedeniyle olan yakınlık, kendisine inanılmaz zevk verirken onun canını acıtıyor olmalıydı. Fakat vücudu, bu sabah da zihninden bağımsız bir tepkiyle onu uyandırmıştı. Ereksiyon olmuş erkekliğinin verdiği rahatsızlıkla kaşlarını çattı ve sessizce yataktan kalktı. Simya’yı uyandırmadan giyindi ve odadan çıktı. Mutfağa yönelerek kahvaltıya oturmadan hızlıca bir şeyler atıştırdı. Mihriban Hanım, İbrahim’in bu kadar erken kalkıp kahvaltı etmesine alışık olmadığı için şaşkınlıkla bir şey demeden onu izliyordu. İbrahim ise kafasını toparlamak için çayını yudumluyor, çıkmak için hazırlık yapıyordu. Tam çıkmak üzereyken, Simya da kapıdan içeri girdi. Gözlerinde uykudan bir ağırlık vardı ama yüzü dünden farklıydı; daha sıcak, daha huzurluydu. İbrahim onun gelişini fark edince, yüzünde hafif bir gülümseme belirdi. İçindeki arzuyu ve dünkü sabrına olan takdirini gizlemeden, ona sessiz bir şekilde aferin dercesine baktı. Simya, İbrahim’in bu bakışı karşısında utanarak yere baktı ve hafifçe gülümsedi. Sessizce sofraya oturup kahvaltısını etmeye başladı. İbrahim, onun bu masumiyetine bir an daha bakıp iç çekti ve kendini toparlayarak kapıya yöneldi. Gün akşama yaklaşırken konağın bahçesinde hareketlilik vardı. Hizmetçiler koşuşturuyor, Fatma ve diğerleri mutfakta yemek hazırlıklarıyla uğraşıyordu. Bu sırada Simya’nın yengesi yine konağa gelmişti. Elinde bir çanta vardı ve onu görür görmez Simya’nın yanına gidip, “Bunlar senin için,” diyerek çantadan çıkardığı bir kutuyu uzattı. Simya kutuyu alıp baktığında bunun doğum kontrol hapları olduğunu gördü. İçinde bir huzursuzluk hissetti ama bunu belli etmeden kutuyu elinde tuttu. Gözlerini yengesinden kaçırarak, “Bunlara gerek yok, yenge,” dedi. Yengesi, Simya’nın bu cevabı karşısında kaşlarını çattı. Şaşkınlıkla, “Ne demek gerek yok? Babanın katilinin çocuğunu mu doğurmaya niyetlisin?” diye sordu. Sesinde hem kızgınlık hem de merak vardı. Simya, gözlerini yere indirerek, sessiz ama kararlı bir sesle cevap verdi: “Yenge, İbrahim bana daha elini sürmedi.” Yengesinin yüzü şokla kasıldı. Elini ağzına götürerek bir süre konuşamadı. “Ne diyorsun sen, Simya? Sen hâlâ...” diye kekeledi ama cümlesini tamamlayamadı. Simya sadece başını salladı. Yengesinin bu tepkisi karşısında kendini kötü hissetti ama söylediklerinin doğru olduğunu biliyordu. O sırada, bu konuşmayı gizlice dinleyen biri daha vardı. Bahçeye açılan kapının hemen yanında durmuş, her kelimeyi dikkatle dinlemişti. Bu kişi, Simya ve yengesi farkında olmadığı için sessizce oradan uzaklaştı, ancak duydukları şok içindeki zihninde sessizce yankılanıyordu. Simya ise yengesiyle olan bu kısa görüşmeden sonra kendini daha da huzursuz hissetti. Yengesinin sözleri kulağında yankılanıyordu: *“Babanın katilinin çocuğunu mu doğurmaya niyetlisin?”* Bu sözler, geçmişin karanlık gölgelerini tekrar gözlerinin önüne getirmişti. Babasının katiline aşık olduğunu ve geceleri onun kollarında kıvrandığını duysa ne derdi acaba? Hissettiği utanç, İbrahim’in ona karşı olan tutumu ve davranışlarıyla karışarak içinde bir fırtına yaratıyordu. Simya, odasına çekilip yalnız kalmayı tercih etti. Kutuyu sessizce komodinin alt çekmecelerinden birine koydu ve yatağa uzandı. Aklı İbrahim’deydi; onun bakışları, dokunuşları ve hatta sessizliği bile, içindeki duyguların her geçen gün daha karmaşık hale gelmesine neden oluyordu.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE