Tıp öğrencisi Umay ve İtalyan Mafyası Petro'un tehlike dolu aşk hikayesini yaşamaya hazır mıyız? Ve tavşan kurtun inine girer... Evlilik aşamasında olan Umay isteme merasimine gelmeyen sevgilisini bulmak için Samsun'a gider. İsteme ve nişan merasiminde olması gereken Eren, motosiklet yarışında şampiyonluğunu kucağında ki kız ile öpüşerek kutlarken Umay onları görür. İliklerindeki kanın çekildiğini düşünür, bedenini arsız bir titreşim sarar, gurur vücudunu talan eder ve Eren'in kucağındaki kızı saçlarından çekip yere serer. Umay'ı gören Eren ilk saniyeler afallasada suratına inen tokata mani olamaz... Yeni kararlar aldı ve yeni yeminler etti Umay! Her şeyi göze alarak sevdiklerini ve memleketini hiç düşünmeden terk ederek İtalya'ya gittiğinde bilmiyordu artık hayatının bir mafya babasının iki dudağı arasında olduğunu...

Özel uçağa bindiklerinde Alptekin Ahu’ya döner ve tehlike saçan bir ses tonu ile “Artık benim soyadımı taşıyorsun ve soyadıma yakışır şekilde hareket edeceksin. Hiçbir erkeği senin beş metre yakında bile görmeyeceğim Ahu. Beni ne eski kırığın Serhat’la bir tut nede aşığın olan Yılmaz ile!” diye tiksinerek konuştu. “Yılmaz mı aşığım mı?” diye şaşkınca baktı Ahu. Bu adam ne diyordu böyle. “Bir daha seni hiçbir erkekle konu her ne olursa olsun bir arada görmeyeceğim!” “İyi de Yılmaz benim..” daha cümlesini tamamlayamadan, “Kes sesini Ahu, eğer canını acıtmamı istemiyorsan ağzından adımdan başka hiçbir erkeğin ismi dökülmeyecek! Senin gibi erkek delisi ucuz bir kadın ile evlendiğime beni pişman etme. Sana katlanıyorsam eğer bunun tek sebebi karnında taşıdığın bebeğimdir!” diye bağırdığında uçaktaki hostes korku ile irkilmişti. Ahu bakışlarını korku ile karşısındaki adamdan kaçırdığın da kalbindeki hostesle bakıştılar. Hostes Ahu'ya üzgün gözlerle bakıyordu. Ahu daha ne kadar aşağılanabilirdi ki… Asıl cehennem şimdi başlıyordu ve şuan yaşadığı Ahu'nun başına geleceklerin ön habercisiydi... ***

İki erkek kardeşin birbirleri ile haberleri olmadan farklı zamanda gördükleri aynı kadına aşık olmaları ile birbirini çok seven abi kardeşin arasını Azra bozmuş olacaktır. Baskıcı ve dominant bir ailede büyüyen Azra aile şirketlerinin yönetim kurulu başkanı olması için doğduğu günden itibaren bu amaçla yetiştiriliyordu. Orta Doğu Teknik Üniversitesi işletme bölümünü bitirmiş yüksek lisans için İsviçre'de eğitimine huzurla devam ediyordu. Taki bir gün okulun Play boyu olan Emirhan Aslansoy'un bir iddia uğruna gözünü Azra Haznedar'a çevirene kadar. Murathan Aslansoy aile şirketi ABD'deye yeni bir şube açması sebebiyle 4 senedir orada canla başla çalışıyordu. Babasının geçirdiği kalp krizi yüzünden apar topar Kıbrıs’a döner ve buradaki şirketin yönetim kurulu başkanı olarak o koltuğa oturur. Murathan Amerikadan dönmek için bindiği uçakta yanına bir kız oturur. Kız aslında o kadar güzel değildir ama öyle güçlü bir aurası vardı ki Murathan yolculuk boyunca gözlerini bu kızdan alamaz. Yönetim kurulu başkanlığı koltuğuna oturduğunda onun için asiste edilen kızın uçakta yanına oturduğu kız olma şoku ile asistanı Azra'ya yavaş yavaş bağlanır ve aşık olur. Murathan ve Emirhan Aslansoy kardeşlerin bilmediği bir şey vardır asistan Azra babalarının en yakın arkadaşı ve Kıbrıs’ın gayrimenkul piyasasında en önde olan şirketin sahibi Ahmet Haznedar'ın kızı olduğudur. İki aşık kardeş ve bu duygulardan bihaber olan Azra babasının gözüne girebilmek için aldığı onca eğitime rağmen bir şirkette asistan olarak işe başlaması ile hikayemiz başlıyor...

Binbaşı Tuğrul Özçelik sınır ötesi harekatına katıldığın da helikopterin vurulması ile ıssız bir dağ yamacıma düşer. Bu düşüş ile bilincini kaybeden binbaşı, taşralı bir şifacı kız tarafından bulunur. Gözleri hariç hiç bir yeri görünmeyen kanlar içinde kalmış adamı gören İnci Türkmen önce korkar, sonra kendi kanına bulanmış parmağındaki ay yıldız yüzüğü görünce onun Türk askeri olduğunu anlar ve onu evine taşıyarak yaralarını sarmaya başlar. Binbaşı Tuğrul Özçelik ile şifacı kız İnci Türkmen'in yollarını kader bu şekilde bir araya getirir.

İş adamı babasının infazindan sonra babasının kendisine vasiyet bıraktığı mektup ve madalyayı alarak, babasının gitmesini istediği aileye ulaşmak için Adana'dan kalkan ilk uçakla KKTC'ye giden Hazel, bilmiyordu gideceği aileye gelin olduğunu. Adnan Korkmazer kibrine yenik düşüp kendi infazını onayladığında küçük kızını korumak için birlikte savaştığı asker arkadaşına eskiden verdiği sözü yerine getirmek için kızını KKTC İç İşleri Bakanı olan Mehmet Eroğlu'na gelin olarak yollar. İyi biliyordu hatta emindi Mehmet kızına sahip çıkacak onu koruyup kollayacaktı. Hazel biçare çaldı Mehmet Eroğlu nun kapısını. Bundan sonra hayatı ne yönde gidecekti hiç bir fikri yoktu. Tek arzusu Mehmet beyin onu hatırlayıp evine kabul etmesiydi yoksa Servet Engindağ onu bulduğu andan başı fena halde derde girecekti.

Ödül boğazına dayanan keskin bıçağın soğuk teması ile irkilir. O sadece öğrencilerinin daha iyi şartlarda eğitim almasını istiyorken, şimdi ise teröristler tarafından kaçırılmış, ölümle burun buruna kalmıştı. Yüreğinde büyük bir hayal kırıklığı peyda olmuştu bile, bu böyle olmamalıydı. Ölümden gram korkmuyordu ama hayallerini gerçekleştirmeden şerefsiz bir teröristin elinden ölmek gururuna dokunuyordu. Ne zaman çaresiz hissetse başlardı sessizce türkü mırıldanmaya... Biranda, kamuflaj giyinmiş, tamamen siyahlar içerisindeki üç kişi ellerinde silahla karşına dikildiğinde, iki farklı düşmanın karşı karşıya olduğunu anladı. Tam ümitlerinin tükendiğini hissettiğinde o tanıdık okyanus kokusu burnuna ilişmişti... Hayretle o kocaman kahve gözlerini açıp, bakışlarını dikkatle karşısında duran kamuflajlı lacivert gözlü adama dikti... "Söyle Hakkı ağaya kızını kurtaramadığı gibi örtmeni de kurtaramayacak" bu cümle ortamda ki ilk ve son konuşma olmuştu. Üç saniyede o kamuflajlı kişi odadaki tüm teröristleri alınlarına tek kurşun atarak indirmişti bile... Yaşadığı korku dolu anlara daha fazla dayanamayan Ödül, vücut kontrolünü kaybederek yere yıkılacağı sırada kamuflaj içinde olan Türk istihbarat Ajanı ve Şanlıurfa'nın Haşimoğlu Aşiretinin gelecekteki veliaht ağası olan Cesur Haşimoğlu onu tek hamlede kucaklar, son derece sakin ve rahatlatıcı bir ses tonu ile "Korkma güvendesin" der.. Tabi ki kimliğini açık etmediğini düşünüyordur ama Ödül onu kokusu ve lacivert okyanus gözlerinden çoktan tanımıştı bile..

Lefkoşa'nın ara sokaklarına daldım. O kadar hızlı adımlar atıyordum ki, buna koşuyor da denebilir. Yüreğimin atışlarını ağzımda hissediyorum. Heyecan.. Korku.. Panikleyen bedenime söz geçiremiyorum. Sadece hızla ilerliyordum. 15: 30 olmasına çok az kalmıştı. Yetişmek zorundaydım, başka fırsatım olmayacaktı. Bugün son gündü.. zihnimde ise tam bir cümbüş vardi. saniyede elli farklı senaryo kuruyordum. Ya Yusuf manyağı ile evlenecektim, ya da bu evlilikten kaçıp hayalimi gerçeklerstirecektim..