Aşk Ateşi

1330 Words
Pırıl.... Mahmut ve Arzu'nun en küçük çocukları ve tek kızları. Mehmet ve Poyraz'dan sonra dünyaya gelmiş ve babasının kız çocuğu diyerek aşırı kuruyarak büyüttüğü kızı. Her gittiği yere abileri ile gitmek zorunda kalmış ve onların koyduğu sınırlarda yaşamış. Her an hata yapacakmış gibi bakan ailesi yüzünden içine kapanık, çekingen ve istediğini dillendiremiyen biri olmuş. Biraz olsun nefes aldığı okul hayatı da bitince evden çıkamamıştı. Kız çocuğu olduğu içinde artık tek bir konu vardı. Evlenmek... Ne istediği sorulmadığı gibi sevip sevmediği de hakkında da fikri alınmamıştı. Ailesinin karar verdiği kişiyle, yani teyzesinin oğluyla evlenecekti. Daha yirmisine varmamıştı ve onu sevmiyordu. Bunu söyleme şansı olmadığı gibi itiraz hakkı da yoktu. Annesinin ve teyzesinin, evlendikten sonra her şey yoluna girer laflarını anlamıyordu. Kuzeni yani Rıdvan'ı sevmiyordu. İçinde attığı çığlıkları duyan olmadığı gibi herkes onun adına kararlar veriyordu. Rıdvan askere gitmeden önce söz kesilecek dönünce de düğün yapılacaktı. İstemediği bir sona sürüklenirken kurtuluş yolu da yoktu. Babası ve abileri zaten dinlemezdi. Annesi de durumdan gayet memnun olduğu için kızının ne düşündüğünü hiç sormuyordu. """"""""""" Pırıl annesinin sesini duymasıyla yataktan sıçradı. Saatin kaç olduğunu bildiği için hemen kalktı. Üstünü değiştirdiği gibi de banyoya geçti. Elini yüzünü yıkadığında aynada şişmiş gözlerine baktı. Her gece odasına geçince gizli gizli kitap okuduğu için geç yatıyordu. Hayatında tek zevk aldığı bu olduğu içinde geceler kaçtığı yer oluyordu. Yoksa olanları düşünmekten kafayı yiyebilirdi. Daha yirmisine varmamıştı, ama kendini çok yaşlı hissediyordu. Daha fazla oyalanmadan banyodan çıkıp mutfağa geçti. Annesinin kahvaltı hazırladığını görünce yardıma girişti. -Bir günde kendin uyansan olmuyor. Saat kaç oldu farkında mısın? Onu dinleyen olmadığı için her şeyi kabul eder hale dönmüştü. Annesine bakmadan "Haklısın."dedi. Sesi her zaman ki gibi az çıkmıştı. Yüksek çıksa da bir şey değişmediğini düşündüğü günden beri de 'sessiz' olarak adlandırılmıştı. Arzu kızının sessiz sessiz konuşmasından hiç hoşlanmıyordu. Dönüp "Yarın bir gün evleneceksin. Tembel kadını kimse sevmez." dedi. Kızına her şeyi öğretmesine rağmen ağırkanlı olmasını anlamıyordu. Böyle devam ederse ileride millete kendilerini rezil edecekti. Pırıl buna da hiç tepki vermedi. Her gün aynı şeyi duymaktan sıkılmıştı. Evlenmeyeceğim diye bağırmak istese de dişini sıkıp işine devam etti. -Sabah sabah yine ne oluyor? Mahmut mutfağa girdiğinde kızı tabakları masaya koyuyordu. Geçip oturdu ve karısına baktı. Arzu da hazırladıklarını koyarken "Bir şey olmuyor. Pırıl, abinler kalkmış mı bir sor bakalım?"dedi. Ailesinin sanayide bir dükkanı vardı. Kapı, pencere işi yapıyorlardı. İki abisi de babasıyla çalışıyordu. Evleri de yakında olduğu için her sabah birlikte gidiyorlardı. Telefonu çıkarıp iki yengesine mesaj attı. Onlar da buna alışkın olduğu için çok geçmeden cevap gelirdi. Büyük abisi yani Mehmet, Emine ile evliydi ve iki çocuğu vardı. Küçük abisi de Rabia ile evliydi. Onunda bir çocuğu vardı. İki yengesi de görücü usulü ile gelin alınmıştı. Araları kötü değildi, ama yakında sayılmazdı. Zaten temizlik, yemek ve çocuk ile günü tamamlıyorlardı. Sonra da her akşam birlikte yemek yedikleri içinde buraya geliyorlardı. Telefonu bırakıp çayları koydu ve masaya oturdu. Tam kahvaltıya başlayacakları anda annesinin telefonu çaldı. Hayırdır inşallah dedikten sonra açtığını gördü. -Günaydın Zehra. Duyduğu isimle dikkatini verdi. İki amcası vardı. Biri Osman ve onun eşi Nurcihan'dı. İki kızları vardı. En büyük amcası ve en sevdiği ise Ecevit'ti. Babasının ona benzemesini çok isterdi. Ecevit amcası yani Zehra yengesinin eşi çok anlayışlı bir babaydı. Kuzenleri Burçin, Kıraç, Alp ve Bengü'nün şanslı olduğunu düşünüyordu. Onları dinleyen, değer veren bir babaları ve anneleri vardı. Her şeyi birlikte konuşuyorlardı ve kararlarına saygı duyarlardı. Kendi ailesi için mümkün olmayan bir şey olsa da özeniyordu. Annesinin "Babasına sorayım."demesiyle merakla baktı. Yengesi bir şey mi istemişti? Eğer yanına çağırdıysa severek giderdi. Onunla geçirdiği zamanları çok seviyordu. Kendi çok konuşmasa da yengesini dinlemek güzel oluyordu. Annesi kapatınca ne diyecek diye bekledi. -Zehra'nın dünürleri gelecek biliyorsun. -Bu sefer hangisi geliyormuş? -Alp evlenecek ya onunkiler geliyormuş. Pırıl yanıma gelse olur mu diyor? Heyecanla babasına döndü. Gitmek çok istiyordu. Dün akşam geleceklerini duymuştu. Hem yengesine yardım ederdi hem de kuzenlerini görmüş olurdu. Bengü burada olsa arada onu kaçırır ya da yanına gelirdi. Annesine ve babasına inat da kalırdı. Ailesi amcasının çocuklarını pek sevmiyorlardı. Onlara göre dördü de şımarıktı. Babasına göre abisi yanlış yapıyordu. Kızlarını başıboş bırakıyor, oğullarına da çok yüz veriyordu. Mahmut yollamak istemese de "Gitsin, ama akşam erken gelsin."dedi. Arzu da eltisine ayıp olmasın diye yollayacaktı. Yoksa kızının onların çocukları ile yakın olmasını istemiyordu. Hepsi başka kafadaydı ve eltisi hiç birine karışmıyordu. Hele en küçükleri tam bir şımarık kızdı. -Akşam oğlanlardan birini yollayıp aldırırım. Pırıl sevinse de belli etmedi. Hemen kahvaltısını yapıp çıkmalıydı. Karnını doyurduktan sonra önce mutfağı topladı. Annesini sinir etmeden çıkmak iyi olurdu. Sonrada evin içinde gezip yapılacak iş varsa halletti. Odasına geçtiğinde üstünü değiştirmek için dolabını açtı. Öyle çok açık giyinen biri değildi, ama kıyafetlerine bile sınır koyulması hiç hoşuna gitmiyordu. Ailesi evin dışında pantolon giymesine izin vermediği için genelde elbise giyiyordu. Bahar ayında oldukları için ona uygun bir elbiseyi aldı. Hemen giyip her zaman ki gibi saçlarını topladı. Hazır olduğunda çantasına telefonu koyup odadan çıktı. Annesi de banyodan çıktığı için "Ben yengeme gidiyorum."dedi. Bakışları üstünü bulduğunda "Oyalanmadan git." demesiyle kıyafetinin onay aldığını anladı. Sokağa çıktığında nefes almak gibiydi. Evden pek çıkamıyordu. Öyle bir imkan olursa da abileri eşlik ettiği içinde bu nadir zamanlardan biriydi. Yengesinin evi yürüme mesafesinde olunca etrafına baka baka ilerledi. Apartmanın önüne varınca da zile bastı ve açılınca da içeri girdi. Zehra, Pırıl'ı kapıda karşıladı. Aslında kardeşleri yardıma geliriz demişti, ama Pırıl'ı uzun zamandır görmediği için misafirleri mazeret etmişti. Dün hazırlık yapmışlardı. Geri kalanı onunla yapıp birazda zaman geçirmek istiyordu. Evden çıkamadığını bildiği içinde iyi gelir diye düşünmüştü. -Hoş geldin kızım. Pırıl gülümseyerek yaklaştı. "Hoş bulduk yenge." İçeri girdiğinde Ecevit de geldi. Yeğenine sarılıp "Nasılsın Pırıl'ım?"dedi. Kardeşine kızını üzdüğü için çok kızıyordu, ama dinleyen yoktu. Kızı eve hapsetmişler gerek olmadıkça çıkarmıyorlardı. Elinden bir şey gelse çekip alırdı, ama kardeşini de ezemiyordu. -İyiyim amca. Kuzenler gelecekmiş. -Evet baya kalabalık misafir bekliyoruz. Biliyorsun Alp abin nişanlandı. Alanya da yüzük takıldığını duymuşlardı. Bu sefer aile arasında olduğu için kimse katılmamıştı. Bakışları ile onaylayınca amcası "İşte kızın ailesi gelecek. Bir de Burçin ablanın kayınbabasını da davet ettik."dedi. -Bey kapıda kaldık, mutfağa geçelim. Hem konuşuruz hem de yemekleri yaparız. Pırıl amcası yürütse de dediğinde takılı kaldı. Burçin ablasının babası demek Yunus demekti...Yüzleri al al olurken sanki hissettiklerini biliyorlarmış gibi utandı. Oysa adam onu hiç görmemişti. Burçin ve Yılmaz'ın nişanına akrabalar da katılsın diye küçük bir mekan tutulmuş ve orada yapılmıştı. Pırıl da işte o akşam ilk defa Yunus'u görmüştü. Etkilenmiş, hatta hayran kalmıştı. Damadın yanında gülümseyerek herkesle konuşan adam kalbini aydınlatıyor gibi gelmişti. Sonra annesi ve babası konuşurken damadın kardeşi olduğunu ve adının Yunus olduğunu öğrenmişti. Sanki karanlık hayatında bir ışık gibi girmişti. Olmayacak bir şeydi, ama yaşadığı heyecanı hayalleri ile süslemişti. Uzun boyu, şekil verdiği siyah saçları ve aynı renkte gözleri olan adam ile aklında bir sürü hikayeler yazmıştı. Kendi dünyasında ve kimsenin ilişmediği mutluluklardı. Her birini mutlu sonlarla bitirmişti. Nişandan sonra bir de düğünde görmüştü. Bu sefer daha yakışıklı ve daha göz kamaştırıcı olarak gelmişti. Abisi gibi özenle giyinmiş ve hep yanında bulunmuştu. Pırıl da tüm gece onu uzaktan izlemişti. Yakından görmesi imkansızdı, ama sesini duymak çok istemişti. Nasıl konuşuyordu merak etmişti. Gecenin sonunda belki veda ederken yakından görürüm dese de ailesi kısaca veda edip ayrılmıştı. O anda da Yunus başka bir yerdeydi. Bu yüzden yaşadığı tatlı anlar bu kadar olmuştu. Ailesi onun için kararlar alırken o başka bir aşkın ateşinde geziyordu. İki kere gördüğü ve adı dışında hiç bir şey bilmediği bir adamı her geçen gün daha çok düşünür olmuştu. Okuduğu kitaplarda hep onu aramış ve herkesi ona benzetmişti. Şimdi ise geleceğini duyuyordu. Yani onu yakından görecekti. Bu tarif edilemez bir duyguydu. -Kızım aslında biz çoğu şeyi hazırladık, ama birkaç çeşit yemek daha yapacağız. Pilavı sana bıraktım. Çok güzel yaptığını biliyorum. Pırıl'ın eli yemeğe baya yatkındı. Küçük yaştan beri yapmasının yanında lezzeti de çok güzel oluyordu. Zehra da bunu bildiği için ondan rica etmişti. Düşüncelerden sıyrılıp heyecanını bastırmaya çalıştı. Belki abisi geç gelirse biraz olsun onu görme şansı olacaktı. Bir de yapacağı pilavı yiyeceğini düşününce sevinçle "Tabi yaparım yenge."dedi. Her şeyin yerini bildiği içinde hemen işe koyuldu. Hissettikleri saçma olsa da küçük dünyasında hayal ettikleri ile bir an önce akşam olmasını istedi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD